Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Türkiye’de Ensest ve Pedofili Hastalığı ve Tacize/Tecavüze Uğrayan Çocukların Öldürülmesi Üzerine Psikolojik, Sosyolojik ve İstatistik ANALİZ !..

Bir toplumda ahlaki yapı bozulursa, kültürel değerler dejenerasyona uğrarsa, tarihi ve dini bağlar koparsa o toplumda suç oranları artış gösterir. Maalesef Türkiye ne kadar siyasi, ekonomik, bilimsel, teknolojik ve kalkınma alanlarında büyürse büyüsün bu saymış olduğumuz kriterler bozulmaya yüz tutmuş ise o toplumun özünde/mayasında çatırdamalar başlamıştır. Bilhassa aile içinde bozuklukların topluma sirayet etmesi o toplumun geleceğini olağanüstü etkiler. İşte bu konuyu derinlemesine irdeleyip örnekler vererek, istatistik rakamlarla analiz etmeye çalışacağız.

Bir toplumda ahlaki yapı

Araştırma/Analiz: Muhsin AKIL

21 Ağustos 2024 tarihinde Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe Mahallesi’nde kaybolan ve 19 gün boyunca aranan Narin Güran’ın cansız bedeni Jandarma tarafından köyün 3 km yakınındaki Eğertutmaz Deresi’nde bulunmuştu. Narin’in kaybolması ile ilgili ailesi, amcaları ve yakınları sorgulanmış ve 1’i tutuklu olmak üzere 25 kişi gözaltına alınmıştı. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, ilgili bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar Narin olayını yakından takibe almışlardı. Narin olayı Türkiye’de infial yaratmış ve günlerce kamuoyunda gündeme gelmişti. Narin’in kaybolması ile çok farklı görüşler ortaya atılmış ve yorumlar yapılmıştı. Narin olayı hala da gündemden düşmedi.

Narin olayı Türkiye’de kayıp çocukları yeniden gündeme getirdi. Bilhassa kaybolup tecavüz edildikten sonra vahşice öldürülen masum çocukları… Yapılan araştırma, inceleme ve otopsi sonucunda şimdilik Narin ile ilgili herhangi bir taciz veya tecavüz bulgusuna rastlanılamadı. Her şey otopsi sonrası yapılacak olan ‘Kimyasal, Biyolojik ve Patolojik’ araştırma ve incelemeler sonucunda belli olacak.

Türkiye’de kayıp çocukların kaçırılması, taciz veya tecavüze uğradıktan sonra öldürülmesi üzerinde yoğunlaşarak geçmiş yıllara dönüp baktığımızda benzer o kadar çok olay olmuştu ki…

10 Mayıs 2014 yılında Kars’ta kaçırıldıktan sonra tecavüz edilip boğularak öldürülen 9 yaşındaki Mert’in cesedinin boş araziye atılması, bu olaydan bir hafta önce yine vahşice öldürülen Umut cenazesinin su kuyusuna atılması, Adana’da (2014) 6 yaşındaki Gizem’in oyun oynamak için çıktığı evinden kaybolması ve 4 gün sonra cansız bedeniniz bıçaklanmış ve yakılmış bir halde bulunması, yine aynı yıl Kocaeli’de 3 yaşındaki Arda’nın (merdivenden düştü denilse de) cinsel istismara uğradıktan sonra öldürüldüğünün ortaya çıkması…

2016 yılının Ekim ayında Manisa’nın Alaşehir ilçesinde evinin önünde oyun oynarken kaybolan Irmak Kupal’ın katili Himmet Aktürk tarafından tecavüz edilerek vahşice öldürülmesi, Ankara Polatlı’da 22 Haziran 2018’de 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara’nın kaybolduktan bir hafta sonra tecavüze uğrayıp öldürülmesi, 13 Mart 2020 tarihinde Eskişehir’in Odunpazarı ilçesinde 10 yaşındaki Irmak Kupal ve 4 yaşındaki İkra Nur’un babaları Bülent Kupal tarafından tecavüz edilerek vahşice öldürülmeleri… 

Ayrıca Yeğenine tecavüz eden imam, 9 yıl boyunca babasının cinsel istismarına uğrayan 8 yaşındaki minik kız, zihinsel engelli genç kıza tecavüz eden beş kişi ve Mersin’in Gülnar ilçesinde kaybolan ve 10 gün sonra cansız bedenin bulunan Müslüme…. Maalesef bütün bu taciz ve tecavüz sonrası öldürülen çocukların katilleri ya aile içinden (anne, baba, dede, abi, kardeş v.) ya da akraba-yakınlardan veya tanıdık komşularından çıkıyor!..

