Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Eğitimci – Yazar Şeniz Yücel Röportajı / Nazlı Uluköy

Nazlı Uluköy’ün, Eğitimci – Yazar Şeniz Yücel ile röportajı

Nazlı Uluköy'ün, Eğitimci -

seniz1

Kıymetli hocam, sizi kendi kitleniz ve hitap ettiğiniz kitle yakinen tanıyor. Fakat sizinle henüz tanışmamış olan okuyucularımız için kendinizden bahsedebilir misiniz?

Öncelikle bana okuyucularla buluşma fırsatı verdiği için Ankara Başkent Posta gazetesine ve Nazlı Uluköy hanımefendiye çok teşekkür ederim. Ben İstanbul’da büyüdüm, küçüklükten beri kitap okumayı çok severim, hatta bizim zamanımızda çok yaygın olmasa da ilkokulda çocuk dergisine aboneydim.

Kitap okuduğunuz zaman bakış açınızda çok sayıda pencereler açılıyor, değişik perspektiflerden olayları değerlendirme fırsatı bulabiliyorsunuz. Marmara Üniversitesi, Matematik öğretmenliği (İngilizce) bölümünden mezun oldum. Hep içimde dini ilimler konusunda daha fazla bilgi sahibi olmak düşüncesi vardı. Bu sebeple tefsir – meal dersleri, kişisel gelişim, iletişim ve farkındalık dersleri, başarı psikolojisi gibi dersleri aldım.

“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” hadisi şerifi, benim hayatımın düsturu oldu. Bu sebeple önce en yakınlarımdan başlayarak aldığım eğitimlerin katkılarıyla, ev sohbetleri yapmaya başladım, çocuklarım küçükken onları büyütürken. Bu sohbetlerde insanların soruları oldukça, bu soruları araştırarak düzenli bir şekilde onlara tatmin edici cevaplar hazırlıyordum. Böylece elimde bayağı çok doküman birikti.

Bu faydalı dokümanlarda; özellikle insanların manevi hayatına katkıda bulunacak, huzur ve mutluluklarını sağlayacak, imtihanlarını kolaylıkla geçmelerine yardımcı olacak bilgiler vardı. Bunları konularına göre düzenleyerek, matbaada kitapçık olarak bastırdım. Tanıdığım birkaç kişiye dağıttıktan sonra, onların da sohbetlerinde bu bilgileri kullanmalarıyla, bu dokümanlara talep arttı.

Daha önce Diyanet İşleri Başkanlığında Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlığı yapmış olan yazar Abdullah Sevinç hocanın tavsiyesiyle, bu dokümanlar kitap haline getirilerek, yayınevinden çıktı. Böylece ilk kitabım çıkmış oldu. Bu kitap sohbetlerde ve gençlerle ilgili programlarda okutuldu. Okullardan, derneklerden vakıflardan seminer ve konferanslara davet ettiler, oralarda konuşmalar yaptım.

Tabii ki ilim sonsuz, hiçbir zaman bitmiyor; ilim öğrenmek ölene kadar devam ediyor, ben de psikoloji ve sosyoloji konularında kendimi eğitiyordum. Daha sonra insanların ihtiyaçları ve beni yönlendirmeleri doğrultusunda diğer kitaplar çıktı. Almanya’daki Türk kardeşlerimiz tarafından “Mutluluk Allah’a İnanmak” kitabım çok beğenilmiş ama Almanya’da yaşayan Türk kardeşlerimizin yeni nesilleri Türkçe bilmediği için; Almancaya çevrilmesini yayınevinden talep etmişler. Bunun üzerine de ilk olarak: “Mutluluk Allah’a inanmaktır” kitabımızın Almanca tercümesi çıkmış oldu. Amerika’da diyanet camisinde verdiğim seminerden sonra, insanların kitapların İngilizce tercümesini talep etmesi üzerine, İngilizce tercüme kitabımız da çıktı. Yayınevinin “telif kardeşliği” projesiyle de, 2 tane kitabım Özbekistan’da Özbekçeye çevrilerek, Özbek yayınevinden çıktı.

