Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Kaza mı, Sabotaj mı, Suikast mı, İhmal mi ?! PERDE ARKASINDAKİ GERÇEKLER… İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Başına Gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Başına Gelebilir!..

İran’daki Helikopter Kazasının sabotaj mı, suikast mı, suikast mı?! Bu gerçeği anlayabilmek için İran’ın 45 yıllık yakın tarihine göz atmak gerekiyor! Olayı çok iyi kavrayabilmek içinde yazılı, görsel ve sosyal medyada yayınlanan haber, yorum, röportaj ve araştırmaları çok dikkatli okumak ve üzerinde düşünmek gerekiyor. Olayla ilgili dünya basınında neler yayınlandı?! Öte yandan düşen Helikopter’in yaşı, özellikleri ve donanımı da bir o kadar önemlidir. Ve 1936 yılından 2024 yılına kadar dünyada meydana gelen Helikopter kazalarında hayatını kaybeden devlet adamları…

İran’daki Helikopter Kazasının sabotaj

Haber-Yorum: Muhsin AKIL

Değerli okuyucularım, bugün dünya gündemini sarsan ve çok önemli bir olay olan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ile birlikte 7 kişinin vefat ettiği Helikopter kazasının detaylarına girmeden önce (daha önceki bir yazımda bu konuya ne kadar değinmiş olsam da) neden çok uzun yazdığım konusu üzerinde duracağım. Biliyorsunuz ki yazılarım sadece bir makale, bir haber veya bir yorum değil! Açıkçası uzun ve ayrıntılı olsa da yazılarım Haber-Yorum!..  Çünkü çok uzun! Ayrıca yorumlarım yazılarımın sonunda oluyor! Bundan sonra yorumlarımı  yazılarımın başında alacağım! Neden uzun yazdığım konusuna gelince…

Geçen günler içinde gündemdeki siyasi, ekonomik, stratejik, teknolojik ve istihbarı konulara meraklı değerli bir dostum ve okuyucum X ile sohbet ederken yazılarım üzerindeki düşüncesini açık sözlülükle bana ifade etti. Ben de fazla teferruata girmeden bu değerli dost ve okuyucumun düşüncesini sizlere aktarmak istiyorum.

Değerli dostum ve okuyucum X “Muhsin bey, sizin yazılarınızı okurken ilk zamanlar çok sıkılıyordum çünkü çok uzundu. Fakat ne zamanki yazılarınızı neden uzun yazdığınızı yine bir yazınızda izah ettiğiniz işte o zaman çok iyi anladım. Bir ara yazmış olduğunuzbir konuyu basından, televizyonlardan ve internetten takip ettim. Aynı konuyla ilgili yüzlerce haber, makale, röportaj okudum ve yine onlarca tartışma programı dinledim. Ve sizin yazınızla karşılaştırdım. Diğer türlü gündemdeki önemli konuları medyadan takip etmek bir hayli zamanımı (saatlerimi) alıyordu. Fakat uzun dediğim sizin yazılarınızı okumak bazen beş, bazen on ve bazen de onbeş dakika sürüyordu. Artık gündemdeki önemli bir konuyu anlamak ve kavramak için yazılı, sözlü, görsel, sosyal medyadan onlarca saat okumaya, izlemeye ve dinlemeye gerek kalmamıştı.” diyerek düşüncelerini ifade etmişti.

Değerli dostum ve okuyucum X’in düşüncelerine aynen katılıyorum. Zaten amacımı ve niyetimi bir güzel ifade etmiş. Evet, ben de bir gazeteci-yazar olarak gündemdeki konuları yazmadan önce derinlemesine araştırıyorum, gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada çıkan aynı konuyla ilgili tüm haberleri gözden geçiriyorum. Her şeyden önce benim için en önemli husus, konuyla ilgili istihbarat! Eh bu konuda da 45 yıllık büyük bir deneyimim ve tecrübem var! Konuyla ilgili gerekli istihbarat çalışmalarımı da tamamladıktan sonra konuya yoğunlaşıp yatay, dikey ve çaprak analizler yaparak yazımı kaleme alıyorum.