Türkiye’de son 10 yıl içinde gerçekleşmiş olan kayıp çocuk ölümleri, taciz ve tecavüzlerinden sadece birkaç örnek verdik. Oysaki daha ortaya çıkmamış birçok olay var! Narin olayı bize geçmişteki bu olayları hatırlattı. Narin olayının Türkiye’de infial yaratmasının toplumsal yansımaları ister-istemez suçlulara/katillere verilecek cezalar tartışmasını da başlatmış oldu. Devletin içinde, medyada ve toplumda verilen cezaların hafifliği tartışılmaya başladı. Bu tür suç işleyen katillere idam cezasının geri getirilmesini isteyenler çoğunluktaydı. Ayrıca hadım edilmesini de isteyenler vardı. Ya da mevcut cezaların daha da artırılmasından yana olanlar.. Toplumun büyük bir kesimi pedofili, taciz/tacavüz ve öldürme suçlarında bu cezaların tatbik edilmesini istiyordu.

Kaybolan, kaçırılan, aldatılan, tecavüze uğrayan ve vahşice öldürülen çocuklarla ilgili uzmanların önerileri/tavsiyeleri arasında çocuklara güvenliklerini sağlamayı, bedenleri korumayı, hayır demeyi, yardım istemeyi, dokunmayı reddetmeyi, onlara inandırmayı, yabancılarla konuşmamayı öğretmek gerektiği vs. gibi daha birçok husus vardı. Çocuklarımızın güvenliği ve korunmasıyla ilgili psikolojik, sosyal çalışmaların daha da yoğunlaşması yönünde tavsiye bulunanlar da aile içi eğitime önem vererek devletin, sivil toplum örgütlerinin ve medyanın bu konularda bilinçli yönlendirme yapmalarını öneriyordu.

Kaybolan, kaçırılan çocukların tacize ve tecavüze uğradıktan sonra öldürülmeleri Narin olayı ile Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Evden kaçan, ihmal edilen, kaçırılan, kandırılan çocuklar adeta birer potansiyel kurbandı! Sözkonusu bu potansiyel kurban olan çocukların korunması, kollanması ile birlikte yaşam haklarının ellerinden alınmaması için toplum ve devlet olarak neler yapılacağı konusunda yoğun tartışmalar başladı.

İstismara uğrayıp tecavüz edildikten sonra canice ve vahşice öldürülerek yaşam hakları ellerinden alınan çocuklar… Ailelerin, toplumun ve kanunların koruyamadığı masum çocuklar… İstismara, tecavüze uğradıktan sonra öldürülen çocukların katilleri genelliklere aile içinden, yakınlarından ve komşularından çıkıyor olması ise korkunç bir durum… Çocuklarla ilgili kesin/net istatistikler ve verilerin olmaması da ayrı bir sorun… Çocuk istismarları, tecavüzleri ve ölümlerinin ancak bir kısmı adli olay vakası olarak ortaya çıkıyor ve medyaya yansıyor. Ya ötesi… Ya bilmediklerimiz ve görmediklerimiz… Aslında bu konularda cezalar daha da ağırlaştırılmalı… Daha açıkçası bu tür suçlarda idamın geri gelmesi şart oldu. Ve ‘hadım’ cezası!.. Daha akla ne kadar ağır ceza gelirse… Ama her şeyden önce eğitim, öğretim… Sonra yasal düzenlemeler… Eğitim önce aile içinde olmalı sonra okulda sonra da toplumda… Devlete, yetkili mercilere ve medyaya bu konuda çok iş düşüyor.