Şu anda yurt içi ve yurt dışında vakıflarda, yardım derneklerinde, okullarda, Kur’an kurslarında, hayır toplantılarında, imam hatip liselerinde bayanlara seminer verip, kitaplarımı imzalayarak çalışmalarıma devam ediyorum. İnsanların hayatına dokunmak çok kıymetli; onların hayatında olumlu yönde değişmelere şahit olmak, bakış açılarını değiştirerek, daha mutlu ve huzurlu yaşamalarına vesile olmak, beni çok mutlu ediyor. Hayatımın amacı: İnsanlardan dua almak, dolayısıyla da Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bundan sonraki hedeflerim arasında; dünyanın birçok ülkesine gidip, oradaki ailelerin hayatına dokunup, huzur ve mutluluğu anlatmak; Allah(c.c)’ın ve peygamberimiz (sav)’ın adını, hiç duymamış insanlara duyurabilmek var. Biz gayret ediyoruz, Rabbim de bereketlendiriyor elhamdülillah. İngiltere’deki Oxford Üniversitesi öğrencilerine ve Amerika’daki bazı üniversitelere İngilizce tercüme kitabımızı ulaştırdık çok şükür. Gerçek mutluluğun bu güzellikleri yaşamakta olduğunu düşünüyorum; aynen kitabımın ismi gibi; “Mutluluk Allah’a inanmaktır” diyorum. 34 yıllık evliyim, 2 tane oğlum, 2 tane gelinim, 1 tane de torunum var elhamdülillah. Çok sayıda manevi kızlarım, hafız öğrencilerim var, onlara da manevi annelik yapmaya gayret ediyorum.

seniz2

Çok sayıda kitabınız mevcut ve çok sayıda insanla buluştunuz. Kitap yazarken de, buluşmalarda da öncelediğiniz konular nelerdir?

Kitaplardan sonra çok güzel geri dönüşler aldım. Birçok kişi kitaplarımı “başucu kitabı” yaptığını söyledi, tekrar tekrar okuduklarını söyleyenler var: bazıları boşanmaktan vazgeçtiğini, bazıları yıllardır küs oldukları kişilerle barıştığını, bazıları namaz kılmaya başladığını söyledi. Şu anda bir haber kanalında haber yazarı olan okurum: “yurtdışına gittiğinde, yalnızlığını kitabımla paylaştığını ve kitabımın gurbetteki bir genç kızın, en yakın arkadaşı” olduğunu söyledi. İnsanlar kitapları okuyup, seminerlerimi dinledikten sonra: “mutlu olduklarını, bundan sonraki hayatlarında değişiklik yapmayı düşündüklerini, bu seminerin bir dönüm noktası olduğunu” söylüyorlar. Hatta aileleri de onların değiştiğini fark ediyor. Bazı hanımlara eşleri şöyle espri yapıyorlarmış: “Hanım sen nereye gidiyorsan, hep gitsen“ diyorlarmış. Onlar mutlu oldukları zaman, onların mutluluğu bana yansıyor. Yani kendimizi mutlu etmekten ziyade başkasını mutlu ettiğimiz zaman, yansıyan mutluluk daha büyük oluyor. “Vermek terapidir” biliyorsunuz. Biz birilerine iyilik yaptığımızı zannediyoruz, aslında birilerine iyilik yaptığımızda, kendimiz iyileşiyoruz, kendimize iyilik yapmış oluyoruz. Kendi mutluluğumuza odaklandığımız zaman değil de, karşıdakini mutlu ettiğimiz zaman onun mutluluğu bize yansıyor. Mesela yeni evlenecek olanlar hep “karşımdaki aday beni mutlu eder mi?” şeklinde düşünüyor. Bence doğru olan düşünce: “Ben karşıdakini mutlu ettiğim zaman, karşıdaki beni mutlu etmek için gayret eder.”

