Çevik’in yaptığı haftalık basın açıklaması şöyle:
“Büyükbaş hayvancılık bitiriliyor… Yapay et üretimi mi geliyor?”
Dünyada bir süredir büyükbaş hayvancılığın bitirilip ve yerine yapay yani sentetik etin getirilmesi için yoğun faaliyetler yürütüldüğünü görüyoruz.
Nitekim hayvancılıkta pazar devi olan Hollanda büyükbaş hayvanların çayıra çıkarılmasının azot salınımı nedeni ile izne tabi tuttu. Bu karar emsal bir karar olabilir.
Şu anda 80’e yakın firmanın laboratuvar ortamında yapay et üretimi için çalışma yürüttüğü biliniyor. Özellikle dünyada yaşanan pandemi ve Bill Gates’ın yaptığı açıklamalar dünyada yapay et tartışmalarını daha da alevlendirdi.
“Yapay et üretimi, beraberinde pek çok şüpheyi uyandırıyor”
Yapay et, et hayvanlardan kök hücre alınması ve bunların laboratuvarda büyütülmesi ile elde ediliyor. Laboratuvar koşullarında üretilen yapay ette mikrobiyal riskin oldukça düşük olduğu söylenebilir. Ancak dikkat çekmek isteriz ki üretimde kullanılan kimyasal koruyucuların insan vücudunda ne türlü etkilere yol açacağını henüz bilmiyoruz.
Dolayısıyla yapay et üretimi, beraberinde pek çok şüpheyi uyandırıyor. Bugüne kadar yapılan yapay et çalışmalarında hayvandan alınan hücrelere genetik müdahale yapılmıyordu. Buna karşın ilerleyen süreçte genetiği değiştirilerek yapay etin daha verimli bir gıdaya dönüştürülmesi söz konusu edilebilir.
Ülke olarak tarım ve hayvancılık konusunda maalesef dünyadaki teknolojik gelişmeleri yeterince takip edemiyor ve dünyanın gerisinde kalıyoruz.
Demokrat Parti olarak yapay et tartışmalarını kamuoyunun ve iktidarın dikkatine sunmak isteriz. Önümüzdeki süreçte bu teknolojiler hayatımızda daha fazla yer tutacak gibi görünüyor. Yetkilileri hazırlıklı olmaya çağırıyoruz.
“En öne çıkan gündem maddelerinden birisi; gıda krizi”
Dünya Sağlık Örgütü Mayıs ayında Cenevre’de toplandı. Ana gündemlerden bir tanesi de gıda kriziydi. Çok daha fazla insan yakın gelecekte bir kıtlık olabileceğini konuşur oldu. Bazı ülkeler buna yönelik olarak ciddi önlemler alıyor. Örneğin Çin, dünyadaki buğdayı satın aldı. Hindistan buğday ihracatını yasakladı.
“Betona, inşaata değil, tarıma ve yerli üreticiye destek verin”
Bir taraftan iklim değişikliği sebebi ile düşen volüm ve kalite, bir taraftan üretimin baltalanması ve diğer taraftan tedarik zincirlerinin kırılmasıyla dünyada gıda fiyatları çok arttı. Öyle ki; önümüzdeki günlerin en önemli gündem başlıklarından birisi gıdadaki fiyat artışları olacak gibi görünüyor.
Peki, ülkemiz bu tartışmaların neresinde?
Demokrat Parti olarak G20 İklim Atlası Türkiye’de 2050 yılı itibariyle kuraklığı yüzde 37 artacağını öngörürken; beton ve inşaata değil, toprağa, tarıma ve yerli üreticiye destek vermek ve ilerisi için stok yapmak gerektiğini düşünüyoruz.
“Suriye’nin Kuzeydoğusunda, Fırat’ın Doğusunda Neler Oluyor?”
Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti birbirlerinin rakibi değildir. AKP iktidarının Osmanlıcılık sevdası, Suriye’yi Türkiye’nin en büyük problemlerinden birisi yaptı ne yazık ki.