Ailelerde çocuklara yönelik sevgi, ilgi ve güven eksikliği, toplumda çocuklar konusunda eğitim, kültür yoksunluğu çocuklar üzerinde olağanüstü bir ahlaki ve ruhi çöküntü doğurduğunu biliyor muyuz?! Önce aile sonra okul ve daha sonra da toplum, çocukların yetişmesinde en büyük etkenler arasında yer almaktadır. Devletin ilgili kurumları (Emniyet, Mille Eğitim, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile birlikte diğerleri), sivil toplum örgütleri ve medya çocuklarla ilgili hassas bir şekilde ilgilenmelidir. Bu konuda Belediyelere de çok büyük işler düşüyor… İlk ve ortaöğretimde, üniversitelerde, medyada çocuklara yönelik şiddet, baskı ve cinselliğin ortadan kaldırılması için gerekli eğitimler verilmeli ve gerekli araştırmalar ve yayınlar yapılmalıdır. Aileler çocuklarını internetten uzak tutmalı. Çocuklar kimlik bilgilerini, fotoğraflarını, okul isimlerini internet, sosyal medyadan paylaşmamalı. Yoksa riskleri çok büyük tehlikeler doğuracaktır. Çocukların geleceğine yönelik devamlı projeler üretilmelidir. Aile danışmanlıkları daha etkin hale getirilmeli. Aileler çocuklarıyla ilgili internette kiminle görüştükleri sürekli olarak kontrol edilmeli. Çocukların yetişmesine yönelik bilimsel, kültürel çalışmalar, ekonomik devlet desteği vs…

2014 yılında dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan, çocuklara yönelik taciz, tecavüz ve öldürmelerine yönelik suçlara verilecek cezalarla ilgili “Bu işin hakkı idam. İdam gelmese bile çok çok ağırlaştırılması noktasında talimatım var. Ağırlaştırılmış müebbet cezaları düşünülebilir” demişti. Düşünebiliyor musunuz çocuk istismarı ve çocuk şiddeti cezalarının en ağırı 20 yıl! Ya da mevcut yasaların işlerliğinin tam sağlanamaması… Yine 1 Temmuz’da dönemin Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ cinsel suçlarda kimyasal hadım cezasının uygulanacağı ve yakın bir dönemde devreye gireceğinden bahsetmişti… Ama kaç yıl geçti ortada hiçbir şey yok… İşte ailelerin ve kanunların koruyamadığı çocuklar…

Türkiye’nin acı kaybı Narin Güran’ın ölümünden sonra, 8 yıldır kayıp çocuk verilerini yayınlanmayan Türkiye İstatistik Kurumu’na (TUİK) tepkiler artması! Gerçi bu konunun ne doğru olup-olmadığı ile ilgili olarak yetkililer tarafından bazı açıklamalar yapıldı.

3 Eylül 2024’de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) tarafından Türkiye’de her yıl 10 bin çocuk kayboldu iddialarının doğru olmadığını açıklandı. DMM: “İddia edilenin aksine Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) veya başka bir devlet kurumu tarafından, ‘kayıp çocuk sayısı’ ile ilgili şu ana kadar herhangi bir istatistik yayınlanmamıştır. TÜİK’in açıkladığı veriler, güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk istatistikleri kapsamında, hakkında kayıp müracaatı yapılıp daha sonra bulunan çocukların istatistiksel verilerini içermektedir. Dolayısıyla her yıl 10 binlerce çocuğun kaybolduğu ve bulunamadığı iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır.” Ve bu iddialara itibar edilmemesi gerektiği istendi.

