BAŞAK POLAT: FUNDA çOBAN kimdir? öncelilkle okurlarımıza tanıtalım.
FUNDA ÇOBAN: Ankara’da doğmuş büyümüş biriyim. Şu an İzmir’de yaşıyorum. İzmir Demokrasi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler
Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Bir de kedim var, Cemil.
BAŞAK POLAT: Kitabınızı oluştururken ulaşmak istediğiniz bir hedef kitleniz var mıydı?
FUNDA ÇOBAN: Kitabı esasen, benim gibi Dostoyevski severleri, Dostoyevski eserlerini daha derinlemesine okumak isteyenleri
düşünerek yazdım. Tabii, hedef kitlem arasında siyaset bilimi ve sosyoloji öğrencileriyle, bu alanları edebiyatla
buluşturmayı ilginç bulanlar da mevcuttu.
BAŞAK POLAT: İroninin açıklanması birtür zulümdür ancak, Bahtin ile neredeyse aynı kitap
ismini kullanmanızdaki ironi neydi?
FUNDA ÇOBAN: Bahtin’in hem Rus, hem Batı sosyal bilim dünyası açısından “geç keşfedilmiş” hazinelerden biridir. Türkiye’de hala
keşfedilme aşamasında olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Bahtin’in perspektif ve yorum biçimi her şeyden önce bir
yol haritasıdır. Öte yandan “Dostoyevski Poetikasının Sorunları” eserine nazire olarak “Dostoyevski Politikasının
Sorunları” isimli bir kitap yazmam, poetika ile politika arasında, Antik Yunan’a dayanan köklü bağlardır. Nitekim
Poetika, Aristoteles’in aynı isimli eserinde klasik tragedya ve epiğin alanını kapsarken “yapmak, inşa etmek” gibi
anlamlara sahip poiesis kökünden gelme poetik bilimler grubuna dahil oluyor. Bu tip bilimlerse, doğrudan üretkenlik
ve yaratıcılıkla (zanaatkarlık, techne) ilgilidir. Bu açıdan sanat ile zanaat arasında doğrudan bir bağ varken, pratik bir
bilim olarak politikanın poetik bilim retorikle ilintisi, edebiyatı politikaya bağlıyor. Çok daha basit söylersem: Bir edebi
söyleyiş, her zaman yapmak ve yaratmakla, dolayısıyla özgürlükle ilgilidir. Özgürlük ise, politik bir sorundur.
BAŞAK POLAT: Romanın tarihi evrimindden bahsetmişsiniz.Dostoyevki’ye doğru gelirken sizce bu evrimdeki en cazip romancı kimdi?
FUNDA ÇOBAN: Hiç kuşkusuz, Cervantes.
BAŞAK POLAT: Neden Dneden Dostoyevski?
FUNDA ÇOBAN: Dostoyevski büyük bir dil ustası olmanın ötesinde, kanımca bir filozof. Bir filozof gibi düşünüyor, bir filozof gibi
karakterlerini kurguluyor. Bu karakterleri büyük agoralara koyuyor, çarpıştırıyor, tartıştırıyor. Hatta zaman kendi de o
kahramanlardan biri haline geliyor. Kendine her şeyi bilen mutlak Tanrı-Yazar rolünü biçmek yerine, yaratılanlardan
arasında bir yaratılan olarak varoluşumuza, sosyal inşamıza ve dünyanın türlü hallerine dair hareketli tablolar
resmediyor. Dostoyevski’nin kaleminde resim fırçası ile kamera merceği hep yer değiştiriyor ki, bu da onun eserlerini
zamansız düşün eserleri haline getiriyor.
BAŞAK POLAT:Romanlarındaki kahramanlara bolca itiraf yaptıran Dostoyevski’de itiraf acaba neyin bir parçası?
FUNDA ÇOBAN: Haklısınız, Dostoyevski romanlarında İtiraf önemli bir sac ayağıdır. Basit haliyle itiraf, bir suçun kabullenilmesi ve
sorumluluğun üstlenilmesi yönünde bir edimdir. Dostoyevski’nin İtirafçıları ise (Raskolnikov, Stavrogin gibi),
itiraflarında kararsız yönelimler sergilerler. Ettikleri itiraflar, yapmış oldukları edimlerin savunusu gibidir. En uç
biçiminde, itiraflar bir manifestoya dönüşür. Örneğin Yeraltı Adamı’nın itirafları, yaşadığı topluma, ilişkilere ve
duygulara dönük bir isyan manifestosu gibidir. Dostoyevski’nin itiraflardaki bu kararsız tonlara bu kadar
yaklaşabilmekteki ferasetini onun Tanrı’yla olan bitip tükenmez polemiğine bağlıyorum.
BAŞAK POLAT: Dostoyevksi bir psikianalizci mi yoksa azılı bir deli mi, yoksa her ikisi birden mi olmak gerekiyor bir Dostoyevski etmek için?
FUNDA ÇOBAN: Bana kalırsa Dostoyevski bunların hiçbiri ya da hepsi. Dostoyevski, okuma gözlüğünüzün biçimine bağlı olarak ona
farklı sıfatlar yakıştırabileceğiniz bir yazar. Teolog, sosyolog, psikanalizci ve tabi tüm bu meslekleri bir potada
eritebilmek için biraz “deli” olmak gerekiyor galiba.
BAŞAK POLAT: Dostoyevksi’ye göre insan oluş halindedir demişsiniz.Peki insan size göre nedir ne halindedir?
FUNDA ÇOBAN: Dostoyevski’nin insanı Oluş halinde görmesiyle, benim İnsan’a dair felsefi ve bilimsel okumalarımın ve etik
anlayışımın aynı doğrultuda olduğunu söyleyebilirim. Demek istediğim, Marx’tan başlayarak beslendiğim, Sartre ve
Camus gibi varoluşçularla desteklediğim ve son kavşakta Foucault ve Deleuze gibi isimlerle derinleştirdiğim genel
düşünce düzeyi de zaten insanı bir Oluş olarak inceliyor. Zaten bir edebiyatçıyla, çeşitli bilim insanlarını ve filozofları
bir araya getirme çabamın ekseni buradaki paralelliklere dayanıyor.
BAŞAK POLAT: Gelecekten beklentileriniz nedir?
FUNDA ÇOBAN: Beklenti demeyelim de ufak çaplı plan. Olabildiğince çok ülke görmek ve gezmek.
BAŞAK POLAT:Başarılarınızı borçlu olduğunuz unsurlar nelerdir?
FUNDA ÇOBAN: Kitaplar… Kitap okumayı çok sevmek, kitaplarla nefes alıp vermek.
BAŞAK POLAT:Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı ,
varsa nelerdir?
FUNDA ÇOBAN: Türkiye gibi okuma oranlarının düşük olduğu bir ülkede, Dostoyevski’ye ilişkin böylesi kapsamlı bir çalışmaya
girmek bir tür Don Kişotluktu. Farklı kulvarlarda, benim gibi Don Kişotlara yayın imkânı veren Nika Yayınevi’ne
teşekkürlerimi iletirim.