Bu çalışmalarımın sonunda, insanların dualarını alıyorum, dua almak bana iyi geliyor. Bazı zor ve karışık işlerimin, birden kolaylıkla sonuçlanladığını görüyorum, bu duaların sayesinde çünkü Allah birbirimize yaptığımız duaları kabul eder. Bazen de insanlara anlattığım şeyleri uygulamam için büyük imtihanlarla karşılaşıyorum. Anlattıklarımda ve yazdıklarımda; samimi olmam için söylediklerimi uygulamam gerektiğini düşünüyorum, bu da benim için nefis terbiyesi oluyor. Eğer söylediklerimi ve yazdıklarımı uygulamazsam, karşıdaki kişilerde etkili olmaz ve gönüllerde yer bulmaz. Kalpten çıkanlar, kalpleri etkiler; sadece ağızdan çıkanlar kulaklarda kalır, uygulamaya geçmez. Kitaplarımda ve seminerlerimde öncelediğim konu: İnsanların dünya ve ahirette mutlu olmalarına birazcık da olsa katkıda bulunmak; farkındalık oluşturup, düşüncelerini değiştirerek, zorlandıkları çıkamadıkları konularda yardımcı olmaktır. Bazen hayatımıza yaptığımız ufak bir dokunuş, sonucun tamamen değişmesine sebep olabilir. Biliyorsunuz ki; fiziksel olarak vücut sağlığımız da mutluluğumuzla çok alakalı. Vücudumuz sürekli stres hormonu salgıladığında hastalanıyor. Bazen insanlar çok zor ve değiştiremeyecekleri durumlarla karşılaşıyorlar. İşte bu değiştiremeyeceği durumda, o insanın bakış açısını değiştirerek, başka yönden düşünmesini sağlayarak; bu dünyada hastalanmadan, ahiret için de günaha girmeden bu olayla baş edebilmesine yardımcı olmaktır amacım. Mevlânâ hazretlerinin söylediği gibi: “Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. Gül düşünür, gülistan olursun; diken düşünür, dikenlik olursun” dediği gibi: Ben de onların olumsuz düşüncelerini, olumlu hale çevirmelerine yardımcı olmaya çalışıyorum. Yaşanan olaylarda, mutlaka bir hayır olduğunu, o hayırları görmeye odaklanmalarını tavsiye ediyorum. İlk etapta yapmak istediğim: Onlara ümit ve mutluluk aşılamak, problemlerine çözümler sunarak; bu sayede mutlu ve huzurlu olarak fiziksel sağlıklarına da katkıda bulunmak. Ayet ve hadislerışığında örnekler vererek, psikoloji ilmiyle harmanlanmış bilgiler sunuyorum. Bu dünyada yaptıklarımız, ahiret hayatımızı da belirliyor. Özet olarak amacım; insanların düşüncelerini değiştirerek; bu dünya hayatını kolaylaştırıp, ahiret hayatında da kazançlı çıkmaları için önerilerde bulunmaktır.

seniz3

Aynı zamanda eğitimci kimliğiniz yönüyle de onlarca insanın hayatına dokundunuz. Bu tecrübelerinizle baktığınızda neler söylemek istersiniz? İnsanların hayatına dokunmak sizin hayatınızı nasıl etkiliyor?

Mutsuzluğumuzun sebebi: beklenti, kıyas ve olumsuz düşüncelerimiz sebebiyledir. Ne kadar çok beklentimiz varsa, o kadar çok mutsuzluğumuz vardır. Biz karşımızdaki kişiyi yönetemeyiz, istediğimiz gibi davranmasını sağlayamayız. Bu sebeple karşıdaki insan için beklentiye girdiğimiz zaman devamlı mutsuz oluruz. Beklentimiz karşıdan değil de, kendimizden olursa mutlu olabiliriz çünkü ancak kendimize gücümüz yeter. Mutlu olmak için insanlardan beklentiyi azaltmak lazım.

Kıyas ederek hem kendi hayatımıza kıyıyoruz, hem çocuklarımıza kıyıyoruz. Doğru olan kendimizi, kendimizle kıyas ederek, her gün daha iyiye gitmektir. Kıyas etmek insanlar arasında kıskançlığı doğurur, kıskançlık da bütün iyilikleri yok eder. Çocuklarımızı da diğer çocuklarla kıyas ederek, onların kendilerini değersiz hissetmelerine sebep oluruz. Özellikle sosyal medyada paylaşılan görüntüler sebebiyle, insanlar başka hayatlarla kendilerini kıyaslayıp, kendilerini mutsuz hissediyorlar. Aynı zamanda sosyal medya sebebiyle yaşadığımız andaki mutluluğu kaçırıyoruz çünkü o anı yaşamak yerine fotoğrafını çekip, paylaşma gayreti içindeyiz. Anı kaçırıyoruz, ayrıntılardaki mutluluğu kaçırıyoruz.

Toplum olarak olumsuz bir bakış açısına sahibiz, olumsuz örnekleri bol bol konuşuyoruz, böylece olumsuzluklar derinleşiyor. Haber kanallarında seyrettiğimiz haberlerde, hep olumsuz olaylar anlatılıyor, toplumca karamsarlığa gidiyoruz. Bu sebeple olumlu düşünmeyi, olumlu örnekleri ailemize ve çevremize yayarsak, daha mutlu olacağımızı düşünüyorum. Aynen kelebek etkisi gibi; yaptığımız ufak bir olumlu davranışı küçümsemeden, toplumda yaymakla güzel sonuçlar elde edebileceğimize inanıyorum. Kendim de seminerlere bu düşünceyle başladım: boşanma sayıları arttıkça ve bu durumdan çocuklar zarar gördükçe; karınca misali ben de ailelerin bütünlüğü için çalışmalarıma hız verdim. “Burada kelebek kanadını çırpar, dünyanın öbür ucunda fırtınalar kopar” düşüncesindeyim.

Bir de “haz ve hız çağında” olduğumuz için ilişkilerimizde ve duygularımızda derinleşemiyoruz çünkü hep bir yerlere yetişme, koşturma içerisindeyiz. Ara sıra yavaşlayıp, mutlu olduğumuz anlara sakince zaman ayırıp, o anı hissetmeye gayret etmeliyiz. Bu imtihan dünyasında devamlı mutluluklar, devamlı güzel anlar yok. Ebedi mutluluklar cennette, biz burada cenneti yaşamaya çalıştığımız için mutsuz oluyoruz. Burası gayret çalışma çabalama yeri, esas mutluluk diyarı cennet.

Ne kadar güzel, mutlu anlarımız olsa da bu dünyada; geçici, sonlu olduğu için bize üzüntü veriyor. Bu sebeple ebedi mutluluklara yani ahiret hayatındaki mutluluklara talip olmak gerekir. Eşyaları çabuk tükettiğimiz gibi ilişkilerimizi de çabuk tüketiyoruz, onarmaya tamir etmeye uğraşmıyoruz, iyi gitmeyen ilişkilerimizi emek verip düzeltmeye çalışmak yerine; tamamen bitirip, yeni ilişkilerde mutlu olmaya çalışıyoruz. Halbuki her ilişkide zorluklar var, insanın olduğu yerde problem var. İlişkilere emek vermek gerekir.

Bir de cep telefonu, televizyon ve bilgisayar üçgenine sıkışmış insan, devamlı radyasyona, zararlı ışınlara maruz kaldığından, gergin, sinirli ve mutsuz. Doğa ile iç içe olmanın, yeşilliğe dokunmanın mutlu bir hayat için önemli olduğunu düşünüyorum.

seniz4

Toplumda genel olarak bir mutsuzluk halı mevcut. Bir o kadar da memnuniyetsizlik. İnsanoğluna bir kez verilen bu yaşamda neden bunca mutsuzluk ve memnuniyetsizlik var?

Mutlu olmak bir seçimdir. Aslında mutlu olmak için yaşadığımız olayın veya durumun ne olduğu değil de, bizim olaylara yüklediğimiz anlam önemli. Bazen bakıyoruz, çok ağır imtihanlar yaşamış insanlar, mutlu olmayı becerebiliyorlar, tercih ediyorlar. Olaya yüklediği anlam, kişinin mutlu veya mutsuz olmasını belirliyor. Örneğin bir beyefendi işten yorgun, üzgün, suratı asık şekilde geldiyse: eşi olan hanımefendi mutlu olmayı seçerse, eşinin iş yerinde yaşadığı tatsız bir olaydan dolayı veya çok çalıştığından dolayı böyle davrandığını düşünür, alınganlık göstermez ve mutlu olur. Eğer mutsuz olmayı seçerse: eşinin herkese güleryüzlü olduğunu ama kendisine kötü davrandığını, surat astığını düşünerek, alınganlık gösterir ve mutsuz olmayı seçebilir.

Mutluluk emek ister ve bedel ödemek gerekir. Örneğin bir çiçeği bile soldurmamak için nasıl gayret gösteriyorsak; onun daha güzel çiçek açması için; güneş görmesi için oda değiştirip, balkonda hava almasını sağlıyorsak; mutluluk için de ilişkilere emek vermek, çaba göstermek, kafa yormak gerekir. Her güzel giden işin arkasında belirli bir çaba, gayret, çalışma ve emek vardır. Mutlu olmak için de; mutlu olunabilecek ortamları oluşturabilmek, olumlu bakış açısını seçmek ve iyi niyet beslemek gerekir. Devamlı hayatın her anının mutluluk içinde geçmesi beklentisine girmek yanlış olur. Bir insan günün üçte birinde mutlu ise, bu insan mutlu sayılır. Mutluluk da bir emek ister, gayret ister, iyi niyet ister, şükür ister, olumlu düşünce ister. İnsan olumlu düşünme alışkanlığı kazanarak, mutluluğunu sürekli hale getirebilir.

seniz5

Huzur ve mutluluğu yakalayabilmek adına onlarca uygulanan yöntemler ve topluluklar oluştu. Bunun için istikrarla yola devam edileceğinden bahsediliyor. Huzur ve mutluluğu yakalamak bu kadar zor mu? Sürekli özel çaba isteyen bir durum mu?

İnsan alemi, kendisi gibi bilirmiş. İnanan bir insan her şeyi kendi gibi zikreder görür, her şeye dost olur, onların zikri ile mutlu olur. Örneğin kuşun ötüşünü, kedinin mırlamasını duyan inançlı insan, o hayvanın Allah’ı o şekilde andığını düşünür; gök gürültüsünü bile “bulutların zikri” olarak algılar. İnançsız insan ise her şeyi başıboş zanneder, başına gelen olayların hikmet yüzünü göremediği için, üzüntüler içinde kıvranır, bir türlü rahatlayamaz ve huzuru hissedemez. Allah’ı tanıyan, Allah’ı zikreden bir insan başına gelen üzüntülü olaylarda, büyük imtihanlarda dua ederek rahatlar. Bilir ki: kendi derdine güç yetirecek, yegane kudret sahibine sığınmıştır. Kendine zarar verenleri, Allah’a havale eder ve bu sayede huzur bulur. İnançsız insan ise öfke ve intikam duyguları içerisinde bunalır, duygularının sıkışması sebebiyle de vücudu hasta olur, huzurlu ve mutlu bir hayat süremez.

Aynen öfkeli bir insanın, Allah’ı zikretmedikçe sakinleşmediği gibi: Öfkelenen insan inançlı ise abdest alıp, rahatlar. “La havle vela kuvvete..” zikrini çeker ve kalbi huzur ve sukuna ererek sakinleşir, çünkü kalpler ancak Allah’ı anmakla tatmin ve mutlu olur. Allah’a sığınmayan, ondan uzak yaşayan ve öfkelenen insanın böyle bir rahatlama durumu yoktur; öfkesine hakim olamaz ve gerçek huzura eremez.

Kitabımda 3T kuralı olarak, bizi mutluluğa götürecek davranışlardan uzun uzun örneklerle bahsettim: Mutluluk için 3 T kuralına: Allah’ı Tefekkür, Allah’a Tevekkül ve Teşekkür’e ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

seniz6

“Kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur” diyor Rabbimiz ayetinde. Huzur ve mutluluk adına çalışmaları olan bir hocamız olarak bu ayete karşı tefekkürünüz muhakkak olmuştur. Biz buradaki o muhteşem bilgiyi hayatımıza nasıl uygulamalı, nasıl anlamalıyız?

Kitaplarımda; ortak problemlerimize sade ve yalın bir dille, günlük hayatımızdan örneklerle, ayet ve hadisler ışığında çözümler sunmaya gayret ettim. İnsanları yormayacak şekilde, günün herhangi bir saatinde kolaylıkla okuyup, okudukça rahatladığınız, bir dostunuzun sizinle konuşması ve tavsiyeleri şeklininde mesajlar verdim. Okumak için özel bir zaman ayıramıyorsak da, kısa süreli 15 dakikalık zaman dilimlerinde; başka kitapları veya benim kitaplarımı okumalarını tavsiye ederim. Okumak beyin sağlığı açısından da çok faydalı. Kendi hayatımızı ve etrafımızdaki insanların hayatını güzelleştirmek, okumak ile mümkün diye düşünüyorum. Kütüphane olan bir eve doğan çocuk ile hiç kitap olmayan bir eve doğan çocuk arasında çok fark var. Hayatı anlamlı ve kaliteli yaşamak, kitap okumakla mümkün olur. Sosyal medyada geçen zamandan biraz azaltarak, fıtratımıza daha uygun olan kitap okumaya zaman ayırmaya ihtiyacımız var ülkemizde. Akşamları evde ailecek okuma saatleri yapılarak, küçüklükten itibaren çocuklara okuma alışkanlığı kazandırılabilir ve de ailecek yapılan güzel bir etkinlik, paylaşım olur. Anne babanın elinde kitap görmeyen çocuklar, kitap okumuyor. Çevremizde kitap okuma grupları oluşturarak da, hayatımızı daha verimli hale getirebiliriz.

seniz7

Kitaplarınızı okuyan okuyucularınızdan muhakkak güzel geri dönüşler alıyorsunuzdur. Okumayanlara neler söylemek istersiniz?

