Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

TARİHTEN GÜNÜMÜZE FİLİSTİN SORUNU

Filistin sorunu tam 76 yıldır çözülemedi. İsrail 76 yıldır Filistin halkı üzerinde her türlü zulmü, vahşeti ve soykırımı devam ettiriyor. Ayrıca 76 yıl boyunca Filistin topraklarını parça parça işgal ederek ele geçirdi. 7 Ekim’den bu yana da Gazze’yi topyekün ele geçirmek ve hakimiyet kurmak için her türlü saldırıyı yapmakta. Peki, sonuç alabildi mi?! Elbet ki hayır! Çünkü Gazze halkı İsrail zulmüne hala direniyor. İsrail bu sefer Hizbullah bahanesi ile saldırılarını Lübnan’a yönelik gerçekleştirmeye başladı. Lübnan’ı işgal etmek! Lübnan’ı da Gazze yapmak istiyor! İsrail aynı anda hem Lübnan’ı, hem Şam’ı hem de Tahran’ı vuruyor! Kısaca yegane amacı Arz-ı Mev’ud (Vaat Edilmiş Topraklar)… Zaten bunu da İsrail Başbakanı Netanyahu elinde harita ile aleni bir şekilde açıkladı. Nil’den Fırat’a… İsrail’in işgal etmek istediği topraklar arasında tüm Filistin Ürdün, Lübnan, Irak, Suriye toprakları ve Mısır’dan ve Türkiye’den de birer parça… Fakat tek korkusu Türkiye! O yüzden PKK/PYD ve IŞİD/DEAŞ’ı da taşeron olarak kullanarak Türkiye’den toprak parçası kopartmak istiyor. Biz bütün yazılarımızda geçmişi gözden geçirip günümüzü irdeleyerek geleceğe yönelik tahmin ve tespitlerde bulunduk. Zaten bugüne kadar yapmış olduğumuz tüm tahmin ve tespitlerimiz yüzde 90 doğru çıkmıştır. ABD/İsrail’in yegane amacı olan Türkiye işgalini de yıllar öncesinden tahmin ve tespit etmiştik. Hepsi de doğru çıkmıştı. Bugün gazeteci, yazar ve araştırmacıların yazdıklarını ve televizyon konuşmalarındaki iddialarını bizler yıllar öncesinden yazıp-çizmiştik. O yüzden birkaç aydır bu konular üzerine yazmak istemedik. Biz tüm bu konularla ilgili 2023 yılında Başkent Postası’ndaki bazı yazılarımızı derleyerek asıl ne demek istediğimizi bu yazımızla okuyucularımıza izah etmek istiyoruz. Daha sonra da İsrail’in yayılmacı, işgalci ve zulüm/vahşet/soykırım üzerinde yazmaya devam edeceğiz.

Filistin sorunu tam 76

FİLİSTİN HALKI ÜZERİNDE İSRAİL ZULMÜ ve HAMAS’IN AKSA TUFANI OPERASYONU…

Muhsin AKIL

Filistin-İsrail sorunu yıllardır devam ediyor. 1. Ve 2. İntifa sonrasında tarihte ilk defa Ortadoğu’nun kaderini değiştirecek ve siyasi, ekonomik, stratejik, jeopolitik, bölgesel ve küresel gidişatı alt-üst edecek bir olay gerçekleşti. İsrail, 50 yıl sonra büyük bir saldırının şokuyla uyandı! İsrail’in Demir Kafes’ini delen ve İsrail istihbaratının zaafını ortaya çıkartan ‘bu olay’ dünya gündemine bomba gibi düştü. İsrail’i şok eden, şaşırtan ve hayal kırıklığına uğratan bu olayın yankıları hala devam ediyor. Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu, Ortadoğu’nun yeniden dizaynı konusunda (şekillenmesinde) sebep olabilir!..

Filistin halkı 1948 yılında Yahudilerin işgali sonucu 700 bin Filistinli yaşadıkları kendi topraklarından başka yerlere sürüldü. Zaman içinde yıllarca İsrail işgali devam etti ve kendi topraklarından edilen Filistinlilerin sayısı daha da arttı. Şu anda dünyanın birçok yerinde 6 milyona yakın Filistinli mülteci olarak yaşam savaşı veriyor.

İsrail’in tam 56 yıldır Filistin halkı üzerinde büyük psikolojik ve sosyolojik asimilasyon gerçekleştirdiğine şahit olduk! Tam 56 yıllık süreç içinde İsrail’in Filistin halkı üzerinde uygulamış olduğu zulüm, işkence ve soykırım dahil olmak üzere kimlik ve kültür birikimine yapılan baskıya şahit olduk! Tam 56 yıl içinde Filistin topraklarının İsrail tarafından nasıl parça parça gasp edildiğine şahit olduk!

Bu 56 yıllık süre içinde Filistin halkının yaşamış olduğu bütün bu olaylara dünyanın sözde saygın, duyarlı ülkeleri, uluslararası kuruluşları ve teşkilatları ancak kınamaktan başka hiçbir şey yapamadı! 56 yıl içinde bir tek Türkiye dışında Arap dünyasını bile sindirdiler, etkisiz ve tepkisiz hale getirdiler! 56 yıl sonra Filistin/Hamas ilk defa iki yıllık bir hazırlık sonrası İsrail’e anladığı dilden büyük bir darbe vurdu! Ve bu darbe üzerine İsrail’e destek veren bütün ülkeler ayağa kalktı. Bilhassa başta ABD, AB ülkeleri olmak üzere diğer ülkeler Filistin/Hamas’a ateş püskürerek kınama mesajları yayınladılar.

Hamas’ın İsrail’e yönelik Aksa Tufanı operasyonu sadece İsrail’in istihbarat zaafını ortaya çıkarmadı aynı zamanda sınır güvenliği konusunda yapmış olduğu hesabı da gün yüzüne çıkarmış oldu. Zaten İsrail’i asıl şoka uğratan şey yıllardır övündüğü ‘Demir Kubbe’ hava zırhının Hamas tarafından delinmesi olmuştu.

İsrail, son 23 yıldır Gazze’yi hedef alan saldırılarda bulunuyordu. 23 yıldır Gazze’ye onlarca operasyon yaparak defalarca bombaladı. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın başlattığı “Aksa Tufanı’ operasyonu sonrasında da Gazze’yi hedef alarak hava saldırıları başlatmıştı.2005 yılında Gazze’den çekilme kararı almış olsa da 2006 yılında operasyonlarını yeniden başlattı. Bu saldırılarda onlarca Filistinli şehit olurken onlarcası da yaralanmıştı. 2008 yılında Haması’n sivil ve askeri birimleri hedef aldığı bahanesi ile savaş devam etti.

Gazze-İsrail arasında Dökme Kurşun Harekatı’nda da birçok Filistinli şehit edildi ve yaralandı. 14 Kasım 2012 yılında Hamas’ın Genelkurmay Başkanı Ahmed Jabar’ın öldürülmesi sonrasında Gazze bir hafta boyunca hava saldırısına maruz kaldı. 2014’te haftalarca süren savaş Hamas’ı iyice bilemişti. İsrail’in zulmü, şiddeti ve saldırıların karşısında Filistinlilerin isyanı, protestosu ve öfkesi de iyice büyüdü. 2022 yılının Ağustos ayında 3 gün süren İsrail’in Şafak Operasyonu bardağın taşıran son damlalar olmuştu. İsrail’in Filistinlilere yönelik baskı ve şiddeti her geçen gün daha artmaktaydı.

Filistin-İsrail arasında geçen 56 yıllık süreç içinde yaşanan gelişmeleri hatırlayacak olursak şu anda Filistin topraklarında yaşanan olayların gerçek sebeplerini ve bilhassa Hamas’ın İsrail’e yönelik gerçekleştirmiş olduğu “Aksa Tufanı” operasyonunun perde arkasını çok iyi görüp-anlayabiliriz.

Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın Türkiye ve İslam dünyası için ne kadar önemli olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Aynı şekilde Filistin/Kudüs, Hıristiyanlar ve Museviler/Yahudiler içinde bir o kadar önem arzediyor. Fakat 126 yıl önce ortaya çıkan ideolojik amaçlı Siyonizm düşüncesi ile birlikte emperyalist güçler Filistin topraklarında bir Yahudi Devleti kurmaya karar verdiler. Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’in “Yahudi Devleti’ni Kurdum” demesinin üzerinden 50 yıl geçtikten sonra Filistin toprakları üzerinde Yahudi Devleti’nin kurulması tesadüf değildi!

Emperyalist güçlerin sözcülüğünü/avukatlığını yapan ABD ve himaye ettiği yeni kurulan İsrail devleti bununla da yetinmedi. Ne kadar amaçlarına ulaşsalar da daha fazlasını istemeye başladılar. Filistin halkı üzerindeki baskılar, şiddet, zulüm, işkence daha da çok arttı. Şu anda bile İsrail cezaevlerinde zulüm gören o kadar çok Filistinli var ki… İsrail, Filistin topraklarının tümünü istiyordu. Bu nedenle de baskılar daha da arttı. Filistin halkına her türlü zulüm reva görüldü. Büyük bir yıldırtma politikası izleyen İsrail Filistin halkının çoğunluğu kendi topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Ürdün, Lübnan ve diğer bazı ülkelere sığındılar. Yıllardır yeniden topraklarına kavuşma hayaliyle bu ülkelerde yaşamaya devam ediyorlar.

Siyonist Yahudi Devleti İsrail’in gözü doymuyordu. Daha fazlasını istiyordu. Ve sonunda Kudüs’ü başkent yapmak için harekete geçtiler. ABD’nin öncülüğü ve desteği ile Kudüs’ü başkent ilan ettiler.

Filistin’de yaşanan olayları analiz ederken kısaca Filistin’in künyesi ile ilgili bazı bilgiler vererek 19. yüzyıldan bu yana Filistin’in ve Filistin halkanın neler yaşadığını hatırlatmak istiyoruz. Bilhassa Filistin topraklarının nasıl işgal edildiğini ve Filistin halkı üzerinde oynanan oyunları gözden geçireceğiz. Filistin toprakları üzerinde kan ve zulümle kurulan İsrail devletinin bugüne kadar nasıl büyüdüğüne ışık tutacağız. Filistin ve İsrail’in tarihi süreç içinde yaşanan gelişmeleri ve olayları ne kadar çok iyi bilirsek bugün neler olup-bittiği hakkında net ve açık bilgilere sahip oluruz!

Son yüzyılda Ortadoğu’nun en mazlum, en çilekeş ve en cesur halkından oluşan Filistin Devleti… Bağımsızlığını 15 Kasım 1988’de ilan edebilmişti. 2014 tarihinde nüfusu 4 milyon 55 bin olarak açıklanmıştı. Filistin Devleti 6 bin 22 kilometrekare toprak parçasından oluşan bir garip devletti. Başkenti Ramallah ve Doğu Kudüs. Başkan Mahmud Abbas. Filistin’de kullanılan para birimi İsrail Şekeli, Palestine Pound, Mısır Lirası ve Ürdün Dinar’ı. Filistin ülke olarak Filistin Devleti, yani Filistin Ulusal Yönetimi (FUY) olarak geçmekte. Bugün Filistin halkı Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e mahkûm edilmiştir. Gazze adeta dışa kapalı Cezaevi ve Filistin halkı tutsak! Nüfusun yüzde 97’si Arap-Müslüman’dır. Yahudi yerleşimci sayısı ise 517 bin kadardır. Siyasi partiler arasında Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi (FATAH), İslami Direniş Hareketi (HAMAS), Filistin Halk Partisi (PPP), Filistin Demokrat Kurtuluş Cephesi (DFLP9, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (PFLP), Filistin Ulusal Girişimi ve İslami Cihad.

19. yüzyılda İngiliz mandası altındaki Filistin topraklarında Yahudi bir devletin kuruluşu çalışmaları başlamıştı. 29 Ağustos 1897 tarihinde İsviçre’nin Basel şehri Yahudilerin yurt edinmesi için ev sahipliği yapmıştı. Basel’deki kongrede çıkan karara göre Yahudiler Filistin topraklarını yurt edinebileceklerdi. Böylece İsrail Devleti’nin kurulması için ilk resmi adım da atılmış oluyordu. Oysaki 19. Yüzyılda Filistin Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde olan bir toprak parçasıydı. Her şey Siyonizm’in fikir babası, Yahudi Devleti fikrini ilk ortaya atan, Siyonist Theodor Herzl’in dönemin Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’ten Yahudilerin Filistin’e göç etmeleri karşılığında Osmanlı Devleti’nin tüm borçlarını ödemeyi teklif etmişti. Fakat II. Abdülhamid gelecekte neler olabileceğini tahmin ettiği için Theodor Herzl’in bu teklifini şiddetle reddetmişti.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu! Theodor Herzl teklifinin reddedilmesini hazmedemeyerek Yahudi Devleti’nin kurulması için her yola başvurmuştu. İngiltere dahil birçok Avrupa ülkesini bu konuda etkileyebilmişti. Yahudi Devleti’nin kurulması için her türlü yola başvurulmuştu. Osmanlı Devleti’ne karşı akla-hayale gelmedik planlar yapıldı, senaryolar yazıldı, tuzaklar kuruldu. Avrupa’daki Yahudi Lobisi Osmanlı’nın yıkılması ve II. Abdulhamit’in tahtan indirilmesi için her yolu denediler.

Emperyalist güçlerin Siyonist Yahudilere destek vermesi ile Yahudi Devleti’nin kurulması için yıllarca mücadele ettiler. Bu arada Osmanlı Devleti her geçen gün toprak kaybetti ve parçalandı. Ta ki Sultan Vahdettin’e kadar emperyalist güçlere karşı büyük bir mücadele verildi. Çanakkale Savaşı ile düşmanın Anadolu’ya geçişine izin verilmedi. Parçalanan Osmanlı Devleti’nin külleri arasında Sultan Vahdettin’in talimatı ile Gazi Mustafa Kemal yeni bir Türk devletinin kurulması için görevlendirildi. Kurtuluş Savaşı ile de bu millet parçalanan Osmanlı Devleti’nin külleri arasından yeniden dirildi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kuruldu.

Fakat emperyalist güçler çiçeği burnundaki yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de hazmedemediler. Başta İngiltere ve müttefikleri Siyonizm’in ve Yahudi Devleti’nin fikir babası Thedoro Herzl’in amacını 14 Mayıs 1948 yılında icraata koydular! Zaten yıllarca Filistin topraklarında 1914 yılına kadar Yahudi kolonilerinin sayısı kırkı bulmuştu. Bu da Filistinlilere karşı küçük gibi görülse de etkili ve büyük bir güçtü. Bu durum İngiltere’nin işine yaradı. İngiltere Filistin topraklarında bir Yahudi Devleti kurulması için manda yönetimini tek taraflı olarak kaldırınca hem de aynı gün içinde bütün dünyaya İsrail Devleti’nin kurulduğu ilan ettiler.

Artık 14 Mayıs 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulduğu bütün dünyaya ilan edildi. Bir avuç Siyonist Yahudi öncülüğünde Filistin topraklarında resmen Yahudi Devleti kurulmuştu.

İngiltere’nin yıllarca izlediği politika Filistin topraklarında bir Yahudi Devleti’nin kurulması yönünde olmuştu. Bu durum 1917 yılına kadar devam etmişti. Arap dünyası ne kadar böylesi bir Yahudi Devleti’nin kurulmasına karşı çıksa da İngiltere ne yapıp-edip Arapları da susturmayı başarmıştı. Filistin topraklarına Yahudi göçü aralıksız devam etti.

Bilhassa Filistin topraklarında 1882 yılında 35.000 olan Yahudilerin sayısı 1939’da 463 binin üzerine çıkmıştı. Siyonist Yahudiler II. Dünya Savaşı’nı da fırsat bilip Filistin topraklarında Yahudi Devleti kurmak için çalıştılar. Arapların direnmeleri de yetersiz kaldı. Arapların Yahudilere karşı kurmak istedikleri Arap Devleti de bir sonuç vermedi. İngiltere 1800’lü yıllardan beri Yahudilere desteğini verirken Almanya ve İtalya Arapları destekleyince Filistin sorunu başlamış oldu.

Ta ki 1948 yılında Yahudi Devleti İsrail kuruluşundan bugünlere kadar Arap-İsrail savaşları devam etti. İngiltere ne zaman Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğini aldı işte o zaman 1947 yılında Filistin Sorunu BM teşkilatına götürüldü. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’ndan çıkan sonuca göre Filistin toprakları Araplar ve Yahudiler arasında ikiye bölünmüştü. Sadece Kudüs konusunda farklı bir karar alınarak tarafsız bir statü verildi.

Filistin sorunu yıllarca kanayan bir yara oldu. Zaman içinde İsrail tüm Filistin topraklarında hakimiyet kurdu. Filistinlerin çoğu komşu ülkelere göç etmişti. Filistin halkı kendi öz topraklarında olağanüstü bir direniş gösterse de İsrail’in zulmü hiç durmadı. İsrail Filistin halkı üzerinde büyük bir zulüm yapıyordu. İsrail zindanları Filistinli direnişçilerle doluydu. Koskoca Filistin Halkı Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’ye sıkıştırılmıştı. Filistinliler için Gazze demirden bir kafes olmuştu. Bir Aslan’ın kafesteki haykırışları, çırpınışları ve özgürlük arayışı gibiydi Filistinlilerin hali. İsrail ise her geçen zaman için de Filistin halkını iyice köşeye sıkıştırıyordu. Aynı zamanda Kudüs gündeme geldiğinden bu yana da başka bir zulüm ve işkence başlamıştı. Filistinliler bu sefer Kutsal Şehir Kudüs için mücadele etmeye başladılar. Kudüs hiçbir zaman gündemden düşmedi.

Ta ki İsrail Kudüs’ü Başkent ilan etmesine kadar… Ta ki 2017 yılının sonlarına doğru ABD, İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyacağını duyurmasına kadar… Ta ki ABD’nin de Kudüs’ü resmen İsrail’in Başkent’i olarak tanımasına kadar… İsrail ve ABD’nin Kudüs konusundaki bu kararları bütün İslam dünyası ayağa kaldırdı. Fakat dünya devletleri ABD ve İsrail’in Kudüs’ü Başkent ilan etmesini reddettiler. ABD’nin bu hamlesi ile Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul ettiği manasını doğursa da Dünya devletlerinden bu duruma tepkiler var. Başta Türkiye olmak üzere birçok ülke durumdan rahatsız olduğunu açıkladı. İsrail’in bu amacına ulaşması pek mümkün görünmese de ABD’nin bu hareketi Kudüs’ün durumunu yine tartışılır hale getirdi. Ortadoğu’da huzur ve barış ortamının sağlanamaması için ABD tarafından atılan bu son adımda amacına ulaşmıştır.

Ve 14 Mayıs 2018 tarihinde ABD’nin Tel Aviv’deki Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıdı ve kıyamet koptu. Kudüs’teki işgalci İsrail askerleri Filistin halkı üzerine gerçek mermiler ile ateş açtı. Gazze sınırında sokağa çıkan Filistinlilerin üzerine yağmur gibi mermi yağdı. Yüzlerce Filistinli şehit olurken binlercesi de yaralandı. Bu durum dünyada ses getirirken en büyük tepki Türkiye’den geldi. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına ABD ve İsrail’i çok sert sözlerle uyardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün dünyaya “Kudüs Kırmızı Çizgimizdir” mesajını verdi. Kudüs’ün İsrail işgali altında bir Filistin toprağı olduğunu haykırdı. Türkiye’nin devlet ve millet olarak Filistin halkının yanında olduğunu mesajları en sert bir şekilde gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerek Başbakan Binali Yıldırım, gerekse Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuoğlu tarafından dillendirildi. Hatta kısa bir zaman içinde İslam dünyasına çağrı yapılarak İstanbul Yenikapı’da “Zulme Lanet Kudüs’e Destek” mitingi yapıldı. Ayrıca İstanbul’da İİT ülkeleri üst düzey devlet yetkileri Olağanüstü İslam Zirvesi yapılarak Filistinlilerin yalnız olmadığı bütün dünyaya duyuruldu.”