Diyarbakır’da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedeni bulunan Narin ile Mersin’in Gülnar ilçesinde 2021’de kaybolduktan 10 gün sonra ölü olarak bulunan Müslüme Yağal’ın kaderleri ne kadar birbirine benziyordu! Narin’in cansız bedeni 19 sonra köye/evine yakın 1,5 km uzaklıkta dere yatağında bulunmuştu. Müslüm Yağal’ın cansız bedeni de 10 gün sonra (20 Kasım 2021’de) ormanlık alanda yarı çıplak halde bulunmuştu. Türkiye her iki olaya günlerce kilitlenmiş, Müslüme ve Narin’den iyi bir haber beklemişti. Ve her iki çocuğun akıbeti korkunçtu! Müslüme’nin katili annesi Sevgi Yağal’a defalarca tecavüz etmişti. Sevgi Yağal’ın çocuklarından birisinin babası Hasan Yağal çıkmıştı. Narin’in katili de yine amcası S.G’nin çıkma olasılığı çok yüksekti! Fakat Narin’in cesedinde yapılan inceleme, araştırma ve otopsi sonuçlarında (ceset bozulduğu için) şimdilik tecavüze ait bir iz belirtisi yoktu. Her şey otopsi sonucunun daha da derinlemesine yapılacak olan ‘Kimyasal, biyolojik ve patolojik incelemeler sonucunda ortaya çıkacaktı.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından 2015 yılında hazırlanan Aile İçi Şiddet Araştırması raporuna göre ensest ilişkilerin gizli kalmasının sebebi olarak tehdit, baskı, korku, utanç gösteriliyordu. Ensest ilişkiler aile içinde adeta sır kalıyordu! Ne zamanki deliller ve itirafçılar ortaya çıkar o zaman duyuruyordu. Ensest ilişki toplumda adeta bir tabu haline gelmişti. Geçmişte ve günümüzde ensest ilişki sonucu ortaya çıkan olayları, gelişmeleri medya üzerinden yakından takip ettik.

04 Ağustos 2008 tarihinde Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Raporu’na göre 2007 yılı sonu itibarı ile 833 çocuk kaybolmuştu. Kaybolan çocuklarla ilgili yapılan istatistikte yüzde 15’i aile içi şiddet, yüzde 14’ü aile baskısı, yüzde 10’u üvey anne-baba ilişkileri, yüzde 9’u çocuklara yönelik şiddet dolayısı ile evden kaçma ve aranan çocuk sayısı oranı 253’tü…

2 Mayıs 2014’te kayıp çocuklarla ilgili rakamın 4 bin olduğu açıklanmıştı. Bu durum 2012 yılında 12 bin’di. 4 yılda yüzde 200 artmıştı. Ailenin önemi, ahlak, kültür, eğitim, mille ve manevi değerler çocukların yetişmesinde önemli etkenlerdir.

İddialara göre TUİK son 8 yıldır kayıp çocuklarla ilgili veri paylaşmadı! Kayıp çocukların akıbetini sadece Güvenlik birimlerinin verilerinden öğrenebiliyordu! 2022’de getirilen çocuk sayısının rakamı 16 bin 499… Daha doğrusu bu sayı 601 bin 754, bunun 259 bini mağdur, 206 bini suça sürüklenme… Bu suçları aile karşı suçlar, cinsel suçlar, yaralama olarak üç kategoriye ayırabiliriz. Tabi ki diğer farklı kategorilere giren suçlar da vardı. Kayıp çocuklar konusu Türkiye’nin en büyük sorunları arasında yer alıyor. Türkiye kayıp çocuklarla ilgili çok acil önlemler almak zorundaydı. Yoksa bu durum toplumsal travmaya yol açabilirdi.

13 Haziran 2019 – MHP Konya Milletvekili Esin Kara, (TUİK) Türkiye’de 8 yıl içinde (2008-2016 yılları arasında) 104 bin 531 çocuk kayıp başvurusu yapıldığı açıklayarak TBMM’ne araştırma önergesi verdi. Ve TBMM araştırma komisyonu kurulması için önerge verdi. MHP Konya Milletvekili Esin Kara’nın yapmış olduğu açıklamaya göre kaybolan çocukların bazıları bulunsa da birçoğu ölü bulunması ve bazılarının akıbeti meçhul kalması dikkat çekiyordu! Çocuklardan bazıları ya evden kaçıyor, ya kaçırılıyor, ya kayboluyor, ya da cinsel istismara maruz kalıyordu. Ve çoğunun can güvenliği tehlikedeydi. Ölü olarak bulunan çocukların çoğu cinsel istismara uğramış oluyordu. Kaybolan çocukların akıbetleri incelendiğinde cinsel istismar, evlat edinme, organ ticareti, dilendirme gibi suç nitelikleri ortaya çıkıyordu. Ayrıca kaybolan çocuklar gayri ahlaki işlerde çalıştırıldığı da bilinen gerçekler arasındaydı. Ya da suça sürükleniyorlardı.

