Allah bize elçileriyle bildirmeseydi, ihtimaldir ki (biz mü’minler de) kâinat hakkındaki düşüncelerimizde ihtimal ağırlıklı olacak, hakikati belirli yüzdelerle o ihtimallere yayacaktık.
Lâkin Allah yarattığı kulunu başıboş bırakmamıştır. Allah (c.c), Kıyamet Sûresi (75), 36. âyet-i celîlede de bu hakikati yalın bir şekilde beyan etmiştir kullarına: “İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanıyor?”
Muhterem okurlarım bendeniz ne zaman imanımda bir şek yahut şüpheye düşecek olsam bu âyet-i celîle imdadıma yetişmiştir.
Beni yaratan Allah (Allah’ın varlığında çok çok cüzi bir zındık, ateist takımı hariç şüple etmezler) beni başıboş bırakmış olamaz.
Pekâlâ başıboş bırakılmamak nedir?
Başıboş bırakılmak habersiz bırakılmaktır. Ne yapacağı öğretilmemiş, nasıl hareket ettiğinde zararına, nasıl hareket ederse yararına olacağı kendisine bildirilmemiş demektir.
Oysa ilk yaradılan insan Âdem (a.s)’dan bu yana, o (a.s) dahil yüzlerce peygamber gönderilmiştir. Bu nebillerden kendilerine kitaplar yahut sahifeler verilen Resûller de vardır, kitap verilmemiş olanlar da.
Hazderi Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) son kitap Kur’ân-ı Kerîm’le muhatap kılındığı, o son Resûlün (s.a.v) ümmetinin de son ahir zaman ümmeti olduğu malûmâlileridir.
Kur’ân bize yaratılışımızı, peygamberleri (a.s) ve dinin emir ve tavsiyeleri ile haramları (yasakları) bildirmiş, inananlar için büyük bir kurtuluş reçetesi olmuştur. Bu reçeteye inanmayan yahut tatbik etmeyenler imansızdır, hastadır, kurtuluşları muhaldir.
İhtimaldir ki, onlar da hidayet iklimine girsin ve kurtulsunlar. Lâkin bunun yolu oturup beklemek değil, onlara da güler yüz ve tatlı dille anlayacakları şekilde tebliğde bulunmakladır.
Mü’min, kendisindeki güzelliği saklamaz ve yayar. İman’ı tebliğde hiçbir kısıtlama yapılamaz. Hattâ diyebiliriz ki imanı tebliğ, imanın bir cüzüdür ve farzdır. Yàni her mü’min için bir vecibedir, zorunlu iştir.
Suriyeli kardeşlerimiz zulm altında yıllarca inim inim inlediler. Onlara güzel bir üslûp, güzel bir yüz ve tatlı dille unuttuklarını hatırlatmak, bilmediklerini belletmek gerek. Bu imanımızın gereğidir.
Suriyeli kardeşlerimize büyük bir itina göstermeliyiz. Arabın aceme, acemin araba üstünlüğü yoktur. Ekremiyet takvadadır, yàni Allah’a yakınlıkta. Kim Allah’a daha yakın olursa o üstündür.
Çok şükür ki Suriye zalim Esed rejiminden inşá’allah edebiyyen kurtuldu. Artık o topraklar da İslâm nuruyla pırıl pırıl parlayacaktır. Türkiye esasen o toprakların tarihî sahibidir. O topraklar Osmanlı topraklarıdır ve orada mukim kardeşlerimizle ortak değerlerimizle inşá edilecektir yeniden.
Muhterem okur, ihtimaldir ki, Suriye rahat bırakılmayacaktır. ABD’sinden Rusya’sına tüm mel’ûnların gözü o topraklardadır. Lâkin bizim büyük bir avantajımız var. O insanlar bizim kardeşlerimizdir ve bize kucak açacaklardır. Mel’ûnlara ve gâvurlara değil.
Allah bu uğurda çalışan tüm mü’minlere yardımcı olsun. Hepimiz bu dâvaya omuz vermeli ve kardeşlerimizi kalkındırmalıyız. 23.12.2024