Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ayla Tokmak

Kapılar Arasındaki Yolculuk

*Doğum Başlangıç Değildir, Ölüm Son Değildir: İlahi Yolculuğun Kapıları**

Hayat yolculuğu, insanlık tarihi boyunca düşünürlerin, şairlerin ve bilge kişilerin derin anlamlar yüklediği bir süreç olmuştur. Yaşam ve ölüm, insanoğlunun en temel iki konusudur.
Zhuang Zhou’nun *Chuang Tzu* adlı eserinde yer alan “Doğum başlangıç değildir, ölüm son değildir” ifadesi, bu iki kavramın ötesine geçerek bizlere daha geniş bir perspektif sunar. Bu ifade, varoluşun yalnızca fiziksel sınırlarla tanımlanamayacağını, doğum ve ölümün ötesinde bir gerçeklik olduğunu anlatır. İnsan yaşamı, bu iki kapı arasında geçen bir yolculuktur ve bu yolculuk, yalnızca maddi dünyaya indirgenemeyecek kadar derindir.

**Doğum ve Ölüm: İki Kapı**

Zhuang Zhou’nun şu dizeleri, doğum ve ölüm arasındaki ilişkiyi derinlemesine ele alır:

“Doğum vardır ve ölüm vardır;
Biri dışsal sonuçtur,
Diğeri içsel sonuçtur.
Böylece, onun biçimini görmeden,
Kişi ‘İlahi Kapı’dan girip çıkar.”

Bu dizelerdeki anlam, doğum ve ölümün birbirine zıt değil, birbirini tamamlayan iki geçit olduğudur. Doğum, dışa açılan bir kapıdır. İnsan, bu kapıdan geçerek maddi dünyaya adım atar. Ölüm ise içe açılan bir kapıdır; insanı daha derin bir hakikate, içsel bir boyuta götürür. Bu kapılar, fiziksel dünyaya ait sınırların ötesinde, insanın ruhsal yolculuğunu tamamladığı eşiklerdir. Yaşam, doğumla başlar ve ölümle sona erer gibi görünse de, bu iki olay sadece daha büyük bir yolculuğun parçalarıdır.

**Kapılar Arasındaki Yolculuk**

Bu ilahi yolculukta, insan yalnızca iki kapıdan geçmez. Doğum ve ölüm arasındaki yaşam, birçok başka kapıyı da içinde barındırır. Bu kapılar, insanların içsel dünyasında fark edebilecekleri, hatta açabilecekleri kapılardır. Bu nedenle, *“Ölmeden ölenlerden ol”* tavsiyesi, yaşamın sadece fiziksel deneyimlerden ibaret olmadığını, bu dünya üzerindeyken de hakikatin kapılarını aralayabileceğimizi anlatır. Yaşam, bu ilahi yolculukta bir durak, bir geçiş dönemidir. İnsan, bu süre boyunca içsel kapılarını fark ederek, manevi bilincini geliştirme fırsatı bulur.

Doğum, dışa açılan bir kapı olarak, insanı yeni bir deneyim alanına götürür. Tıpkı bir evden dışarıya adım atmak gibi, insan doğduğunda dış dünyayı keşfetmeye başlar. Ancak bu keşif, bir başlangıç olduğu kadar bir yolculuğun parçasıdır. Ölüm ise, bu yolculuğun bir diğer kapısıdır. İnsanı içe doğru, derinlere götüren bir kapı. Ölüm, bir son değil, ruhun yeni bir bilinç seviyesine geçiş yaptığı bir eşiği temsil eder. Bu kapıdan geçerken, insan fiziksel bedeni geride bırakır ve ruhsal bir yolculuğa devam eder.

**Âşık Veysel’in İki Kapılı Han Metaforu**

Türk şiirinde de, doğum ve ölüm arasındaki bu yolculuk, benzer bir metaforla ifade edilmiştir. Âşık Veysel’in *”Uzun İnce Bir Yoldayım”* şiiri, insan hayatının iki kapı arasında geçen bir yolculuk olduğunu dile getirir. Veysel, yaşamı bir *“iki kapılı han”* olarak tanımlar. Bu han, insanların gelip geçici olarak konakladıkları, sonra da yollarına devam ettikleri bir duraktır. Tıpkı dünya gibi, bu han da geçicidir; doğumla bu hana girer, ölümle bu handan ayrılırız. Veysel’in bu metaforu, doğumun bir başlangıç, ölümün ise bir son olmadığını, yaşamın bu iki kapı arasında geçen bir süre olduğunu vurgular.

Bu han metaforunda, gece ve gündüzün ardışık ilerleyişi de, yaşamın döngüselliğini ve zıtlıkların insan varoluşundaki yerini simgeler. Tıpkı gece ve gündüz gibi, yaşam da zıtlıklarla doludur. İnsanın bu dünyada geçirdiği zaman, zıtlıkların arasında sıkışmış bir yolculuk gibidir. Bu yolculuk, inişleri ve çıkışları, sevinçleri ve kederleriyle doludur. Ancak bu zıtlıkların ötesinde, yaşamın daha derin bir anlamı vardır: Doğum ve ölüm, sadece bu zıtlıklar arasında geçen bir süre değil, içsel bir yolculuğun kapılarıdır.

**Hayatın Gerçek Amacı**

Yaşamın bu derin anlamını fark ettiğimizde, dışa açılan kapılardan geçerken içe dönen bir yolculuğa başladığımızı da anlarız. Doğum bizi bu dünyaya getiren bir kapı olsa da, ölüm bizi bu dünyadan alıp başka bir boyuta taşıyan bir geçittir. Bu yolculukta, asıl önemli olan, bu iki kapı arasında nasıl bir yaşam sürdüğümüzdür. Kapılardan geçmek, sadece maddi dünyada bir yolculuk değildir; insanın ruhsal gelişimi ve hakikate erişme çabasıdır.

Sonuç olarak, “Doğum başlangıç değildir, ölüm son değildir.” ifadesi, yaşamı sadece fiziksel bir varoluş olarak görmenin ötesine geçen bir bakış açısı sunar. Doğum ve ölüm, bu dünyadaki varoluşun kapılarıdır, ancak insanın ilahi yolculuğu bu kapılar arasında gelişir. Âşık Veysel’in dediği gibi, hayat *“iki kapılı bir han”* olabilir; ancak bu han, sonsuz bir yolculuğun sadece bir durağıdır. İnsan, bu yolculukta sadece iki kapıdan geçmez; içsel bilincini, ruhsal hakikatlerini keşfederek yol alır. Ve bu yolculuk, doğumla başlamaz, ölümle de sona ermez.


 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER