Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
CAHİT BAYRAK

KARDEŞİM SİSİ, RABİA’CI OLUR MU?

Bu coğrafyanın en önemli kadim devletlerinden biri olan Mısırda yüzyıla yakın bir süreden beri iç karışıklıklar devam ediyor. Mevcut rejim ile 1928 yılında kurulan Müslüman Kardeşler Ögütü çatışarak bugüne kadar geldi.

Tunus’ta 17 Aralık 2010 yılında yönetimi protesto amacıyla kendini yakan Muhammed Buazizi’nin başlatmış olduğu “Arap Baharı” bütün arap ülkelerinde baş göstermeye başladı ve Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali 14 Ocak 2011’de koltuktan inmek zorunda kaldı.

Arap baharının da etkisiyle Mısır’da 11 Şubat 2011’de Hüsnü Mübarek istifa etmek zorunda kaldı. Ülkede 1952’den bu yana devam etmekte olan asker kökenli yönetim geleneği sonlandırılmış oldu. Ardından Mısır Yüksek Askeri Konseyi aldığı karar neticesinde sivil siyasetin önü açılmış oldu.

2011 yılı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Müslüman Kardeşler Teşkilatının kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisi’nin başkanı Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı adayı olduğu seçimi kazanarak sivil, demokratik seçim neticesinde Cumhurbaşkanı oldu.

Mursi’nin seçilmesi, Orta Doğu coğrafyasında, özellikle arap ülkelerinde demokratik seçimler olduğu takdirde halkın iradesinin vesayet rejimlerini değiştirebileceği görülmüş oldu.
Bu durum halkta heyecan ve umut oluştururken, askeri vesayet rejiminden beslenen bürokratik oligarşide, askerlerde, ve vesayetçi ülke rejimlerin payandası ABD, İsrail, AB ülkelerinde endişeyle karşılanıdı.

Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte İslamcılar büyük bir heyecana kapılarak destekleyici mesajlar yayımlamaya başladılar. Destek veren liderlerin başında Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan geliyordu.

Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesi İslamcıları sevindirirken, laik, seküler kesimi ile batılı yandaşlarını ciddi endişeye sevketti. Bardağı taşıran son damlalardan bir tanesi de 9 Müslüman ülke Dışişleri Bakanlarının Gazze’de bir araya gelmesi oldu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuya ilişkin verdiği beyanatta “Artık bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır” mesajı İsrail ve batılı ülkelerde ciddi rahatsızlık oluşturdu.

Askeri vesayete karşı halkın desteklediği Mursi büyük bir özgüvenle Mısırda başta Anayasa değişikliği olmak üzere, oligarşinin hakim olduğu, yargı ve bürokrasi yetkilerini tırpanlayacak adımlar atmaya yönelik beyanatlar vermeye başladı.

Frene basmadan, üstenci bir dil kullanarak yaptığı konuşmalarla ve sonrasında yetkilerini arttırmaya yönelik bir takım yeni haklar tanıyan bir bildiri yayınlayınca, siyasi muhalefet, asker ve seküler halk kesimi ile arasında büyük krizin çıkmasına sebep oldu.

Mısır rejiminin yumuşak karnı olan konulara ilişkin bildiride, Anayasa değişikliğiyle birlikte yargı alanında Cumhuriyet Başsavcısının atanma yetkisi ve hiçbir yargı organının Kurucu Meclis’i ve Şura Meclisi’ni feshedemeyeceği kararlarına ilişkin yayımladığı 6 maddelik bildiri işin Tuz’u biberi oldu.

Mursi, biraz heyecan, birazda siyasette yeni olmanın getirdiği tecrübesizlikle, rejimin kaleleleri olan kurumları hedef alan tutumu kaygılara sebep oldu. Rejim açısından zaten hassas olan bir durumda dengeyi bozacak beyanatların verilmesi, adımların atılması endişeleri arttırmaya yetti.

Bu kaygılar neticesinde on binlerce halk Nahda Meydanında toplanarak Mursi’ye karşı gösterilere başladı.

Gösteriler katlanarak her gün artmaya başladı. On binlerce halk meydanlarda önce pasif direnişe başlayan gösteriler karşılıklı gerilmeler neticesinde çatışmalara dönüştü.