09.12.2012 – TUİK Güvenlik Birimlerine Gelen veya Getirilen Çocuklarla ilgili rapor hazırladı. Türkiye’de 81 ilde yapılan araştırmaya göre kaybolan kız ve erkek çocuklarla ilgili yapılan araştırmalar… TUİK 4 yılda 2008-2011 yıl arasında 676 bin 637 çocuk hakkında yapılan işleme göre 2008’de 132 bin 592, 2009’da 151 bin 961, 2010’da 188 bin 44 ve 2011’de 204 bin 40 çocuk güvenlik birimlerine getirilmiş. Kız çocukların sayası 193 bin 931. Suça sürüklenen çocuk sayısı her yıl artıyor. 2008’de 62 bin 430, 2009’da 68 bin 344, 2010’da 83 bin 393, 2011’de 84 bin 916. Evden kaçan çocuk sayısı 12 bin, kurumlardan kaçan çocuk sayısı 3 bin.

4 Temmuz 2018-CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş, TUİK’in 81 ilde yapmış olduğu araştırma verilerine göre hazırlamış olduğu raporda ‘çocuk istismarı’ denilince sadece fiziki ve cinsel şiddet boyutunda ele aldığını ifade etti. Çocukların kaybolma nedenleri, bulunma oranları ve süreleri, kaybolan çocukların sosya-ekonomik ve eğitim durumları ve aile yapıları meçhul/bilinmiyor! TBMM Kayıp Çocuklar, Çocukların Mağdur Olduğu Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler Komisyonu’ Raporuna göre “‘Kolluk kuvvetlerinin kayıp çocuklar ile ilgili tuttuğu bilgileri yıllık olarak bir araya getirerek rapor etmesi, varsa düzelmeleri tespit ederek ilgili kurum ve kuruluşlar ile paylaşması yapılan müdahale çalışmaları…”

28.01.2010 – Kayıp çocuklarla ilgili 0-12 yaş arasında 1095’nin kız 13-18 yaş arası, 195’inin erkek olduğu… Kayıp çocukların çoğunluğunun kız olduğu… Türkiye geneli 10 yıllık verilerde 657 kayıp çocuğun 1462’sinin 13-18 yaş, 195’inin 0-12 yaş arasında…

18.07.2020 – TUİK verileri: her yıl ortalama 10 bin, günde 32 çocuk kayboluyor! İnternet şirketleri ve bilişim endüstrisi çocuk ticaretinin önlenmesinde etkin rol almalı… Kaçırılan çocuk sayısı son 9 yılda üç kat arttı. Türkiye’de son 9 yılda kaçırılan çocuk sayası (TUİK verilerine göre) 104 bin 531.

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre, Türkiye’de ihmal ve istismara uğrayan çocuk mağdur sayısı 2014’te 74.064 iken, 2016’da 83.552’ye yükselmiştir. Cinsel suç mağduru olan çocukların yüzdesi 2014’ten 2016’ya yüzde 33 artmıştır.

Bu Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne göre ise çocuk istismar hükümleri sayısı yüzde 42,5 iken 2006 yılında yüzde 58,8’e yükselmiştir.

Çocuklara yönelik cinsel istismar hakkında 2023 yılında 40 binden fazla dosya açıldı. 7.088 sanık mahkum edildi. 7.108 sanık berat etti. Adalet Bakanlığı’nın 2024’te yayınladığı “Adalet İstatistikleri 2023” raporuna göre 36 bin 275 şüpheli yer aldı. 2015-2013’de çocuk cinsel istismarında yüzde 94 artış oldu. 2023’te çocukların cinsel istismar suçta yüzde -4 gerileme, 2022’de yüzde 33 artış oldu.

21 Temmuz 2020 – TUİK verilerine göre 2015 -2019 yılları arasında Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuk İstatistiklerine göre 0-17 yaş arası çocukların güvenlik birimlerine gelişinin sebepleri arasında yüzde (2019 verilerine göre) 32’si suça sürüklenme, yüzde 46’sı bir olayın mağduru olma, yüzde 15’i bilgisine başvurma, yüzde 3,4’ü kaybolma, yüzde 2,29’u kabahat işleme gibi sonuçlar çıkmıştı.

Üzerinde durduğumuz kayıp çocuklar ve akıbetleri ile ilgili bazı örnekler üzerinden giderek bir sonuca ulaşmaya çalıştık. Kaybolan ya da kaçırılan çocukların taciz veya tecavüz sonucu öldürülmeleri ilgili olayların devletin ve toplumun gündemini derinden etkilemesi çok önemli bir husustu. Aslında her gün onlarca benzer olay cereyan etmekteydi. Fakat Narin olayının gündemi (yani gündemdeki çok önemli sorunları) değiştirmesi nadir yaşanan bir hadiseydi! Narin olayının sürdüğü 19 gün boyunca Filistin konusu bile ikinci sıraya düşmüştü. Ayrıca güncel çok önemli siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar bile geri planda kalmıştı. Bu durum hem devleti hem de toplumu yakından ilgilendirmeliydi!

Narin olayı gibi çok önemli hassas vakalar demek ki toplumda kangrene dönüştüğünün aleni yansımalarıydı. Bizim her zaman üzerinde durduğumuz toplumsal ahlaki yapımızın bozulmakta olduğunun en büyük kanıtıydı Narin olayı. Daha önce de buna benzer birçok olay üzerinde araştırmalar yaparak yayınlamıştık. Bilhassa toplumda kangren olmuş ensest ilişki ve uyuşturucu konusu üzerine önemli araştırmalar yapmıştık. Yine ikinci büyük kangren olmuş toplumsal bir yaramız da sokak çocuklarıdır! Sokak çocuklarının suç bataklığına saplanması… Hırsızlık, gasp, cinayet, cinsel taciz ve cinsel tacize uğrama vs. daha birçok suça bulaşması…

2002 öncesi geçmiş iktidarları ve gerekse 2002’de iktidara gelen AK Parti hükümetlerini tüm bu konularda çok uyardık. Bilhassa bataklıktaki sineklerle uğraşmayı değil bataklığın kurutulması yönünde çok uyarılarımız oldu. Devlet olarak bir an önce toplumda kangrene dönüşmüş kayıp, evden kaçmış, kaçırılmış, taciz ve tecavüze uğramış çocuklarımızla ilgili acil/ivedi önlemler alınması gerektiğini özellikle belirtmek isteriz. Ayrıca önce aileden başlayarak tüm toplumun bu konularda eğitimden geçirilmesi de bir o kadar önem arzetmektedir.

Türkiye’de adeta salgın bir hastalık haline gelen kontrolsüz cep telefonu ve bilgisayar kullanımlarının başta çocuklar olmak üzere aile üzerinde olumsuz etkilerini saymakla bitiremeyiz. Günümüzde cinsel sapıklarının ve diğer hastalıkların virüs kaynağı sosyal medyadır! Aynı şekilde sosyal medya üzerinde de kontrol şart! Toplumsal gidişatımız tehlike alarmları veriyor! Görünürde modern bir yaşam, görünmeyen derinliklerde her türlü sapıklık ve hastalık! Türkiye bu tehlikeyi önleyecek tedbirleri almaz ise geleceğe umutla bakamayız. İlk başta Anayasa bir an önce değiştirilmeli. Çocuklarla ilgili taciz/tecavüz ve öldürülmeleri olaylarında bir yan önce yeni yasal düzenlemelere gidilmeli. Toplumun her geçen gün daha çok uzaklaşma olduğu ahlaki, kültürel, inanç değerleri üzerinden yeni bir eğitimsel doktrin getirilmeli! Yoksa hem devlet olarak hem de millet/toplum olarak dibi görünmez bir uçuruma doğru sürüklenmeye devam edeceğiz.