SELİN NİŞAN: “HAYATIN TÜM OLUMSUZLUKLARI İÇİNDE KİTAPLAR HEPİMİZ İÇİN BAŞKA DÜNYALARA AÇILAN MUHTEŞEM SİHİRLİ KAPILAR”
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Küçük olsa da çok kalabalıkmış gibi yaşayan bir ailedenim. Hafta sonları hepimiz toplandığımızda, yemek masasına on tabak koyarız ama gürültümüz inanın elli kişiye bedel olur!
Annem Leyla Nişan, büyük bir mütevazılıkla inkâr etse de çok iyi bir ressamdır, babam Nişan Nişansa doktor, ortopedist. Bu arada keyfini sürdüğü emeklilik günlerinde olağanüstü bir heykeltraş olduğunu da öğrendik. Bir erkek kardeşim var, Artun. Kardeşimin eşi demekten hiç hoşlanmıyorum bana çok soğuk ve mesafeli geliyor o yüzden Gülçin’e de kardeşim demeyi seviyorum çünkü benim için gerçekten bir kız kardeş… ve elbette yeğenim Ada. Bizimse iki oğlumuz var, Derin ve Deniz.
Eşim bir Hintli… bunu söylemeyi genelde en sona bırakıyorum çünkü duyanların tepkilerini izlemeyi çok seviyorum! “Eşim yeşil tenli, alnının ortasında tek göz bulunan, sekiz kollu bir Marslı,” desem daha az tepki alacağımı düşündüğüm zamanlar bile oldu! Yani şu kadarını söyleyeyim salavat getiren bile olmuştu! Kim bilir belki de gözlerinde, yirmi dört saat bağdaş kurarak bir sepette yılan dans ettiren biri canlanıyordur!
Bir de ailemizi tamamlayan, kocaman kızım Meera ki kendisi bir Kafkas çobanı, Afrika Gri Papağanı her daim neşeli ve fazlasıyla gürültülü minik oğlum Şakir ve on yedi balığımız var elbette…
İstanbul Moda’da doğup büyümüş olmama rağmen ben kendime Tuzlalı demeyi seviyorum. Yaz tatilleriyle başlayan Tuzla günleri yirmi beş sene önce bizi kalıcı birer Tuzlalı yaptı. Kadıköy Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne altı ay kadar devam edip bıraktım ardından İngiltere’de moda tasarımı eğitimi aldım. Eğitimini aldığım sektörde sekiz sene çalıştıktan sonra uzun seneler boyunca infografizm yani dijital grafik üzerinde yoğunlaştım. Çok keyif alarak yaptığım bir işti. En azından kendi romanlarımın kapaklarını yapmak için açıkçası yeniden ellerim kaşınıyor! Ama benim hayatımda en kısıtlı olan şey zaman ne yazık ki! Gerçi bundan şikâyetçi değilim çünkü bir gün hayat bana, “Al sana istediğin kadar boş zaman, ne yaparsan yap!” derse bunun fazlasıyla korkutucu olduğunu düşünüyorum… etrafımda hep sevdiklerim olsun, yapmayı istediğim bir dolu şey olsun ve ben herkese, her şeye yetişmeye çalışayım. Bundan daha büyük mutluluk olabilir mi?
Yazar olma sürecinizden biraz bahseder misiniz?
Yazabildiğimi ve bunu bir kariyer haline getirmem gerektiğini aklıma ilk sokan Kadıköy Anadolu Lisesi’ndeki İngilizce öğretmenim Dicle Öldürülenoğlu oldu. Defalarca söz verdim Dicle Hoca’ya… benim için en acısı, sözümü tuttuğumu ne yazık ki göremedi. Çok geç kaldım…
Gözlüğünü burnunun ucuna indirmiş, bir elinde çok severek tüttürdüğü sigarası, kucağında kedisi, romanlarımdan birini okuduğunu hayal ediyorum bazen. Kim bilir belki bir yerlerde böyle bir sahne vardır! Geç kalmışlığımın vicdan azabını böyle hafifletmeye çalışıyorum sadece… Bir de Deniz Erbulak. Sevgili arkadaşım ve Türkiye’de gotik edebiyatın öncülerinden ve en iyi kalemlerinden… O olmasaydı yazıyor olmazdım, bunu çok iyi biliyorum.
Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Yazarlığı nasıl tanımlarsınız?
Yazmak bir ego meselesi bana göre. Burada kullandığım “ego” kelimesi sevimsiz algılanmasın lütfen. İşin doğası bu çünkü!
Yazıyorsunuz ve okunmasını, beğenilmesini istiyorsunuz. Yazarlıkta daha fazla okura ulaşabilmek kilit nokta. Belki tüm hayatınız boyunca asla yüz yüze gelmeyeceğiniz insanlar sizin yazdıklarınızı okuyorlar. Kimi sizi ne kadar çok sevdiğini söylüyor, kimi kınıyor, ayıplıyor, bazısı yazdığınız karaktere âşık oluyor! Her şeyden önce olağanüstü bir etkileşim. Elbette bu, yaşadığımız dönemin teknolojik nimetleri sayesinde oluyor. Düşünsenize okurunuza bir Instagram hesabı mesafesindesiniz. Dileyen herkes oradan size ulaşabiliyor.
Aslına bakarsanız, bu iş biraz da şizofrenik! Romanınız bitene kadar bir başkası gibi düşünmek, hareket etmek, giyinmek, onun zevklerine sahip olmak, onun tepkilerini bilmek zorundasınız! Elbette bunu reel anlamda söylemiyorum ama anlatmakta olduğunuz hikâyede sizin ne diyeceğiniz ne yapacağınız değil romandaki kahramanın tepkisi önemli, bunu çok iyi bilmeniz gerekir. Kısacası bir cinayet romanı yazıyorsanız elbette katil olmanıza gerek yok ama bir katilin ne düşüneceğini çok iyi analiz etmelisiniz. Emin olabilirsiniz ki bu da yazara çok fazla uykusuz geceler getiriyor.