ABD ve İSRAİL 3. DÜNYA SAVAŞI’NIN PİMİNİ KUDÜS’TE ÇEKTİ: ABD’nin İsrail’deki Tel Aviv Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımasının altında korkunç bir plan yatmaktadır! Ortadoğu zaten cehennem gibiydi. Şimdi de Kudüs’teki Büyükelçilik gerilimi ile önümüzdeki günlerde bölge ülkelerini de karıştıracak provokasyonlar olması muhtemeldir. Suriye, Irak’taki iç karışıkların yanında bir de ABD’nin Kudüs’e Büyükelçilik açması Ortadoğu’yu ateş topuna çevirecektir. Ortadoğu’da kaynayan kazanın altına konulmuş bomba gibidir Kudüs olayı! ABD’nin Irak işgali ve Suriye iç savaşı sonrası kaybettiği karizmasını düzeltmek için attığı bir adımdır! Bölgedeki taşeronu İsrail’in arkasında olduğunu göstermek için planla-programlı, önceden hazırlanmış bir plandır! Büyük İsrail’in kapanmak üzere olan yolunu açabilmek için profesyonelce yazılmış bir senaryonun icraata konmasından başka bir şey değildir bu olay.

ABD’nin Tel Aviv’deki Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması ile Türkiye’deki 24 Haziran Seçimleri arasında bir bağlantı kurulacak olursa bu durum aynı zamanda Türkiye’nin Ortadoğu’daki güvenirliğini, kariyerini ve karizmasını da yok etmeye yönelik bir operasyondur. Türkiye’nin Irak ve Suriye üzerindeki etkisini kırmak olabilir! Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı sonrasında bölgeye gelen istikrarın bozulmasına yönelik fitneden başka bir şey değildir. ABD’nin Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması. Aynı zamanda Rusya ve İran’a da bir gözdağıdır. Hem Amerika’da hem Avrupa’da hem de bütün dünyada karizması çizilen ABD Başkanı Trump’ın çılgınlığı bölgeyi ateş topuna çevirecek. Ya da tam tersini düşünecek olursak ABD Başkanı Donald Trump bu kararı ile kendi topuğuna kurşun sıkmış oldu!

Bu olayla Filistin’de kanayan yara daha açılacak ve derinleşecek. İsrail’in Filistin halkı üzerindeki baskısı, şiddeti ve zulmü doruk noktaya ulaşması kaçınılmazdır. İsrail’in ekmeğine yağ süren ABD acaba dünya kamuoyuna haklılığını nasıl açıklayacak?! Zaten ABD’nin Kudüs’e Büyükelçiliği’ni taşımasına karşı çıkan sadece İslam ülkeleri değil aynı zamanda Hristiyan onlarca ülke de olayı kınayarak Kudüs’teki ABD Büyükelçiliği açılışına temsilci göndermemiştir. Türkiye de bu olayı sert bir şekilde kınamıştır. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, ABD’nin Kudüs’e Büyükelçiliği taşımasını sert bir dille kınamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca ABD ve İsrail bu olayla uluslararası hukuku çiğneyerek ABD’nin arabuluculuk şansını kaybettiğini aleni bir şekilde ifade etmiştir.

Kutsal Kudüs’te açılan ABD Büyükelçiliği olayının perde arkasında yatan acı gerçek de çok önemlidir. Son yıllarda Türkiye’nin Ortadoğu’da ve tüm dünyada siyasi, ekonomik, askeri ve istihbarı olarak yükselen değeri, karizması ve güvenirliği maalesef ABD ve İsrail’i ürkütmüştü. Mutlaka Türkiye’nin büyümesini ve gelişmesinin önüne geçilmeliydi. Yeter ki bir fitne atılsın! Ve böylece Ortadoğu’nun tam göbeğine, hem de Kutsal şehir Kudüs’te atılan fitne ABD Büyükelçiliği oldu. Bu olayın arkası gelecek. İran’a yönelik provokasyonlar artacak! Türkiye’nin aleyhine de akla-hayale gelmedik oyunlar sergilenecek. Hedefte Türkiye ve İran var. Ortadoğu’daki bir kıvılcım bütün dengeleri bozacaktı. Ve bu kıvılcımı ABD İsrail Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’e taşıyarak tutuşturmuş oldu. Ve dengeler bozuldu! Her zaman iddia ettiğimiz gibi bu olay 3. Dünya Savaşı’nın pimini çekmeye yeterli!

Öte yandan Arap Birliği’nin sesiz kalması ve karamsar tutumlar sergilemesi de manidardır. Arap Birliği ülkelerinden çoğu zaten ABD ve İsrail ile gizli temas içinde! Zaten Katar krizi bazı Arap ülkelerinin maskesini düşürmüştü. Bazı Arap ülkelerinin işbirliği yaptığı ülkelerle olan samimiyetlerine çok iyi bakılmalıdır. Sözkonusu sözde Müslüman olan Arap ülkelerinin ABD ve İsrail ile olan siyasi, ekonomik, askeri ilişkileri her şeyi izah etmektedir. Ve Türkiye’ye yönelik izlemiş oldukları katı ve soğuk politikaların da ana sebebi budur. Arap ülkelerinin bazıları maalesef Türkiye’nin gerçek dostluğunu kendi elleriyle itmiştir. Oysaki onların ABD ve İsrail dostluğunun ne kadar sahte ve yapmacık olduğunu zamanı gelince çok iyi öğrenecekler ama iş işten geçmiş olacak.

Kutsal Kudüs üç büyük dinin de merkeziydi. Müslüman, Hristiyan ve Yahudiler için tarihi kutsal bir kentti. Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bu kutsal şehirde barış içinde yaşıyorlardı. Ta ki İsrail’in yıllar öncesi işgal etmesine kadar. Şu anda İsrail Müslüman Filistinliler için Doğu Kudüs’ü bile çok görüyor. Ve İsrail Kudüs’ü Başkent yapmak için en büyük gücü ABD’den aldı. Trump’a kadar hiçbir ABD Başkanı böylesi bir karar almamıştı ve Kudüs’ü İsrail’in Başkent’i ilan etmemişti. Maalesef ABD Başkanı Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etti. Sadece İsrail’in başkenti ilan etmekle kalmadı aynı zamanda Tel Aviv’deki Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyarak kararının arkasında durduğunu kanıtladı.

Kısaca, Türk ve İslam Dünyası’nın umudu Türkiye idi. Türkiye’nin son 15 yılda büyümesi, gelişmesi ve dünyada söz sahibi olması maalesef ABD ve İsrail’i son derece rahatsız etmişti. Filistin halkının da tek umudu Türkiye’ydi. Türkiye, Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyadaki mazlum ülkelerin hamisi durumundaydı. Çünkü Türkiye eski Türkiye değildi. Genç, dinamik ve büyüyen bir Türkiye olma yolunda hızla ilerliyordu. Gerek Rusya, gerek İran ve gerekse diğer komşu ülkeleriyle olan siyasi, ekonomik ve askeri ilişkileri de her geçen gün iyiye gidiyordu. ABD ve İsrail eksenli emperyalist güçler bu gidişata dur demek zorundaydı. Ve öyle de yaptılar. Ortadoğu’nun göbeğine pimi çekilmiş bombayı bıraktılar. Hem de ateş altındaki Filistin’de… Kudüs bugün itibarı ile pimi çekilmiş bombadır! 

Şayet kısa bir süre içinde ABD ve İsrail ve yandaşları dışındaki ülkeler bu sorunu çözmez iseler 3. Dünya Savaşı yolda diyebiliriz. Aynı zamanda Nükleer Savaş’ın da tetikçisi olacaktır Kudüs Olayı! Yine bu sorunu çözecek tek ülke var o da Türkiye’dir. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın her zaman söylediği bir söz vardır: “Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir!” İşte ABD ve İsrail’e bu söz bile yeterdi. Kırmızı çizgi her anlama gelir! Türkiye’nin bütün uyarılarına rağmen ABD ve İsrail sözkonusu bu kırmızı çizgiyi geçmiş oldu. Elbette ki Türkiye boş durmayacak! Mutlaka vardır Türkiye’nin de bir planı! Hele 24 Haziran Seçimleri bir atlatılsın. İnşallah Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan liderliğinde KUDÜS sorunu da çözülecektir.

ABD, BÜYÜKELÇİLİĞİNİ KUDÜS’E TAŞIMASI DÜNYADA TEPKİLERE YOL AÇTI: ABD, İsrail’in Başkenti olarak Kudüs’ü ilan ettikten sonra Tel Aviv’deki İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıdığını açıklayınca tüm İslam dünyası teyakkuza geçti. Başta Filistin halkı olmak üzere tüm İslam dünyası tarafından kınanan ABD ve İsrail’i kötü günler bekliyor.

Tarihte olduğu gibi günümüzde de en az Müslümanlar kadar Hristiyan ve Yahudiler’inde kutsal mekanı olan Kudüs 1948 yılında İsrail tarafından işgal edilmişti. 1967’den bu yana da Doğu Kudüs işgal altındaydı. İsrail, 1980 yılında tek yanlı kararı iki Kudüs’ü birleştirme kararı alarak Kudüs’ü Başkent yapmak için yıllarca çaba gösterdi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail’in tek taraflı almış oldu bu kararı geçersiz saydı. Ta ki 1990’lı yılında ABD Kongresi’nin bu kararı kabul edinceye kadar. ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı alınca kıyamet koptu. Ve bütün İslam dünyası ayağa kalktı. Filistin halkı sokaklara döküldü.

1993 yılanda İsrail-Filistin Barış Anlaşması üzerinden yıllar geçse de İsrail Kudüs üzerindeki egemenliğini ilan etmeye devam etti. Oysaki uluslararası arenada İsrail’in Kudüs üzerindeki hakimiyeti asla kabul görmemişti.

ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması İsrail devletinin 14 Mayıs 2018 tarihini hatırlatan 72. kuruluş yıl dönemine denk geldi. ABD’nin, İsrail’deki Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıdığını ilan etmesi hem İslam ülkelerinden hem de dünyanın birçok ülkesinden büyük bir tepkiyle karşılandı.

ABD’nin Kudüs’teki Büyükelçilik açılışına 86 ülke içinde 56’sı tepki göstererek katılmayacağını açıklaması hem ABD’yi hem de İsrail’i şoka soktu. Başta Türkiye olmak üzere AB ve Rusya’dan sert tepkiyle karşılanan ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e açılması ABD Başkanı Trump’ı bir hayli zor durumda bıraktı. ABD’nin bu kararı yalnızlaşmasına sebep oldu. Hatta ABD Başkanı Trump’ı bile koltuğundan edebilir.

ABD, Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı alması dünyadaki birçok ülke tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştır. ABD’nin bu kararını 14 Mayıs 2018 tarihinde icraata koymasına karşı çıkan ülkelerin başında Rusya ile birlikte Almanya, Polonya, İsveç, Meksika, Portekiz, İrlanda ve Avustralya gibi ülkeler bulunmaktadır. Bu ülkeler, KUDÜS’teki ABD Büyükelçiliği’nin açılış törenine katılmayacaklarını açıklayarak açılışa temsilci göndermeyeceklerini de duyurdular.

ABD’nin bu kararına tepki gösteren 32 ülke arasında Arnavutluk, Angola, Avusturya, Kamerun, Kongo, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Fildişi Sahilleri, Çek Cumhuriyeti, Dominik, El Salvador, Etiyopya, Gürcistan, Guatemala, Honduras, Macaristan, Kenya, Makedonya, Nijerya, Myanmar, Panama, Peru, Filipinler, Romanya, Ruanda, Sırbistan, Güney Sudan, Tayland, Ukrayna, Vietnam, Paraguay, Tanzanya, Zambiya gibi ülkeler bulunuyor.

ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması bütün dünya tarafından protesto edilirken Kudüs’te yapılacak açılış töreni için Trump’lı afişler, pankartlar ve billboardlar asılıyordu. Başkan Donald Trump törene katılmasa da telekonferansla törene katılanlara hitap edecek. Kudüs’teki Büyükelçilik törenine Trump’ın kızı Ivanka ve damadı Kushner, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Sullivan, Hazine Bakanı Mnuchin ABD’yi temsilen üst düzeyde katılacaklar.

Dünyada birçok ülke tarafından tepkiyle karşılanan ve İslam dünyasında da şiddetle kınanan ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması kararı üzerine düzenlenen Gala’da konuşma yapan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu 32 ülke diplomatlarına Büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıması çağrısında bulundu. Filistin yetkilileri böylesi bir kararın uygulanması Arap ve İslam dünyasına yapılan bir provokasyon olarak açıkladı. Öte yandan İsrail polisi de boş durmadı, Mescid-i Aksa Muhafızlarına saldırarak fanatik Yahudilerin eylem yapmasının önünü açtı. Provokasyonlar ve protestolar hâlâ devam etmekte iken ABD ve İsrail’in sessiz kalması da bir o kadar manidar olsa gerekti.

Filistin halkı Gazze sınırında büyük gösterilere hazırlanırken İsrail Ordusu da teyakkuza geçti. Filistin şehirlerinde yaşanan gerginlikler durmayacak gibi. İsrail’in işgal altındaki Doğu Kudüs ve yıllardır abluka altına alınan Gazze’de daha şimdiden büyük gösteriler yapılıyor. İsrail polisi ve askeri teyakkuzda bu gösterileri bastırmak için her türlü şiddete başvuruyor.”

TÜRKİYE: “KUDÜS KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR!: Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ne demişti: “Filistin Kırmızı Çizgimizdir!..” Ey ABD ey İsrail, Türkiye adına Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan sizleri uyarmıştı! Fakat bu uyarıları dinlemediniz. Bütün dünyanın gözlerinin içine baka baka bu kırmızı çizgiyi geçtiniz! Bundan sonra olacakların sorumlusu sizsiniz ey ABD ve ey İsrail…

Birileri Filistin bahanesiyle aslında Ortadoğu’yu karıştırmak istedi. Bu birileri ABD’den başkası değildi. ABD ilk defa gerçek yüzünü bu denli apaçık gösterdi. İsrail’e destek vererek asıl niyetini apaçık ortaya koydu. Amaçları Ortadoğu’yu cehenneme çevirmek…

Tam 70 yıldır kanayan yara Filistin… ABD yarayı kaşıdı ve Filistin halkı sokaklara döküldü. Oysaki Filistin Türkiye’nin kırmızı çizgisiydi!.. Filistin’e Sıkılan Kurşun Türkiye’ye Sıkılmış oldu.

Tarih 14 Mayıs 2018… Dünya gündeminde Filistin… Hem de70 yıl sonra İsrail’in kuruluş yıldönümünde… İşte ABD İsrail’in kuruluş yıldönümüne denk gelen bu günde Tel Aviv’deki Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyarak bütün dünyanın gözleri önünde Filistin’in 70 yıllık kanayan yarasına hançer sokarak uluslararası hukuka aykırı en büyük zulmü Filistin halkına yaşattı.

Tel Aviv’deki Büyükelçiliği’ni büyük bir törenle açan ABD’ye karşı Filistin halkı sokaklara döküldü. Gerçi dünya sessiz kalmadı. Türkiye başta olmak üzere birçok ülke İsrail’i kınadı.

14 Mayıs 2018 tarihinde ABD’nin Tel Aviv’deki Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması üzerine Filistin halkı üzerine yağmur gibi kurşun yağdı. Filistinli 61 şehit ve 2771 yaralı…

Ey Filistin… Sen tarihte olduğu gibi yine asırlarca Filistin olarak kalacaksın… Ey Kutsal şehir Kudüs! Sen özgürsün, sen semavi dinlerin beşiğisin, sen tüm insanlığın merkezisin… Tarihte olduğu gibi yine özgür kalacaksın, yine semavi dinlere ev sahipliği yapacaksın, yine tüm insanlığın beşiği olacaksın… Ey Kudüs! Sen yüce dinimiz İslâm’ın gözbebeğisin, yine ebedi olarak gözbebeği olarak kalacaksın…

Barışın, umudun ve kardeşliğin meşalesi olarak asırlarca böyle kalacaksın… Hiçbir zulüm seni etkilemeyecek… Ey Kudüs, sen zulmü zaten kendi içinde boğacaksın…

Kudüs’ün İsrail tarafından başkent ilan edilmesine yine bu zulme en büyük tepki Türkiye’den geldi. Aynı gün Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan İngiltere’den gür sesiyle ABD’yi ve İsrail’i kınayan etkileyici bir konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve en üst düzeyde ABD ve İsrail’i kınayan açıklamalar yapmaya devam etti ve ülke genelinde 3 gün yas ilan edilmesine karar verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan İsrail’in yaptığının devlet terörü olduğunu ifade etti.

İngiltere Başbakanı Theresa May ABD’nin Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşımasına karşı çıktı. Ve ABD’nin bu kararına katılmadığını açık bir dille bütün dünyaya duyurdu. İngiltere’nin Başkenti Londra’da da ABD ve İsrail aleyhine gösteriler yapıldı.

Ayağa kalkan Filistin halkı Gazze sınırında ABD ve İsrail’in bu kararını protesto etmek için toplandı. Ve İsrail Filistinliler üzerine kurşun yağdırdı. Yüzlerce Filistinli şehit olurken binlercesi de yaralandı. Bu olay Türkiye’de büyük protestolara neden oldu. Türk halkı İstanbul’daki İsrail Büyükelçiliği önünde toplanarak İsrail’i ve ABD’yi kınadı.

Sıcağı-sıcağına Dışişleri Bakanlığı İsrail’in İstanbul Başkonsolos’unun ülkesine dönme çağırısında bulundu. Aynı zamanda Filistin de ABD’deki temsilcisini geri çekti.

Dünyanın gözleri önünde cereyan eden bu olay üzerine şaşırtan ve şok eden açıklama ABD’nin BM’deki daimi temsilcisi Nikki Haley’den geldi. Nikki Haley Hamas’ı hedef göstererek Filistinlileri suçlayarak ABD’nin haklı olduğunu söyledi. İsrail de benzer açıklamalar yaparak Filistinleri sorumlu tuttu. BM İsrail’in saldırısını savaş suçu ilan etmesine rağmen ne ABD ne de İsrail umursamadı.

Çin, Rusya, başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ve Kuveyt İsrail’in yaptığını kınayarak itidal çağrısı yaparken yine dikkate alınmadı. Hatta CIA eski Başkanı John Brennan ABD Başkanı Donal Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu’yu suçlayarak ilginç açıklamalar yaptı. BM Güvenlik Konseyi’nin bağımsız bir şekilde soruşturmasıyla ilgili karar tasarısını bile hiçe saydı ve bloke etti. BM İsrail’in orantısız güç kullandığını açıklayarak İsrail’den bir an önce sona erdirmesi çağrısında bulundu.

Mısır’da Ezher’den ses geldi ve Filistin halkının mücadelesini destek verdi. AB de İsrail katliamlarına tepki gösterdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Filistin Bizim Kırmızı Çizgimizdir.” demişti. Ve Filistin’in kırmızı çizgimiz olduğunu gerek İngiltere ziyaretinde gerekse Türkiye’ye dönüşünde bir kez daha bütün dünyaya gösterdi.

