17 Ocak 1986 tarihinde edebiyat öğretmeni bir anne ile iş insanı bir babanın oğlu olarak
İzmir’de doğdum. İlkokulu Konak ilçesindeki Hakimiyet Milliye İlkokulunda, ortaokul ve
liseyi Güzelbahçe’de bulunan MEV Özel Avni Akyol Lisesinde okudum. Üniversite
öğrenimimi İzmir Ekonomi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği bölümünde
tamamladım ve Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans
yapmaktayım.
Öğrenciliğim esnasında; Adalet, özgürlük ve güvenlik alanlarında yaptığım araştırmalarla
2006 ilerleme raporuna ek katkı sağladığım Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Siyasi İşler
Dairesinde ve birçok devlet kurumunda stajlar yaptım. Mezuniyetimi müteakip Dışişleri
Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezinde kısa süreyle çalıştım. Askerlik hizmetimi
tamamladıktan sonra başladığım profesyonel kariyerimde; Büyük ve orta ölçekli
şirketlerin mali işler, proje finansmanı ve ihracat satış departmanlarında çalıştım. 2019
yılından bu yana, kurucu ortağı olduğum ve halen yönetiminde yer aldığım organik kuru
gıda sektöründe faaliyet gösteren dış ticaret şirketimizde çalışmaktayım. İyi derecede
İngilizce bilmekteyim ve evliyim.
Siyasi kariyerime 2006 yılında Doğru Yol Partisi İzmir İl Gençlik Kollarında başladım ve 22
Temmuz 2007 seçimlerinden sonra partiden ayrıldım. 25 Ekim 2017’de kurulan İYİ Parti’de
Balçova İlçe teşkilatı kurucu ilçe başkan yardımcısı olarak görev yaptım. 2018-2023 yılları
aralığında iki dönem üst üste İYİ Parti İzmir İl Yönetim Kurulu Üyeliği ve STK İlişkileri Başkan
Yardımcılığı görevlerinde bulundum ve 22 Ocak 2023 tarihinde yapılan İzmir 3.olağan İl
kongresi itibariyle partideki görevlerim sona erdi. Halihazırda Bağımsız Demokratlar
Derneği üyeliğim devam etmektedir.
*
Ve bugün de bu salonda, Cesurlar Hareketi İYİ Parti’nin bir neferi olarak huzurunuzdayım.
Açıklamama başlarken Cumhuriyet’imizin kurucusu ulu önderimiz Mustafa Kemal
Atatürk’ün bir sözünü hatırlatmak istiyorum.
“Bütün dünya bilsin ki, benim için bir yandaşlık vardır: Cumhuriyet yandaşlığı, düşünsel ve
toplumsal devrim yandaşlığı. Bu noktada yeni Türkiye topluluğunda, bir bireyi bunun
dışında düşünmek istemiyorum.”
Atatürk’ümüzün bu sözüne atıfla, kuruluşunda toplumun tüm kesimlerinin dahil edilmek
istendiği yönetim anlayışında bugün geldiğimiz noktada toplum parçalara ayrılmış, Yüce
Türk milletinin devlete duyduğu temel güven duygusu derinden sarsılmıştır. Adaletin ciddi
ölçüde darbe aldığı, ekonominin zayıfladığı, eğitim sisteminin içinin boşaltıldığı, milli
güvenliğin tehdit altında olduğu, tarımın bitirildiği, diplomasi dilinin unutulduğu; yani
kısaca, devlet aklının kaybedildiği bir yönetim anlayışı benimsenmiş ve devlet yapısının
işleyişine halel getirilmiştir.
İşte bu nedenle, sosyal ve kültürel açıdan bölünmüş olan toplumun tüm kesimlerinin dahil
edileceği ve herkesin düşüncesini özgürce dile getirebileceği bir siyasal sistemin özlemini
duymaktayım. İnanıyorum ki, hukuk reformlarıyla ekonomide daha rekabetçi bir düzen
tesis edilecek ve yeni düzende ekonomide kalkınmayı ve siyasette ilerlemeyi mümkün
kılacak daha liberal politikalar uygulanacaktır.
Bunların başarılması için yorulmadan, dinlenmeden ve hiç durmadan çalışmak, çaba
göstermek gerek. İşte ben bunun için İzmirlileri Meclis’te temsil etmek istiyorum. Bu
yüzden karşınızdayım.
Başka bir deyişle, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak, tarihe dayalı milliyetçi
söylemlerin tek başına bizleri ileriye taşımayacağının farkına vararak, Atatürk’ün
tanımladığı milliyetçilik temelinde, vatanseverlik misyonuyla, yalnızca üreterek
kalkınmanın mümkün olacağı bilincine ulaşmamız gerekmektedir. Bu yalnızca eğitimle
mümkün olacaktır.
