mansursacan @ gmail.com

Biontech aşılarının yurda girişiyle birlikte sağlık bakanlığımız yoğun bir aşılamaya girişti. Çok büyük paralara mal olan aşılar din, dil, ırk, etnik köken, mezhep, cinsiyet ve meslek ayırt edilmeksizin herkese yapılıyor. Kimseden tek kuruş talepte bulunulmadığı gibi aşıyı yapan, yaptıran, aracılık eden, vesile olan ve teşvik edenler de mavi boncukla ödüllendiriliyor.

Gönül isterdi ki sıkıcı olmayan ve insanı boğmayan bir konudan bahis açayım, fakat mümkün mü dişi ağrıyan bir adamın diş ağrısından başka bir şey konuşabilmesi, o ağrıyı dindirebilmekten başka bir arzusu olabilmesi? Tabii ki değil. Korona ve aşı konusu bu memleketin diş ağrısına dönüşmüş durumda. Korona haberleri on beş aydır bültenlerin baş köşesinde. Sağlık Bakanının gündeminde aşı, maske, mesafe ve koronadan başka hiçbir şey yok. Sigaraya bağlı hastalıklardan bir yılda ölen seksen bin kişininki can değil, ama on beş ayda koronadan ölen elli bin kişininki can. Kanserden, şekerden, akciğer rahatsızlıklarından ve daha nice sebeplerle ölmüş olan 270 bin kişinin vefatı kutsal Covit 19 dan ölmek kadar dramatik ve kayda değer değildir.

Sağlık bakanımız gecesini gündüzüne kattı ve Alman Pfizerin Türk ceosu Uğur Şahin’le direkt temasa geçerek; “yiğidim, aslanım sen de Türk kanı taşıyorsun yap bize bir güzellik!” dedi, Uğur bey de yine kendisi gibi Türk kızı Türk olan ortağı Özlem Türeci’ye “ne diyon bizim kız yapak mı şunlara bir güzellik?”Dedi. O da “tabii ki yapalım gözümün çiçeği, kendi soydaşlarımıza yapmayıp da elin sapsarı Almanlarına mı yapacağız?” Dedi. Bu üç güzel insanın baş başa vermesiyle dağlar gibi koca taş yerinden kalktı. Seksen üç milyonu döne döne iki tur aşılayacak kadar doz aşı sevk edilmeye başlandı. Almanya’dan kalkan aşı yüklü uçakların biri konarken diğeri havalandı. Sayın bakan böylece “bu güce güvenin!” sözünün içini doldurduğunu dünya aleme gösterdi.

Aşıyı bu illetten kurtuluşun tek çaresi olarak telkin eden bilim insanlarımız medyanın gücünü ve Sağlık Bakanının olurunu da arkasına alarak bilimin ve tıbbın peygamberi oldular. Kendilerine fısıldanan yüce bilgilerin, eşsiz telkinlerin tercümanlığını yaparak bilimin ışığıyla kitleleri aydınlatıp doğru yolu bulmaları için çabaladılar. Bazen bu tanrısallığa kendilerini çok kaptırdıklarında “bunları tuttuğun yerde kolluk gücüyle de olsa aşılayacaksın!” şeklinde beyanlarda bulundukları da oldu. Kavgada yumruk sayılmaz kıstasınca bu kutlu yolda üç beş zırvalamanın hesabını yapmak olmaz. Neticede pandeminin olağanüstü şartları altındayız ve her insan her zaman doğru şeyleri söyleyebilecek havasında olmayabilir. Bu ülke için ölen de öldüren de baş tacıdır nitekim.

Sağlık Bakanımız twetteri aktif olarak kullanıyor ve son birkaç gündür sağlık ordumuzdan zafer üstüne zafer, rekor üstüne rekor rakamları açıklıyor. En müjdeli haber de aşılamada ilk ona girdiğimizin haberiydi. Kim bilir kaç sağlık neferi bu müjdeli haberle sevinç gözyaşlarının yanağından aşağı süzülmesine mani olamayıp, cebinde de kağıt mendil bulamayıp, gözlerini elinin tersiyle silmiştir. Olsun bu başarı öyküsü hepsinin! Ama aslan payı aslanın, kurt payı kurdun. Sayın Bakan bu mübarek aşıların, bu kutsal sıvıların yurdumuza gelmesi için var gücüyle çalıştı, dolayısı ile aslan payı onundur. Bu başarıyla ne kadar gurur duysa azdır. Bu güce güvenin derken boş konuşmadığı da aşikârdır.