Bugünkü konumuz olan İran’da düşen Helikopter ile ilgili de gerek yazılı medyayı, gerek televizyonları ve gerek sosyal medyayı tarayarak haberler, makaleler, röportajlar ve araştırmaları en ince ayrıntılarına kadar okuyup gözden geçirdikten sonra bu konudaki düşüncelerimi siz değerli okuyucularım için yazıya dökerek paylaşmış oluyorum.

ÖNCE İRAN’IN 45 YILLIK YAKIN TARİHİNE BİR GÖZ ATALIM

Dünya gündemini sarsan ve çok önemli bir olay olan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve İran Dışişleri Bakanı İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ile birlikte 7 kişinin daha vefat ettiği Helikopter kazası, sabotajı veya suikastının perde arkasındaki gerçekleri anlayabilmek için 1979 İran Devrimi’ne kadar gitmek gerek! İmam Humeyni liderliğindeki İran Devrimi üzerinden tam 45 yıl geçti. O yılları çok iyi hatırlıyorum. Hem Konya hem de İstanbul medyasında yazıp-çiziyordum. 1980’li yıllarda İran ile ilgili o kadar çok yazı yazdım ki… İran’ı, İran tarihini, İran’ın önceki ve sonraki rejimini (devrim öncesi ve sonrası), mezhep farklılıklarını (Şiilik ve Sünnilik), Türkiye ve İran’nın siyasi, ekonomik, sosyal yapısını, askeri ve teknolojik gelişimlerini, toplumsal katmanlarını ve ayrıcalıklarını da çok iyi biliyordum. Etrafımda İran hayranı yüzlerce arkadaşım vardı. Hatta bunlar içinde İran’a gidenler, orada yerleşip uzun süre kalanlar oldu. Daha sonra İran’dan Afganistan’a geçip savaşanlar… Onlar içinde İran rejimine sıcak bakanlar oldu. Ben ise İran’daki gelişmeleri sağ, sol ve İslamcı ayrıt etmeden her türlü basın organlarından tarafsız bir gözle takip ediyordum. Elbet ki kendi özgün inancım, düşüncem, fikrim vardı. Türk ve Müslüman olmam yeterlidir zannediyorum. O dönemde İran rejimine sempati ile bakan dergiler ve gazeteleri de çok iyi takip ediyordum. Hicret, Şura, Girişim dergileri… Selahattin Eş Çakırgıl, Yılmaz Yalçıner, Ömer Yorulmaz, Mekki Yassıkaya ile İstanbul’da birebir görüşmelerim olmuştu. Aynı zamanda İktibas Dergisi sahibi merhum Ercüment Özkan, Edebiyat Dergisi sahibi Yaşar Kaplan vs. daha birçok edebiyatçı, yazar ve gazeteci ile birebir temaslarım olmuştu. O yüzden İran hakkında çok bilgim vardı. Çoğu zaman Türkiye’deki (Ankara, İstanbul)  İran Büyükelçilik, Konslosluk görevlileri ve İranlı iş adamları ile çok sohbetlerimiz oldu. Elbet ki bu kadar bilgi, tecrübe ve donanım ışığında düşen İran Helikopteri ile ilgili farklı düşüncelerim ve farklı bakış tarzım olacaktır.

