Toplum ne kadar önemliyse, toplumu oluşturan diğer unsurlar ve onların hayata sunduğu toplumsal yaralar da bittabi oldukça önemli. Tek tek bireylerin oluşturduğu aileler, ailelerin oluşturduğu toplumlar, ve en genel anlamıyla halk… Aslında ufacık bir sistemler bütünü olarak göze çarpıyor toplum karmaşası. Bugün ise biz toplumun insan kişiliğine yansımalarını irdeleyeceğiz…
Toplum nedir, toplumu oluşturan bireyler kimlerdir, bireylerin varlığı toplumu ne ölçüde etkiler? Konumuzun ana soruları bu olmakla beraber “Kendi kişiliğimizi mi yoksa başkalarının -toplumun- bizlere yansıttığı yapay kişiliği mi yaşıyoruz?” sorusuna da yanıt arayacağız. Hızla değişen dünya dengeleri; ekonomik, siyasal ve sosyal normlardaki anlık değişiklikler ve insanların dünyaya bakış açılarındaki değişmeler… Aslında sıraladığımız bu etmenlerin hepsi toplumun ana yapısını büyük ölçüde değiştirmeye yeten olgular. Ve toplum değiştikçe değişen insanoğlu da bu değişime ayak uydurur biçimde kişiliğine yön vermekte. Öyle ki bazen, olduğundan farklı görünme çabasına giren, aslında topluma ayak uydurma çabası verirken kendi kişilik özelliklerini yok eden ve onları aşağılayan kişiler olma yoluna gidiyoruz.
Hal böyleyken asla olmak istediğimiz kişi olamıyoruz. İnsanoğlunun, “Yadırganırım” düşüncesinin yanında kendini olduğu gibi gösterdiği zaman dışlanacağı hissine kapılması da toplumun salt düzenci ve kararlı yapıda olmasının etkilerindendir. Toplumun, sözüm ona düzenci ve kararlı yapısından kastım, toplum içerisindeki bireylerin topluma uygun davranışları üzerine almasını sağlayan bir sistem aslında.
Peki bu sistemin iyi veya kötü yanları nelerdir? Salt düzenci ve kararlı yapı yerine, değişebilen ve esnekliğe izin veren toplumsal yapıların olması daha yararlı olmaz mıydı? Nitekim statükocu yapıların genelinde; vatandaşların kendi kişiliklerini olduğundan daha farklı gösterme çabası, veyahut o yönde evrimleşmesi tarihte de çokça rastlanılan olaylardandır. Buna 2. Dünya Savaşı’nın Almanya’sını örnek göstermek yanlış olmaz. Alman ırkının üstünlüğünün tamamıyla vatandaşın beynine empoze edildiği, bu anlamda çeşitli propagandalar ile bunun sağlandığı su götürmez bir gerçektir.
Yapılan çalışmalar neticesinde toplumun normlarına uyma eğilimine giden Alman halkı en sonunda tam bir Nazi Almanya’sına dönüşmüştü. Toplum dinamik yapıdadır, sürekli değişir, değişmek zorundadır. Bu değişimlerin yaşanmasında ise kitle iletişim araçlarının payı oldukça büyüktür. Hülasa, toplumun ana yapısındaki düşünsel, kavramsal, ideolojik değişmeler bireylerin fikri dünyasına da etki eder. Böylece insanlar kendileri olmaktan çıkıp başkasının yani toplumun itici gücünün kendileri için oluşturduğu yapay kişiliğin gölgesinde yaşamaya başlarlar.
Toplumsal yaraların en derini, en acıyan ve kanamakta olan yanı bu değil midir? İnsanoğlu toplum bilinciyle öğrendiği çoğu şeyi yanlış veya doğru olduğunu irdelemeden yapmıyor mu?
“Komşunun oğlu tıp okuyor. Sen de tıp oku, büyük adam ol.”
Yukarıdaki cümleyi annelerimizden ve babalarımızdan sıkça duymuşuzdur. Aslında kişiliğin kaybedilmeye başlandığı, yani toplumun gidişatının bizim hayatımızın gidişatını etkilemeye başladığı zamanlar bu zamanlardır. Sözüm ona “komşunun oğlu” ile kendi oğlunu kıyas hatasına gidip, sanki aynı kişiliğe sahiplermiş gibi davranmaları sizce de biraz garip değil mi?
Çocukların kişiliklerine uygun gelecek seçmek varken, başkasının kişiliklerine göre kendimize kişilik oluşturma çabasından ne zaman vazgeçeceğiz? Doğru yaşamanın en önemli noktalarından biri gerçek bir kişilik ile mutlu olmaktır. Mutluluk yapay bir kavram değildir ki altında yatan kişilik de yapay olmamalıdır. Sözüm ona gülmüş olmak için gülmek, toplum öyle davranıyor diye başka davranmak, yani olduğundan başka gözükmek yapay bir kişiliğe yapay bir gelecek kurma azmidir ve bu azim boşunadır.
Kişilik yetişirken kazanılır, başkalarından ödünç alınmaz. Başkasından ödünç alınan şey asla kendinize ait olanın yerini tutmaz. İçinizdeki potansiyel gücü kestirmeli ve ona göre hareket etmelisiniz. Potansiyel gücünüz ise gerçekleştirmeyi beklediğiniz asıl kişiliğinizden başka bir şey değil. Bizler birer kukla değiliz, veya birer bilgisayar oyunu değiliz. Herkes aynı şekilde hareket etme gayretine girerse programın çökmesi de kaçınılmazdır.
Psikolojinin temel taşı insandır. İnsan başkalarının yaşamlarından sadece ders çıkarmalıdır. O yaşamların altındaki kişilikleri sahiplenmemelidir. Toplumsal yaralardan ilki ve en önemlisi “başkalarının -toplumun- kişiliği ile yaşamak”tır. Sorgulayan, düşünen ve önünü görebilen her insan kişiliklerini sağlam bir temele koymuştur. Hayat bir ekrana sığdırılmış oyunlardan, oyun kültüründen ibaret değildir. Ve her şeyi bilmek demek, doğru bilmek de değildir. Bazen fikirler yanlış olduğunda daha değerlidir. Kişiliğinizi oluştururken kendiniz olun, siz başkasının bedenlerinde yaşayan ruhlar değilsiniz. Sağlıcakla kalın…
instagram : bahadirralemdaroglu
YORUMLAR