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan İngiltere’den Türkiye’ye dönüşte sıcağı-sıcağına çok sert bir açıklama yaptı: “İsrail Filistin gerilimi Ortadoğu bölgesini on yıllardır istikrarsızlığa sürükleyen en önemli sorunların başında geliyor. Biz 1697 sınırları dahilinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının, bölgede kalıcı barış için yegane yol olduğunu hep söyledik. Bugün ABD, Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma yönündeki kararını özellikle de uygulama noktasında çok çok talihsiz buluyoruz. Bu kararı bir kez daha reddediyoruz. Amerika sorunun bir parçası olmayı tercih ederek, Ortadoğu barış sürecindeki arabuluculuk rolünü yitirmiştir. Bu atılan adımın insanlığın barışına hizmet etmediğini tam aksine, bölgenin ve insanlığın birbirine düşmesi için bölgeyi karıştırmak için adeta bir fitil ateşlemesi olduğunu hatırlatmak isterim”

İstanbul Yenikapı’dan Tüm Dünyaya “Zulme Lanet Kudüs’e Destek” Mesajı Verildi: ABD’nin İsrail’in kuruluş yıldönümü olan 14 Mayıs 2018 tarihinde Tel Aviv’deki Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımasının yol açtığı provokasyon sonucunda İsrail’in Filistin halkı üzerinde uyguladığı katliam ve soykırım tüm İslam dünyasını ayağa kaldırmakla kalmamış Müslüman olmayan onlarca ülke de ABD ve İsrail’in Filistinler üzerindeki zulmünü kınamıştır.

ABD ve İsrail’in Filistin zulmüne seyirci kalmayan Türkiye 18 Mayıs 2018 Cuma günü İstanbul Yenikapı’da “Zulme Lanet Kudüs’e Destek” mitingi düzenlenmiştir. Bütün dünyaya Kudüs mesajı veren dev mitinge 500 bin üzerinde katılım olmuş ve dünyanın birçok ülkesinden gelen Müslüman liderlere de ev sahipliği yapmıştır.

İstanbul Yenikapı’da geçtiğimiz Cuma günü yapılan “Zulme Lanet Kudüs’e Destek” mitingine İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi’nden dolayı İstanbul’da bulunan yabancı misafirler, siyasi parti liderleri, sivil toplum örgütleri ve Türkiye’nin her yerinden gelen vatandaşlarımız katılmıştır. ABD ve İsrail’in Filistin’deki zulmü, katliamı ve soykırımı lanetlenerek Kudüs’ün asla İsrail’in Başkenti olmayacağı bütün dünyaya ilan edilmiştir.

İstanbul Yenikapı’da yapılan “Zulme Lanet Kudüs’e Destek” mitinginde Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Başbakan Binalı Yıldırım, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, TBMM Başkanı İsmail Kahraman ve Filistin Başbakanı Rami el-Hamdallah ve İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi’ne katılmak için İstanbul’a gelen yabancı misafirler el-ele tutuşarak bütün dünyaya Filistinlerin yanında olduklarını, zulmü lanetlediklerini ilan ederek Kudüs’e destek vermişlerdir…

Filistin Halkını Koruma Tasarısı ABD Tarafından Veto Edildi: ABD ve İsrail’in Filistin üzerindeki baskıları devam ediyor. Son olarak Kuveyt’in BMGK’ne getirdiği Filistin halkının korunması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin talep ettiği tasarı ABD tarafından veto edilirken tasarıya 10 ülke destek verdi. İngiltere, Hollanda, Polonya ve Etiyopya çekimser kaldı.

Daha önce üç kez gündeme getirilen Filistin halkının uluslararası koruma talebinin en son taslak hali de ABD tarafından veto edilmesinin gerekçesi olarak ABD’nin BM Daimi temsilcisi Nikki Haley’in yapmış olduğu konuşmada tasarının tek taraflı olduğu ve Hamas’tan bahsedilmediği öne sürüldü.

ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley Hamas’ın kınanması gerektiğinden bahsederek Gazze’deki şiddet olaylarından Hamas’ı sorumlu tuttu. Ayrıca barışa önem veren ülkelerin bu tasarıya karşı çıkması önerisinde bulundu.

Filistin halkının korunmasıyla ilgili Kuveyt’in BMGK’ye sunduğu tasarının kabul edilmesi için 15 üyenin en az 9 üyesinin kabul etmesi gerekiyordu. Bu yüzden sözkonusu tasarı 9 oy alamadığı için reddedildi.

Filistin halkının korunması ile ilgili tasarı reddedilirken ABD Hamas’ın kınanması ile ilgili yeni bir tasarıyı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne oylanması için sundu.”

İSRAİL ZULMÜ BİR GÜN MUTLAKA BİTECEKTİR: Filistin Halkına, Kudüs ve Mescid-Aksa’ya ve Filistin Halkına Hizmet Eden 30’a Yakın Kuruluşu Kapatan İsrail’e Karşı 1948 Filistin Hareketi Lideri Şeyh Raid Salah Çarpıcı ve Sert Açıklamalar Yapmıştı.

Filistin halkı üzerinde her türlü baskı, şiddet, işkence ve zulüm uygulayan İsrail’e çok çarpıca ve sert açıklamalar yapan Şeyh Raid Salah kendisi de zulüm görmüştü. Liderliğin yaptığı 1948 İslami Hareket teşkilatı 2015 yılında kapatılmıştı. 1948 Filistin Hareketi Lideri Şeyh Raid Salah 2016 yılında bir Cuma hutbesi vaazından dolayı sözde şiddeti teşvik etme bahanesi ile İsrail Mahkemesi’nce yargılanmış ve 9 ay hapse çarptırılmıştı.

Uzun süre İsrail zindanlarında tek kişilik hücresinde cezasını tamamlayıp 17 Ocak 2017 tarihinde serbest bırakılmıştı. İsrail bu sefer Filistinli Müslümanların eğitim, sağlık ve insani yardım ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya hizmet eden 30 yakın kuruluşu elle tutulur hiçbir gerekçe gösterilmeksizin kapatınca Filistinli lider Şeyh Raid Salah çok sert açıklamalarda bulunmuştu.

İsrail ne kadar Filistin halkını birbirine düşürmek için her şeyi yapsa da, Filistin halkı kendi arasında bu konuda sorun yaşasa da kutsal davasının pişini bırakmamıştır. Filistin halkının moral kaynağı liderler hala onların en büyük umududur.

Dünya Müslümanlarının Mescid-i Aksa’nın Muhafızı olarak tanıdığı ve 1948 Filistin İslami Hareket Liderliği yapan Şeyh Raid Salah Filistin davası konusunda çok önemli açıklamalar yaptı.

“İsrail Otoriteleri, yaşamaya çalıştığımız bütün İslami değerlerimize savaş açmıştır. İsrail zulmü bir gün mutlaka bitecektir. Çünkü Allah’ın yolunda gidenler hiçbir zaman kaybetmezler. Zaten İsrail kendi halkını da işgal ettiği toprakların halkına da daha fazla baskı altında yaşatamaz. İsrail’in işgal ettiği topraklar ümmetin ortak malıdır. Eğer İslam dünyası bunu anlar ve bir araya gelip İsrail’e karşı ortak hareket ederse bu zülüm bitecektir.

İsrail Filistin halkına hizmet sunan dernek ve vakıf gibi kurum ve kuruluşları kapatmakla yetinmediği gibi kimi kişileri Kudüs’e girme ve yurt dışına çıkma yasağı getirmiştir. İsrail Akdeniz sularında çok kan akıtmıştır. 2007’den beri Mescid-i Aksa’ya girişi yasaklamış durumda.

Yaptığımız işlerin esası ve boyutu ne olursa olsun, İsrail yaptıklarımızı kanun dışı ilan ediyor. Mavi Marmara baskınında dökülen kanlardan dolayı Akdeniz’in suları hâlâ kırmızı renkte iken, bu suçuna rağmen İsrail hâlâ başkasını terörist ilan etmeye devam ediyor. İsrail İslami değerlere savaş açmıştır. Bildiğiniz gibi İsrail Meclisi ezanların okunmasını yasaklayan bir yasaya imza attı.

Allah’ın izniyle Kudüs ve Mescid-i Aksa, bu işgalden zaferle çıkacaktır.”

İSTANBUL’DA YAPILAN OLAĞANÜSTÜ İSLAM ZİRVESİ’NDEN TARİHİ KARARLAR ÇIKTI: Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, 18 Mayıs 2018 tarihinde İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen tarihi olağanüstü İslam Zirvesi’ne ev sahipliği yapması bütün dünyanın dikkatini çekti. ABD’nin İsrail’deki Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması sonucunda ABD’nin desteği ile İsrail’in gerçekleştirmiş olduğu Filistin halkı üzerindeki zulmünü ve katliamını lanetlemek ve Kudüs’e destek vermek amacıyla İstanbul’da 28 ülkenin katılımıyla gerçekleşen tarihi zirve İsrail’e destek veren ülkeleri son derece rahatsız etti.

İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı İslam Zirvesi Konferansı Sonuç Bildirgesi’nde tarihi kararlar alındı…

İstanbul’daki tarihi Olağanüstü İslam Zirvesi’ne 28 ülkenin Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Emirler, Krallar, Devlet Başkanları, Meclis Başkanları, özel temsilci ve sekreterler katılmıştır. Tarihi Zirve’ye Suudi Arabistan ve Mısır’dan üst düzey lider katılmamıştır. Türkmenistan, Benin, Surinam, Gine Bissau, Guyana, Kamerun ve Mozambik gibi ülkelerde zirveye çekimser kalmışlardır.

14 Mayıs 218 tarihinde ABD’nin Tel Aviv’deki Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması tüm İslam dünyasında büyük tepkilere yol açmıştı. Filistin halkının sokaklara taşarak bu olayı protesto etmesi sonucunda İsrail’in Filistinlilere yapmış olduğu zulüm ve katliam üzerine Türkiye’nin “Kudüs Kırmızı Çizgimizdir” diyerek Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde İstanbul Yenikapı’da “Zulme Lanet Kudüs’e Destek” mitingi düzenlemesi dünyada olağanüstü yankı yaptı. Türkiye’nin böylesi önemli bir zirve öncesi “Zulme Lanet Kudüs’e Destek” mitingi düzenlemesi Filistin için büyük bir moral kaynağı olurken İsrail’e destek verenler de ise tepkilere yol açtı.

Filistin’in son iki yüzyıllık tarihi süreç içindeki gelişmeleri ve olayları kısaca gözden geçirdikten sonra 1967 yılından bu yana İsrail’in Filistin’i nasıl işgal ettiğini bütün detayları ile birlikte ele almış olduk.

Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonu İsrail için bulunmaz bir fırsata dönüştü ve İsrail yıllardır abluka altında tuttuğu Gazze’deki Filistin halkını etkisiz hale getirerek yerinde/yurdundan ederek Filistin halkını tamamen yok etmek olduğunu çok iyi biliyoruz.

İsrail’in Gazze’ye olağanüstü bir gayretle havadan, denizden ve karadan olanca gücüyle orantısız bir şekilde saldırarak Filistin halkını topyekün yok ederek tüm toprakları İsrail toprağı yapmak olduğunu çok iyi anlıyoruz.

İsrail, Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonunu kendi lehine çevirmek için elinden gelen her şeyi yapmakta. Büyük bir algı operasyonu ile dünyayı ayağa kaldırıp adeta haklıymış gibi açıklamalar yaparak Gazze’ye yönelik yapmış olduğu hava, kara ve deniz operasyonlarını meşrulaştırmak istiyor.

Yıllardır sürmekte olan İsrail-Filistin Savaşı şu an çok tehlikeli bir boyuta gelmiştir. Bu savaş Ortadoğu’ya yayılabilir! Bu savaş bazı ülkeleri de kapsam içine alabilir! Hatta iddia erebilirim ki bu savaş sadece Ortadoğu’yu cehenneme çevirmekle kalmaz aynı zamanda 3. Dünya Savaşı’nı bile tetikleyebilir! HER NE OLURSA OLSUN BU SAVAŞ FİLİSTİN HALKININ LEHİNE ve HAKKIN GALİBİYETİ İLE SONUÇLANACAKTIR!..

İnsanlık Filistin’de SINAV Veriyor: BATININ GERÇEK YÜZÜ ORTAYA ÇIKT!..

Değerli okuyucularım, tam 45 gündür Filistin ile yatıp Filistin ile kalkıyoruz ve İsrail’e lanet okuyoruz. Yazılarıma ara sıra ara versem de tam 45 gündür Filistin ve İsrail’den başka yazacak bir şey bulamadım! Başka yazacak konu mu yok?! Var ama yazamıyorum!.. Çünkü Filistin’de akan bu kan durmadıkça, İsrail zulmü ve vahşeti sona ermedikçe yazmaya devam edeceğim. Bizim yazdıklarımız ne ki… Sadece biz değil bütün televizyonlar, gazeteler ve sosyal medya , Filistin ve İsrail ile ilgili haberler ve yorumlar yapmakta… Hem de canlı ve 24 saat… İsrail zulmü ve vahşeti karşısında asla ve asla seyirci kalamazdık ve susamazdık. Elimizle yazıyor, dilimizle konuşuyor ve kalbimizle de buğz ediyoruz. Kısaca, İsrail’i Filistin üzerindeki zulmünden ve vahşetinden dolayı kınıyor ve lanetliyoruz.

Fakat son 100 yıl içinde (tarihte) ilk defa Filistin/Gazze, ABD’nin ve AB ülkelerinin (BATI’nın) geçek yüzünü, acımasızlığını, sömürgeci ve işgalci ruhunu ortaya çıkardı! Filistin/Gazze sayesinde tarihte ilk defa Batı’nın uluslararası hukuk, insan hakları, barış ve demokrasi balonu patladı! Tarihte ilk defa dünya böylesi bir direnişe ve böylesi bir sınava şahit oldu. 7 Ekim 2023 tarihinden günümüze kadar dünya/insanlık Filistin/Gazze 100 yıllık büyük bir sınavından geçti! Filistin/Gazze sözde barışın, demokrasinin ve insan haklarının turnusol kağıdı oldu! Filistin/Gazze sayesinde 100 yıllık uluslararası hukuk, barış ve demokrasi nutukları buharlaşıp uçup gitti.

İsrail-Filistin/Gazze savaşının başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana geçen 45 gün içinde bugüne kadar 6 bine yakını çocuk, 3 bin 500’ü kadın olmak üzere toplam 14 bine yakın Filistinli hayatını kaybetti. İsrail, Gazze’de taş üstünde taş bırakmadı, Filistinlilerin evleri dahil olmak üzere hastane, okul, cami, kilise vs. insani açıdan önem taşıyan kurum, kuruluş, sağlık merkezi ve ibadethaneleri bombalayarak geriye koskoca bir enkaz bıraktı. Geçen 45 gün içinde Gazze yerle-bir oldu.

İsrail, insan hakları, uluslararası hukuk ve anlaşma tanımadan Filistin/Gazze’de büyük bir soykırım, katliam ve vahşet gerçekleştirdi. İsrail savaş suçu işliyordu. İsrail’in en büyük dayanağı/destekçisi her zaman olduğu gibi yine başta ABD olmak üzere Avrupa ülkeleri oldu. Binlerce çocuğun, kadının ve masum insanların ölmesi, yaralanması ve evlerinden/yurtlarından olması ne yazık ki İsrail’in gerçek yüzünü bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Aynı şekilde böylesi bir katliama, soykırıma ve vahşete seyirci kalan BATI ülkelerinin de maskesi düşmüş oldu.

BATI, 100 yıl önce neyse yine aynıydı. BATI, 100 yıl öncesinde ve sonrasında Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da ve dünyanın birçok bölgesinde nasıl bir zulüm ve vahşet sergilemişse şimdi de İsrail’in zulüm vahşetine seyirci kalarak (sadece seyirci kalmıyor aynı zamanda her türlü desteği vererek) ortak oluyordu. Fakat zaman içinde dünyadaki sessizlik birden değişti. Bu zulme ve vahşete BATI (ülkeler) seyirci kalsa da halkları gerçeği anladı ve sokaklara çıktı. O gündür bu gündür sokaklar susmadı. Yürüyüşler, protestolar, boykotlar, kınamalar vs. halklar ayaklandı. İnsanlığın vicdanı dile geldi. Dünyadaki halklar sokaklarda bu zulmün ve vahşetin sona ermesini, bir an önce barışın/sulhun sağlanması ve akan kanın durmasını istiyordu.

BATI (ABD ve Avrupa ülkeleri) aleni/açık bir şekilde İsrail’e destek verirken utanmıyor ve sıkılmıyorlardı. Bu zulme ve vahşete adeta ortak olmuşlardı. Fakat son günlerde kendi halklarının sokaklara çıkması neticesinde (adeta geri adım atarmışçasına) yavaş yavaş ikiyüzlü ve riyakarca bir tutum/davranış sergilemeye başladılar. Daha açıkçası yüzeysel de olsa kıvırtmaya, geri adım atmaya başladılar. Zulmün vahşetin başını ABD çektiği için ABD gölgesinde nefes alıp-veren ülkeler de kıvırtmaya ve geri adım atmaya başlamıştı. Dünya (insanlık) buna da razıydı. Ne kadar ikiyüzlü/riyakar da olsalar akan kanın durdurulması için (İsrail’e DUR denilmesi için) atılacak her adım çok önemlydi!

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell 45 gün sonra da olsa İsrail’e karşı tutum/tavır değiştirerek bazı kararlar alındığını ve Gazze’nin İsrail tarafından işgal edilemeyeceği, Filistinlilerin göçe ve sürgüne zorlanmasına izin verilmeyeceği ve Gazze topraklarının küçültülemeyeceğini açıklaması da bir adım sayılırdı! J. Borrel’in yaşanan olayların (can kayıplarının) uluslararası siyasi ve ahlaki başarısızlık olduğunu itiraf edercesine günah çıkartarak bütün bunların dramatik bir kriz olduğuna da vurgu yaparak acilen çözüm bulunması gerektiğinden bahsetmesi sözde de olsa önemsemek zorundaydık. Ve iki devletli çözümden bahsetmesi… Filistin yönetiminin Gazze’de müdahil olması gerektiğini ama bunun nasıl yapılacağını, çatışmaların ne zaman biteceği konusunda da kimsenin bir şey bilmediği açıklaması da ayrı bir itiraf sayılırdı.

İsrail-Filistin/Gazze Savaşı’nın başladığı günden bu yana BM(Birleşmiş Milletler),UAÖ (Uluslararası Af Örgütü), FİDH (Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu), AİHM (BM İnsan Hakları Konseyi), İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) MAB (Arap Birliği Ligi) vs. diğer tüm irili-ufaklı uluslararası teşkilatlar ve kuruluşlar ne kadar çırpınsa, gayret etse, toplantı yapsa, açıklamalar yapsa ve kınasa da maalesef İsrail’i durdurmaya yetmemişti!.. Her şey ABD’nin iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlıydı. Çünkü şeytanın/iblisin başı ABD’ydi. İsrail’in yularını tutan ABD’ydi. İsrail’e kol-kanat gereken ABD’ydi. Kısaca İsrail’in en büyük destekçisi ve yardımcısı ABD olduğu için elbet ki lokomotif ABD sayılırdı. Gerisi, yani İsrail’e destek veren AB ülkelerinin her biri ABD’nin kontrolündeki ‘vagon’ ülkelerdi.