İran,1979 yılında İmam Humeyni liderliğinde devrim yaparak Şahlık rejimine son verdi. İran 45 yıldır İran Cumhuriyeti ile yönetilmektedir. 1 Nisan 1979 yılında kurulan İran İslam Cumhuriyeti adı altında kendine has bir yönetim biçimi vardır. İran Anayasası’na göre yasama, yürütme ve yargı organları Devrim Rehberi himayesi altındadır. Ve Cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır. İran Cumhuriyeti ilan edildiğinde İmam Humeyni İran’ın dini lideriydi. Dini lider devletin başı ve komutanıdır. Sonra Cumhurbaşkanı gelir. Cumhurbaşkanı da gerek kişisel gücü ve gerekse Velayet/i Fakih ile ilişkilerine bağlı, devlet politikası ve ekonomi üzerinde söz sahibidir. Bu yüzden İran’daki siyasi mücadele ister-istemez geleceğin Dini Lideri ve Cumhurbaşkanının kimin olacağı konusunda İran devletinin derinliğinde bazı çatışmalar, kırılganlıklara sebep olmuş olabilir. Şu andaki Helikopter kazası, kaza değil de iç siyasi etkenlerden kaynaklandıysa Dini liderliğin ve Cumhurbaşkanlığının önemini aleni bir şekilde ortaya koymak gerekiyor! O yüzden ABD tarafından 2020 yılında suikastla öldürülen İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Kasım Süleymani’den sonra İran’ı en büyük etkileyen Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümü olmuştur. Reisi’nin ölümü İran’ı derinden sarsmakla kalmamış aynı zamanda bölgedeki tüm siyasi dengeleri de olağanüstü etkilemiştir.

1979 yılında İran’daki Muhammed Rıza Pehlevi liderliğindeki Monarşi rejimi yıkılmış ve yerine Ayetullah Ruhullah Humeyni yönetiminde İslam hukuku ve Şiî görüşleri ana esasları üzerinde İran İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. 1979 İran Devrimi sonrası, İran iç savaşa mahal vermeyerek muhalif Halkın Mücahitleri’ni etkisiz hale getirdi. Muhalif Halkın Mücahitleri Örgütü üzerinde sayısız idamlar oldu. Cezaevleri Halkın Mücahitleri militanları ile doldu-taştı. Ve bir o kadar da yurt dışına kaçanlar… Oysaki Şah’a karşı yapılan devrim de Halkın Mücahitleri’nin de büyük katkısı vardı. Beni Sadr dönemini hiç unutmuyoruz. Nihayetinde Halkın Mücahitleri gibi diğer muhalif gruplar da zaman içinde İran Devleti tarafından etkisiz hale getirildi. Aynı yıllarda Irak’ın, ABD tarafından Şii yayılmacılığı ve Irak’taki Kürt ayrılıkçı hareketleri bahane edilip kışkırtılarak İran’ın üzerine saldırtılması sağlandı ve iran-Irak savaşı (1980-1988) patlak verdi  ve tam 8 yıl devam etti.

İran’da böylesine bir devrim olması ABD’yi ve müttefiklerini son derece rahatsız etmişti. Ve yıllarca da ABD ve İran arasında çok büyük gerilimler, sürtüşmeler ve kavgalar oldu. Aynı şekilde İsrail ile de… ABD tam 45 yıldır İran’ın üzerine kabus gibi çöktü. Ambargolar, yaptırımlar, tehditler… O dönemde ABD İran Büyükelçiliği’nin basılması ve rehineler… Yıllar sonra da İsrail üzerinden İran’a yönelik saldırılar ve suikastlar…  

İran, 1979-2024 yılları arasında ABD tarafından sürekli tehdit ve tahrik edildi. Sürekli ambargo ve yaptırımlarla karşı-karşıya kalan İran bazı Ortadoğu, Avrupa ve Uzakdoğu ülkeleri ile perde arkasında siyasi, ekonomik ve teknolojik ilişkilerini geliştirdi. Bilhassa Rusya ve Çin ile… İran ile Türkiye arasında 1000 yıllık Türkiye komşuluk ilişkileri var. Ayrıca coğrafi, tarihi ve kültürel bağlar da bulunmakta. ABD, Avrupa ve İsrail, Türkiye-İran arasını ne kadar açmak istese de başaramadı. İran ve Türkiye bölgenin güçlü, etkili ve büyük iki ülkesi… Her iki ülke de Müslüman… Ayrıca İran’da milyonlarca Türk soydaşlarımız var. İran yönetiminde üst düzey Türk liderler, yöneticiler ve görevliler her zaman olmuştur. Eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat’ın Türk kökenli olduğu söylenir. Dini Lider Ayetullah Hamaney de Türk kökenlidir. Aradaki mezhepsel farklılık da herhangi bir düşmanlığa sebep olmadı. İran ile Türkiye’nin komşuluk ilişkileri başta olmak üzere siyasi, ekonomik ve stratejik ilişkilerini hiçbir güç etkileyemedi. Türkiye-İran arasında zaman zaman ufak-tefek pürüzler, anlaşmazlıklar çıksa da kısa süre içinde böylesi sorunlar giderilebiliyordu. 