Kitaplarımda; ortak problemlerimize sade ve yalın bir dille, günlük hayatımızdan örneklerle, ayet ve hadisler ışığında çözümler sunmaya gayret ettim. İnsanları yormayacak şekilde, günün herhangi bir saatinde kolaylıkla okuyup, okudukça rahatladığınız, bir dostunuzun sizinle konuşması ve tavsiyeleri şeklinde mesajlar verdim. Okumak için özel bir zaman ayıramıyorsak da, kısa süreli 15 dakikalık zaman dilimlerinde; başka kitapları veya benim kitaplarımı okumalarını tavsiye ederim. Okumak beyin sağlığı açısından da çok faydalı. Kendi hayatımızı ve etrafımızdaki insanların hayatını güzelleştirmek, okumak ile mümkün diye düşünüyorum. Kütüphane olan bir eve doğan çocuk ile hiç kitap olmayan bir eve doğan çocuk arasında çok fark var. Hayatı anlamlı ve kaliteli yaşamak, kitap okumakla mümkün olur. Sosyal medyada geçen zamandan biraz azaltarak, fıtratımıza daha uygun olan kitap okumaya zaman ayırmaya ihtiyacımız var ülkemizde. Akşamları evde ailecek okuma saatleri yapılarak, küçüklükten itibaren çocuklara okuma alışkanlığı kazandırılabilir ve de ailecek yapılan güzel bir etkinlik, paylaşım olur. Anne babanın elinde kitap görmeyen çocuklar, kitap okumuyor. Çevremizde kitap okuma grupları oluşturarak da, hayatımızı daha verimli hale getirebiliriz.

seniz8

Gençlere verebileceğiniz en büyük tavsiyeniz ne olurdu?

Gençlere öncelikle şunu söylemek isterim: Başarı tesadüf değildir, belirli bir hedef ve plan dahilinde çalışmalarını istikrarlı, sebatlı bir şekilde sürdürmelerini tavsiye ederim. Yıllık, beş yıllık, on yıllık hedefler belirleyerek, planlı programlı ve verimli çalışarak emin adımlarla, hayat binalarını inşa etmelerini tavsiye ederim. Önce ufak hedefler belirleyerek, ufak hedeflere ulaştıktan sonra, nihayetinde de büyük hedefe ulaşmak için azim ve gayret ile çalışmak gerekir. Emek olmadan, yemek olmuyor; herhangi bir konuda düzenli olarak sürekli emek harcandığı zaman başarı gelir.

Gençler kendilerine yapılan eleştirileri hiç dinlemeden, tamamen ön yargı ile reddederlerse; kendilerini geliştiremezler diye düşünüyorum. İnsan eleştiriden de faydalanıp, kendisini geliştirebilir. Önce kendilerine yapılan eleştiriyi bir incelesinler. Eğer kendileri için faydalıysa, o eleştiriyi alsınlar. Çünkü insan kendi hatalarını bazen göremez,insan kendisinin avukatı, başkasının da yargıcı durumundadır. Bazen kendimizde göremediğimiz eksikleri , gelen eleştiri ile tamamlayabiliriz.
Bazen de gereksiz ve yersiz eleştiriler gelebilir ; onlardan da etkilenmemeyi başarabiliriz. Gençler işe ilk başladıkları zaman, hemen üst düzeyde iyi yerlerde iş arıyorlar.
Bu nedenle işsiz kaldıkları oluyor. İlk etapta işe yeni başladığında daha alt kademeden başlayarak, gerekli emek ve çalışmadan sonra hak edilen makamlara yükselmek mantıklı olandır. Gençler geleceğimizdir ve çok kıymetliler ; ben bu zamandaki gençliği samimi buluyorum.

seniz10