Filistin mağdurlarının avukatları (Türkiye, Fransa, Kanada, Pakistan, BAE gibi birçok ülkeden 300’ün üzerinde avukat) İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının bir soykırım olduğunu belirterek Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) aracılığı şikayette bulundu. İsrail’in Filistin’e soykırım yaptığı ile ilgili dilekçe Filistin Soruşturma Dosyası’na eklenerek uluslararası hukuki mücadelede de bir adım atılmış olundu. Tabi ki açılan bu dava süreci sonuna kadar Filistin diye bir ülke, Filistin diye bir halk ya da Gazze diye bir şehir kalırsa! Ya da İsrail’in yaptıkları yanına kar mı kalacak?! İsrail’in Filistin halkı üzerindeki bu zulmüne ve vahşetine insanlığın vicdanı ne kadar daha dayanabilecek?!

Dünyayı şoka uğratan, şaşırtan ve hayretler içinde bırakan İsrail vahşeti ve zulmü karşısında Türkiye hiçbir zaman sessiz kalmadı. Sizler de çok iyi hatırlayacaksınız ki BM acil, kalıcı ve sürekli bir insani ateşkes çağrısında bulunarak çatışmaların durdurulmasını istemişti. Gazze’ye insanı yardımın ulaştırılması için gerekli adımların atılmasını 193 üyeli BM Genel Kurulu’nda oylanan Özel Acil Filistin Oturumu’nda 14 ülke hayır derken 45 ülke çekimser kalmış ve 120 ülkenin kabul oyu vermişti. Böylesi önemli bir toplantı öncesi ve sonrası Türkiye, diplomasi trafiğini aralıksız sürdürmüştü…

Öte yandan, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında da Filistin-İsrail sorunun acilen çözülmesi ve barışın sağlanması için ivedi kararlar alınmıştı. Gerek BM (Birleşmiş Milletler) ve gerekse İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) toplantılarından çıkan sonuçlar neticesinde Filistin-İsrail Savaşı’nı durdurabilmesi, ateşkesin ve barışın sağlanabilmesi için Türkiye’nin uluslararası arenada insani, siyasi, diplomatik ve istihbarı vermiş olduğu mücadele bütün yoğunluğu ile devam etmekte. Filistin’de barışın sağlanması ve akan kanın durması için Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana 30’un üzerinde ülke lideri ile yüz-yüze görüşerek fikir alışverişinde bulunarak Filistin-İsrail soruna çözüm aradı.

Türkiye, BM (Birleşmiş Milletler) ve İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) toplantılarında çekimser kalan ülkeleri ikna edebilmek için gerek yüz-yüze görüşerek diplomasi trafiği yürütmekte ve gerekse de telefonla yoğun bir performans göstererek umut verici adımlar atmada kararlığını hala sürdürmektedir. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Almanya ziyaretinde batılı ülkelere anladıkları dilden konuşarak önemli mesajlar vermiştir. Aynı şekilde Cezayir ziyareti ile de Afrika ülkelerine önemli mesajlar vermiş oldu. Yakında Mısır’a yapacağı ziyaretle de Arap ülkelerine yönelik bazı mesajlar verecektir.

Riyad’daki İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısından sonraki süreçte bu çekimser ülkeleri, BM kararını kabul eden 120 ülkenin tarafına çekmeyi hedefleyen Erdoğan, bu amaçla çekimser oy kullanan ülkelerin liderleriyle gerek telefonla gerekse yüz yüze görüşme yaparak ateşkese destek vermeleri için gayret gösterecek.

İsrail başta olmak üzere ABD ve bazı Avrupa ülkeleri Hamas’ı terör örgütü ilan etmesi hem Filistin’e hem de Gazze’ye yapılan en büyük hakaretti. Hamas’ın Filistin’in siyasi bir gücü olduğunu bütün dünya bilmekte iken BATI’nın Hamas’a bakışı sorgulanmalıdır! Böylesi bir düşünce ve görüş tamamen İsrail’in ekmeğine yağ sürmekteydi. Zaten amaç da bu değil mi?! Hamas, İsrail’in Filistin üzerindeki 75 yıllık zulmün ve vahşetine DUR diyebilmek için en doğal savunma hakkını gerçekleştirmesi nasıl oluyor da terör kapsamı içine alınabiliyordu?! İsrail’in bir terör devleti olduğu aleni/açık bir şekilde ortada iken nasıl oluyor da Hamas terör örgütü ilan edilebiliyor?!

Tam 75 yıldır zulüm ve vahşet gören, toprakları işgal edilen ve esaret hayatı yaşayan Filistin halkının gözbebeği siyasi direniş ayağı Hamas’ı terör örgütü ilan edenlerin kendi tarihlerine bakmalarını ve asıl terörü kimin yaptığı ile yüzleşmeleri gerekiyor!.. Yüzyıl öncesi dünya tarihinde sömürgeci emperyalist ülkeler arasında yer alan İngiltere ve Avrupa ülkelerinin Hindistan ve Afrika ülkelerinin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını nasıl sömürdükleri, Avrupa eşkıyası/çapulcularının Amerika kıtasını işgal ederek Kızılderililer üzerinde nasıl bir soykırım gerçekleştirdikleri, Fransa, İtalya ve bazı Avrupa ülkelerinin Afrika’yı işgal etmekle birlikte nasıl köleleştirdikleri ve sömürdüklerini daha dün gibi hatırlayabiliriz!..

Aynı şekilde ABD’nin 2. Dünya Savaşı bitimine sebep olan 6 Ağustos 1945 ve 9 Ağustos 1945 yıllarında Japonya’nın Hroşima ve Nagasaki şehirlerine atom bombası atarak onbinlerce insanın yok olmasına ve iki şehrin kül olmasına sebep olmadı mı?! 11 Eylül Terörü bahanesi ile Afganistan’ın, kimyasal silah bahanesi ile de Irak’ın işgallerini gerçekleştiren ABD’nin elinde milyonlarca insanın kanı olduğu ve Ortadoğu’yu da kan gölüne çevirdiği nasıl unutulabilir?!

İşte ABD, İngiltere ve bazı Avrupa ülkeleri Yahudilere olan diyet borçlarını Filistin’in işgal edilmesini sağlayarak ödemeye çalıştılar! Hatta ve hatta 1948 yılında Filistin topraklarında İsrail devletinin kurulmasını sağlayarak Ortadoğu’nun göbeğine pimi çekilmiş bir bomba ve yıllarca sürecek bir FİTNE bıraktılar! İşte bugün İsrail zulmünü ve vahşetini destekleyen bu ülkelerdir. Ve şimdi soruyoruz, asıl terörist olan İsrail mi yoksa Filistin/Gazze mi?! Şimdi soruyoruz asıl katil, sömürgeci ve işgalci İsrail ve kendileri mi yoksa Filistin ve Gazze mi?! Şimdi soruyoruz çağdaşlığın, insan haklarının, demokrasinin sözde zirve yaptığı 2023 yılında Filistin halkı üzerinde büyük bir soykırım gerçekleştiren ve insanlık suçu işleyen Filistin mi İsrail mi?! Evet, İnsanlığın vicdanını, özgüvenini, ahlakını ayaklar altına alan Filistin mi İsrail mi diye tekrar tekrar soruyoruz…

Yazım son verirken merhum şair Cahit Zarifoğlu’nun ‘Daralan Vakitler’ başlıklı şiirinden bazı mısraları hatırladım: “…Yanakları saçları gözleri yanmış, Zehirli gaz bombaları… Başları, Paletlerle ezilmiş babaları, Yahudi doğramış analarını, Binlerce çocuk topların betonların altında… Kemikten yakılmış etleri, Kuma serilmiş cesetleri… Çoğu Müslüman kafir yanında… Sen filistin hokkaları doldur kanla… Filistin sen işine bak kar toprağını, Yoğur gazabını yaradanın…” ve “FİLİSTİN BİR SINAV KAĞIDI, HER MÜ’MİN KULUN ÖNÜNDE…”

İsrail’i ve ABD’yi, Ekonomik/(Petrol), Siyasi, Hukuki Baskı ve Yaptırımlar Yola Getirir!..

1973 yılında patlak veren Arap-İsrail Savaşı sebebiyle İsrail’e her türlü desteği veren batı ülkelerini cezalandırmak için çoğunluğu Arap ülkelerinden oluşan OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) vasıtası ile petrol fiyatlarında astronomik zamlar yaparak zor durumda bırakmıştı. Bilhassa Suudi Arabistan, İsrail’e en büyük desteği veren ABD’ye petrol sevkiyatını keserek cezalandırmıştı.

Çoğunluğu Arap ülkelerinin oluşturduğu OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) üzerinden batıya uygulanan astronomik petrol yaptırımı uzun yıllar sürecek büyük bir petrol krizine yol açmıştı. Böylesi bir petrol krizi batıda ekonomik sorunlara yol açmıştı. ABD başta olmak üzere İsrail’e yardım eden diğer tüm batılı ülkeler 1973-1980 yılları arasında büyük bir petrol krizi yaşamıştı. Bu da küresel ekonomik krize sebep olmuştu.

Filistin üzerindeki İsrail zulmü 1973 yılından öncesi olduğu gibi 1973 sonrası da devam etmişti. Şu anda yıl 2023 ve halen devam etmektedir. Hem de tarihte bir örneği görülmedik şekilde… 7 Ekim 2023’te Hamas’ın ‘Aksa Tufanı’ saldırısı ile başlayan İsrail-Filistin Savaşı, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmesiyle birlikte 3.Dünya Savaşı’na da sebep olabilirdi.

İsrail, 7 Ekim 2023 öncesi kendi içinde büyük bir kırılma ve sorun yaşıyordu. İsrail halkı hükümete karşı sokaklardaydı. Tarihin en büyük iç-gerilimini yaşıyordu. Netanyahu’nun politikaları ve koalisyon içindeki aykırı görüşler, hükümetinin yargı yetkilerini kısıtlayan yeni bir düzenleme yoluna gitmesi vs. İsrail halkını sokağa dökmüştü. Hem hükümet yanlıları hem de hükümet karşıtlar eşzamanlı olarak Kudüs ve Tel Aviv sokaklarında büyük kitlesel gösteriler başlatmıştı. İsrail’de durum öyle bir hale gelmişti ki Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ‘iç savaş’ uyarısında bulunmuştu. Savunma Bakanı görevinden alınmıştı. Yargı reformu siyasi krize dönüşmüştü. İsrail halkının ayaklanması Arap Baharı’nı hatırlatmıştı. Halk rejime karşı öfke kusuyordu. Sonunda Netanyahu geri adım atmak zorunda kalmıştı.

İsrail’in böylesi bir gerilim, iç kargaşa, kaotik bir ortam yaşadığı bir zamanda Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonu aniden her şey değişti. Maalesef Hamas’ın ‘Aksa Tufanı’ İsrail’in kendi içinde yaşadığı büyük sorunu unutturmuştu. Netanyahu’ya büyük bir fırsat doğmuştu. Netanyahu bu fırsatı ganimet bildi ve Gazze’ye misillemede bulunarak havadan, karadan ve denizden büyük bir saldırı başlattı. İsrail’in Gazze’yi haritadan silmek için bombardımana tutması ile binlerce Filistinlinin şehit olması, yaralanması ve bir milyon Filistinlinin yerinden/yuvasından olması dünya kamuoyunun vicdanında derin bir yara açmıştır.

Nasıl ki 1973 yılındaki Arap-İsrail savaşında ABD ve müttefiki diğer batılı ülkeler İsrail’e destek vermesi münasebetiyle çoğunluğu Arap ülkelerinden oluşan OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) petrol musluğunu keserek ABD ve batıyı cezalandırdı ise şimdi de petrol musluğunu keserek İsrail’i destekleyen ABD ve müttefiklerine büyük bir ceza veremez miydi?!

Bugün İsrail’in Filistin/Gazze halkına yapmış olduğu zulmü bütün dünya kınamakta ve protesto etmektedir. Türkiye, Mısır, Ürdün ve İsrail zulmüne seyirci kalmayan bazı duyarlı/hassas ülkeler, İsrail-Filistin Savaşı’na son vermek ve barış ortamı sağlamak için çırpınırken ABD ve diğer müttefiki batılı ülkelerin İsrail’e destek vermeye devam ederek barışa, insani/vicdani değerlere ve uluslararası hukuka büyük bir darbe vurmaktaydı.

Dünyadaki tüm halkı Müslüman ülkeler, İsrail’e destek veren ABD ve diğer batı ülkelerinin mallarını protesto etseler, İsrail’in Filistin/Gazze halkına yapmış olduğu zulmü, vahşeti ve soykırımı karşısında sadece kınama değil de yaptırıma gitseler mutlaka ve mutlaka böylesi büyük bir sorunun çözümü konusunda daha radikal bir adım atmış olurlardı.

Dünyanın birçok yerinde İsrail zulmü, vahşeti ve soykırımı karşısında seyirci kalmayan ülkelerde çok büyük çaplı gösteriler ve protestolar başladı. Bu gösteri ve protestoların her geçen gün daha da büyümesi ve çoğalması geleceğe yönelik bazı umutların yeşermesine yol açtı. Fakat Gazze, İsrail bombardımanı ile yerle-bir oldu. Filistin halkı kan-revan içinde. Gazzelilere sığınabilecek bir yer bile kalmadı. Her gün yüzlerce çocuk ve kadın ölmekte… Yüzlercesi de yaralanmakta… Umutlar tükenmekte… O yüzden iş-işten geçmeden, bu savaş bölgeye yayılmadan BM (Birleşmiş Milletler) ve DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) ve diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde bu savaşa DUR diyebilecek bir çözüm yolu bulunmalı. Yoksa dünyayı büyük bir FELAKET bekliyor!..

İsrail-Filistin Savaşı’nın sona erdirilmesi ve barışın sağlanması için geriye bir tek yol kalıyordu o da Türkiye’nin önderliğinde/liderliğinde bir adım atılması… Türkiye’nin sesine kulak verilmesi… Türkiye’nin teklif ve önerilerinin icraata geçirilmesi… Zaten Türkiye garantörlük teklifinde bulunmuştu. ABD ve batılı ülkeler bu konuda bile çekimser davranıyorlardı. Türkiye’nin teklifini/önerisini görmezlikten geliyorlardı. Bütün bunlara rağmen Türkiye ısrarcıydı!.. Ve diyoruz ki Türkiye’nin bu ısrarı mutlaka ve mutlaka bir sonuç getirecektir.

Biz inanıyoruz ki İsrail-Filistin Savaşını sona erdirecek ve İsrail’in Filistin halkı üzerindeki zulmünü, vahşetini ve soykırımını durduracak tek ülke vardı o da Türkiye’dir. Türkiye’nin olağanüstü çabaları, yürütmüş olduğu diplomasi trafiği ve önermiş olduğu çözüm yolları boşa gitmeyecektir. Tabi ki faturasını İsrail’e ödetmek şartı ile… Tabi ki İsrail’in bir savaş suçu işlediğini bütün dünyanın gözleri önünde kanıtlayarak… 

İsrail-Filistin Savaşı, BATI’nın İkinci 11 Eylül’ü!..

7 Ekim 2023 tarihinde Ortadoğu’nun göbeğinde merkez üssü İsrail olan büyük bir deprem gerçekleşti… Ortadoğu Hamas depremiyle sarsıldıı… Bu sarsıntıyı bütün dünya hissetti… İsrail 50 yıl sonra Hamas depremiyle sallandı… Deprem tufana dönüştü… Aksa Tufanı İsrail kıyılarını bastı…

Tam 65 yıldır süren bir direnişin sonucu birikmiş olan öfke patlamasıydı Aksa Tufanı… İsrail, 65 yıldır biriken öfke gazının bir zaman gelip patlayacağını hiç hesap edememişti… Kafesteki Filistin halkının bir gün kendisini ısıracağını tahmin edemişti…İşte bu yüzden İsrail bu şoku yaşıyordu… İşte bu yüzden Aksa Tufanı ile İsrail’in canı yanmıştı…

İsrail 50 yıl sonra ilk defa büyük acı, korku ve dehşet yaşamıştı… Hamas depremi ve Aksa Tufanı ile İsrail önce panikledi, birkaç gün sersemledi… Sonra sakinleşti ve intikam almak için yemin etti… Daha sonra da İsrail Gazze’yi ve Hamas’ı yerle-bir etmek için düğmeye bastı…

65 yıllık zulmün, esaretin, işkencenin ve öfkenin bir patlamasıydı Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonu… İsrail, 50 yıldır böylesi bir olayla karşılaşmamıştı… Filistin halkı üzerinde yapmış olduğu bütün hesaplar tutmamıştı! Çünkü Gök Kubbesi delinmişti! Yara almıştı… Çünkü İsrail, Filistin halkının 65 yıldır hissettiği acıyı görmezden gelmişti… Şimdi de kendi canı yanmıştı…Kendi canı yanınca dünyayı ayağa kaldırdı…

Irak, Suriye derken şimdi de İsrail-Filistin Savaşı… Hem de orantısız bir savaş… Bu savaş dünyayı ikiye böldü. ABD, İngiltere ve AB ülkeleri İsrail’in yanında yer aldı… ABD ve İngiltere Akdeniz’e savaş gemilerini gönderme kararı aldı ve gönderdi de… Türkiye başta olmak üzere Rusya, Çin ve birçok ülke itidal çağrısında bulundu ve savaşa son verilmesi, akan kanın durması için çözüm yolu aranmasını önerdi… ABD, İngiltere ve AB ülkeleri bu çağrıya bu öneriye kulak vermedi!

İsrail, 65 yıl önce Filistin topraklarını işgal ettiğini ve 65 yıldır da işgali devam ettirdiğini, yüzbinlerce Filistinliyi yerinden-yurdundan ettiğini, onbinlerce Filistinliyi öldürdüğünü, onbinlercesini de yaraladığını unutup 50 yıl sonra Hamas’ın Aksa Tufanı ile kendisine yönelik saldırısını fırsata çevirip dünyayı ayağa kaldırdı. İsrail 65 yıl öncesi Filistin topraklarını işgal ettiğini, 65 yıllık zulmünü ve akıtmış olduğu Filistinli kanını unuttu ve Aksa Tufanı’nı fırsata dönüştürdü.

Hamas’ın İsrail saldırısı ABD, İngiltere, AB ülkeleri için de büyük bir fırsat dönüştürdü ve Suriye’de akıttıkları kan yetmemişti ve şimdi de Filistin… Zaten Filistin’de 65 yıldır kan akıyordu… Zaten Filistin kan ağlıyordu… Zaten Filistin yaralıydı… ABD, İngiltere ve AB’nin umurunda mıydı Filistin…

Ortadoğu’nun ki bilhassa Filistin’in başına bela ettikleri İsrail devletini 65 yıl önce kendileri kurmamış mıydı… Ortadoğu’nun göbeğine 65 yıl önce zaman ayarlı İsrail bombasını kendileri yerleştirmemiş miydi… Ortadoğu’nun çıban başı İsrail’i besleyip-büyüten ve bugünlere getiren kendileri değil miydi?!

İsrail-Filistin Savaşı, ABD, İngiltere ve AB için bulunmaz bir fırsata dönüştü! Irak ve Suriye üzerinden yapamadıklarını şimdi Filistin-İsrail Savaşı üzerinden yapmak istiyorlardı. ABD, İngiltere ve AB ülkelerinin yegane amacı Türkiye’nin önünü kesmekti. İran’a gerekli dersi vermekti. Onlar için ikinci bir 11 Eylül doğmuştu! Dünyadaki kaybetmiş oldukları itibarlarını, güçlerini ve kariyerlerini düzeltmek için bulunmaz bir fırsattı şu andaki İsrail-Filistin Savaşı…

İsrail-Filistin Savaşı’nın Derinliğindeki Gerçekler

1.Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu’da sınırların cetvelle değişmesi sonucu parçalanan/dağılan Osmanlı toprakları üzerinde ayrı ayrı Arap devletleri kurulmuştu. Bir de 1948 yılında Filistin toprakları üzerinde kurulan Yahudi korsan devleti İsrail!