İRAN CUMHURBAŞKANI İBRAHİM REİSİ’YE YAPILAN SUİKAST veya SABOTAJ, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A DA YAPILABİLİR!..

Türkiye ile İran arasında bazen o kadar çok benzerlikler oluyor ki!.. Tek farklılığı mezhep ve rejim farklılığı… Coğrafi, komşuluk ve tarihi bağlardan dolayı elbet ki birçok benzer yönler olacak. Hatırlayın hele bir: 1979 İran İslam Devrimi ve 1980 Türkiye’de askeri darbe!.. Birisi Amerikan karşıtı rejim değişimi, diğeri Amerikan yanlısı askeri darbe!.. ABD ne kadar İran’a karşı düşman ise bir o kadar Türkiye’ye karşı da düşmandır! Fakat NATO üyesi olmamız, demokrasi ile Cumhuriyet yönetimimiz ve batılılaşma konusundaki adımlarımız sanki ABD ve Avrupa ülkeleri ile dost olduğumuzu gösteriyor! Yüzeyde böyle, özde ise asla… Çünkü Batı’nın Türkiye’ye olan düşmanlığı, kini, öfkesi Osmanlı İmparatorluğu’ndan Bizans ve Roma dönemleri ki Selçuklu Devletleri vs. kadar uzanır… Haçlı seferlerini hiç unutmadık… Aynı zihniyet hala devam ediyor… Daha 100 yıl öncesi parçaladıkları Osmanlı’dan geriye kalan şehit kanlarıyla sulanmış bir avuç Anadolu toprak parçasını da ele geçirmek için ABD, İngiltere ve Avrupa ülkeleri müttefik halde Türkiye’yi işgal etmediler mi?! Yunanlılar bir taraftan, İngilizler bir taraftan, İtalyanlar bir taraftan, Fransızlar bir taraftan… Bu ülke, bu topraklar, bu Millet, Kuvay-ı Milliye ruhu ile kurtuluşa erdi ve özgürlüğüne kavuştu. Elbet ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşu kolay olmadı… Osmanlı’dan geriye kalan şehit kanlarıyla sulanmış bir avuç toprak parçası üzerinde bu MİLLET yeni bir devlet kurdu.

Şimdi ise asıl konumuzla ilgili yakın tarihte neler oldu hatırlayalım. Daha yakın bir zamanda ABD, İngiltere, bazı Avrupa devletleri  ve İsrail’in birlikteliği ile Ortadoğu’ya çeki-düzen verilmek istenmedi mi?! Ortadoğu ülkeleri üzerindeki 22 ülkeyi parçalamak isteyenler onlar değil miydi?! Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya uzanan isyanların altında kimin parmağı vardı?! Küresel emperyalist gücün Ortadoğu’yu dizayn etmek istemesi… Önce Irak’ı işgal edip bölmeleri… Sonra Suriye’yi onlarca parçaya bölmeleri… Bazı ülkelerde gerçekleşen darbeler… Turuncu devrimler… Türkiye’de 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü… Türkiye’yi bölüp-parçalamak için önce PKK terör örgütünü bela ettiler… Sonra da FETÖ’yü… Her iki terör örgütünün Türkiye’de yarım asırlık bir geçmişleri var… Daha sonra da sınırlarımızın ötesinde DEAŞ/IŞİD terör örgütü… Sözkonusu bu terör örgütlerinin yıllarca hem içerden hem de dışardan Türkiye’yi tehdit etmesi…