TÜİK 2020 yılı verilerine göre nüfusumuzun yüzde 68’i eğitimsiz ya da gelişmiş ülkelere
göre çok düşük eğitim düzeyine sahiptir*.
Bu doğrultuda, milli eğitim politikaları gözden geçirilmelidir. Toplumun tüm kesimlerinin
entegre olacağı bir sistemle eğitimde birlik sağlanmalıdır. Ezber temelli ve sınav odaklı
eğitim sistemiyle içi boşaltılan eğitim sistemimizde, çocuklarımızın gelişmiş ülkelerdeki
yaşıtlarından daha kötü şartlarda eğitim alması kesinlikle kabul edilemez. Bu nedenle,
Genel Başkanımız Sn. Meral Akşener’in de sıklıkla ifade ettiği gibi, dün Cumhuriyetin
kendisine de sağladığı eğitimde fırsat eşitliği imkanına, bugün öğrencilerimiz de sahip
olmalıdır. O nedenle eğitimde fırsat eşitliği ivedi olarak sağlanmalıdır.
Halen yüksek lisans düzeyinde bir öğrenci olmam nedeniyle öğrencilerin sorunlarına
hâkimim. Yalnızca standart sorunlardan söz etmiyorum. Bir öğrencinin, daha okul hayatı
sürerken çalışma hayatına nasıl adım atacağından tutun da, doğru kariyer planlaması için
geçmesi gereken aşamaları bizzat ben de geçmişte yaşadım. Çok büyük bir insan kaynağı
gücüne sahip olan, ancak bu gücü nihayetinde kaybeden mevcut iktidarın sorumsuz
yönetimi yüzünden güç kaybeden ülkemizin, enerjisini nasıl kullanabileceğine ilişkin
fikirlerim var. Bu nedenle, Gazi Meclis’te alışkın olduğumuzdan biraz daha farklı bir kadro
oluşturmalıyız. Bu kadroları seçen Aziz Türk milletine vekâlet ederken Cumhuriyetimizin
aslına rücû etmesinin de önünü açma sorumluluğumuz vardır.
İktidarın sıra dışı ekonomi politikaları sonucu en çok etkilenen alanlardan birisi olan ve
durma noktasına gelen tarım, kırsal kalkınmayla yeniden dirilecektir. Kırsal kalkınma ise
uygulaması 1954’te sona eren köy enstitüleri modelinin çağımızın gereklerine uygun
olarak yeniden işler hale getirilmesiyle ve kırsal bölgelerin daha yaşanabilir bir hal
almasıyla mümkün olacaktır. Zira, mevcut yönetim anlayışı, kırsal kalkınma yerine köyleri
mahalle yaptı, tarım arazilerini imara açtı ve rantsal kalkınma modeline önem verdi.
Gördük ki; hayvancılık öldü, tarım yok olma noktasına geldi ve daha üzücüsü imar afları
deprem esnasında enkaz altında kaldı. Unutmayalım ki; saban kılıçtan üstündür.
Yaptığım iş sebebiyle, çiftçinin yaşadığı zorlukları ve girdi maliyetlerinin artmasıyla hak
ettiğini alamadığını biliyorum. Çiftçimizin hakları muhafaza edilmeli ve tarımsal üretim
desteklenmelidir. Keza, 21. yüzyılın gereklerine uygun olarak tarım teknolojileri daha
verimli bir üretim için tarım ekosistemine dahil edilmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti 100. yaşına girerken, trene binmekte geciktiğimizi düşündüğüm
teknoloji, inovasyon ve girişimcilik alanlarını destekleyecek bir siyasi anlayış, ülke
yönetiminde söz sahibi olmalıdır. Bu alanlara ilgi duyan gençlerin beyin göçünün
engellenmesine yönelik 1739 sayılı Milli Eğitim Kanununda ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim
Kanununda değişiklikler yapılmalı ve gençlerimiz desteklenmelidir. Bu nedenle değişim
şarttır ve kaçınılmazdır.
Ülkece yıllarca yaşadığımız doğal felaketleri dikkate alarak Türkiye’nin yeni döneminde
mutlaka bir Afet ve Acil durum Bakanlığı kurulması gerekmektedir. Orman yangınları,
seller ve son olarak meydana gelen depremde gördüğümüz koordinasyon eksikliği
nedeniyle felaketlere maruz kalan vatandaşlarımızın yaraları maalesef onarılamaz bir hal
almıştır. Yönetim erkini elinde bulunduranların, liyakatsiz görevlendirmeler sonucu aynı
zamanda kaynak israfına da neden olduğu görülmüştür. İlgili bakanlığın iklim değişikliği
konusunda da çalışmalar yapması ve küresel bir sorun olan bu konunun, yakın gelecekte
tarım ve hayvancılık gibi alanları daha çok etkileyeceği için ivedi olarak aksiyon alacak bir
devlet aklı gerekmektedir. Genel Başkanımız Sn. Meral AKŞENER’in her fırsatta
vurguladığı, eskiden kullanılan devlet ciddiyeti içinde ama bir o kadar da nazik ve dozunda
muzip o devlet aklına çok ihtiyaç duymaktayız. Zira, son dönemde eksik kaldı ve bu eksiklik
toplumu kutuplaştırdı ve devleti enkaz haline getirdi. Birazdan açıklayacağım karara beni
iten de işte bu tavrın eksikliği oldu.