ABD’nin yıllar sonra Ortadoğu’da sınırları yeniden değiştirmek istemesi, 22 ülkenin sınırını değiştirmek için karar alması ve bunun için de her türlü kara/kirli propaganda ve algı operasyonları ile Ortadoğu halkları üzerinde psikolojik korku oluşturmaya kalkışması boşuna değildi!

BATI (ABD, İngiltere ve bazı AB ülkeleri) Ortadoğu’yu ele geçirmek için akla-hayale gelmedik her yolu deniyordu: terör örgütleri başta olmak üzere siyasi, ekonomik, toplumsal her yolu denemekten çekinmiyordu. Hatta Arap Baharı ile de ülkelerin değişim ve dönüşümünü denediler…

İsrail, ABD, İngiltere ve AB bazı ülkelerin ortak çıkarlarının örtüştüğü bir noktada yıllardır sürmekte olan bir konu neticeye kavuşmuştu! 1948 yılında Ortadoğu’nun göbeğinde Siyonist İsrail devletinin Filistin toprakları üzerinde kurulmasının amacı da BATI endeksliydi.

İsrail, 1948 yılından bu yana Filistin topraklarını parça parça işgal etmesi, ABD’nin 11 Eylül terörü ile Afganistan’ı ve daha sonra kimyasal ve biyolojik silah bahanesi ile Saddam’ı devirip Irak’ı işgal etmesi de aynı amaca hizmet ediyordu.

ABD, İngiltere, bazı AB ülkeleri ve İsrail’in Ortadoğu’daki ortak amaçları önündeki tek engel Türkiye idi. Türkiye’yi bertaraf etmek gerekiyordu. Türkiye ne kadar NATO üyesi olsa da ne kadar AB üyeliği için çırpınsa da onların gözünde amaçlarına giden yolda en büyük engeldi.

Türkiye, BATI için çok tehlikeli bir ülke olduğu için yarım asırdır süren AB üyeliği hep sekteye uğratılmıştı. Türkiye ne zaman ayağa kalkmak istese BATI tarafından engelleniyordu. Türkiye ne zaman doğrunun yanında olsa BATI’nın tehdit, şantaj ve ambargosuyla karşılaşıyordu.

Türkiye’nin ekonomik ve teknolojik yönden ilerlememesi gerekiyordu! Türkiye’nin ağzına bir parmak bal çalıp sahte umutlar, yalan vaatler ve toz-pembe hayallerle oyalanmalıydı. Türkiye’nin kalkınması, gelişmesi ve büyümesi çıkarlarına ters olduğu için asla ve asla izin verilmemeliydi.

O yüzden Türkiye’yi AB üyeliği sonra BOP ortaklığı ile yıllarca oyaladılar. Türkiye’ye verilen vaatler hiçbir zaman gerçekleşmedi. Türkiye’ye verilen sözler hiçbir zaman tutulmadı. Türkiye’ye kurdurtulan toz-pembe hayaller toz-bulut olup uçup-gitti. Türkiye’nin yüzüne gülüyorlar arkasından da kuyusunu kazıyorlardı. BATI, Türkiye konusunda ikiyüzlü idi.

PKK ve FETÖ terör örgütlerinin kurulması ve 40 yıl boyunca Türkiye’nin başına bela edilmesi ve daha sonra da PYD/YPG adıyla Suriye ve Irak’ta başka bir isimle hortlatılması ve yanına DAEŞ/IŞİD terör örgütünün kardeş(!) olarak yerleştirilmesi de BATI’nın amacına hizmet ediyordu.

ABD, İngiltere ve bazı AB ülkelerinin evdeki hesabı pazarda tutmamıştı! Çünkü, Türkiye’nin terörle amansız mücadelesi PKK ve FETÖ gibi hain terör örgütlerinin nefes boruları kesilmişti! PKK ve FETÖ, Türkiye’den sınır dışı edilmişti. Bu da BATI’nın en büyük kuyruk acısı olmuştu.

BATI, Türkiye’yi savaşa sokabilmek ve suçlu çıkartabilmek için Azerbaycan-Ermenistan üzerinden plan yaptı ama yine tutmadı. Çünkü kazanan Azerbaycan olmuştu. Daha önce Azerbaycan’ı işgal eden Ermenistan olduğu için BATI bu sefer Azerbaycan’ın zaferine ses çıkartamamıştı.

BATI’nın, Türkiye-Irak-İran ve Suriye’den kopartılacak topak parçası üzerinde kurulacak olan Büyük Kürdistan hayali suya düşmüştü! Böylece, ABD, İngiltere, bazı AB ülkelerinin amacı da sekteye uğramış oldu. Geriye bir tek İsrail kalmıştı!..

Bu sefer planlarını İsrail üzerinden gerçekleştirmek istiyorlardı. Yıllardır İsrail’in sessiz kalması da bu yüzdendi. İsrail sessiz ve derinden Filistin topraklarını işgal etmeye devam ediyordu. Ne zaman ki Filistin toprakları İsrail tarafından topyekün işgal edilir ancak o zaman yarım kalan Büyük İsrail hayali gerçekleşebilirdi.

ABD, İngiltere ve bazı AB devletlerinin Ortadoğu’daki hayalini/amacını Türkiye bozmuştu. O yüzden İsrail kozunu oynamanın zamanı gelmişti. Ortadoğu’da çıkacak bir savaş işlerine çok yarayacaktı. Bu da İsrail-Filistin Savaşı olabilirdi.

ABD, İngiltere, bazı AB ülkeleri İsrail-Filistin Savaşı bahanesi ile Ortadoğu’ya girebilirlerdi! Fakat çıkacak olan savaşta İsrail haklı olmalıydı. Uluslararası arenada İsrail’i haklı çıkartacak bir gerekçe lazımdı. BATI, Ortadoğu’yu işgal etmek için İsrail üzerinden plan yaptı.

BATI, Hamas’ın İsrail’e saldıracağını önceden biliyordu! Aynı zamanda İsrail’in de haberi vardı. Büyük planlarını gerçekleştirebilmek için Hamas’ın saldırısını beklediler. Hamas saldırsın ki kendilerine haklılık payı doğsun ve İsrail sözde haklı gerekçeler üzerinden Gazze’ye topyekün işgal etsin!..

Fakat, Hamas’ın İsrail’in Demir Kubbe’sini delebileceğini hiç tahmin edememişlerdi. Hamas’ın İsrail’e 7 koldan saldırarak İsrail’e girebileceğini akıllarının ucundan bile geçirememişlerdi. O yüzden İsrail’in zayiatı büyük oldu. Yine de Hamas’ın İsrail’e saldırısına birkaç gün göz yumulmuştu!

ABD, İngiltere ve bazı AB ülkelerinin İsrail üzerinden asıl planlarını uygulama zamanı gelmişti. Bekledikleri Hamas saldırısı gerçekleştiği için İsrail’e her türlü desteği verebilirlerdi. O yüzden İsrail’e koşulsuz her türlü desteği verdiler. O yüzden İsrail’e koşulsuz her türlü yardımı yapıyorlar. O yüzden ABD ve İngiltere uçak gemilerini Akdeniz’e gönderdi.

BATI’nın amacı, bu savaşın bölgeye yayılması ve bölgede büyük bir kaos oluşması. Bu kaos ortamından faydalanarak önce İsrail Gazze’yi topyekün işgal edebilsin sonra da ABD, İngiltere ve bazı AB ülkeleri, İsrail üzerinden Ortadoğu’daki hayallerini gerçekleştirebilsin…

İsrail’in elde edebileceği zafer, Gazze’nin işgaline bağlıydı. İsrail’e destek amaçlı ABD ve İngiltere uçak gemilerinin Akdeniz’e inmesi demek BATI’nın Ortadoğu’da büyük bir güç gösterisinde bulunması demekti. Aynı zamanda Türkiye, Rusya ve İran’a karşı da büyük bir gövde gösterisiydi. Uzak da olsa Çin’e de bir uyarıydı. Çünkü BATI, Türkiye, Rusya ve Çin yakınlaşmasını hiçbir zaman istemedi.

BATI’nın bütün bu planlarına rağmen Türkiye boş durmuyordu. Türkiye, BATI’nın ne zaman nerede ne yapacağını çok iyi biliyordu. BATI, Türkiye’nin hem Ortadoğu’da hem de dünya genelinde dengeleri değiştirecek planları olduğundan haberdar değildi. Daha Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda ne yapacağını bilmeyen BATI, İsrail-Filistin Savaşı’nda mı bir şey yapacaktı?! Türkiye nasıl ki Rusya-Ukrayna savaşında çok şey yaptı aynı şekilde İsrail-Filistin Savaşı’nda da çok şey yapacak!..

İsrail Saldırılarına Seyirci Kalanlar: İsrail, Gazze’ye MEZAR OLACAK !..

İsrail 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana Filistin halkı üzerine bomba yağdırıyor. İsrail hiçbir uluslararası savaş kuralı tanımıyor. Çünkü arkasında ABD, İngiltere ve bazı Avrupa ülkeleri var! Bu yüzden uluslararası kuruluşların ve birçok ülkenin uyarılarını da görmezlikten gelerek Filistin halkına zulüm etmeye devam ediyor. 

Bugünkü yazımda yasak Ama İsrail, Gazze’de fosforlu top mermisi kullanması, sağlık hizmetlerine yönelik saldırıları, yazılı, görsel ve sosyal medyada kara propaganda içerikli yalan, asparagas ve iftira dolu haberleri ile birlikte algı operasyonları ve dünyada Filistin’e destek amaçlı yapılan gösteriler, Hamas-İsrail Savaşı’nın dünyadaki yansımaları üzerinde duracağız.

Yasak Ama İsrail, Gazze’de Fosforlu Top Mermisi Kullanıyor

İsrail, Gazze ve Lübnan’a yönelik yapmış olduğu askeri operasyonlarda 7 Ekim’den bu yana yasak olmasına rağmen fosforlu top mermisi kullandı. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) İsrail’in Filistin’deki saldırılarında fosforlu top mermisi (beyaz fosfor) kullandığını teyit etti.

İsrail’in Durra Çocuk Hastanesi dahil birçok bölgeye yapmış olduğu saldırılarda fosforlu top mermileri kullandığı haber ajanslarının çektiği resim ve videolarla doğrulandı.

İsrail, fosforlu mermi (beyaz fosfor) kullandığını ne kadar inkar etse de Uluslararası Af Örgütü’nün Kriz Kanıt Laboratuvarı’nın doğruladığı video ve fotoğraflar gerçeği olduğu gibi ispat etmekteydi. Uluslararası Af Örgütü’nün delil/kanıtları arasında Anadolu Ajansı (AA) foto muhabirinin çekmiş olduğu fotoğrafları da var.

UAÖ (Uluslararası Af Örgütü) İsrail askerlerinin beyaz fosfor kullandığına dair elinde ikna edici fotoğraf ve video gibi kanıtlar olduğunu açıklaması Birleşmiş Milletleri de (BM) endişelendirmişti.

Uluslararası Af Örgütü, İsrail askerlerinin fosforlu top mermileri kullandığı doğrulayarak ” İsrail insani yardımlara izin vermek zorunda” dedi.

Beyaz fosfor yangın çıkartıcı ve hedeflerin işaretlenmesi özelliği olmakla havayla temas ettiğinde yüksek sıcaklıkta yanarak insan bedeni içinde büyük hasarlara yol açabiliyor. Ayrıca su ile de söndürülemiyor. Beyaz fosforun bu özelliklerinden dolayı alınan uluslararası kararlarla çatışmalarda, savaşta veya sivil alanlarda kullanılması kesinlikle yasaklanmıştır.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika İletişim Direktörü Ahmed Benchemsi, beyaz fosforun korkunç bir silah olduğunu, kullanıldığında ölümcül sonuçlar doğurabileceğini açıklayarak İsrail’in beyaz fosforun yerleşim alanlarında kullanmayacağını açıklamasına rağmen kullandığını ifade etti. 

Yasak olmasına rağmen İsrail’in Gazze’de fosforlu top mermisi kullanması dünyada tepkilere yol açarken aynı zamanda kendi sonunu da hazırlamaktadır! Fosforlu İsrail, bir gün gelecek kendi fosforunda yanacak! Kısaca, Gazze İsrail’e mezar olacak…

İSRAİL’İN GAZZE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNE YÖNELİK SALDIRILARI DÜNYA TEPKİLERE YOL AÇTI

İsrail’in Gazze’ye yönelik kara, deniz ve havadan yapmış olduğu saldırılarda ne yazık ki hastaneler, sağlık merkezleri de hedef oluyor. İsrail tarafından bugüne kadar Gazze’de sağlık hizmetlerine yönelik yüzlerce saldırı gerçekleşti. En büyük saldırı İsrail’in Gazze’deki el/Ehli Baptist Hastanesine yapılmıştı. Bu saldırı sonucunda 500’e yakın Filistinli’nin ölmesi ve binlercesinin de yaralanması dünya kamuoyunda adeta bir katliam ve soykırım olarak açıklandı.

İsrail’in el/Ehli Baptist Hastanesi’ni vurması dünyada çok büyük tepkilere yol açtı. En büyük tepki ve kınama Dünya Sağlık Örgütü’nden (DSÖ) gelmişti. BM, Sınır Tanımayan Doktorlar, birçok ülkenin sağlık kuruluşları İsrail’i sağlık hizmetlerine yönelik saldırılardan vazgeçmesi konusunda uyardı.

Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Musa Faki Muhammed “Uluslararası insan hakları hukuku tarafından güvenli alan olarak kabul edilen bir hastaneyi hedef almak insanlık suçudur. Artık yeter…” diyerek uluslararası toplumun harekete geçmesi çağrısında bulundu.

Uluslararası önemli bir sağlık kuruluşu olan Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) İsrail saldırılarının bir katliam olduğunu belirterek bilhassa sağlık hizmetlerine yönelik saldırılarını kabul edilmez bulduğunu açıklayarak kınadı. 

İsrail saldırılarının başladığı İsrail’in 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana Gazze’de salgın hastalıkların yayılabileceği korkusu ve endişesi her geçen gün daha da büyümekte…

İsrail önce bahane ve kılıf olsun diye hastanelerin boşaltılmasını istiyor sonra da saldırıyordu. Zaten daha önceki hastaneler ve diğer sağlık merkezlerine yapmış olduğu saldırıları Dünya Sağlık Örgütü İsrail’i uyarmakla kalmıyor aynı zamanda bu karardan vazgeçmesini istiyordu. Ayrıca hastane tahliyelerinin hastaların ve sağlık çalışanlarının hayatlarını riske atacağı konusunda da uyarmıştı.

İsrail, BM’nin uyarısını umursamamıştı. Bildiğini yapmaya devam etti. Ne yazık ki BM bile Filistin’de hizmetlerini son vermek zorunda kaldı. Bu nedenle de Gazze’de nüfusun büyük oranı maalesef sağlık hizmetlerinden mahrum kaldı.

Bazı Müslüman ülkeler Gazze’yi ve Filistinlileri yalnız bırakmıyordu. Mısır Kızılay’ı yaralıları kabul edeceğini açıklayarak 3 hastanenin hazır olduğunu belirtmişti. Ürdün, İsrail saldırıları sonucunda hizmet dışı kalan Gazze’deki Ürdün Sahra Hastanesi üzerinden sağlık hizmetlerine devam edeceğini açıkladı.

UNFPA (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu), Gazze’de 50 bine yakın hamile kadının sağlık hizmetlerinden mahrum kaldığını ve bunlardan 6 bine yakının bu ay doğum yapacağını açıkladı.

YAZILI, GÖRSEL, SOSYAL MEDYADA YALAN HABERLER, KARA PROPAGANDALAR ve ALGI OPERASYONLARI

İsrail-Filistin Savaşı’nda Hamas’ı suçlu çıkartabilmek için İsrail, ABD başta olmak üzere birçok ülke medyası ‘çocuk katliamları’ üzerine yalan ve yanlış haber yaptılar. Hatta ABD Başkanı Joe Biden Yuhudi lirlere yapmış olduğu bir konuşmasında “Amerikalıların neler olduğunu görmesi önemli. İsrail’deki teröristlerin çocukların kafasını kestiği resimleri göreceğimi ve bunları doğrulayacağımı hiç düşünmemiştim.” diyerek tahrik edici ifadeler kullanmıştı.

ABD buna rağmen, İsrail’in paylaştığı bebek fotoğraflarını doğrulamanın kendi işleri olmadığını savunarak günah çıkartma yoluna gitmişti. Bu da ikiyüzlülüğün en alası olsa gerekti.

Öte yandan yangının üzerine körükle giden İsrailli gazeteci Okren Ziv’e Oren Ziv, “Bebeklerin kafasını kestiği” haberleri üzerinden Hamas’ın, İsrail Ordusu’nu suçlamaya yönelik Gazze’deki savaş suçlarını meşrulaştırmak amacıyla kullanacağını ifade etmesi saptırıcı/çarpıtıcı bir gazeteci zihniyeti değil miydi?!

Bütün bu gelişmeler ve olaylar karşısında Hamas, kendileriyle ilgili olarak çocukların öldürüldüğüne, kafalarının kesildiğine ve sivillerin hedef alındığına dair bütün bu iddiaların asılsız ve yalan olduğunu açıklamak zorunda kalmıştı.

Filistin/Hamas ile ilgili yalan ve asılsız haberler karşısında Türkiye gibi bazı duyarlı ve hassas ülkelerin kurumları ve yayın kuruluşları dezenformasyonla mücadele ederek dünyaya gelişmelerin ve olayların doğrularını anında açıklıyorlardı.

Yazılı, görsel ve sosyal medyada Filistin/Hamas’a yönelik batı medyası üzerinden başlatılan kara propaganda, karalama ve iftiralar üzerine Filistin’e destek amaçlı güçlü bir dayanışma içinde yeni argümanlar geliştirerek gerekli tepkiler, cevaplar anında verilebiliyordu.

Siyasette, ekonomide ve dış politikada olduğu gibi yazılı, görsel ve sosyal medyada da artık dünya eskisi gibi değildi! Yalan, yanlış ve asparagas haberler üreten medya karşısında doğru, dürüst ve gerçek haberlerle cevap verilebiliyordu. Filistin/Hamas üzerinde oynanan kirli oyunlar anında bertaraf edilerek gelişmelerin ve olayların orijinali/aslı anında dünyaya duyurulabiliyordu.

İsrail ve ABD yanlısı batı medyası mazlum ve mağdur Filistin halkının sesini artık eskisi gibi kısamayacak! Batı medyası doğruların üzerine ne kadar sansür uygularsa uygulasın gerçeklerin üzerini eskisi gibi kolay örtemeyecek. Gerçekler güneş gibiydi. Gerçekler haberler bütün yanlış, yalan ve asparagas haberleri ışığında boğacaktı! Artık dünya beşten büyüktü! Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Çünkü İnananlar, doğru olanlar, mazlum ve mağdurlar yalnız değildi!..

Elbet ki batıda ufak-tefek de olsa gerçekleri ortaya koyan bazı gelişmeler ve olaylar olmaktaydı. Mesela İngiliz “The Guardian” gazetesinin 40 yıllık emektar karikatürsti Steve Bell, sırf İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu’yu farklı bir üslupla çizdiği için işten çıkarılmıştı! Öte yandan, dünyaca ünlü medya kuruluşu BBC, İngiltere’deki Filistin’e destek gösterilerini kamuoyuna duyururken yanılttığını kabul ederek özür dilemek zorunda kalmıştı!

Bu gelişmelerde apaçık gösteriyordu ki gerçeklerin/hakikatlerin üzeri kapatılamıyordu.

