Türkiye’nin Kanayan Yarası: UYUŞTURUCU -2
BU ÇOCUKLAR BİZİM…
Muhsin AKIL
Uyuşturucu madde kullanımı toplumun kanayan yarası… Böylesi kangren olmuş bir yarayı ‘su testisi su yolunda kırılır’ mantığı ile geçiştiriyoruz. Komşular balkondan bakarken ateş düştüğü yeri yakıyor! Daha sonra da balkondan içeri girip perdeleri kapatıyoruz! Elimize tv kumandasını alıp komşunun madde bağımlısı olan gencin, annesine yaptığı eziyeti unutmaya çalışıyoruz. Ya da ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ mantığı ile sessiz kalıyoruz! Oysaki öyle bir gün geliyor ve bu yılanın (uyuşturucu virüsü) sizin çocuğunuza veya bir yakınınızın çocuğuna dokunabilme ihtimalini bile düşünemeyecek kadar gaflet ve dalalet içinde tv kumandasının tuşlarına dokunarak seyredebilecek bir film ya da bir program aramaya devam ediyoruz.
Uyuşturucu madde kullanımı Türkiye’de ilkokullara kadar girdi. Uyuşturucu madde kullanımı gençlerimiz arasında her geçen gün daha da artıyor. Ve hale umursamaz bir halde ‘bize ne’ deyip geçiştiriyoruz. Hatta uyuşturucu madde kullanan çocukların veya gençlerin ailelerine bile tavır alıp uzak duruyoruz. Komşumuz olsa bile… Demiştik ya ‘bana dokunmayan bin yıl yaşasın’! Artık madde kullanan çocukların veya gençlerin aileleri gözümüzde potansiyel suçlu! Vebalı gibi onlardan kaçıyoruz. Günümüzde Covid-19 virüsünden bile bu kadar kaçmadığımız halde… Umursamıyoruz, önemsemiyoruz ve dikkate bile almıyoruz. Ya bir gün gelir bu umursamadığımız, önemsemediğimiz veya dikkate almadığımız uyuşturucu virüsü kendi çocuğumuza veya bir yakınımızın çoğuna sirayet ederse… Bunu bile düşünemeyecek kadar aciz, bencil ve vurdumduymaz isek!..
Peki, bu çocuklar veya bu gençler neden madde bağımlısı oluyor? Sizce temel inde yatan sebep nedir? Akla ilk gelen şey ‘Balık baştan kokar diyerek’ o çocuğun veya o gencin ailesini suçlayacaksınız. İyi de o çocuk veya o genç neden uyuşturucu madde kullanmaya başladı. Sebepleri nedir, onu bu hale getiren etkenler, gerekçeler demek istiyoruz. Temel sebeplerden birisi aile ortamındaki huzursuzluk, geçimsizlik, aile içi şiddet, maddi ve manevi sorunlar… Ebeveynlerin çocuklara karşı ilgisizliği başta olmak üzere ekonomik sorunlar, alkol ve kumar düşkünlüğü… Aynı zamanda işsizlik… İşsizlik sonucunda ortaya çıkan ekonomik sorunlar. Ve aile içi kavgalar… Yani ya babanın Aralarındaki kavganın dozu arttıkça öfkelerini çocuklarından çıkartmaları… İşte bütün bunlar çocukları psikolojik olarak etkilemektedir.
Aile içindeki kavgaların ve şiddetin de çocuklar üzerinde etkisi büyüktür. Bütün bunlar çocukların gözleri önünde olunca durumun vahameti daha da farklı bir boyuta uzanıyor. Çocukta bilinçaltı bir korku oluşuyor. Bastırılmış duygular zaman içinde su yüzüne çıkıyor. Ebeveynlere nefret başlıyor. Evden kaçma dürtüleri içinde gelgitler yaşayan çocuk birgün evi terketmek zorunda kalıyor. Çocuk sokağa bir düştü mü artık arkası geliyor… Önce açlık sonra barınma sorunu ve daha sonra da yalnızlığını gidermek için arkadaş sorunu… Kimsesiz sokak çocukları kervanına kimseli sokak çocukları da ekleniyor! Zaten sokak çocuklarının birbirlerine yaklaşımları bu şekilde oluyor. Birbirlerinden güç alıyorlar. Birbirlerine sırtlarını dayayarak yaşamaya başlıyorlar. Köprü altları, metruk evler, parklar artık onların evi oluyor. Çatıları ise gökyüzü… Sokağa düşen çocuğun uyuşturucu madde kullanımı önce Bali ile başlıyor. Zamanla esrar, eroin, sentetik haplar… Dahası da var… Onlar için aç karnını doyurmak ve uyuşturucu madde bulmak için en kolay yol hırsızlık… Böylesi bir duruma düşmüş çocuğun bir ayağı sokaklarda bir ayağı cezaevinde oluyor.
