Batı bir bölgenin değil, bir kültürün, Avrupa merkezli materyalist zihniyetin adıdır.
Merhum ilim ve fikir adamı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu hocamız buna işaret ettiği kitabında şöyle diyordu:
“İnsanlar ilerisi için bir takım tahminler yapar. Böyle giderse, belli bir süre sonra ne olabilir diye düşünebilirsiniz, ama daha uzun zaman için ne olacağı hiç belli değildir. (…..) Hungtinton’ın «Medeniyetler Çatışması…» Amerika’da, “Sovyetler dağıldı; komünizmi bitirdik yeni düşman kim olacak?” diye düşündüler. Kızıl tehlike meğer palavraymış, (….) Sonra karar verdiler; kızıl tehlikenin yerini, yeşil tehlike aldı. (O. Sinanoğlu, Burası Türkiye s. 190 – 191)
Tehlike yoksa tehlike icad eder Batı. Kâh elindeki silahları satmak için, kâh insànoğlunun geleceğini ipotek altına almak için. Hasseten İslâm sözkonusu olduğunda Batı’ya çok iri merceklerle bakmak gerekir.
Gazze cayır cayır yanıyor. Tam bir soykırım yapıyor siyonist İsrail. Kuduz köpekleri aratmayan bir vahşet sergileniyor. Gel gör ki, Batı bu hadiseyi film izler gibi izlemekle yetiniyor, «tehlike» falan demiyor!..
Türkiye Cumhuriyeti devleti dahi gereken tepkiyi ortaya koyabilmiş değil. Tá Güney Afrika Cumhuriyet’’nden geldi ilk ciddî tepki.
Güney Afrika, Gazze’de sivillere yönelik toplu katliamlara son verilmesi amacıyla BM’nin en yüksek mahkemesinde açtığı dâvada İsrail’i Gazze’deki Filistinlilere soykırım uygulamakla suçladı; Türkiye sonra müdahil olarak katıldı dâvaya. İsrail ise iddiaları “temelsiz” bularak şiddetle reddetti. Temelsiz, yàni aslı olmayan!.
Oysa işgalci siyonist İsrail domuz gibi biliyor ki, dünyanın gözü önünde tam tekmil, büyük bir katliâm yaptılar Filistin topraklarında.
Herkes bilir ki, Filistin halkıdır o toprakların gerçek sahibi. İsrail büyük katliamlar yaptı o toprakları işgel etmek için. Hasseten 1967’den bu yana. Lâkin ne kana doydu hınzır siyonistler ne toprağa…
Gazze ile imtihan oluyor dünya. Batı bu imtihanı kaybetti. İslâm dünyasının notu da pek parlak değil. Gazze bir nevi turnosol kâğıdıdır, dünyanın vicdanî seviyesini Gazze tepkisindeki dozda anlayabilirsiniz.
Depremi Önceden Bilmek
Depremler önceden bilinebilirmiş. Bir eğitimci (Kadir Sütçü beyefendi), karınca kolonilerinin davranışlarını ve bulutları inceleyip müşahede ederek deprem olacağını önceden bilip öğreniyormuş..
Bunun için ilk yapılacak iş dogmatik pozitivist kafayı ve zihniyeti bırakıp konuya çok geniş bir açıdan bakmaktır.
Depremler nasıl önceden bilinir?
- Kafeste beslenen bazı kuşların anormal şekilde çırpınmaları, telaşlanmalarıyla…
- Yine kafeslerde beslenen fare türünden bazı küçük hayvanların anormal davranışlarıyla…
- Denizlerde suların çekilmesi, kıyılardaki deniz diplerinin ısınmasıyla…
- Evlerdeki bazı saksı çiçeklerinin solup sararmaları, bükülmeleriyle…
- Bazı tür saatlerin ya çok hızlı, yahut yavaş çalışmalarıyla…
- Bazı keşfi açık kimselerin gördükleri rü’yâlarla…
- Normal dışı elektromanyetik alanlar oluşmasıyla…
- Geceleri olağan dışı bir berraklık olup yıldızların sanki dünyaya yaklaşmış gibi görünmesiyle…
- Depremden biraz önce martıların havada telaşla uçuşup bağrışmalarıyla…
- Karıncaların yuvalarından yığınlar halinde çıkmaları ve alışılmamış telaşlı davranışlar sergilemesiyle…
Üniversitedeki uzmanların bir kısmı depremi tekellerine almak istiyor. Son on seneden beri deprem de bir rant konusu oldu.
Sismologlar (deprem uzmanları) kendi aralarında da anlaşamıyor.
Önemli olan depremin, ne şekilde olursa olsun önceden bilinmesi ve halkın uyarılarak kurtarılmasıdır. Elbette en önemli tedbir sağlam binalarda, evlerde oturmaktır. Köyden kentlere anormal göçler şehirleri daha da güvensiz hale getirdi. Çok bina ihtiyacı uyanık geçinen kahrolası vicdansız müteahitlere yaradı.
17 Ağustos 1999 büyük depremi önceden bilinmiş olsaydı, deprem bölgesindeki halk sirenlerle uyandırılmış ve çökecek binalardan uzaklaştırılmış olsaydı onbinlerce insànımız hayatta olabilirdi, bu iyi olmaz mıydı?
Depremi önceden bilmek, sezmek, keşf etmek için en küçük ümitler, ihtimaller, çareler, çözümler bile devre dışı bırakılmamalıdır.
Depremlerden sonra en büyük felâke olan yangınlara da ciddî çareler bulunmalıdır. Kanunlar değiştirilip müeyyideler arttırılmalıdır. Orman yangınlarını kasden çıkaranlar yakalanırsa idam edilmelidirler.
Her insàn felâketlerden uzak olmak ister ama çok az insàn çare ve çözümleri, tedbirleri üzerinde kafa yorup tedbir alır. Meşhur sözdür “kaza geliyorum demez” denilir. Oysa birçok felâket adeta çanlar çalarak “ben geliyorum” der. Beyni dumur olanlar bunları duymaz. 12.06.2024