DÜNYADA FİLİSTİN GÖSTERİLERİ ve HAMAS-İSRAİL SAVAŞININ DÜNYADAKİ YANSIMALARI

ABD, İngiltere, Fransa ve bazı Avrupa ülkelerinde düzenlenen Filistin’e destek gösterileri her geçen gün artmakta…

Batı da Filistin’e destek amaçlı yapılan gösteriler polis müdahalesine maruz kalıyor. Filistinlilerle dayanışla gösterileri kimi zaman baskı ve şiddet yoluyla engellenmeye çalışılıyor, kimi zaman yasaklanıyor ve kimi zaman da kısıtlamalar getirilerek çok dar alanlarda gerçekleşiyor. O da polis kontrolünde…

Paris’te Filistin yanlısı gösterilerin yasaklanması karşısında şaşırmadık! Avrupa’nın birçok şehrinde benzer yasaklamalar gelebilir…

ABD’de Filistin protestosunda silahla görüntülenen Yahudi asıllı Meclis Üyesi gözaltına alınması da bir o kadar garip ve tuhaftı!

İsrail-Filistin Savaşı’nın sona ermesi ve İsrail’in Filistinlilere yapmış olduğu zulmü protesto etmek için bazı Yahudi grupları da gösteriler yapmaya başladılar. ABD’de de böylesi bir gösteri yapıldı. İsrail’i protesto eden Yahudi grup ellerinde “Ateşkes, Savaşa ve Ayrımcılığa Hayır, Benim Acım Sizin Silahınız Değil, Gazze’de Soykırımı Durdurun” yazılı pankartlar taşıdılar. Demek ki Yahudiler içinde de savaşa, zulme, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı olan gruplar varmış!..

Dünyada bunlar olurken bir de iğrenç ve korkutucu olaylar da zuhur ediyordu.

ABD’nin Chicago şehrinde Filistinli Müslüman bir ailenin 6 yaşındaki çocuğu 26 bıçak darbesi sonucunda hunharca öldürülmüştü. Annesi de aynı cani tarafından bıçaklanmıştı. Bu olay dünyada büyük bir nefrete yol açtı. BM başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş ve ülke tarafından kınandı. ABD’de hunharca öldürülen Filistinli Müslüman ailenin çocuğu için federal nefret suçu soruşturması başlatıldı.

Avrupa’nın göbeği Hollanda’da Fas kökenli ilk başörtülü milletvekili Kauthar Bouchallikht, Filistin zulmü nedeniyle İsrail’e tepki göstermişti. 22 Kasım’daki genel seçimlerden çekilmişti.

İsrail-Filistin Savaşı’nın gölgesi uluslararası futbol dünyası üzerine de düştü. F Grubu’nda oynanan 2024 Avrupa Şampiyonası Elemeleri Belçika-İsveç maçı terör saldırısı nedeniyle yarıda kalmıştı.

Bütün bunlar gösteriyordu ki İsrail-Filistin Savaşı’nın derinliğindeki gerçekler bir bir ortaya çıkacak… Mazlum ve masum Filistin halkının ahı İsrail’i kendi tükürüğünde boğacak… Dini, dili, ırkı ne olursa olsun dünyada zulme uğramış tüm halklar/milletler, devletler ve insanlar vermiş oldukları mücadeleler sonucunda bir gün mutlaka ve mutlaka haklı çıkacak…

Ya 3. Dünya Savaşı Ya da Barış: İsrail-Filistin Savaşı’na Türkiye DUR Diyecek!..

Tarih 7 Ekim 2023… İsrail-Filistin Savaşı’nda tarihi bir gün olarak hatırlanacak. Hamas’ın askeri kanadı Kassam Tugayları İsrail’in güneyindeki şehirleri hedef alarak 20 dakika içinde İsrail’e 5 bin füze/roket göndermişti. Ayrıca karadan da farklı bir strateji ile hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir yöntemle planörlerle havadan sızma harekatını gerçekleştirmişlerdi. Şehir içlerine sızan Hamas askeri grubu Beyt Hanun-Erez Sınır kapısını kontrol altına alarak birçok İsrailli asker ve polisi de esir almışlardı.

İsrail 50 yıllık tarihinde böylesi bir saldırı ile karşılaşmamıştı. İsrail, Hamas’ın bu ani saldırısının şokuyla birkaç gün kendine gelememişti. Çünkü övünüp gurur duyduğu Demir Kubbe ilk defa delinmişti. Ne zamanki kendisine geldi. Gazze’yi havadan, karadan ve denizden bombardımana tuttu. O günden bu yana geçen 15 gün içinde Batı Şeria da dahil olmak üzere Filistin’de cepheyi genişleterek saldırılarını sürdürdü. Hamas da İsrail içlerine yönelik füze/roket atışlarıyla misilleme yapmaya devam etti. İsrail-Filistin arasındaki karşılıklı saldırılar halen devam ediyor. İsrail’in Filistin’e (Gazze, Batı Şeria ve Ürdün sınırı) yönelik yapmış olduğu saldırılarda İsrailli yerleşimciler de dahil olmuştu.

İsrail-Filistin Savaşı, 75 yıldır devam ediyor. Hamas’ın askeri grubu İzzeddin el-Kasım Tugayları’nın 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e yönelik başlatmış olduğu ‘Aksa Tufanı ı’ operasyonu üzerinden 15 gün geçti. Bugüne kadar 306’sı asker olmak üzere toplam 1400’ün üzerinde İsrailli ölmüş ve 5 bine yakında İsrailli yaralanmıştı. İsrail saldırılarında 1756’sı çocuk olmak üzere toplam 4 bin 385 Filistinli şehit olmuştu. 15 bine yakın Filistinli de yaralanmıştı. İsrail saldırıları sonucunu 18 gazeteci hayatını kaybetmişti.

GAZZE’DE YAŞANAN BÜYÜK FELAKET/NEDVE…

İsrail saldırısı altındaki Gazze Şeridi’nde 2 milyon Filistinli açlık, susuzluk ve salgın hastalıklarla karşı-karşıya. Gazze’yi hiçbir insani yardım ulaştırılamıyor. Gazze halkı ölümle pençeleşiyor.

Gazze halkı sokaklarda yatıp kalkmakta olduğu için doğrudan hedef halindeydi. Zaten sığındıkları hastaneler, camiler ve kiliseler de İsrail tarafından bombalanıyordu.

Gazze’deki Filistin halkına kısa bir zaman içinde temel ihtiyaçları olan su, elektrik ve gıda ulaştırılamazsa insanlık adına korkunç bir felaket yaşanacak. Gazze’deki Filistin halkına acilen yardım edilmesi gerekiyor.

Filistin Sağlık Bakanlığı, BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi Norveç Mülteci Konseyi (NRC),Gazze’deki açlığa, susuzluğa ve sokaklara mahkum edilen Filistinlere yardım edilmesi çağrısında bulundular.

İsrail ablukası altındaki Gazze halkı büyük bir insani ve sağlık felaketi ile karşı-karşıya kalmıştır. Hastaneler dolmuş, ilaç ve akaryakıt konusunda da bitme aşamasına gelmiştir. Marketlerde ya boşalmış ya da yeterli ürün kalmamış fırınlar da öyle ya kapalı ya da önünde insan kuyruğu oluşmuş ve ekmek için büyük bir kaos yaşanıyor. Yine su depolarının önünde oluşan insan kuyruğu… Tabi kı su varsa, ya da sıra kendisine gelirse… Gazze halkının ekmek, su, gıda için nasıl bir çile çektiğine ve nasıl bir felaketle karşı-kırşaya olduğuna şahit olmaktayız.

Norveç Mülteci Konseyi (NRC) bile Gazze’de yaşanan bu dramı “ Gazze halkının insani felaketin eşiğinde” olduğunu dünya kamuoyuna duyuruyordu.

Gazze halkının bu içler acısı haline elbet ki seyirci kalınmıyordu. Birçok ülke yardıma hazırdı ama İsrail Gazze’ye bütün kapıları kapattığı için gelebilecek yardımlar da gelemiyordu. Uluslararası kuruluşlar ve birçok ülke İsrail’i uyarıyordu! Yardımların ulaşması için en azından Mısır kapısını açmasını istiyordu. Ne yazık ki İsrail bütün bu çağrılara kulağını tıkamıştı. Gazze halkı İsrail’in umurunda değildi. Yapılan çağrılara da zaten kulağını kapatmıştı.

Ambülansların bile hastalara ulaşımı imkansız hale gelmiştir. Elektrik santralleri çalışmadığı için elektrik yok. Elektrik olmayınca su arıtma tesisleri ve su pompaları çalışmıyor. Ne temizlik ne de içmek için su kalmadı. Sağlık sistemi zaten çökmüştü. Hastane morglarında bile yer kalmadı. Cenazeler dondurma kamyonlarında muhafaza ediliyor. Gazze’de büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Daha açıkçası ikinci büyük Nekbe (Büyük Felaket) yaşanıyor desek daha doğru olur.

Gazze’de bütün bunlar yaşanırken İsrail’in ısrarla sivillerin evlerini boşaltmasını ve bulundukları yerleri terk etmesini istemesi de yaşanacak olan daha büyük felaketlerin habercisi gibiydi. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın dediği gibi gerçekten Büyük Nekbe (Büyük Felaket) yaşanıyordu!..

İsrail’in GAZZE ŞERİDİ’NDEKİ el-Ehli Baptist HASTANE SALDIRISI Uluslararası Kuruluşlar ve Bazı Ülkeler Tarafından Şiddetle Kınandı

BM (Birleşmiş Milletler), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), UNİCEF ((Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu), Türkiye, Katar, Rusya, Suud-i Arabistan, İran, Ürdün, Lübnan, Libya, İran, Pakistan, Arap Birliği, AB, Cezayir, ABD, Slovenya, Fransa, Norveç, Almanya, DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü), Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNCEF), Afrika Birliği Komisyonu, Fransa, Kanada, KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) ve daha birçok ülke tarafından şiddetle kınandı.

İsrail’in Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesini bombalaması sonucu 500 Filistinli ölürken binlercesi de yaralanmıştı. Türkiye, Filistin’de 3 gün, İran bazı ülkeler 1 günlüğüne yas ilan etmişti.

İsrail’in el-Ehli Babtist Hastane saldırısı dünyada büyük yankı uyandırdı. Dünyada doğru haber yazan sağduyulu medya İsrail’in el-Ehli Baptist Hastanesi saldırısını kınarken batı medyası olayı çarpıtarak İsrail’den yana haberler yayınladı.

Öte yandan el-Ehli Baptist Hastenesi saldırısını şiddetle kınayan uluslararası kuruluşlar ve bazı ülkeler Gazze’deki sivillere ve sağlık hizmetlerine yönelik saldırılara son vermesi için İsrail’i İsrail’e çağrıda bulundular.

İsrail’in el-Ehli Baptist Hastanesi saldırısı üzerine, Türkiye ve KKTC “Bu bir savaş suçudur, bir katliamdır.”, Rusya “Savaş Suçu”, Katar “vahşice bir katliam ve uluslararası hukukun ihlali”, Pakistan “insanlık dışı ve savunulamaz olduğunu”, Suudi Arabistan “Menfur Suç”, Katar, “vahşice bir katliam ve uluslararası hukukun ihlali”, Suudi Arabistan “menfur suç”, Ürdün “iğrenç katliam ve savaş suçu”, Libya “vahşi bir suç”, Kanada “Savaşlarla ilgili kurallar vardır ve hastaneyi vurmak kabul edilemez”, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNCEF) “Dehşet”, Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF): “Bu bir katliamdır”, diyerek İsrail’i çok sert bir şekilde kınayarak bu saldırılara son vermesini istediler.

Gazze Şeridi’ndeki el-Ehli Babtist Hastenesi saldırı sonrası Batı Şeria, Ürdün, Lübnan ve dünyanın birçok ülkesinde binlerce kişi sokağa inerek İsrail’i kınayarak ve protesto etti.

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitri Medvedev’in “Gazze Şeridi’nde bir hastaneye yapılan korkunç saldırı açıkça savaş suçudur.” diyerek tek sorumlusunun ABD olduğunu belirtmesi, Filistin Devlet Başkanı Abbas’ın “İsrail yönetimi tüm kırmızı çizgileri aştığını söyleyerek “İsrail’in akıttığı kandan sorumlu tutulmalı, cezalandırılmalı” demesi, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, İsrail’in Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesi saldırısından ABD’yi sorumlu tutması ne kadar doğru bir tespiti, Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF): “Bu bir katliamdır. Kesinlikle kabul edilemez. Hastaneler hedef değildir. Bu kanın durması gerekiyor. Artık yeter” diyerek dünyaya çağrıda bulunması böylesi bir katliamın devlet terörü karşısında yükselen en sert çağlıklar ve tepkilerdi.

İsrail’in organize devlet terörü bu sefer Gazze’de bir hastaneyi vurarak yüzlerce sivilin ölümüne yol açtı. Gazze’deki hastaneyi ne kadar İsrail vurmuş olsa da aslında İsrail’e her türlü desteği veren ABD bu saldırının tek sorumlusuydu.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNCEF) Başkanı Catherine Russel, Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesine yönelik saldırı karşısında dehşete düştüğünü söylemesi ne kadar acı bir gerçek… Fransa Cumhurbaşkanı Makron’un “Hiçbir şey bir hastaneye yapılan saldırıyı haklı çıkaramaz. Hiçbir şey sivilleri hedef almayı haklı çıkaramaz.” gibi ifadeler kullansa da İsrail’e destek vermesi ne kadar manidardı.

İsrail’in Gazze’deki el/Ehli Baptist Hastanesi, Gazze’nin kuzeyinde faaliyet gösteren 22 hastaneden birisiydi. Anglikan Kilisesi’nin Kilise Misyoner Topluluğu (CMS) aracılığıyla 1882’de kuruldu.1882 yılından bu yana, 141 yıldır bölgede hizmet veriyordu. Gazze’nin en eski hastanesi olarak biliniyordu. Yapılan bağışlar sayesinde 500 kişinin yaşamını yitirdiği bin hastaya hizmet veriyordu. İsrail’in saldırısı sonrası yerle-bir olan ve işte bu hastaneydi.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), İsrail’e Hamas ile mücadele etmesi için güvenlik sistemleri sağladığını belirterek, bunun masum sivilleri öldürmek anlamına gelmediğini söylemesi ne kadar inandırıcı?!

ULUSLARARASI KURULUŞLARIN AÇIKLAMALARI DA İSRAİL’İ DURDURAMIYORDU

İnsan Hakları İzleme Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika İletişim Direktörü Ahmed Benchemsi: “açıkça savaş suçu” Ancak, bu durum misilleme olarak 2 milyon insanı cezalandırmak için bir gerekçe değil.”

Arap Birliği ile Afrika Birliği’nin ortak açıklaması: “Bölge sakinlerine temel insani yardım sağlamak ve yaralılara yardım etmek için acil insani koridor açılmalı, toplu cezalandırma kabul edilemez.”

UNICEF: “Gazze’den gelen görüntüler korkunç. Kurbanlar arasında çok sayıda çocuk var. 1 milyon kişinin gideceği güvenli bir yeri yok. Bu kabul edilemez, şiddet derhal son bulmalı. Çocukların güvenliği için Gazze’de ateşkese ve insani koridora ihtiyaç var. UNICEF, Gazze Şeridi’ndeki çocukların kritik ihtiyaçlarına yanıt veriyor ancak erişim giderek zorlaşıyor ve tehlikeli hal alıyor. Çocuklara ulaşmak için acil insani ateşkese ihtiyacımız var.”

BM(Birleşmiş Milletler) içinde bulunan BM Sözcüsü dahil olmak üzere BM Barış Gücü, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı, Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL), Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı, Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşler Koordinasyon Ofisi Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardımlar Koordinatörü Martin Griffiths, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı (WFP), Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA),BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği gibi önemli kuruluş, temsilci, sözcü ve yetkililerin ortak açıklamalarının kısaca özeti:

“Gazze nüfusunun büyük bir kısmı soykırıma maruz kalıyor. Durum kötünün de kötüsü… Sınır geçişleri kapalı olduğu için Gazze Şeridi’ne halihazırda hiçbir yardım girişi yapılamıyor… İsrailli yetkililerin sivilleri koruması gerekiyor… Uluslararası insani hukuk uyarınca BM tesisleri hiçbir zaman hedef alınmamalı. trajediyi sonlandırma… Gazzeli sivilleri tam kuşatma altında olan bir alana taşımak çok tehlikeli. Savaşlarınn bile kuralları vardır… Uluslararası insani hukuk ve insan hakları hukukuna saygı gösterilmeli… Siviller korunmalı ve kalkan olarak kullanılmamalı. Korkarım en kötüsünü henüz görmedik. uluslararası toplumda alarm zillerini yükselttiğini… Orta Doğu’da uçurumun eşiğindeyiz. Refah Sınır Kapısı’nın açılmasına büyük ihtiyaç var… Gazze’de artık insani yardım sağlayamadıklarını. Lübnan-İsrail sınırındaki gerginlik kontrolden çıkabilir.”

BM içindeki bütün bu kuruluş, temsilci, sözcü ve yetkililerin açıklamalarından İsrail-Lübnan sınırındaki gerginlik başta olmak üzere “İsrail kuşatma altında olan Gazzeli sivillerin başka bir alana taşınmasının tehlikesi, Gazze Şeridi’ndeki tesislere sığınan sivillerin korunması gerektiği, hastanelerdeki yakıt rezervlerinin kısa bir süre içinde tükeneceği, “Mavi Hat” olarak tanımlanan İsrail-Lübnan sınır bölgesindeki karşılıklı saldırıların bir an önce sonlandırılması, insanı yardımların Gazze’ye ulaşabilmesi için sürekli erişimin sağlanması, yüzbinlerce Filistinlinin barınaklara sığınması, halkın gıda ve su ihtiyaçları, Filistinlerin tek umudu olan Refah Sınır kapısının açılması, Gazze’ye yapılacak yardımların önündeki engellerin kaldırılması, İsrail’in Güney’e zorladığı Filistinlilerin de bombalanması, bazı bazı bölge, okul ve hastanelere sığınan sivillere yapılan tahliye baskısının uluslararası hukuka aykırı olması…” gibi binlerce sorunla karşı-karşıya olan Filistin halkının büyük bir felaketin eşiğinde olduğu ortaya çıkıyordu.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü, Orta Doğu ve Kuzey Afrika İletişim Direktörü Ahmed Banchemsi, UNICEF, AB, DSÖ, Arap Birliği, Avrupa Birliği Konseyi, İngiltere merkezli uluslararası sivil toplum örgütü Save The Children (Çocukları Kurtarın), Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu, UNRWA’nın X sosyal medya platformu, İsrail’deki Diyalog Merkezi’nin (Dialog Center), Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF),

“Açıkça savaş, savaş suçu, misilleme olarak iki milyon insanın cezalandırmak gerekçe değil, Bölge sakinlerine temel insani yardım sağlamak ve yaralılara yardım etmek için acil insani koridor açılmalı, toplu cezalandırma kabul edilemez… Gazze’den gelen görüntüler korkunç. Kurbanlar arasında çok sayıda çocuk var. 1 milyon kişinin gideceği güvenli bir yeri yok. Bu kabul edilemez, şiddet derhal son bulmalı… Çocukların güvenliği için Gazze’de ateşkese ve insani koridora ihtiyaç var… Sivillerin güvenilecek yeri kalmadığı, İsrail’in Gazze nüfusunu sınır dışı etme suçu işlediğini ve bunun Cenevre Sözleşmesinin 49. Maddesine aykırı olduğunu ve askeri güç acımasızca kullanılarak adeta planlı bir intikam eylemi olduğu, Avrupa’ya yönelecek mültecilerin artabileceği, İsrail bombardımanından dolayı Gazze halkının temel ihtiyaçlarını karşılamadığı, Gazze’de gidilebilecek ve sığınılabilecek bir yerin olmadığı, hastane saldırıları faillerinin hesap vermesi, hava saldırılarında çocukların ölmemesi için acilen ateşkese gidilmesi, yaşananların büyük bir felaket olduğu, Gazze ye insani yardım gitmezse felaketin daha da büyüyeceği, yakıt, elektrik olmadığı için hastanelerin çalışmayacağı, ilaç olmadığından insanların tedavi edilemediği, temiz suyun tükendiği, ülke genelinde yapılan ankette katılanların yüzde 86’sı saldırılardan İsrail’i sorumlu tutması, hastanelerden tahliyenin insanlık dramı olduğu, sağlık hizmetlerine yönelik saldırıların durması…

İsrail’in Gazze ve tüm Filistin topraklarında yaşanan zulme Türk Yahudi Toplumu da sessiz kalmadı: “Masum sivillerin her ne koşulda ve nerede olursa olsun -özellikle hastane, okul, huzurevi vb. hedef alınmalarını, katledilmelerini şiddetle reddediyor ve kınıyoruz! “ diyerek kalıcı barış istediklerini açıkladılar.