Hangi birimiz yolda, sokakta, parkta, köprü altında kimsesiz, perişan, pejmürde sahipsiz çocuk görmedik… Hangi birimiz elinde naylon poşet Bali çekerken görmedik… Hangi birimiz yolda-sokakta el ve ayakları kirden simsiyah olmuş, aylardır yıkanmadığı saçları kömürleşmiş, ya Bali çeken, ya dilenen, ya da insanlara karşı kin ve öfkeyle bakan bir çocuk ile karşılaşmadık… O andaki duygu ve düşüncelerimizi sakin bir kafayla hiç sorgulayabildik mi?! O görmemezlikten geldiğimiz, onlara karşı tepeden baktığımızı, yanlarından geçerken hafiften ürperti içinde olduğumuzu veya hiç umursamaz bir tavır içinde yanlarından geçip gittiğimizi kendi vicdanımızda hiç sorgulayabildik mi?! Hangi birine elimizi uzattık, hangi birinin derdini dinledik, hangi birine bir tas çorba ısmarlayabildik, hangi birine şefkatle yaklaşıp saçlarını okşayabildik?! Evet, hangi birine?!..
Yolda yürüyorsun bir köşede gençler görüyorsun; biraz yaklaşınca uyuşturucu madde aldıklarına şahit oluyorsun, merak edip biraz daha dikkatli bakınca çocuklardan büyük bir tepki “Ne bakıyorsun dayı, önüne baksana!..” sesini duyunca ürperiyorsun. Yüreğin cız ediyor… Ve hemen önüne bakıyorsun. İçinden büyük bir üzüntü… İmkanın olsa bütün bu çocukları sokaklardan kurtarmak istiyorsun. Ve Böylece haykırmak geçiyor içinden o an… Ve lanet okuyorsun bu çocuklara bu hale getirenlere ve bu duruma düşürenlere… Sadece içinde bu çocukların bu durumdan kurtulması için dua ediyorsun sessizce…
Bu çocukların nasıl bu hale geldiğini hiç düşündük mü?! Ya da bu hale getirildiklerini?! Yolda-sokakta karşılaştığımız bu çocuklardan birisini bir saniyelikte olsa kendi çocuğumuz olduğunu düşünmüş olsak o an ne hissederdik?! Nasıl bir duygu ve düşünce içinde olurduk?! İlerde bir gün kendi çocuğumuzun veya bir yakınımızın çocuğunun bu hale gelmeyeceğinin garantisi var mıdır?! Toplumsal bilinç/şuur yoksunluğu içinde ‘nasıl olsa bu çocuklar bizim değil’ “BİZE NE?” düşüncesi içinde olduğumuz için zaten umursamıyor ve dikkate almıyoruz. Fakat madem ki biz bu toplumun bir ferdiyiz; o halde bu çocuklar da bizim çocuklarımız değil mi?! Ülke ve toplum olarak büyük bir aile isek bu çocuklar bu ailenin de çocukları değil mi?!
Günümüzde genel istatistiklere göre dünyanın %5 İ madde bağımlısı olduğu tespit edilmiştir. Bunun en erken (yani uyuşturucu madde almaya başlaması) yaşı 12-14’tür. Kimsesiz sokak çocuklarından bahsediyorum. Daha ilkokul çağındaki çocuklar… Kimseli veya kimsesiz çocuklar; hiç farketmiyor… Ve ortaokul ve lise çağlarındaki çocukların yaş ortalaması da 18-25 yaş arasıdır. Zengin-fakir hiç farketmiyor; arkadaş, çevre ve içinde bulunduğu şartlar nedeniyle birgün tanışınca uyuşturucu madde ile artık bu çocuğu kimse durduramıyor. Sadece kimsesiz çocuklar değil kimsesi olan çocuklar da aynı tehlikenin gölgesinde!.. Yakın çevremde küçük yaşta uyuşturucu madde almaya başlamış o kadar çocuk gördüm ki… O kadar olaya şahit oldum ki… Anlatacak olsam her biri yürek parçalar… Her biri dram…
Çocukları uyuşturucu bataklığına düşmüş kimseli (sahipli) çocuklar… Çocuklarını bu bataklıktan kurmak için maddi ve manevi her yola başvuran anneler, babalar… Türkiye’de yüzlerce örneği var… Zaten her gün medyada bu tür haberler okuyoruz. Bir de her birimizin yakın çevrinde şahit olduğu nice benzer aile dramları…
