GÖZ YAŞLARI KURUDUĞUNDA MÜREKKEPTE KURUYOR
Kıyafeti Şaltak Politikacı, Arabası Kaltak Politikacı, Ekende Yok, Biçende Yok, Yemede Ortak Politikacı
Osmanlı’da ünlü bir maninin sözlerini günümüze uyarlayarak başlamak istedim
Yirmi yılı aşkın bir süredir Samsun basınıyla özdeşleşmiş bir isim olan TRT Samsun Muhabiri Mehmet Gençali annesini kaybetti. Oğlunun yorulmak bilmeden her sokağı arşınlamasına, sayısız muhabir yetiştirmesine ve hepsinin üzerine titrediği mesleğin vücut bulmuş hali olmasına tanıklık eden bir kadın. Ancak, keder perdesi düştüğünde, kendini basın şampiyonu ilan edenlerin geçit töreni ortadan kayboldu ve geride taziyelerinin olması gereken yerde ıssız bir boşluk bıraktı.
Ne ironik ki! Politikacılar, belediye başkanları, parti liderleri; hepsi 10 Ocak’ta basını “toplumun temel taşı” olarak yücelterek, abartılı mekanlarda mikrofonlarda konuşuyor, sözleri içi boş bir samimiyetle damlıyordu. Ancak gerçek empati anı geldiğinde, Samsun gazetecilik ailesinin temel direği teselliye ihtiyaç duyduğunda, yoklukları tüm uydurma alkışlardan daha yüksek sesle konuştu.
Bu, bir kadının yasını tutmakla ilgili değil, bir sözün ölümünün yasını tutmakla ilgili. Ne ciddi el sıkışmalar, ne fısıldanan taziyeler; sadece yokluklarının sağır edici sessizliği. Birçokları için gazeteciliğin sadece bir araç olduğu, gündemleri için bir megafon olduğu unutuluyor, ancak onu kullananların makinenin sadece dişlileri olduğunu hatırlatan keskin bir hatırlatma.
Tek istisna şu ki, eski bir milletvekili olan Fuat Köktaş boşluğun ortasında durdu, varlığı tek başına bir insanlık feneri oldu.
Biz basın mensupları, siyasilerin gösterişli suarelerine davet edilir, basın bültenleriyle bombardımana tutulur, titizlikle sahnelenen açıklamalarını kaydetmek üzere ücra köşelere çağrılırız. “Demokrasinin temel direkleri” olarak övülüyoruz, ancak siyasi satranç oyunlarında tek kullanımlık piyonlar olarak muamele görüyoruz. Günlük mücadelelerimiz; uzun çalışma saatleri, yetersiz ücretler, yanlış bilgi selinin ortasında gerçeğin amansız takibi; uygun bir şekilde unutuluyor.
Bizi kendi anlatılarının hamalları, kendi çıkarlarına hizmet eden basın bültenlerinin kâtipleri olarak görmekten ne zaman vazgeçeceksiniz? Mikrofonların arkasındaki insan yüzlerini, yağmurlukların altında atan kalpleri, dünyalarına ayna tutarken masaya yemek koymaya çalışan aileleri ne zaman tanıyacaklar?
Bir dahaki sefere mikrofonlarınızı “basının hayati rolü” için kaldırdığınızda, Mehmet Gençali’nin annesinin cenazesindeki boş safların yankısını hatırlayın. Uydurma övgülerden daha yüksek sesle konuşan sağır edici sessizliği hatırlayın. Ve son olarak, kederli anlarında hakikat anlatıcılarını onurlandırmayan bir toplumun, kendisini çoktan susturmuş bir toplum olduğunu hatırlayın.
Bu sadece politikacılar için değil, hepimiz için bir uyanış çağrısı olsun. Basına sadece basmakalıp sözlerle değil, saygıyla, empatiyle ve yaptıkları fedakarlıkların, yorulmak bilmeden gerçeğin peşinde koşmalarının kısa bir alkış anından daha fazlasını hak ettiğini anlayarak davranalım. İhmalin sessizliği, değer verdiğimizi iddia ettiğimiz sesleri boğmadan önce, sözler ve eylemler, açıklamalar ve gerçek ilgi arasındaki boşluğu kapatalım.
Turhan AKŞEN
Anadolu Basın Birliği Genel Sekreteri