KISACA, YA 3. DÜNYA SAVAŞI YA DA BARIŞ… İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞINA TÜRKİYE DUR DİYECEK!.

Filistin halkı üzerinde fosforlu bomba kullanacak kadar alçalan İsrail’e kimse DUR diyemiyordu. İsrail saldırıyor dünya seyrediyordu. Elbet ki uluslararası kuruluş ve birçok devlet İsrail’i kınamakta ve saldırılarını bir an önce durdurma için çağrı yapmaktaydı. Fakat İsrail’in gözü o kadar kararmıştı ki hiçbir çağrıya ve hiçbir uyarıya kulak vermiyordu.

ABD ve bazı Avrupa ülkeleri İsrail’in Filistin halkına yönelik zulmü karşısındaki ikiyüzlü davranıyordu. İsrail’e DUR diyeceklerine tam aksine her türlü siyasi, ekonomik ve silah desteği vererek daha da çok şımartıyorlardı. Bu zulme elbet ki onlarda ortaktı. Onların üzülmesi ve kınaması bile sahteydi.

Türkiye, Mısır, Pakistan, Rusya, Çin vs. birçok duyarlı/hassas ülkeler İsrail’e saldırılarını durdurması ve bir an önce çözüm yoluna gidilmesi konusunda uyarmasına rağmen İsrail bütün bu uyarıları ciddiye almıyor ve saldırılarını devam ettiriyordu. Bu savaş böyle giderse önce Ortadoğu’ya daha sonra da dünyanın birçok yerine sıçrayacak. Daha ötesi FELAKET! Yani, 3. Dünya Savaşı…

Bu savaşa DUR diyebilecek bir tek ülke vardı o da Türkiye… Çünkü Filistin/Kudüs Türkiye’nin kırmızı çizgisi!.. Ayrıca kendi geleceği/istikbali, Ortadoğu’nun rahat ve huzuru ve DÜNYA BARIŞI için Türkiye düğmeye basmıştı! Türkiye, İsrail-Filistin Savaşı’na son verilmesi mutlak bir zorunluluk olduğunun bilinci içinde hareket ediyordu. 

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan “Dünya 5’ten büyüktür” diyerek bugün İsrail’e en büyük desteği veren küresel/emperyalist güçlere öyle bir mesaj veriyordu ki!.. Ayrıca geçmiş dönemler içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kudüs Kırmızı Çizgimizdir!” mesajı ile bugünlere yönelik önemli bir mesaj göndermişti!.. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajını MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de önemli bir açıklaması ve çağrısıyla teyit etmişti. Devlet Bahçeli’nin açık/aleni mesajı olan “Milliyetçi Hareket Partisi olarak çağrımız şudur: Eğer bugünden itibaren 24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa, saldırılar durmazsa, mazlumların üzerine bombalar bırakılmaya ısrarla devam ederse, milletimle açık açık paylaşıyorum ki, Türkiye süratle devreye girmeli, tarihi, insani ve inanç sorumluluğunun gereği her neyse yapmalıdır. Gazze’yi koruma ve kollama misyonunu üstlenmek bize ecdadımızın mirasıdır.” sözleri de ne demek istediğimizin bazı ipuçlarını vermekte!..

İsrail’in arkasında ABD, Avrupa ülkeleri olmasına rağmen Türkiye nihayetinde bu soruna da köklü bir çözüm yolu bulacak. Aslında buldu da! Fakat taşların yerine oturması ve olgunlaşması için sessiz ve derinden çalışıyordu! O yüzden dünyanın geleceği, insanlığın huzuru ve refahı için Türkiye bu konuda yoğun bir diplomasi trafiği yürütmekte. Bu savaşı durduracak, İsrail’e DUR diyebilecek bir tek ülke var o da Türkiye.

Böylesi bir kıvılcım ve böylesi bir savaş zaten bekleniyordu! Sonunda vakti-saati gelip çattı! Tarihi gerçekler, kutsal kitaplar ve bu konularda ehil/uzman bilgeler böylesi bir savaşı yıllar öncesinden haber etmişlerdi. Böylesi bir KUTSAL GÖREV (tarihte olduğu gibi) yine Türklere verilmişti! Şu anda görünen yüzüyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanı önderliğinde/liderliğinde ve görünmeyen yüzüyle dünyanın her yerine dağılmış olan kutsal emanetçiler harekete geçmişti. Nasıl ki Türk’ün Siber Ordusu Ayyıldız Tim, İsrail Savunma Bakanlığı İnternet Sitesi’ni hackleyerek İsrail’in çok gizli askeri, tatbikat ve personel verilerini ele geçirdi ise aynen bunun gibi diğer görünmeyen orduları da dünyanın her yerinde İSRAİL’E DUR DİYEBİLMEK için olağanüstü çaba/gayret sarfediyorlar.

…TÜRKİYE ÖYLE BİR ŞEY YAPACAK Kİ!..

Yıllardır (tahmini 20 yıldır) 2023 yılının hem Türkiye için hem de dünya için önemli bir yıl olduğuna dair yazıp-çizdik. Hatta 2023 yılının 3. Dünya Savaşı’nın da başlangıç yılı olabileceğine dair birçok ipuçları verdik! 2023 yılında insan hakları, adalet, uluslararası hukuk, barış savunucu BATI’NIN (ABD/İngiltere ve Avrupa) maskesinin düşeceği ve gerçek yüzünün ortaya çıkacağı üzerine önemli tespitlerde bulunmuştuk! Hatta bu konuda 2011 yılında geniş/kapsamlı bir kitap (Şer Üçgeni) yayınlayarak Siyonist/Emperyalist düşüncenin lideri ABD’nin gerçek yüzünü ortaya çıkartmıştık.

7 Ekim 2023’te Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonu sebebiyle yeniden patlak veren İsrail-Filistin Savaşı tesadüf değildi. Zaten devam etmekte olan bir savaşın yeniden alevlenmesi demekti. Geçmişte, 2023 yılında böylesi bir savaşın patlak vereceği üzerine birçok tahminlerde bulunmuştuk. Bilhassa son 20 yıl içinde emperyalist/Siyonist gücün (ABD/İngiltere, Avrupa ve İsrail) küresel üç aşamalı planının iki aşamasının tamamlandığı ve sadece üçüncü aşamasının icraatı ile birlikte dünyada yeni bir düzen kurulacağına dair çok önemli yazılar yazmıştık. Bu üç aşamalı küresel planın tatbik edileceği (uygulanacağı) bölgenin Ortadoğu olduğunu da belirtmiştik.

Sözkonusu üç aşamalı planın ilk aşaması 1 Şubat 1993 yılında ABD Temsilciler Meclisi, Cumhuriyetçi Parti’nin yan kolu olan TASK FORCE’nin (Terör Araştırma Komitesi) direktörü Yahudi Asıllı Yossef Bodansky’nin hazırlamış olduğu (TASK FORCE ON TERRORİSM/UNCONVENTIONAL WARFARE/HOUZE PEPUBLİCAN RESEARCH COMMIITTEE: Uluslararası Yeni İslami Terörizm’) başlıklı raporunda başta Filistin ve Ürdün olmak üzere dünya üzerindeki tüm halkı Müslüman ülkelerdeki İslami kuruluşlar, ve teşkilatlar terör kapsamı içine alınmıştı. Uluslararası Yeni İslami Terörizm raporunda Filistin’deki HAMAS, İzzeddin Kassam Tugayı, El Aksa Savaşçıları gibi kuruluşlar ve teşkilatlar başta olmak üzere Ürdün, Mısır, Afganistan, Pakistan, Cezayir, Komor Adaları, Etiopya/Habeşisten, Hindistan, Keşmir, Libya, Pakistan, Filipinler, Sudan, Tunus, Yemen vs. daha birçok halkı Müslüman ülkelerdeki tüm İslami kuruluşlar ve teşkilatlar terör örgütü ilan edilmişti.

İşte üç aşamalı planın ilk aşaması böyle başlamıştı. Yani, tüm İslam (Halkı Müslüman) ülkeleri Yeşil Kuşak adı (Soğuk savaş döneminde düşman Kırmızı Kuşak –Sosyalist/Komünist Bloktu şimdi ise düşman Yeşil Kuşak: İslam ülkeleri) altında potansiyel tehlike arzeden (böylesi sözde terör örgütlerini barındırdıkları için) zanlı/şüpheli sözde terörü destekleyen hedef ülkelerdi!

Üç aşamalı planın ikinci aşaması ise 11 Eylül 2001 Terörü sebebiyle önce Afganistan’ın sonra Irak ve Suriye’nin işgalleri ile bu üç ülkenin üç parçaya bölünmesi gerçekleştirildi. Aslında parçalanması gereken ülkeler arasında İran ve Türkiye’de vardı ama güçleri yetmemişti. Büyük Ortadoğu Projesi’nin hazırlanış amacının sebebi de buydu. Asıl amaç Büyük İsrail’in kurulması, Vaat Edilmiş Topraklar… Nihayetinde üç aşamalı planın eksikte olsa iki aşamasında başarı gösterilmişti. Şimdi sıra üçüncü aşamadaydı.

Üçüncü aşama ise 7 Ekim 2023’te Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonu sebebiyle yeniden patlak veren İsrail-Filistin Savaşı ile Ortadoğu’yu kan gölüne çevirecek BÜYÜK SAVAŞ başlamıştı! Hem de akla-hayale gelmedik bir şekilde… Nasıl ki 11 Eylül Terörü Afganistan, Irak ve Suriye’nin işgaline sebep oluşturuldu şimdi de Filistin’in topyekün işgali için Hamas’ın ‘Aksa Tufanı’ operasyonu sebep gösteriliyor! Filistin halkını temsilen Hamas, 75 yıllık İsrail saldırısı, vahşeti ve zulmü karşısında ilk defa İsrail’in demir kubbesini delerek kapsamlı/geniş ve anlık bir saldırıda bulundu. Bu nedenle İsrail’in 75 yıllık zulmü ve vahşeti unutuluyor, Hamas’ın 75 yıl sonra 7 Ekim 2023’te yapmış olduğu ‘Aksa Tufanı’ operasyonu bahane ediliyor!..

Aslında Hamas’ın ‘Aksa Tufanı’ operasyonu batının (ABD/İngiltere, Avrupa ülkeleri) gerçek yüzünü ortaya çıkaran turnusol kağıdı oldu! Çünkü BATI İsrail’e arka çıkarak, desteğini aleni bir şekilde ilan etti. İsrail’in bu zulmüne, vahşetine, soykırımına seyirci kalarak ateşkese, barışa karşı çıkması bile ne kadar korkunç bir durumdu! BATI, 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’in havadan, karadan ve denizden yapmış olduğu saldırılar sonucunda toplam 9 bin 770 Filistinlinin ölmesi, onbinlercesinin yaralanması, 1 milyon 600 bin Filistinlinin yerinden-yurdundan olması karşısında neden sessiz kalmıştı?! BATI, böylesi büyük bir zulüm, vahşet ve soykırım karşısında niçin İsrail’e her türlü desteği vermişti?! BATI 100 yıllık dünya tarihinde bir örneği görülmemiş böylesi korkunç bir vahşet karşısında neden kılını kıpırdatmıyordu?!

Çünkü BATI, 100 yıl içinde maskesini indirip GERÇEK YÜZÜNÜ ilk defa böylesine açık/net bir şekilde göstermişti. Böylece 100 yıllık asıl amaçları da ortaya çıkmıştı. Vaat Edilmiş Topraklar… Büyük İsrail… Baktılar ki Büyük Ortadoğu Projesi ile bu iş olmayacak eski bildikleri yöntemle halletme yoluna gittiler. İşgalci, kan emici bir ruh yapısı ile (zulüm, vahşet ve soykırım) bu işi tamamlamak istiyorlar. Emperyalist/Siyonist düşüncenin yegane amacı olan vaat erilmiş topraklar üzerinde Büyük İsrail’in kurulması için düğmeye basılması gerekiyordu nihayetinde Hamas’ın ‘Aksa Tufanı’ operasyonu bahanesi ile düğmeye basıldı ve Filistin topraklarının tamamı işgal edilip İsrail toprağı yapılmak üzere tam bir aydır İsrail Filistin halkı üzerinde kan kusuluyor ve vahşet sergileniyor.

Evanjelist ve Siyonist düşüncenin eş zamanlı olarak aynı bedende/(Ortadoğu) zuhur edeceği tarih 2023 yılı oldu. Yeşaya kehaneti olarak bilinen Tanrı’nın Tevrat’ta acımadan öldürme emrini verdiği “Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.” : Tevrat/(Tesniye) 7:2). Netanyhu nihayet dilinin altındaki baklayı çıkardı: “…Hamas’a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz. ‘Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına kurtuluş, kapılarına Övgü adını vereceksin’(Yeşaya 60:18).”

Şu anda İsrail’in Filistin halkına yaptığı tam da budur. Filistinlilere ait her şeye (tümüyle birlikte) yok ediyor. Hiçbir şeyi esirgemeden ve acımasızca yapıyor, kadın, erkek, çoluk-çocuk demiyor. Hatta ve hatta öküz, koyun, devle, eşek vs. demeden öldürüyor. İsrail, 7 Ekim 2023’ten beri zulüm, vahşet, soykırım ve yıkımda sınır tanımıyor. BM dahil tüm uluslararası kuruluşların ve birçok devletin ateşkes çağrılarına kulak vermeden bildiğini yapmaya devam ediyor. Hiçbir gücün kendilerini durduramayacağına dair beyanatlar veriyor. Bu savaşın Filistin’in topyekün yok edilinceye kadar devam edeceğini açıklıyor. Daha da korkuncu sadece Hamas’ı değil Filistin halkını topyekün terörist ilan ediyor.

İsrail bunun bir DİN SAVAŞI olduğunu açıkça ilan etti. Bu savaşa Hristiyan dünyası da dahil oldu. Demiştik ya Evanjelist Hristiyan dünyası ve Siyonist Yahudi dünyası etle-kemik olup Filistin’de büyük bir vahşet, zulüm ve soykırım yapıyor. Ve böylesi bir zulüm, vahşet ve soykırım karşısında İslam Dünyası sadece kuru kınıma dışında susmaktan başka bir şey yapamıyor. BM başta olmak üzere uluslararası kuruluşların bile İsrail’e sözü geçmiyor!.. Bir tek TÜRKİYE boş durmuyor! Türkiye ne seyrediyor, ne bekliyor, ne de susuyor!.. BÜTÜN DÜNYATÜRKİYE’NİN NE YAPACAĞINI ÇOK YAKINDA İZLEYİP-GÖRECEK!.. Türkiye çok yakında öyle bir şey yapacak ki (hele bir tamamlansın) İsrail’in de ABD’nin de ve onlara her türlü desteği veren Avrupa ülkelerinin de aklını başından alacak!..

Türkiye Olmadan Asla!..

Gazze’de büyük bir insanlık dramı yaşanırken, Filistin halkı üzerinde uygulanan vahşet, katliam ve soykırıma dünya devletleri seyirci kalırken, dünyanın birçok yerinde (dili, dini, etnik kimliği farklı da olsa) halklarının böylesi bir zulme karşı sokağa çıkarak İsrail’i kınaması, protesto etmesi ve savaşın sona ermesi için çağrıda bulunması insanlığın hala ölmediğinin açık/aleni bir göstergesiydi.

ABD’nin savaş sonrası Gazze’yi BM gözetimi altına alarak bölgesel güvenliği sağlamak amacıyla Gazze üzerinde çokuluslu bir plan yapması kadar saçma/absürt bir düşünce olamazdı! Hem de Türkiye’yi görmezlikten gelerek böyle bir planı icraata koymasının mantıksızlığını kelimelerle izah edemeyiz! ABD’nin planına göre Gazze’de 6 ülkeden oluşan (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri) askeri birliklerin Gazze’de konuşlandırılarak sözde çok uluslu geçici bir yönetim ve güvenlik düzenlemeleri sağlanacakmış!..

Ortadoğu’da Türkiye’yi dışlayarak ve görmezlikten gelerek böyle bir planı icraata koyması kadar bir saçmalık olamazdı. Zaten tek amacı Türkiye’yi Filistin/Gazze sorunun çözümünde uzak tutmak değil miydi?! Fakat ABD asla ve asla bunu başaramayacak. ABD, eninde-sonunda Türkiye’nin kapısını çalacak. Çünkü Filistin/Gazze sorunu Türkiye olmadan çözülemez!..

ABD’nin savaş sonrası (şayet İsrail Hamas’ı ortadan kaldıramaz ise) böylesi bir planı tatbik etme kararı üzerine düşünürken yine de siyasi açıdan büyük bir risk taşıyacağını belirterek temkinli adım atılması gerektiği üzerinde duruyordu. Yani, ABD birliklerinin Gazze’ye koşullanması konusunda emin olamadıklarının da altını çizerek karar vermede zorlanacaklarını ifade etmesi bile ne kadar çelişki içeriyordu.

ABD, bu planın gerçekleşmesinin zamanlama açısından erken ve gerçekleşme ihtimalinin düşük olduğu konusunda düşüncesini açıklarken bile kıvırtıyordu! Kısaca, Gazze üzerinde İsrail’e sözünün geçmediğinin açık/aleni bir göstergesiydi bu durum. Nihayetinde Gazze konusunda ABD mi İsrail’i, İsrail mi ABD’yi etkileyebiliyor sorusunun cevabı da tam olarak netleşmiş değildi.

Aslında ABD içinde ileriyi görebilen, sağduyulu ve doğru tespitler yapabilen emekli asker, siyasi ve akademik uzmanlar da yok değildi. Bilhassa Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan konusunda dikkate değer açıklamalar yapan ABD’li emekli asker/Albay Macgregor, Ortadoğu’da İsrail’e ‘dur’ diyebilecek tek ülkenin Türkiye ve tek liderin de Erdoğan olduğunu ifade etmesi geleceğe yönelik doğru ve isabetli bir tespitti.

ABD’li emekli asker/Albay Macgregor, Türkiye’nin ve Erdoğan’ın ciddiye ve dikkate alınması gerektiğinin altını çizerek “Türk askeri, mutlaka Gazze’de savaşacak. Erdoğan, zamanlama konusunda çok hassas biri. Ülkesini seferber edecektir. Bu olacak, onu reddetmek hata olur. Erdoğan, Ortadoğu’da İsrail’i yok etme kapasitesine sahip olan tek kişi. Dikkatli olun!” diyerek tarihi gerçeklerin hatırlanması gerektiğini ifade ederken Türklerin yüzlerce yıl Filistin topraklarına hakim olduğunu da belirtmiştir. Aynı şekilde ABD’li asker/Albay Macgregor’un Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’i yok etme kapasitesine sahip olduğunu ifade etmesi boşuna değildi!..

