Sistematik bir yönetim anlayışının gelişmediği ülkelerde her şey günlük politikalarla, planlamadan yoksun bir anlayışla yapıldığından, savruk ve istikrarsız bir ortamın oluşması kaçınılmaz oluyor.
Ülkenin Tarım Bakanlığı, tarım alanında hangi ürüne yıllık ne kadar ihtiyacı olduğunu belirleyip, o’na göre üretim planlaması yapmadığı için, çiftçi; o yıl para edeceğini düşündüğü ürüne ilişkin öngörüsüyle hareket ediyor.
Ülkede bir yıl soğan ve patates para ediyorsa çiftçilerin kahir ekseriyeti bir sonraki yıl patates ve soğan ekiyor. Üretim çok olduğunda da, arz-talep dengesi sonucunda fiyat düşüyor ve çiftçi zarar etmiş oluyor. İl ve İlçe Tarım Müdürlükleri planlanma yapmadıkları için dengeli bir üretim gelişmiyor. Bazen arz talebi, bazen de talep arz’ı karşılayamıyor.
Bakanlıkların strateji ve planlama yapması asli görevlerindendir. Ülkemizde planlama ve strateji anlamında tam bir fiyasko söz konusudur. Bu durum bakanlıkların bütçe hazırlamasıyla daha belirgin hale geliyor. Bakanlıklar her yıl bütçe hazırlayarak, bakanlıklarının yetki alanına giren hususlarla ilgili yapacağı yatırım, destek ve teşviklerin verilmesi planlanarak meclise sunuluyor. Mecliste hararetli tartışmalar neticesinde geçen bütçe, 6-7 ay içinde açık vermeye başlıyor ve yeniden Hazine ve Maliye Bakanlığından bütçe arttırma talebinde bulunuluyor. Bütçede planlama tutmayınca işler yarım kalıyor ve istenen hedef bir türlü tutturulamıyor.
Ülkemizde maalesef son yıllarda enflasyonun yüksek seyretmesi neticesinde üretici, tüketici, esnaf bir sonraki yılın nasıl olacağına ilişkin önünü göremiyor. Ticaret Bakanlığı bir türlü fiyat istikrarı sağlayamıyor. Piyasada tekel oluşturan Kartel’lerin fiyat belirlediği bir ortamda, Ticaret Bakanlığı piyasayı kontrol altına almakta yetersiz kalıyor.
Her gün etiket değiştirerek fiyat ayarlaması yapan ticari işletmelere vatandaş güç yetiremediği için, devletin olaya el koymasını bekliyor. Ama nafile, ilgili bakanlıklar olaya yeterince nüfuz edemediğinden olan sabit gelirliye, çiftçiye, işçi, emekli ve asgari ücretliye oluyor. Ülkede yaşayanların %70-80’i geçim sıkıntısı çekerken zengin daha zengin, fakir daha fakir hale geliyor.
Fiyat istikrarı olmadığı için ne çalışan, ne de üreten halinden memnun değil.
Çiftçiler son günlerde Ürünlerinin hakkettiği değeri alamadığından hareketle haklı olarak isyan ediyor, yol kapatıyor. Bursa da, Balıkkesir’de Traktörlerle yol kapatarak, korna çalarak seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Tarlada 2 TL ye alıcı bulabilen domatesin, markette 25-30 TL ye satıldığı ifade ediliyor. Biber, Patlıcan, Kavun, Karpuz, Patates, Soğan üreticileri aynı şekilde dert yanıyor, ürünlerini dökerek tepkilerini ortaya koymak suretiyle seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Tarlanın sürülmesi, fide dikilmesi, çapası, sulanması, hasadı, mazot, gübre, işçilik giderleri ve ilaçlanma maliyetleri her geçen gün artarken, ürettikleri ürün fiyatlarının düşüklüğü çiftçiyi üreticiyi zor durumda bırakıyor, isyan ettiriyor. Çiftçiyi, üreticiyi koruyan kollayan bir mekanizma oluşmuyor malesef.
Bütün zahmeti çiftçi ve tüketici çekiyor, sefayı aracılar, komisyoncular, marketler sürüyor. İstikrarlı ortamlara göre daha çok para kazanarak servetlerine servet katanlar kasalarını şişirirken, halk kemer sıkmaya devam ediyor.
Dövizin yükselişini gerekçe gösteren esnaf ve marketler alışkanlıklarından vaz geçmeyerek, döviz artmazsa da sürekli fiyat ayarlamasına devam ediyor. Vatandaşın alım gücü iyiden iyiye düşerken, her şeyin fiyatı sürekli artıyor.
Sabit gelirliler; işçi, memur, asgari ücretli, emekli açlık sınırında yaşamasına rağmen diyanet mensupları fakirliği övüyor, peygambere komşu olarak cennete gireceklerine vurgu yapıyor.
İtibardan tasarruf etmeyenler halk’a sabır telkin ediyor…
Halkın vergileriyle sefa sürenler, açlık ve yoksullukla bedeli halk’a ödetiyor…
Devleti yönetenler itibarlarından tasarruf etmeyerek olaya sadece seyirci kalıyor…
Saygılarımla…
YORUMLAR