Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

“DÜNYADA TEKEL OLDUĞUMUZ FINDIK NEDEN HAK ETTİĞİ DEĞERİ GÖREMİYOR?”

Artvin’den Samsun Terme’ye kadar alternatifi olmayan iki ürün. Birbirinin alternatifi bile değil; mevcut üretim tarzımıza göre. Fındık, üretim açısından dünyada tekel olduğumuz, ikamesiz bir ürünümüz. Tarımdaki en büyük (hammadde) ihracat kalemimiz.

Artvin'den Samsun Terme'ye kadar

 Çay ise üretim ve kullanım kayıplarını kontrol edersek, kendi kendimize yeterli olabileceğimiz bir ürün. Üstelik bunca soruna rağmen. Peki, o halde derdimiz nedir? Neden, fındık ve çay gerçek değerini, hak ettiğini alamıyor? Neden, bir İtalyan firması ülke fındığının %50’sine, piyasanın %100’üne hükmeder oldu? Maliyetinin bile 12 kuruş altında fiyat açıklanmaktadır. 15 yıl önce 5,5-6 $ olan fındık fiyatı 3,12 $ olarak açıklanmaktadır. Neden, hep özel çay fabrikaları ürünü yarı fiyatına alıyor? Ve neden üreticinin, üretenin, siyasal iradenin buna sesi çıkmıyor? Neden, siyasal irade devletin siyasi organizasyon ve yaptırım gücünü hep bu özel kurumlar lehine işletiyor veya böyle olmasına yol açıyor? Neden, bunu bile isteye yapmıyor diyemiyoruz? 

Bunu, sadece ekonomi ya da tarım ekonomisi üzerinden izah etmek akılcı gelmiyor. Hatta sorunun, salt ekonomik olmadığını da biliyoruz. Çünkü sorun salt ekonomik olsa, üretimin kendi doğal çerçevesi ve üreticinin üretim gücünden gelen etki-tepki reflexi buna karşı bir koruma duvarı örer. Kendi gücünü ve caydırıcılığını kullanır. Oysa ortada böyle bir durum olmadığı gibi zaman zaman bunun tersini de gözlemliyoruz. Siyasal sonuçların ve tercihlerin seçicilik açısından çok fazla esnemediğini; üreticiye ne kadar yük yüklenirse yüklensin, üreticinin başka bir kaynaktan bu yükü çekmesi gerektiğine inandırıldığını görüyoruz.

“BU BİR TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ ÇALIŞMASIDIR”

O halde bu durum tam anlamıyla, sosyolojik, sosyopsikolojik sorun olarak değerlendirilmelidir. Ortada duran tam bir “toplum mühendisliği” çalışmasıdır. Aslında bu iki alternatifsiz ürün üzerinden sırıtmaya başlayan bu gerçeklik, zaman içinde alternatiflilik üzerinden şimdilik sırıtmayan ülke genelindeki “toplum mühendisliği” çalışmasının da ayak seslerini içeriyor. Bu şekilde yürüyen, tarım sektörünü yeni bir kazanç-sömürü mekanizması haline getirme çalışmalarının altyapısı tamamlanmış gibi görünse de bizler bu sırıtmayan noktaları görünür hale getirmeye devam edeceğiz. 

DEVLET, KÖY KIRSALINA GERİ DÖNMELİDİR, KENT KIRSALI İSE DEVLETE GERİ DÖNMELİDİR

Neden, fındık ve çay konusu üzerinde bu kadar duruyorsunuz sorusunun cevabı da bu analizimizde yatıyor. Bütün bunlardan sonra hep söyleyegeldiğimiz gibi; kırsal alanın sosyal davranış mekanizmalarını çözümlemeden/çözmeden, siyasal alanda hareket edemeyiz. Bunun en kısa özeti ise; “Devlet, köy kırsalına geri dönmelidir, Kent kırsalı ise devlete geri dönmelidir” diyoruz.