Boşanmalar sonucu bunalıma giren çocuklar… Ailevi ve ekonomik sorunlardan dolayı boşanan anne-babalar… Boşanmalar sonucu bunalıma giren çocuklar… Bu durum çocukları etkiliyor. Çocuklar önce içine kapanıyor, zamanla psikolojik bunalımlar başlayınca da kendilerini sokaklara atıyorlar. Sokaklarda uyuşturucu madde kullanan çocuklarla tanışıyorlar. Zaman içinde kendisi de uyuşturucu madde almaya ve kendisi de uyuşturucu bağımlısı oluyor. Önce esrar, sonra eroin ve daha sonra da sentetik dahil her türlü uyuşturucu madde…
Ayrıca akşamları, geceleri uyuşturucu madde almak için camii bahçelerini, tuvaletlerini mesken tutan çocuklar… Marketlerde aç kalmamak ve uyuşturucu madde almak için ekmek, peynir, sucuk çalan sokak çocukları… Her biri uyuşturucu madde bağımlısı… Böylesi durumlara da çok şahit oldum… Uyuşturucu bağımlısı çocuklarını kurtarmak için evlerini, arsalarını, arabalarını ve bütün mal varlıklarını sattıkları halde bile hiçbir çare bulamayan ailelere de şahit oldum. Öte yandan Türkiye’den umudu kesip yurt dışında çare arayanlar… İsrail’de bir doktorun 15 bin dolara uyuşturucu bağımlısı çocukları iyileştiriyormuş duyumunu alıp da çocuğunu İsrail’e götürüp tedavi ettirmek için yana-döne 15 bin dolar arayanlara kadar… Fakat sonuç hep hüsran…
Türkiye’nin her ilinde, her ilçesinde her beldesinde bu tür ailelere rastlayabilirsiniz… Bakın sokaklara; kimsesiz, sahipsiz, evsiz-barksız çocuklar… Her biri uyuşturucu bağımlısı… Ellerinde naylon torbalar Bali kokluyorlar… Yaşları biraz ilerleyince esrar, eroin vs… Ve hür türlü suça bulaşma riskleri yüzde yüz…
Bu çocuklar gökten inmedi… Bu çocuklar yerden de bitmedi… Bu çocuklar bizim… Bu çocuklar hepimizin… Devlet elinden gelen her şeyi yapıyor ama yine bir çare bulunamıyor… Bu lanet olası uyuşturucu madde kullanımında kurtulmak binde bir ihtimal bile değil… Kurtulan yok, kurtuluş yok… Karanlık bir kuyu… Sonsuz bir dehliz… Uçsuz-bucaksız bir kara delik… Çocuklarımız düştüler mi kuyuya, girdiler mi dehlize veya kara deliğe artık bir daha ve asla ve asla çıkamıyorlar, kurtulamıyorlar… Türkiye’de bu şekilde onbinlerce çocuğumuz maalesef uyuşturucu madde bağımlısı… Binlerce aile bu konuda mağdur, perişan ve bitik…
Devlet her yolu denese de yine bir çözüm yolu yok… Her gün onlarca uyuşturucu operasyonları yapılıyor… Türkiye’ye uyuşturucu yine giriyor… Uyuşturucu ticareti büyük bir sektördür. Uyuşturucu terör bağlantılıdır. Uyuşturucu baronlarının haddi-hesabı yok… Sonları da gelmiyor… Çünkü uyuşturucu dünya ekonomisini olağanüstü etkiliyor… Dünyada uyuşturucu ticaretinden milyar dolarlar kazanıyorlar… Bu işin ticaretini yapan devletler bile var!.. Kimse bu gücü yıkamıyor… Korkunç bir güç… Gelişmiş gelişmemiş her ülkede varlar… Her ülkede çok gizli bir yapılanmaları var… Her ülkede korkunç bir dağılım ağları var… Elbet ki her ülke uyuşturucu ile mücadele ediyor. Ne yazık ki kesin sonuç alan herhangi bir ülke yok…
Fakat Türkiye’de bugüne kadar hiç denenmiş yollar denebilir… Devlet önce valiliklere ve belediyelere sonra da kaymakamlıklara, muhtarlara talimat vererek gönüllü bir uyuşturucu ile mücadele ordusu oluşturulabilir. Devlet ile koordineli… Yeter ki devlet desteği olsun… Bilhassa muhtarlar ve imamlar… Çünkü Türkiye’nin her bir ilinde, ilçesinde, beldesinde mutlaka bir muhtar ve bir imam vardır… Her il her ilçe her belde kendisinden sorumlu olarak uyuşturucu ile mücadele için (güvenlik güçlerinde yardımıyla uyuşturucu ile mücadele gönüllüler ordusu kurulabilir). Ordusu derken yanlış anlaşılmasın… Dikkat çekmek için böylesi bir kelime kullandık… Önce ailelerde, sonra sokaklarda, daha sonra mahallelerde bu konuda kapsamlı bir eğitim, öğretim ve tatbikat çalışmaları yapılabilir.