Türkiye’de, benim de yakın bir zamanda sosyal medya paylaşımlarım nedeniyle muzdarip
olduğum adalet sisteminde, temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınacağı
güçlendirilmiş parlamenter sisteme kavuşacağımız günlere çok az kaldı. İfade
özgürlüğünün bir hak olduğu elbet hatırlanacak ve dayanağı olmayan suçlamalar
nedeniyle meşgul edilen yargı sistemi de özgürlüğe kavuşacaktır. Ülkece yaşadığımız
zorlukların sorumluları ile hesaplaşacağımız, mağdurları ile kucaklaşacağımız günlere çok
az kaldı.
Adaletin yanı sıra, Türkiye’de yeni siyasal sistemde, siyasetin üstünde olduğunu
düşündüğüm, aziz milletimizi çeşitli alanlarda temsil eden sivil toplum kuruluşlarının da
karar destek sürecinde daha aktif rol oynamasının sağlanması gerekmektedir.
Son olarak, dış politikada tüm saygınlığını yitirmiş olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin
uluslararası camiadaki prestijinin yeniden sağlanması gerekmektedir. Ben bir uluslararası
ilişkiler uzmanı olarak, Sn. Cumhurbaşkanımıza ve kurmaylarına hatırlatmak isterim ki;
Post-truth söylemlerin maalesef diplomaside yeri yoktur ve diplomasi de devlet aklı ister.
İşte tüm bu anlattıklarımın hayata geçirilmesi, yapılacak düzenlemeler esnasında
oluşabilecek sorunlara vaktinde müdahale edilebilmesi ve sözünü ettiğim tüm meselelerle
ilgili yaşanmış ve yaşanması muhtemel mağduriyetlerin muzdaribi olan herkesin sesinin
çok daha gür çıkması için, Cesurlar hareketi İYİ Parti’nin bir mensubu olarak, “Şikayetle
cesaret aynı zihinde bulunmaz” düşüncesiyle şikâyet etmek yerine, Atatürk’ümüzün
“Benim tüm ümidim gençliktedir.” sözünün verdiği sorumlulukla hareket etmekte ve
müreffeh bir Türkiye için Genel Başkanımız Sn. Meral AKŞENER öncülüğünde çıktığımız bu
kutlu yolda, az önce bahsettiğim düşüncelerim doğrultusunda, genç siyasetin ülke
dinamiğine sunacağı katkıya olan inancım, kendimden sonraki nesillere daha yaşanabilir
bir memleket bırakma hayalim, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüşün mimarı
olacak 2.kurucu meclisimizde yer alma isteğim, İzmir’in havasıyla suyuyla yetişmiş bir
evladı olarak İzmir’ime ve ülkeme daha fazla hizmet etme arzum doğrultusunda,
kuruluşundan beri büyük bir özveri ve heyecanla görev aldığım İYİ Partimizde 14 Mayıs
2023 tarihinde düzenlenecek genel seçimlerde 28.dönem İzmir Milletvekili aday
adaylığımı burada huzurlarınızda ilan etmekten büyük bir onur ve mutluluk duymaktayım.
İYİ Parti genel merkezimizde yaptığım milletvekili aday adaylığı başvurumu müteakip 23
Mart sabahı sosyal medya hesaplarımdan yaptığım duyuruda seçim sürecinde
kullanacağım sloganımı Levent Yüksel’in “Tuana” isimli şarkısından esinlenerek #sanasöz
olarak belirlemiştim.
Gençlerimiz, yaş almışlarımız, öğrencilerimiz, mezunlarımız, akademisyenlerimiz,
öğretmenlerimiz, esnafımız, çiftçimiz, emekçilerimiz, sanayicimiz, basın ve medya
mensuplarımız ve adalet mensuplarımız ile Mustafa Kemal Atatürk’ümüz; hepsi benim
Tuana’mdır. Ve burada huzurlarınızda Tuana’ya söz veriyorum; Yine baharlar gelecek ve o
ışık, Atatürk’ümüzün ışığı hiç sönmeyecek.
Bu yeni ve güzel hikâyede, hep birlikte kazanacağız ve tarih yazacağız.
Sizlere söz olsun ki;
Başaracağız, başaracağız, başaracağız!
Konuşmamı bitirmeden önce, sizlere bir soru sormak istiyorum; En son ne zaman
gelecekle ilgili hayal kurdunuz? Bunun cevabını 14 Mayıs’ta sandığa gitmeden hemen
önce kendinize verin.