Elimizdeki verilere göre 2011 – 2020 arasında Suriyeliler için toplamda 71 Milyar Dolar harcama yapılmış olduğunu görüyoruz. Üstelik bu hesaba kayıt dışı ve ruhsatsız çalışmanın maliyeti dahil değil.
Bütün bu ekonomik yük, toplumsal huzursuzluk, milli güvenlik tehdidi yetmezmiş gibi bir de Fırat’ın Doğusundaki yeni gelişmelerle karşı karşıyayız.
“Esad yönetimine uygulanan yaptırımlar YPG’nin kontrolündeki bölgelerde geçerli olamayacak”
Hepimizin hatırlayacağı üzere İŞİD’den boşalan bölgelere PYD/YPG yerleşmişti. Türkiye bugüne kadar Suriye’de altı hareket/operasyon yaptı. Ancak düzenlenen operasyonlar ağırlıklı olarak Fırat’ın Batısına yöneliktir. Oysa Suriye ile olan sınırımızda en uzun alan Doğu bölgesini kapsamaktadır. Doğu bölgesi ise ağırlıklı olarak PYD ve YPG kontrolündedir.
Geçtiğimiz günlerde ABD Yönetimi önemli bir açıklama yaptı ama kimse bunu konuşmuyor. Yönetim “Fırat Nehri’nin doğusunda kalan ve YPG’nin kontrolünde olan bölgelerde yatırım yapacak uluslararası şirketleri yaptırımlardan muaf tutacağını” açıkladı. Yani Esad yönetimine uygulanan yaptırımlar bu bölgede geçerli olmayacak.
Demokrat Parti olarak ABD’nin bu kararının Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarına karşı olduğu endişesini taşıyoruz. İktidarın bu konu hakkında acilen bir açıklama yapmasını bekliyoruz.
“Taslak Sosyal Medya Yasası kullanıcıları hedef alıyor”
TBMM’ye gelen Sosyal Medya veya Dezenformasyon ile Mücadele Yasa Teklifine baktığımız zaman; öncelikle teklifin kapsamının çok geniş olduğunu görüyoruz.
Cumhurbaşkanı’nın da ifade ettiği üzere, bu yasa sadece internet gazetelerini değil, facebook ve tweeter gibi sosyal ağ sağlayıcılarını, sosyal medya şirketlerini, fakat en önemlisi de kullanıcıları hedef alıyor.
Ek olarak, yasa teklifinin dezenformasyon bakış acısı ile objektif hukuki değerlendirmeleri ucu açık ve keyfi değerlendirmelere kaydıracağı endişesini taşıyoruz.
Örneğin, aklımıza yeni risk alanları olarak devlet kurumları dışında enflasyon veya göçmenler ile ilgili veri paylaşanlar veya iktidarın hızla oy kaybedişini yayınlayan siyasi tercih araştırmaları geliyor. Buluttan nem kapmıyoruz! Nede olsa İktidarın rakamlar konusunda dosyası kabarık.
İktidara, yasa ile ilgili endişelerimize cevap vermesi için iki soru iletiyoruz:
1) Bu yasa muhalif ve eleştirel görüş ve içerikleri, 2023 seçimleri öncesi, susturmak ve hatta bastırmak için bir araç mı olacak?
2) Aynı sebeple, Türkiye’nin ekonomik yıkımını ortaya koyan rakamların açıklanmasını engellemek için bir sansür aracı mı olacak?
Şunu da ekleyelim; ülkemizde sosyal medya kullanıcılarının büyük bir kısmını gençler ve Z Kuşağı oluşturuyor. Demek ki bu yeni sosyal medya yasası özellikle gençlerimizin dünyasını etkiyecek.
İktidara hatırlatmak isteriz; “Y kuşağı develerle gelen Mısırlılara bile özgürlüklerini kaptırmadı. Z kuşağı özgürlüğünden hiç taviz vermez.”