Nihayetinde Muhammed Mursi’nin devlet başkanı seçilmesinin birinci yıl dönümü olan 30 Haziran’da göstericiler, başkanlıktan acilen istifa etmesini istediler.

İstifa talebinin nedenleri arasında, Mursi’nin giderek otoriterleştiği, laik kesimi yok saydığı ve hukukun üstünlüğüne aldırmaksızın İslamcı politikalar uygulamaya koyduğu suçlamaları vardı.

Başta barışçıl başlayan gösteriler zamanla oluşturduğu gerginlikle çatışmaya dönüştü. Beş protestocunun öldürülmesi protestoda şiddetti arttırarak çatışmaya dönüştü.

Eş zamanlı olarak birçok Mısırlı da, Mursi’ye destek için Rabiatü’l Adeviyye meydanında toplanmaya başlamıştı.

Çatışmaların şiddetlenmesiyle Tahrir Meydanında 464 kişinin hayatını kaybetmesiyle askerin olaya müdahale edilmesine karar verilmiş oldu.

Milli Savunma Bakanı olarak, Mursi tarafından atanmış olan General Abdulfettah El-Sisi’nin taimatıyla, Rabiatü’l Adeviyye meydanında çok sert bir müdahaleyle göstericilerin üzerine ateş açılarak yüzlerce kişinin ölümüne sebep olundu.

Amerika, İsrail ve Avrupa ülkelerinin de Sisi’ye alttan destek vermeleriyle 3 Temmuz 2013 tarihinde askeri darbeyle Mursi yönetimi sonlandırılarak yöneticileriyle birlikte Mursi hapsedildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mursiye darbe yapılmasına en sert tepki koyan ülke lideri oldu. Konuşmalarında Sisi’yi; “Katil, Darbeci, Firavun” gibi sıfatlarla suçlayarak; Mursi’nin serbest bırakılmasını, seçimlerin yenilenmesini defalarca dile getirdi.

Daha sonra bir gazetecinin “Efendim Sisi ile görüşecek misiniz” sorusuna: “Hiçbir zaman devlet başkanı olarak görüşmeyeceğini” ifade etti.

Sisi ile oturma ve aynı karede yer alma gibi sorulan bir soruya; “Kendimi inkar ederim” diyen Erdoğan, Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Projesinin gerçekliği ile yüz yüze geldi.

Daha sonra Mısır ile diyalogda bazı çözümler arandı. Bürokratik olarak devlet temsilcileri Mısır, Libya gibi Akdeniz kıta sahanlığında söz sahibi ülkelerle bir araya geldi.

Nihayetinde diplomatik olarak görüşmeyen sert demeçler veren iki lider on yılın sonunda bir araya gelmek zorunda kaldı.

Dünya kupası maçlarının açılış toplantısına katılan ikili Katar’ın başkenti Doha’da el sıkışarak ilk adımı atarken karşllıklı ülke ziyaretleri için kavilleştiler.

Erdoğan’nın Mısır’ı ziyaret etmesinin ardından Sisi Türkiyeyi ziyaret etmiş oldu.

Sisi’nin Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından uçak kapısında turkuaz halı serilerek “Kardeşim Sisi” hitabıyla karşılandı.

Mısıra dönüşünde de uğurlarken “Rabia” selamıyla uğurlandı.

Bu süreçte ülkeler diplomasisinde hamasete ve duygusallığa yer olmadığı gerçekliğinin soğuk yüzüyle karşılaşıldı.

Devlet diplomasilerinin kişilerle kaim olmadığı bir kez daha tecrübe edilmiş oldu. Tabi bu arada söylenen ağır sözlerin ağırlığının ezikliğini atmak kolay olmadı.

Ülkemiz diplomasi dilinin duygusallığının ezikliği altında bir rahatlamaya vesile olacaksa;

“Ülke çıkarları her şey’in önündedir” deyip vicdanlarımızı rahatlatabiliriz.

Ya da Demirel’in; “Dün dündür, bu gün de bugün” deyiminin sahiciliğini savunup avunabiliriz.

Olmazsa da, “Kral öldü, Yaşasın Yeni Kral !” deyip geçebiliriz.

Deriz demesine de; “Kardeşim Mursi’den” sonra “Kardeşim Sisi” tutar mı?

Sisi’nin rabia selamıyla uğurlanması “Kardeşim Sisi’yi” Rabiacı yapar mı?

Saygılarımla…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER