Yunus Karaçöl ile Eğitimden Sanata, Yazarlık Serüveninin İzinde
1. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? YUNUS KARAÇÖL kimdir?
Her ne kadar doğum tarihim net bilinmese de kütüğe 18.08.1989 olarak Ağrı/Doğubayazıt Kucak köyü doğumlu olarak kaydedildim. İlkokulda iken yazdığım güfte ve şiirlerle edebiyat dünyasına merhaba dedim. Ortaokula geçtiğimde tek başına “Bilim gazetesi” adıyla okulumda yayımlanan bir gazete çıkararak gönül verdiğim edebiyat için küçük adımlar atmaya devam ettim. İlk eserim olan “Aşk ve Acı” lise ikinci sınıfta okurken yayımlandı. Ardından yazdığım “Uyanıklar Dünyası” adlı 6 piyesten oluşan eserimdeki bazı oyunları da tiyatro ekibimle birlikte çeşitli okullarda sergiledik. Hayalim; radyo, sinema ve televizyon ya da tiyatro bölümünü okumak olsa da hayat şartları beni farklı bir yere savurdu. Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümünü kazanarak burada eğitim almaya devam ettim. Eğitimim devam ederken çeşitli edebiyat dergilerinde de yazılarım yayımlandı. Bunun yanı sıra yerel bir gazetede köşe yazarlığı yapmaya başladım. Bu süreç içerisinde iken uzun zamandır hayalini kurduğu ve yazmayı planladığı üçlemeden oluşan “Bir Kadın Kaç Mezar?’ın” ilk serisini yazmaya başladım. Serinin ikincisini Ağrı’da doğduğum köyümde, son seriyi de asteğmen olarak vatani görevimi yaptığım Hakkâri/ Şemdinli’de yazarak tamamladım. Ardından çocukluğumuzu süsleyen masallara yöneldim. Köy köy gezerek unutulmaya yüz tutmuş asırlık olan 29 Kürt masalını derleyerek Kürtçeden Türkçeye çevirdim ve bunları da “Anadolu Masalları” adıyla okurlarımla buluşturdum. “Suriçi Mafia” adlı bir internet dizisi yazdım, birkaç bölüm yayınlandıktan sonra ekonomik sebeplerden ötürü diziyi bitirme kararı aldım. Kendi yazdığım ve aynı zamanda oynadığım kısa skeçlerimi “Yunus Karaçöl” isimli Youtube kanalımda yayınladım. 2021yılında ise on yıldır yazıp biriktirdiğim şiir ve aforizmalardan oluşan iki dosyasını “Ama Sen Gelmedin” ve “Endemik Kokulu Yârim” adıyla okurların beğenisine sundum. Bunun yanı sıra TYT ve AYT’den oluşan Coğrafya konu anlatımı ve soru bankası kitaplarını yazarak onları da “Coğrafya’nın Nabzı” adıyla yayımladım. En son “Mokita” isimli bir romamın daha yayımlandı. Şu an, İstanbul’da özel bir eğitim kurumunda coğrafya öğretmenliği yapmanın yanı sıra editörlük, senaryo yazarlığı, skeç ve gerçek hayat hikâyeleri yazımıyla gönül verdiğim sanat için üretmeye devam ediyorum.
YAYIMLANMIŞ ESERLERİM
1- AŞK VE ACI (Roman) 2007
2- UYANIKLAR DÜNYASI (Tiyatro) 2011
3- BİR KADIN KAÇ MEZAR? 1 CENNETTEKİ ANNELER (Roman) 2014
4- BİR KADIN KAÇ MEZAR? 2 İHANET ZİNCİRİ (Roman) 2017
5- ANADOLU MASALLARI (Masal) 2019
6- AMA SEN GELMEDİN (Şiir-Aforizma) 2021
7- ENDEMİK KOKULU YÂRİM (Şiir- Aforizma) 2021
8- MOKİTA (Roman) 2022
YAYIMLANMIŞ DERS KİTAPLARIM
1- COĞRAFYANIN NABZI TYT KONU ANLATIMI VE SORU BANKASI (2021)
2- COĞRAFYANIN NABZI AYT KONU ANLATIMI VE SORU BANKASI (2021)
3- DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ KONU ANLATIMLI SORU BANKASI 8. SINIF LGS (2022)
YAYIMLANACAK ESERLERİM
1- BİR KADIN KAÇ MEZAR? 3 CENNETİN ÖLÜ KUŞLARI (Roman)
2- ADALET’İ ARAYAN DEVLET (Hikâye)
3- ASRIN FELAKETİ (Roman)
YAZDIĞIM SİNEMA FİLM SENARYOLARIM
1- BİR KADIN KAÇ MEZAR? 1 Cennetteki Anneler
2- BİR KADIN KAÇ MEZAR? 2 İhanet Zinciri
3- BİR KADIN KAÇ MEZAR? 3 Cennetin Ölü Kuşları
4- SURİÇİ MAFİA- Karanlık Sokak
5- HAZAL
6- GÖLGEDE KALANLAR
2. Yazarlık ve öğretmenlik kariyerlerinizin bir araya gelmesi nasıl gerçekleşti ve bu iki alan arasında denge kurmakta zorlandınız mı?
Öğretmen olmadan yıllar önce yazarlık serüvenim daha ilkokulda iken başladı. Sonraki yıllarda annemin isteğiyle öğretmen olmaya karar verdim. Benim istediğim de oyuncu olmaktı da neyse… Yazarlık ve öğretmenlik arasında müthiş bir denge kurdum. Coğrafya öğretmenliğini okurken coğrafi terimlerle çok güzel şiirler yazdım. Öğretmenlikte yoğunluktan dolayı bazen yazma işim kısa süreliğine askıya alınabiliyordu, ancak ikisini bir arada yürütmeye alıştım sanırım.
3. Kitap yazma sürecinde yaşadığınız en büyük zorluk nedir ve bu zorluğun üstesinden nasıl geldiniz?
İlk kitabımı lise 1’de iken yazmaya başladım. Edebiyat öğretmenime gidip kitap yazdığımı bana bu konuda destek olmasını rica ettim, bana “Başka işin yok mu oğlum senin, yürü git işine…” dedi. Bu durum o an moralimi alt üst etti. Ben destek beklerken, hem de bir edebiyatçıdan… Bu durumu kısa sürede atlatarak eserimin yazımını bitirdim, yazın Iğdır’dan İstanbul’a gelip bir kafede çalıştım ve o parayla eserimi çıkardım. Sonraki süreçte eserim yayımlandıktan sonra Iğdır’a döndüm, okula benimle röportaj yapmak için gelen habercileri gören öğretmenim yanıma geldi, beni tebrik etti ve bunu neden ona söylemediğimi ifade etti. Ben de daha önce yanına gittiğimi, bana söylediği tatsız konuşmasını hatırlattım. Bunu duymazdan gelerek güldü ve bana “Oğlum ben şaka yapmıştım o zaman” deyince ben yayımlanmış olan “AŞK VE ACI” eserimi çıkarıp ona uzattım ve dedim ki buyurun hocam bu da benim ilk şakam…
4. Öğretmenlik mesleğinizde edindiğiniz deneyimleri kitap yazma sürecinde nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öğretmenlik yaparken çok ilginç olaylarla bazen rastlayabiliyorsunuz, ister istemez bazı olayları ya da ilginç gördüğünüz bazı karakterlere eserinizde yer verebiliyorsunuz. Bunun yanında öğretmenlik yaparken sürekli güncel kalıp araştırma yaptığınız için yazma sürecinizi de olumlu yönde etkiliyor.
5. Yayıncılarla işbirliği yaparken karşılaştığınız zorluklar nelerdir ve bu zorlukların üstesinden gelmek için hangi stratejileri kullandınız?
Maalesef Türkiye’de gerçek manada yayıncılık yapan yayınevleri bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardır. Diğerleri ticari olarak bu işe yaklaştıkları için bir nevi matbaa görevi görmenin ötesine geçemiyorlar. Hangi yayınevi sahibi ile karşılaşsam sürekli yazarı sömürmeye yönelik bir nevi Sevr Antlaşmasına benzer bir anlaşma öne sürüyorlar. Tabii işin latifesi bir yana kitap yayımlamak yazmaktan bin kat daha zordur. Aslında belli bir süre eser yayımlamamaya karar verdim, mademki ben kalemimle emeğimin karşılığını alamayacaktım, varsın başkasını da bedavadan kalemimin emeğini yemesindi. Bu süreç tüm yazar ve yazar adaylarını aşırı derecede yıpratmanın ötesine geçmiyor. Büyük yayınevleri de maalesef sizlere fırsat tanımıyor. Şimdilik gerçek manada bir yayıncı bulana kadar eserlerimi bekletmeye kararlıyım.
6. Kitabınızın yayınlanması sürecinde, yayıncı ile kazanç bölüşümü konusunda yaşadığınız deneyimleri paylaşabilir misiniz? Haksızlıklarla nasıl başa çıktınız?
Bir önceki soruda buna aslında kısaca değindim. Çalıştığım yayınevleri ile eserlerim satılırken yüzleri gülüyor, sıra telif ödemeye gelince yüzleri asılıyor, çünkü onlar yazar sürekli köle gibi yazsın bize versin, kaymağı da biz yiyelim derdinde olan insanlar… En son bu konu için çalıştığım yayınevi sahibi ile mahkemelik bile olduk, zoraki de olsa telifimi almayı başardım ama süreç çok yorucu, bazen insanda yazma hevesi bırakmıyorlar.
7. Öğrencilerinizin ve okuyucularınızın kitabınıza nasıl tepki verdiğini gözlemlediniz mi? Bu geri bildirimler, gelecekteki yazma projelerinizde size nasıl rehberlik ediyor?
Özellikle “BİR KADIN KAÇ MEZAR?” üçleme polisiye serimin ikisini okuyan öğrenci ve okurlarım sürekli bana mesaj yollayarak kitabın son serisi olan “BİR KADIN KAÇ MEZAR? 3 Cennetin Ölü Kuşları’nın” ne zaman yayımlanacağını haklı olarak soruyorlar. Aslında bu seriyi 2017 yılında yazdım ancak yayınevi bulma sorunu yüzünden bekletiyorum. Tabii okurlarımdan gelen olumlu veya olumsuz eleştiriler ışığında ileride yazacağım yeni eserlere de kaynak olduklarını ifade edebilirim.
8. Öğrencilerinize yazma ve yayıncılık konularında nasıl ilham veriyorsunuz? Onlara kendi deneyimlerinizden hangi öğütleri paylaşıyorsunuz?
Çevremde yazan birilerini görünce mutlu oluyorum. Çünkü maalesef bizim ülkemizde edebiyat-sanat alanında can çekişiyor. Öğrencilerime yazdıkları yazıları bana göndermelerini istiyorum, gelen yazıları üzerine sohbet ediyoruz. Onlara yazım konusunda nelere dikkat etmeleri gerektiğini, yazarlık eğitimi üzerine kısaca bilgilendirme yapıyorum. Çünkü al eline kalemi yaz başına geleni ile eser yazılmaz. Bunun için yazacak kişilerin bilinçli olması gerekiyor. Bu konuda sürekli yazan öğrencilerimin yanında olduğumu bir kez daha burada ifade etmiş olayım.
9. Kitap yazma sürecinizde öğrencilerinizle olan etkileşiminiz sizi nasıl etkiledi ve yazılarınıza nasıl yansıdı?
Bazen misal yeni bir karakter yaratmak istiyorsunuz, bunun için çevrenizdeki insanları gözlemlemeye başlıyorsunuz ama bir de bakıyorsunuz ki sınıflarda tanıdığınız her öğrenci sizin için aslında başlı başına ayrı bir karakteri temsil ediyor. Sizde bundan sonraki süreçte yazacağınız bir eserin karakterini onlardan birini yapabiliyorsunuz.
10. Kitap yazma ve öğretmenlik arasında bir denge kurma konusunda diğer öğretmenlere veya yazarlara ne gibi önerilerde bulunursunuz?
Her yaptığınız işin yeri ve zamanı farklıdır, ikisini bir arada yürütmek için en kıymetli olan vaktinizi ona göre dizayn etmeniz gerekiyor. Gündüzleri okulda ders anlatırken akşamları da vaktinizi yazmaya ayırmanız en mantıklısı olacaktır. Ya da yazarlık için özel olarak bir vakit ayırmanız gerekiyor. Çünkü yorgun bedendeki zihniniz sözcüklere bazen uzak kalabiliyor. Kitap yazan öğretmen ve yazar arkadaşlara naçizane önerim çok okuyup az yazmalarıdır. Yorgun olduğunuz anda ya da canınız bir şey yazmak istemediğini vakitlerde asla kendinizi yazmak için zorlamayın.
11. Türkiye’de eğitim ve yayıncılık sektörlerindeki değişimleri göz önüne alarak, gelecekteki projelerinizde nasıl bir yol izlemeyi planlıyorsunuz?
İleride istediğim tek şey senaryosunu yazdığım ve şu anda hazırda olan projelerimin iyi bir yapımcı tarafından sinema aktarılmasıdır. Özellikle BİR KADIN KAÇ MEZAR? Serisini okurlarımın çoğu neden dizi veya sinema filmine uyarlanmadığını soruyorlar, ben de iyi bir yapımcı bulduğum anda onların da bu hayalini gerçekleştirmek istiyorum. İmkân olursa ileride hem yazmak hem yönetmek hem de yazdığım filmlerde rol almak istiyorum. Benim bu arada yazdığım her projem toplumsal olayları baz alarak ilerliyorum, asla yaşanmamış ya da yaşanmayacak hayali olaylara pek girmiyorum. Çünkü ben bu toplumun bir aynası olmak ve sürekli onları yansıtmak istiyorum. Her şey için teşekkür ediyor, bu röportajımızı okuyanlara da keyifli okumalar diliyorum..
Röportajımızda Yunus Karaçöl’ün, edebiyatla öğretmenlik arasında kurduğu olağanüstü dengeyi keşfettik. Yazma tutkusunun, öğrencilerine rehberlik etme arzusuyla nasıl birleştiğini ve onun eserlerine nasıl yansıdığını gördük. Eğitimde edindiği deneyimlerin, yazarlık serüveninde nasıl bir zenginlik kattığını ve gelecekteki projelerinde nasıl bir yol izleyeceğini dinledik.
Yunus Karaçöl’ün eserlerinin, içinde bulunduğumuz toplumun aynası olduğunu ve yazdıklarının toplumsal olayları temel aldığını gördük. Eğitim ve sanat arasındaki organik bağın, onun kaleminde nasıl hayat bulduğunu keşfettik.
Okurlarımıza, Yunus Karaçöl’ün yazılarında yaşanan deneyimleri, duyguları ve toplumsal yansımaları keşfetmelerini öneriyoruz. Onun eserleri, sadece birer kitap değil, aynı zamanda içinde yaşadığımız dünyayı anlama ve keşfetme yolculuğuna çıkartıcı rehberlerdir.
Yunus Bey’e, bize zamanını ayırıp kendi deneyimlerini ve düşüncelerini paylaştığı için içten teşekkür ediyoruz. Yazdıklarıyla bizi düşündüren ve yeni bakış açıları kazandıran bu röportaj için şükranlarımızı sunuyoruz. Yunus Bey’in öğretmenlik ve yazarlık serüveni, hem ilham verici hem de bilgi dolu bir deneyim oldu. Eserlerindeki derin anlamlar ve toplumsal yansımalarıyla bizi etkileyen bu yaratıcı yolculuğa katkıları için kendisine minnettarız.