Kısaca, emperyalist küresel güçler Ortadoğu’yu parçalamak için her yolu denediler. AmaçlarıIrak, Suriye, İran ve Türkiye’yi parçalamaktı. Irak ve Suriye’yi parçalamayı başardılar. Ama İran ve Türkiye’yi başaramadılar. Hem de her yolu denemelerine rağmen… İçerden ve dışardan saldırmalarına rağmen… Terör örgütleriyle, darbelerle, turuncu devrimleriyle, iç kışkırtmalarla, baskı, tehdit, ambargo ve yaptırımlarla… Evet, her yolu denediler… Artık deneyecek yol kalmamıştı! Artık tek yapacakları şey içerdeki müttefiklerin de desteği ile ülke kendilerine engel olan ülke liderlerini SUİKAST veya SABOTAJ yallarıyla öldürerek etkisiz hale getirmek.  İran’da bunu alıştıra alıştıra yaptılar. İran’lı önemli askeri komutanlara suikastlar… Ve şimdi de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve İran Dışişleri Bakanı ı İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ile birlikte 9 kişiyi Helikopter kazası ile ölüme gönderdiler! Tabi ki bu bir tahmin, ihtimal, olasılık!.. Böylesi bir suikast veya sabotaj içerden de olabilir… Ha içerden ha dışardan sonuçta aynı şey…

Türkiye’de de benzer suikast girişimleri oldu. Hem de Helikopter kazaları ile… Eşref Bitlis paşa ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümleri… Denediler ve başardılar… Nasıl ki İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan’ı Helikopter kazası ile ölüme gönderdiler, Allah göstermesin şu andaki Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ve kabineden bakanlarımız veya önemli devlet adamlarımızın başına aynı/benzer bir felaket gelebilir… İran, Türkiye için en acı örnek… Daha önceden devlet büyüklerimize suikastlar yapılabileceğini ifade eden birçok yazı yazdım… Fakat bu sefer durum çok farklı… Çünkü ABD, İngiltere bazı Avrupa ülkeleri ve İsrail’in hedefinde artık Türkiye var! Hem de Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan tam hedef! Çünkü  Cumhurbaşkanı Erdoğan onların oyunlarını Türkiye bir bir bozuyor. Türkiye yıllardır verdiği gibi Filistin halkının haklı mücadelesine destek veriyor. Şu andaki Gazze’deki İsrail zulmü, vahşeti ve soykırımına lanet okuyan bir Türkiye var. Bilhassa İsrail Davos’u ve Erdoğan’ı nasıl unutur?!  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamas’ı terör örgütü olarak görmediğini bütün dünyanın gözleri önünde açıklaması İsrail’i kudurtmamış mıydı?! Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hamas’ı Kurtuluş Savaşı’ndaki Kuvay-ı Milliye’ye benzetmesi İsrail’i çıldırtmaya yetmişti… İsrail’e en büyük desteği de ABD verdiğine göre… Şu anda Türkiye hem ABD’nin hem de İsrail’in hedefinde… Şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan İsrail ve ABD’nin hedefinde… Cumhurbaşkanı Erdoğan’a (Allah korusun) İran’daki suikasta benzer bir suikast gerçekleştirebilirler.  Aynı şekilde sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a değil aynı zamanda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a, MİT Başkanı İbrahim Kalın’a ve diğer bakanlarımıza ve devlet büyüklerine yönelik bir suikast girişimi olabilir! Dolaylı ve dolaysız her yoldan… Araba, helikopter ve uçakla kaza süsü verilerek vs…  Olmadı zehirleyerek… Özal’a yaptıkları gibi…  Yani, her yoldan bu tür teşebbüs olabilir…