Devlet bu konuda çok ciddi araştırmalar yaparak bu işi başlatabilir. Böylesi korkunç bir sorunla mücadele etmek için devletin kesin çözüm yolları bulması gerekir. Şayet bulunamıyorsa bizim bahsettiğimiz çözüm yolu üzerinde yoğunlaşabilir. Aile komisyonları, mahalle komisyonları, ilçe komisyonları ve il komisyonları kurulabilir. Tabi ki bu konunun uzmanları gözetiminde… Doktorlar, psikologlar, güvenlik güçleri, narkotik vs. devletin bu konuyla ilgili bütün birimleri de dahil olmak üzere… Şayet yine de bir çözüm mü bulanamadı, o zaman geriye bir tek çözüm yolu kalıyor o da devletin bu çocukları ailelerin elinden alarak kendi güvencesi altında tedavi etmek, ıslah etmek ve tüm sorumluluğu üstlenmek… Aynı şekilde bu çözüm yolu sokak çocukları için de geçerli… Sokaklardan madde bağımlı çocukları toplayarak… Çünkü başka bir yol, başka bir çare, bir yöntem kalmıyor ki… Şayet böyle yapılırsa en azından yeni madde bağımlılar listesini önüne geçilebilir.
Evet, bu çocuklar bizim çocuklarımız. Yarınlarımızın umuduydu bu çocuklar… Bizim geleceğimizdi bu çocuklar… Şimdi onlar bu halde mi olmalılar… Çocuklarımız geleceğimizin teminatıdır… Onlar bizin incilerimiz, onlar bizim yavrularımız onlar bizin her şeyimiz… İşte o yüzden bir an önce onları bu felaketten, bu bataklıktan, bu garabetten kurtarmak için bireyler olarak, aileler olarak, toplum olarak ve devlet olarak teyakkuza geçip bir an önce kurtarmak için her yola başvurmalıyız… Hatta çocuklarımızı kurtarmak için seferberlik ilan etmeliyiz.
Onlar için belki dünya toz-pembe… Çünkü dünya onlar için zehir içinde… İşte onları bu zehir-zemberek yaşam şeklinden ve toz-pembe dünyalarından bir an önce kurtarmalıyız… Ölüm var ama çocuklarımızın ölümü BEYAZ ÖLÜM olmasın! Çocuklarımızın ölüm sebebi TOZ-DUMAN olmasın!.. Çocuklarımızın ölümü sokaklarda olmasın!.. Onları kurtarmalıyız, onların hayatında tertemiz ve bembeyaz bir sayfa açmalıyız.
İşte bu duygu ve düşünceler içinde iken Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü aklıma geliyor: “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.’’ Evet, evet ne demek istedik. Çünkü çocuklarımızın kanında zehir var! Asil kan zehirlenmesin! Çünkü muhtaç olunan tek kudret o tertemiz kandır. Yani, damarlardaki asil kandır. Bu kan kirlenirse dimağ kirlenir, bilinç kirlenir, şuur kirlenir…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözü bu söz ışığında bu kanı temizlemek bu milletin ve bu devletin en büyük görevidir. Aynı zamanda inancımız, ahlakımız, geleneğimiz ve töremiz de çocuklarımızı bu uyuşturucu belasından kurtarmayı söylüyor. Ki yasalarımız… Bu konuda bir an önce millet ve devlet olarak kolları sıvamalıyız. Bu çocuklarımızı kurtarmalıyız. Önce aileden başlayarak… Sonra sokak sokak, mahalle mahalle, belde belde, ilçe ilçe, il il ve tüm Türkiye’de çocuklarımızı uyuşturucu madde bağımlılığından kurtarmak için seferber olmalıyız. Çocuklarımıza sahip çıkmalıyız… Aile, toplum ve devlet el-ele verirse inanın mutlaka bir çözüm yolu buluruz ve bu çocuklarımızı kurtarabiliriz bu bataklıktan. Çünkü bu birliktelik için muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur!..
Uyuşturucu kurbanı çocuklarımızın ailelerinin devlete feryadı “KURTARIN ÇOCUKLARIMIZI” olmuştur. Devlet ve Millet olarak bu sese kulak vermeliyiz. El-birlik edip bu bataklığı kurutmalıyız.
Uyuşturucu ile mücadele de aile de toplum da devlette bataklıktaki sineklerle uğraşıyoruz! Asıl önemli olan BATAKLIĞI KURUTMAKTIR!..