Yazdığınızın türü ne olursa olsun kurgunuzda açık bir nokta bırakamazsınız, önce yazar olarak sizin ikna olmanız gerekir.
Bana göre, dünyanın en kolay olmasa da en zevkli işlerinden birini yapıyorum. İnsanın sinirini bozacak kadar detaycı biriyim (bunun onayını çevremdekilerden alabilirsiniz) ama günlük hayatta bu son derece sinir bozan özellik yazarken büyük bir avantaj. Bir de utanarak söylüyorum seyretmek! Herkesi ve her şeyi… eğer fena da bir hafızanız yoksa akşam klavyenin başına oturduğunuzda kelimeler nerdeyse kendiliğinden ekranda belirmeye başlıyor.
Nil'in Doğusu kitabınız hakkında bilgi almak isteriz. Kitabınız hakkında neler söylemek istersiniz?
Mevsim Romanları diye adlandırdığım bir aşk romanları serisi hazırlıyorum. Mevsimlerin yarattığı farklı ambiyanslar ve bizde bıraktıkları etkiler müthiştir ve ben romanlarımda özellikle bunları anlatmayı, okuyucunun okuduğu her satırı olabildiğince gözünde canlandırabilmesini istiyorum.
Nil’in Doğusu mevsim romanları serisinin ilk romanı. Kış…
Bol kar, şık kıyafetler, patlayan flaşlar, doğa, arkadaşlık, hayvanlar, yemekler, aile ve elbette aşk dolu bir kış masalı hatta biraz daha spesifik konuşursak bir yılbaşı masalı.
Bambaşka hayatlardan ve amaçlardan gelen Nil ve Doğu karşılaştıkları an artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorlardı. Ne Nil’in hayatındaki Utku ne de Doğu’nun bitmek bilmeyen adrenalin tutkusu bu gece ve gündüz kadar farklı iki insanın bir araya gelmelerini engelleyebilecekti. Nil’in Doğusu bir yılbaşı partisinde başlayıp bir sonrakinde sonlanan, renkli karakterlerle dolu neşeli bir roman.
Romanınızı merak edip, okumak isteyen kişilere önerileriniz nedir?
Lütfen çayınızı, kahvenizi yanınıza alın, bir battaniyenin altına girin ve Nil ile Doğu’nun aşkını öyle okumaya başlayın. Size söz veriyorum son sayfayı çevirirken yüzünüzde kocaman bir gülümseme olacak…
Yasemin Kokusu Kitabınız hakkında neler söylemek istersiniz?
Yasemin Kokusu henüz çıkmadı ama bu röportaj yayınlandığında çıkmış bile olabilir. O kadar az kaldı yani! Ben de heyecanla bekliyorum çünkü bir yandan da serinin ikinci kitabı olduğu için okurlardan gelen postalardan onların da hevesle beklediğini görüyorum.
Evet, Yasemin Kokusu mevsimler serisinin ikinci romanı. Bir yaz masalı…
Bir kaza sonrası Ege kasabalarının birinde kesişen hayatlar var bu romanda. Nil’in Doğusu’na göre biraz daha duygusal bir hikâye.
Ölen anne ve babalarının ardından yeğenlerine sahip çıkmaya çalışan ve bunun için her şeyi göze alabilecek Devin Arkın, en yakın arkadaşlarının ölümleri ardından yanına aldığı iki küçük çocuğu her ne pahasına olursa olsun kaybetmemek için savaşan Tunç Kermen, kendilerini, yaşlarını çok aşan bir dramın içinde bulan minik Arven ve Bulut, canını dişine takarak hem Devin’in hem de küçüklerin yanında durmaya çalışan Nana ve kasabanın meşhur balıkçısı, herkesin babası Sabri Baba…
Baygın kokulu yaseminlerin altındaki taş ev ve bu sakin Ege kasabasında yaşananlar çok yakında Ceres Yayınevi’nden çıkıyor.
Gerçekleştirmek istediğiniz bir proje, üzerinde çalıştığınız yeni bir eser mevcut mu?
Nil’in Doğusu senaryo oluyor, gerçi yaz döneminde biraz mola verdik ama kısa bir süre sonra yeniden çalışmaya başlayacağız, kışın bu tip çalışmalar çok daha keyifli oluyor. Mevsim serisinin üçüncü romanını yazıyorum şu anda ve tabii ki ardından dördüncüsü gelecek. Bir de kısa hikâyelerimi toplamayı düşündüğüm ayrı bir kitap fikri var kafamda şimdilik.
Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Hayatın tüm olumsuzlukları içinde kitaplar hepimiz için başka dünyalara açılan muhteşem sihirli kapılar. Bir roman boyunca bir peri kızı olabilirsiniz ya da girift bir cinayeti çözmeye çalışan karizmatik bir dedektif, bazen yer altına inen dehlizlerde bulursunuz kendinizi, bazen de bir hamlede bir bulutu kenarından tutar büyülü ülkelere uçuverirsiniz.
Her şeyi okuyun. Ayrım yapmadan, hiçbirine burun kıvırmadan. Bilim kurgu, fantastik, aşk, korku, astroloji, polisiye, felsefe… aklınıza ne gelirse, canınız ne isterse! Sonra yavaş yavaş bu türlerin iyi bir dille yazılmış olanlarını ayırt etmeye başlayacaksınız.
Selin Nişan K. 10/13/2021
www.selinnishan.com