1453 yılının 29 Mayıs’ında Osmanlı sultanı II. Mehmed komutasındaki muazzam Türk ordusu bu kez kuşattığı Kostantinapolis’i fethetmek istiyor, bütün gücüyle yükleniyordu.
“Bu surlar geçilemez” diyen Bizans, Macar Urban’ın döktüğü devasa topların surlara birer birer gedik açmasıyla paniğe kapıldı.
“Teslim olalım” diyenler giderek artıyordu. Netekim sonunda teslim oldular, Kostantinapolis fetholundu adı da İstanbul oldu. (İslâm-bol yàni «Müslümanı çok» terkibinden gelme olduğu söylenir.)
Bizans ve arkasındaki Batı feci bir yenilgi almış, Hristiyanlığın en önemli bir beldesi artık Müslüman olmuştu. Batı şoktaydı. Bu müthiş hadiseyle bir çağ kapanıp yeni bir çağ başlamış oldu.
Bu sene 571’inci yılını kutladığımız Fetih esasen herhangi bir tarihi hadise ile asla benzemeyen bir karaktere sahiptir.
Fetih dünyanın siyasî merkezi olan bir beldenin Hristiyanların elinden Müslümanlara geçişi idi ve çağlar öncesinden İslâm Peygamberi, efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından hem tebşir edilmiş hem fethedenleri övülmüştü.
“Onu fetheden kumandan ne güzel bir kumandan, onun ordusu ne güzel bir ordudur” buyuruyordu Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem).
Defalarca kuşatılmış Bizans surları bir bir yıkılıyor, İslâm askerî beldeye giriyordu fakat işin en ilginç yanı bu girişlerde halk onları ellerinde çiçekler ve “yaşayın, var olun” sesleriyle karşılıyorlardı.
Zaten fethin öncesinde bütün halkın diline pelesenk olmuş bir cümle vardı: “Bizansta kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz…”
Osmanlı toplarıyla surları parçalamadan çok evvel İstanbul’u içten fethetmişti. Esasen bunu her fetihten önce de görüyorduk. Zulümden bıkan Hristiyan ahali bizzat dâvet ediyordu Osmanlı’yı.
Kazıklı Voyvoda nâm zalimden tüm diğer zalim Hristiyan hükümdarlarına kadar tamamı halkı mahvetmişler, âdil bir yönetim sergileyen Osmanlı her yerde aranır olmuştu.
İstanbul’u fetheden II. Mehmed, Hristiyan ahalinin tezahüratları ve çiçekleri ile bugünkü Topkapı’dan şehre girerken büyük bir tevazu ile atının üzerinde dimdik duruyor ahali ise bu soylu ve hakikaten büyük devlet reisine hayran hayran bakıyor, sevinç çığlıkları atıyordu.
Netekim ona Fatih ismini de bu Hristiyan ahali vermişti, Müslümanlardan önce. Büyük bir hayranlık duyuyorlardı İslâm ordusunun bu muazzez komutanına. Fatih Sultan II. Mehmed de kendisine tevcih olunan bu sevgi ve takdire layıktı, herkesi dininde serbest bıraktı, kimsenin burnu bile kanamadı fetih sonrasında.
Duruma şahitlik eden sair Hristiyan dünyası da içten içe takdir ediyordu İslâm ordusunu ve onun yüce komutanını. Eskiden Bizansın yıkılmasından çok korkuyorlardı fakat artık korkuları izale olmuştu. Zira İslâm ordusu kimseye zulmetmiyor, bilakis zulmün her çeşidini yok ediyordu.
Adalet her sahada hâkim oldu. Ticarette bolluk ve bereket, içtimâî hayatta tam bir sükûnet gerçekleşti. Fetih İslâm dininin hak din olduğunun da bir bürhanı (delili) sayıldı. Zira bátıl olsa zalim olurdu.
İstanbul fethinden sonra kendiliklerinden yàni gönüllü olarak Müslüman olanlar fevç fevç İslâm’a koşuyorlardı. Kısa zaman sonra İstanbul büyük bir medeniyet merkezi oldu ve dünyanın en popüler, en emin şehri oldu.
İşte buraya bir mim koyalım. Bugünkü İstanbul dünyanın en korkulu, en kanunsuz şehri değil belki ama o günlerin İstanbul’u ile mukayese bile edilemeyecek kadar kötülükler ve kötülerle doludur.
Dileğimiz ve duâmız yüce Rabbimiz İstanbul’u yine o eski günlerindeki gibi mübarek kılmasıdır. Öyle ki, “ben siftah ettim, kalan alışverişinizi komşu dükkânlardan yapınız” diyen hâzâ melek tabiatlı insànlar olalım. Takabbel duâ.
İbrahim Sûresi, 40. Âyet-i celîle ile Allah’a iltica ediyorum:
“Ey Rabbim, beni dosdoğru namaz kılmakda berdevam eyle. Zürriyetimden de (böylece namaz kılan nesiller yarat). Ey Rabbimiz, duâmı kabul et”.
Not: Dosdoğru namaz kılan her işinde adaletle hareket eder, “bizi aldatan bizden değildir” hadîs-i şerîf’inin hikmetini kavrar. 30.05.2024