Uğur Mumcu, Türk gazetecilik tarihinin önemli isimlerinin başında geliyor. Yazdığı kitaplarla terör, tarikatlar, silah kaçakçılığı gibi meselelere değinmiştir. Araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 yılında Ankara’daki evinin önünde bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmiştir.
Suikastı, Hizbullah gibi örgütler üstlenmiş olsa da aradan geçen 31. yıla rağmen cinayetin üzerindeki kara bulutlar hala kalkmadı. Türkiye’yi sarsan suikasta ilişkin ilk yargılamalar, Mumcu’nun ölümünden 7 yıl sonra başladı. Mumcu suikastı ile Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok cinayetlerini de kapsayan davanın adı “Umut” oldu. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, cinayetlerin ardındaki sırrı tam olarak ortadan kaldıramadı.
Halkı aydınlatmak maksadıyla bir çok haber ve araştırmalar yapan Mumcu suikastçıların hedefi oldu. İşte büyük yankı uyandıran bazı eserleri;
Mumcu, terörün silah kaçakçılığıyla ilişkisini ortaya koymak için 1981’de “Silah Kaçakçılığı ve Terör” kitabını okurlarına sundu. Papa 2. Jean Paul’e düzenlediği silahlı saldırıya ilişkin Mehmet Ali Ağca ve bağlantıları hakkında araştırma yapan Mumcu’nun, “Rabıta” ve “12 Eylül” kitapları 1987’de, önemli araştırmalarından kabul edilen “Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925” eseri ise 1991’de yayımlandı.
Sedat Peker, Uğur Mumcu Cinayetinde Mehmet Ağar’ı İşaret Etti
Peker, cinayetin Mumcu’nun uyuşturucu trafiği fark edip yazması nedeniyle gerçekleştiğini belirterek, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ı işaret etti.
Peker şunları söyledi: “Uğur Mumcu, görüşüne katılırsınız katılmazsınız. Bence şehittir. Neden öldürüldü? Öldürüldüğü zaman yazdığı yazılara bakın. Terör bölgelerinde uyuşturucu tarlaları olur, satışları olur ve silah ticareti. Uğur Mumcu şehit ediliyor. Yanına ilk gelen kim, katil en önce gelir Mehmet Ağar. Eşine diyor ki, ‘Ben buradan bir tuğla çekersem devlet aşağı iner’ Bu meşhur sözdür. Devletin içinde yaşayanlar bunu bilirler. Uğur Mumcu, temiz adam, saf adam, tek başına bir adam.”