Bilim adamından daha çok bilim adamcı kurumsal firmalar çalışanlarına aşıyı telkinde biraz aşırıya kaçmaya başladılar. Ekmekle aşı arasında bırakılan emekçilerin büyük çoğunluğu istemeye istemeye de olsa aşılandılar. Kimi şirketlerin genel müdürleri ve ceoları aşı olanları aşı olmayanlardan izole etmek için aşı olmayan arkadaşları hizmet binamıza alamayacağız diyerek aba altından tabanca, el bombası ve kitle imha silahı göstermekte beis görmediler. Sonuçta burası köpeklerin serbestçe dolaştığı, taşlarınsa sağlam kazıklarla sıkı sıkıya bağlandığı bir memleket. O sebeple eden ettiğiyle kalır. Mazlumların ve masumların ilahi adaletten başka sığınıp güveneceği bir adalet henüz tesis olunmamıştır. Gücün kadar adalet, paran kadar köfte ve itibar vardır.

Daha neyin ne olduğu bilinmeden insanlarımız ganimete hücum eden muharip gaziler gibi fevç fevc, akın akın Almanya’dan ithal edilen Biontech aşılarına koşmuşlardır. Çin aşısı sanki biraz kalitesizdi de insanlar onu olurken mırın kırın ediyorlardı. Alman aşısı, bir de mucidi göğsümüzü kabartan iki Türk olunca, Alman kalitesi, Türk asaletiyle buluşmuş gibi bir vehimle talep patlaması yarattı. Sayın bakanımız da “filanca hastane, filanca hanım 40 milyonuncu aşıyı yaptı!” diyerek havasını attı. Dünyada aşılamada dokuzuncu sıraya gelişimizden de gururla bahsetti.

Peki her şey gerçekten bu kadar elma şekeri mi? Almanya tarafından, Uğur Şahin ve eşi muhterem hanım efendi Özlem Türeci cephesinden bakınca elma şekerinden çok daha fazlası var, ballı kaymaklı ekmek kadayıfı adeta. Kitle hazır, denekler hevesli. Onam formunu ne yazıyor diye okuyan zaten yok imzayı atıp geçiyorlar. Çoğu da öz çekim yapıp instaya, faceye atıyor. “Biontech aşımızı da olduk!” Yazıyor , gülümsediği resmin altına, sonra gelsin favlar, beğeniler kalpler…Yoruma,”Allah kabul etsin canım” diyenler, “antikorun bol olsun” yazanlar vs vs… Darısı ikinciye diyenler…

Şu ana kadar hiçbir korona aşısı faz 3 çalışmasını tamamlayıp ruhsat almış değil. Bahse konu peynir ekmek gibi giden, en çok selfisi çekilen Biontech’in ise acil kullanım onayı bile yok. Bir kaşık suda koparılan bu fırtına neyin nesi peki? Eksi yetmiş derecede muhafaza edilmesi icap eden bu aşıların daha sonra gelen güncellemeyle eksi yirmi beş derecede muhafaza edilmesine izin verilmişti. Birkaç gün önce bir avm çadır günleri düzenleyip artı yirmi beş derecede aşı şovu yaptı. Adana’da bir kebapçı aşı yaptırıp gelen ilk bin kişiye bedava kebap kampanyası düzenledi. Nereye gidiyoruz?

Şimdiye kadar hangi ilaç, hangi aşı imza karşılığı yapıldı? Bir yerde bir imza varsa o bir sözleşmedir az ya da çok bir bağlayıcılığı vardır. İmzalanan o formda “denek olduğumu biliyorum, çıkacak aksiliklerin, tersliklerin ve yan etkilerin mesulü tamamen ben kendimim, aşıyı üretenin, tedarik edenin, vuranın herhangi bir sorumluluğu yoktur. Kendim ettim, kendim buldum, ölüm Allah’ın emri, şu ayrılık olmasaydı.” Denmiş oluyor.

Televizyonların 7/24 korona taarruzu ve aşı bombardımanı milleti denek olma kıvamına getirdi. Belki Hristiyanlık ya da Budizm propagandası bu denli yoğun yapılmış olsa ahalinin yarısı din değiştirecek konuma gelirdi. Bir insana kırk gün deli dedin mi delirir demişler. Aşı aşı diye diye insanlar aşının tek çıkar yol olduğuna iman ettiler. En cahilinden en çok üniversite diplomalısına, aşının bu cendereden çıkışın tek yolu olduğuna kanaat getirdiler. Bilmedikleri ve gözden kaçan tek şey ise vücutlarına giren o sıvının henüz aşı adayı olduğuydu.

Kritik bir ameliyatta stajyer cerraha canını kim teslim eder? Aman canım olsun böyle böyle öğrenip gelişecek mi dersiniz? Üstelik onu gözetecek hocası da yok… Dinde zorlama yoktur, aşıda da zorlama yoktur. Denek olmak gönüllülük esasına dayanmalıdır. Gönüllüler de neyin altına imza attıklarını bilmelidir.