Öte yandan ABD’nin ünlü medya kuruluşu Bloomberg’de Bobby Ghosn “Gazze’deki krizi çözmenin anahtarı Türkiye” başlıklı yazısında Gazze sorununu çözebilecek tek ülkenin Türkiye olduğuna değinerek ABD’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile işbirliği yapması gerektiğini belirtmiştir. ABD’nin Türkiye tarafından terslenmesi, hatta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından soğuk karşılanması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Blinken ile muhatap olmamasını haklı bularak Gazze sorunun çözümü için ABD’nin ne yapıp-edip Türkiye ile masaya oturması gerektiğini özellikle belirtmiştir.

Bloomberg Yazarı Bobby Ghosn’un ABD Filistin/Gazze sorunun çözümü için ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ortadoğu görüşmelerinde Türkiye’yi ciddiye almadığına değinerek büyük hata ettiğini belirtmesi çok önemliydi. Boby Ghosn yazısında “Biden yönetimi, Türkiye’yi ihmal etti. Türkiye’nin önemli ölçüde yardımını gerektirmeyen bir çözüm olamaz ve ABD, Erdoğan’ı masaya getirmek için yoğun çaba sarf ederek kaybedilen zamanı telafi etmelidir.” diyerek ABD’nin Filistin/Gazze sorununu Türkiye’siz çözemeyeceğini özellikle belirtmiştir.

ABD’NİN TÜRKİYE’Yİ İŞGAL PLANI: Adım Adım Savaşa Doğru!..

ABD’nin Türkiye’yi İŞGAL PLANI yıllardır yazılıp-çiziliyor. Bu konuda romanlar ve araştırma kitapları yazıldı, diziler ve belgeseller çekildi. Türkiye’de çok önemli stratejist, akademisyen, dış politika ve güvenlik uzmanı, yazar ve gazeteciler, yazılı, görsel ve sosyal medyada fikir ve düşüncelerini açıkladılar, köşe yazıları yazdılar, televizyonlarda tartıştılar…

Ateş olmayan yerden duman tütmezdi! Türkiye’nin 100 yıllık ABD ilişkileri zaten her şeyi izah etmeye yetiyor… NATO üyesi olmamız, AB üyeliği için aday olmamız ve BATI ile iyi geçinmemiz hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Türkiye, ABD’ye, AB’ye ki BATI’ya ne kadar gülücükler gönderirse göndersin, ne kadar iyi niyetli yaklaşımlar yaparsa yapsın, ne kadar siyasi, ekonomik ve toplumsal ilişkiler kurarsa kursun 100 yıl içinde hiçbir şey değişmemişti. Ve değişmiyordu. Ki değişmeyecek de…

Türkiye bir NATO üyesi ve AB aday ülkesi olmasına rağmen ABD, Türkiye’yi işgal edebilmek için yıllardır siyasi, ekonomik, teknolojik, baskı/şiddet, ambargo vs. her yolu denedi ama başaramadı.

Bu konuda 1000 yıl öncesi ilk Haçlı Seferleri iyi bir örnekti… Arkasından Kudüs’ün ve İstanbul’un fetihleri… Tarihten daha sayamayacağımız kadar örnek verebiliriz. Ve Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması da bu yüzden olmuştur. Geriye kalan (şehit kanlarıyla sulanmış) bir avuç Anadolu toprağının BATI tarafından işgal edilmeye çalışılması da bu yüzdendir. Kurtuluş Savaşı bize her şeyi izah etmekte… BATI, Osmanlıyı parçalayabildi ama Anadolu’yu işgal edemedi. İşgal güçleri Çanakkale’de ve Anadolu’da hezimete uğradılar ve Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldılar.

Osmanlı dağıldıktan sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde/liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de onlar için bir hedefti. Silahla yapamadıklarını bu sefer siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal, terör vs. birçok argümanla yapmaya çalıştılar. Türkiye’nin üzerinden siyasi ve ekonomik baskılar 100 yıl boyunca devam etti. Ambargolar hiç eksilmedi. Anarşi, kargaşa, kaos her daim devam etti. Her 10 yılda bir yapılan darbeler, sağ-sol çatışmaları, ideolojik kamplaşmalar bile Türkiye’ye olan düşmanlıklarının apaçık göstergeleriydi. PKK ve FETÖ terör örgütlerini 40 boyunca Türkiye’nin başına bela edenler de onlardı.

Tarihi gerçekler BATI’nın hafızasından hiçbir zaman silinmedi. BATI ne Selçukluyu ne de Osmanlıyı unutabildi! Türk kelimesi bile BATI’yı ürpertiyordu. Türklere karşı içsel büyük bir korku vardı içlerinde. BATI bu korkuyu bir türlü içinden atamıştı. Türkleri hiçbir zaman sindirememişti. BATI’da TÜRK deyince zaten MÜSLÜMAN akla geliyordu. Müslüman deyince de Türk… Ha Müslüman ha Türk… O yüzden Türkiye Cumhuriyeti Devletini’ni her zaman kontrol altında tutmak yolunu seçtiler. Yıllarca da Türkiye’nin siyasetine, dış politikasına, ekonomisine, askeri düzenine, istihbaratına müdahale ettiler. İç kargaşa, anarşi, terör ve ekonomik krizler ise cabası…

BATI, Türkiye’nin kontrolünü yıllarca yaptı. Sadece Türkiye’ye vermiş olduğu rolü onaması istenmişti. İşler ters giderse darbeler, baskılar, tehditler, ambargolar…

BATI, (ABD ve Avrupa ülkeleri) Türkiye’nin ilerlemesini/gelişmesini ve büyümesini hiçbir zaman istemedi. Türkiye ne zaman kendi ayağı üzerinde durmak istese engellendi. Türkiye ekonomik, teknolojik ki kalkınmaya yönelik adımlar attıkça önüne takoz koyuldu.

Şu andaki Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan liderliğinde/önderliğinde AK Parti’nin iktidara gelinceye kadar Türkiye’nin mazisindeki gelişmeler ve olaylar bu şekildeydi. Ne olduysa AK Parti iktidara geldikten sonra oldu. Türkiye değişmeye, gelişmeye ve büyümeye başlamıştı. Türkiye artık BATI kontrolünde kalmak istemiyordu. Önce ayağındaki ve boynundaki BATI prangasından kurtulmak için 10 yıl boyunca gayret gösterdi. Ve nihayetinde demokratik özgürlüğüne kavuşmuştu. Sonra başta terörle mücadele olmak üzere ekonomik, teknolojik ve her alanda devrim niteliğinde adımlar attı.

Türkiye, PKK ve FETÖ terör örgütlerine en büyük darbeleri vurdu. PKK ve FETÖ terör örgütlerini Türkiye dışına atıldı. Zaman içinde kendi silahımızı, kendi uçağımızı, kendi savaş gemilerimizi kendimiz yapar hale geldik. Uluslararası arenada gücünü kanıtlayan Türkiye uluslararası krizlerde (Rusya-Ukrayna Savaşı sebebiyle Tahıl/Gıda Krizi vs.) arabuluculuk yapmaya kadar büyük işler başardı.

Türkiye, siyasi ve ekonomik ilişkilerde daha da özgür hareket ederek Rusya ve Çin ile de ilişkilerini güçlendirecek boyuta geldi. Komşularıyla sorunlarını gidermek için elinden gelen her şeyi yaptı. Yunanistan, Mısır, İran vs. birçok ülkelerle sıcak temaslar kurarak yeniden güzel ilişkiler başlattı. Ta ki İsrail’e kadar!..

Türkiye’nin bu gelişmesinden ve büyümesinden başta ABD olmak üzere birçok AB ülkesi rahatsız olmuştu. Ne yapıp-edip Türkiye’yi durdurulmalıydı. Fakat Türkiye’yi durdurabilmek için önemli gerekçeler ve nedeler lazımdı! Ne yazık ki bir değil birçok sebep/gerekçe buldular. Türkiye bir NATO ülkesiydi, en iyi gerekçe Rusya ilişkileri! Türkiye bir AB’ye aday ülkeydi, en iyi gerekçe Avrupa’dan kopmaması! KKTC ve Güney Kıbrıs da iyi bir sebepti! Zaten yıllardır Yunanistan ile arası limoni! Ve en önemlisi Türkiye’ni MAVİ VATAN diyerek Akdeniz’de palazlanmasını engellemek gerekiyordu. Şayet Türkiye doğalgaz ve petrolde özgürlüğüne kavuşursa BATI için çok büyük tehlike arzedecekti. O yüzden bunun bir an önce önüne geçilmeliydi! Ve sonunda İsrail-Filistin Savaşı konusunda Türkiye’nin almış olduğu tavırdan daha büyük bir gerekçe olur muydu?!

Türkiye nasıl olsa yıllardır Filistin’e destek veriyor! Nasıl olsa yıllardır Filistin’den yana tavır izliyor! Nasıl olsa Arap ülkelerinden daha çok Filistin davasının haklılığını savunuyor! İsrail’de Filistin toprakları üzerindeki hayallerini tam gerçekleştirememişti. Öte yandan Ortadoğu’da İsrail’e komşu, kardeş olabilecek BÜYÜK KÜRDİSTAN DEVLETİ Projesi de Türkiye yüzünden gerçekleştirilemiyordu! Ayrıca 100 yıl önce olduğu gibi Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesi zamanı da gelmişti! Ortadoğu haritasını 100 yıl önce İngilizler çizmişti. Şimdi çizme sırası ABD’de de…

O yüzden Ortadoğu’da kurulacak olan yeni düzen için bir SAVAŞ gerekiyordu. Aynen Irak’ta, Suriye’de olduğu gibi! İran ve Türkiye’de başarılamadı! Ama İsrail üzerinden Filistin bahanesi ile bu savaş çıkartılabilirdi. Bu nedenle de bir kıvılcım gerekiyordu! İsrail’in Filistin halkı üzerinde yıllardır yapmış olduğu zulüm ve baskı bu işi tetikleyebilirdi. Zaten Filistin toprakları İsrail tarafından işgal altındaydı. Ayrıca Filistin’i Gazze ve Batı Şeria diye ikiye bölmüşlerdi. Filistin’e Gazze üzerinde daha çok baskı, daha çok şiddet daha çok ambargo yapılmalıydı. İsrail Gazze’yi açık hava hapishanesi haline getirdi. Gazze halkı adeta bir kafese mahkum edilmişti. Denizden ve karadan etrafı çevrilmişti. Ve nihayetinde Gazze halkı ve Hamas, öyle bir sıkışmıştı ki, öyle bir daralmıştı ki öyle bir bunalmıştı ki patlamanın eşiğinde kıvranıyordu.

Ve sonunda Hamas 7 Ekim 2023 tarihinde patladı. Hem öyle bir patladı ki İsrail’in aklını başından almıştı. İsrail’e birkaç gün ecel terleri döktürdü.

İsrail’i çileden çıkartmış ve adeta kudurtmuştu. İsrail zaten böyle bir saldırıyı bekliyordu. Ama ne zaman nasıl olacağı konusunda herhangi bir bilgi edinememişti. O yüzden Hamas tarafından ansızın vurulmuştu.

ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin beklediği gün gelmişti! Bekledikleri olay zuhur etmişti! Hayallerindeki olay gerçekleşmişti. Artık İsrail’e haklı bir gerekçe çıkmıştı. Her yol denenmiş ama başarılamamıştı! İşte Hamas saldırısı başarılmıştı! İsrail’e, ABD’ye ve BATI’ya gün doğmuştu. ABD başta olmak üzere bütün BATI İsrail’e destek verdi. Hamas’ı terör örgütü ilan edip İsrail’in kendisini savunması meşru haktır diyerek İsrail’in 20 gündür devam eden hava, kara ve deniz saldırılarına göz yumdular. İsrail’in Gazze üzerine 20 gündür yağdırmış olduğu bombaları görmezlikten geldiler. İsrail’in zulmüne, vahşetine ve soykırımına seyirci kaldılar. Hatta ve hatta bu savaşın devam vererek önünü açtılar.

Şimdi sıra ABD ve bazı Avrupa ülkelerindeydi. Türkiye’nin müdahale etmesini bekliyorlardı. Türkiye’nin duygusal davranarak ani bir müdahale yapacağına inanıyorlardı. BATI, Türkiye’den İsrail’e yönelik bir hamle, bir saldırı bir eylem beklentisi içine girmişti. Çünkü Türkiye’ye saldırabilmenin sebepleri/gerekçeleri oluşması için bir şey gerekti! Türkiye’nin etrafı birkaç yıldır ABD tarafından çevrilmişti. Türkiye’nin etrafındaki tüm üsler adeta silah deposu haline getirilmişti. Zaten Yunanistan başlı-başına bir ABD üssüydü. Suriye, Irak, Gürcistan vs. diğer ülkelerdeki üslerle birlikte onlarca ABD üssü, Türkiye’ye saldırı için silah deposu haline getirilmişti. Yunanistan ve Güney Kıbrıs ABD için merkez üslerdi.

1913 yılında 6 büyük devletin kararı sonucu Yunanistan’a verilen 23 ada BATI için ne işe yaramıştı?! Evet, adaların ne işe yaradığını söyleyelim. Yunanistan Doğu Anadolu’yu ve İtalyanlar Akdeniz bölgesini bu adalar üzerinden işgal ettiler. 1923’te imzalanan Lozan ve 1947 Barış Anlaşmalarına rağmen Yunanistan’ın gayri askeri statüdeki adaları silahlandırması ve her birini ABD üssü haline getirmesi ne anlama geliyordu? Oysaki 100 yıl önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1913’te gayri askeri statüdeki 23 adanın Yunanistan’ın elinde olmasından dolayı gelebilecek tehlikeleri önceden fark etmiş olacaktı ki bu adaların gayri askeri statüde olması için mücadele etmişti…

Aynen 100 yıl önce olduğu gibi ABD’nin ve Avrupa’nın Türkiye işgal planı üzerine Doğu Ege adaları adeta silah depoları haline getirilmişti. Bir de utanıp-sıkılmadan gayri askeri statüsü durumundaki bu adalara silahlandırıyorlardı. Peki, nerede kaldı Lozan, Paris ve 1947 Barış Anlaşması?! 14 Ekim 2021’de ABD’nin Yunanistan ile ‘Karşılıklı Savunma Birliği Anlaşması’ yapmasının amacı da Türkiye’nin işgaline yönelikti.

Yunanistan ise ABD ve diğer BATI ülkelerine Türkiye’nin sürekli olarak kendisini tehdit ettiğinden şikayetçi oldu. Yunanistan yıllardır adalar üzerindeki 12 mil iddialarına ABD ve BATI neden hep seyirci kaldı dersiniz?! Yunanistan’ın karasularını 6 milden 7 yıla çıkarmasına yönelik açıklamalarına sessiz kalmışlardı. Aslında Yunanistan’ın karasularını 6 milden 7 mile çıkarması Türkiye için apaçık bir SAVAŞ gerekçesidir.

Kısaca, ABD son yıllarda Türkiye’nin etrafını silahlandırmasının amacı şu anda İsrail-Filistin Savaşı münasebetiyle ile çok daha iyi anlaşılmaktadır. ABD ve müttefiki BATI ülkeleri için Yunanistan zaten tek başına bir Üs durumuna gelmiştir. Dedeağaç ve Girit üsleri adeta silah deposu haline getirildi. Akdeniz’deki ABD savaş gemileri ise her an hareket kabiliyeti olan yüzen ABD üsleri durumunda. Şua anda bütün bu üslerin namluları Türkiye’ye dönük durumunda olması ne anlama geliyordu?! Apaçık Türkiye’ye tehdit değil miydi?! Her an Türkiye’ye yönelik saldırı mesajı değil midir?!

Türkiye’nin işgali için her 10 yılda bir gerçekleştirdikleri darbe girişimlerinden bir sonuç alamadılar! En son 15 Temmuz askeri darbesi fiyaskoyla sonuçlandı. PKK ve FETÖ terör örgütleriyle başaramadılar! Siyasi ve ekonomik krizler ile birlikte tüm baskı, abluka ve ambargolardan da bir netice çıkmadı! Türkiye’nin işgali için geriye bir tek sebep/gerekçe kaldı o da Türkiye’nin Filistin’e destek vermesi! Türkiye’yi işgal etmek için bir hamle bekliyorlar! Bu da son şanslarıydı. Çünkü bir daha asla ve asla başaramayacaklarını çok iyi biliyorlardı. Çünkü onlar için 2023 yılı son şanslarıydı. Bizim zaten yıllardır yazıp-çizerek 2023 yılının Türkiye için ne kadar tehlikeli ve önemli bir yıl olduğundan bahsetmemiz boşuna değildi.

ABD ve müttefiklerinin Türkiye’yi İŞGAL PLANI son aşamasındaydı!Tek bekledikleri İsrail-Filistin Savaşı’nda Türkiye’nin bir hamlesi, girişimi ve askeri müdahalesi!.. Sonrası malum: TÜRKİYE’nin İŞGAL PLANI ANINDA DEVREYE GİRECEK…

Yıllardır Türkiye-ABD/BATI savaşından bahsettim. Hatta sürekli 2023 yılına atıfta bulundum. Gerçi böylesi bir savaşın çıkması için yıllardır uğraştılar! Ama bir türlü başarılı olamadılar. Fakat bu sefer Filistin-İsrail SAVAŞI bahanesi ile başarı olasılığı yüksek! İsrail-Filistin Savaşı’nın da tek amacı Türkiye’ye saldırmak!.. Nasıl olsa SAVAŞ için sebep/gerekçe oluştu.

Aslında hesap edemedikleri bir şey vardı o da Türkiye’nin daha stratejik, daha akıllı ve daha bilinçli olması. Türkiye gaza gelmiyordu. Türkiye balıklamaya atlamıyordu. Türkiye temkinli ve tedbirliydi. SAVAŞ SANATI konusunda Türkiye çok tecrübeli ve donanımlıydı. Tam 40 yıldır da PKK ile mücadele nedeniyle antrenmanlıydı. Ve artık o pısırık, çekimser ve sessiz Türkiye yoktu karşılarında. Uluslararası arenada siyasi, teknolojik, ekonomik ve askeri güce erişmiş bir Türkiye vardı. Ayrıca Türkiye böylesi bir savaşa girdiği zaman yalnız kalmayacaktı. Dünyada Türkiye’yi destekleyecek o kadar çok ülke vardı ki!..

Şayet ki beklenen ABD/BATI-Türkiye SAVAŞI cereyan etti, işte o zaman kazanan yine Türkiye olacak! Elbet ki birçok şehit verilecek, elbet ki birçok kayıplar olacak… Elbet ki siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri ve psikolojik olarak Türkiye yıpranacak ama eninde-sonunda kazanan Türkiye olacak.

İşte o zaman Türkiye’den korkun! İşte o zaman Türkiye bu savaştan dünyanın en güçlü ülkesi olarak çıkacak. Nasıl ki 100 yıl öncesi Kurtuluş Savaşı’nda BATI topyekün Anadolu’ya/Türkiye’ye saldırdı ve kaybetti, nasıl ki 100 yıl öncesi Türkiye 10 milyonluk nüfusu ile (hem de elinde bir avuç silahla) cihana kafa tuttu ve bu savaştan galip çıktı aynen şimdi de öyle olacak. Türkiye bu sefer Kurtuluş Savaşı’ndan daha güçlü, daha tecrübeli ve daha donanımlı olarak ABD/BATI karşısında bu savaştan ZAFER ile çıkacak…