Yukarıda izah etmek istediğimiz konuya MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümüyle ilgili yapmış olduğu açıklamada “Bugün İran’ın başına gelen felaketin Allah korusun ama Türkiye’de de yaşanabileceğini düşünmek bir vehim (kuruntu) değil, suyu uyutup kendisini ayık tutan mihrakların gerçek niyetlerini az çok yorumlamış olmamızın sonucudur. Her anlamda, her seviyede dikkat, temkin, tedbir, güvenlik önlemi kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Yurtdışına kaçan FETÖ’cü hain ve Haşhaşilerden bazılarının ‘Onların reisini aldın, diğerlerinin de reisini bir an önce yanına al Allah’ım’ sözleri, hatırıma şu sözleri getirmiştir. İtlerin duası kabul olsaydı, gökten yağan sadece kemik olurdu. Her hain korkaktır ve ruhen ölüdür.” boşuna uyarmıyor! Türkiye olarak şimdiden her türlü tedbiri almamızı öneriyor. İran’ın başına gelen felaketin Türkiye’nin de başına gelebileceğinden bahsediyor. O yüzden “…her anlamda, her seviyede dikkat, temkin, tedbir ve güvenlik kaçınılmaz ihtiyaçtır.” diyor Devlet Bahçeli. Aynı zamanda terör örgütü FETÖ’ye dikkat çekerek onların bir paylaşımını tırnak içinde “‘Onların reisini aldın, diğerlerinin de reisini bir an önce yanına al Allah’ım’ sözleri”ni hatırlatarak “İtlerin duası kabul olsaydı, gökten yağan sadece kemik olurdu. Her hain korkaktır ve ruhen ölüdür.” serzenişinde bulunması boşuna değildir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu tür konulardaki teşhisleri, tespitleri ve yorumları her zaman doğru çıkmıştır. O yüzden Bahçeli’yi olağanüstü dikkate almak gerekiyor diyorum.

İRAN’DA HELİKOPTER KAZASI, SABOTAJI veya SUİKASTI ÜZERİNE YAZILI, GÖRSEL ve SOSYAL MEDYADA YAYINLANAN HABER, YORUM, RÖPORTAJ ve ARAŞTIRMALARIN,  ENİNE-BOYUNA, YATAY, DİKEY, ÇAPRAZ DEĞERLENDİRİLMESİ

19 Mayıs 2024 tarihinde İran ve Ezerbaycan sınırındaki Aras nehri üzerinde ortak inşa edilen Kız Kalesi Barajı’nın açılışı için bölgeye Helikopter ile giden üç İran helikopterinin birisi olan Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan’ın da aralarında bulunduğu helikopterin kötü hava koşulları nedeniyle Tebriz sınırları içindeki Ozi bölgesinde düşmesi sonucu İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan, Doğu Azerbaycan Valisi Malik Rahmeti, Tebriz Cuma İmamı Muhammed Ali Al Haşimi’nin yer aldığı 9 kişi hayatını kaybetti.  

Uzun süren arama ve kurtarma çalışmalarından sonuç alamayan İran, Türkiye’den yardım talep etti. İran komşu ülke İran’ın yardım talebine olumlu cevap verdi. Arama-kurtarma çalışmalarına katılan Türk Akıncı İHA’sı düşen Helikopter’in enkazını kısa sürede tespit edip-buldu.  Helikopter enkazıyla ilgili koordinatları İran makamlarına ulaştırıldı. Türk Akıncı İHA’sının koordinatları üzerinden İran’lı Helikopter enkazına ulaşan Arama-Kurtarma Ekipleri kaza bölgesinde yapmış oldukları incelemeler sonucu kurtulan kimsenin olmadığı gördüler. Düşen Helikopter Kaza-Kırıma uğramıştı. Helikopter’in kaza-kırıma uğradığının anlaşılması üzerine yapılan aramalar sonucunda İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ve beraberindeki 7 kişiden sağ kurtulan olmadığı ortaya çıkmıştı.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ve beraberindeki 7 kişinin bulunduğu Helikopter’in düşmesi ile ilgili ilk akla gelen ihtimal kötü hava koşulları, yani sis, yağmur ve rüzgar olabilir. Ayrıca, ABD menşeli 32 yıllık eski bir Helikopter olmasının da kazaya sebep olabileceği de ilk akla gelen ihtimaller arasında…

Helikopter şayet bu nedenle düşmüş ise kaza, kırımdır. İkinci ihtimal çok eski bir (Şah döneminden kalma) ve 32 yıllık bir ABD Helikopteri olduğu için bakımının yapılmaması ve arıza yapması da Helikopterin düşmesine neden olabilir. Şayet bunlar değilse Helikopter’e önceden müdahale edilmiş olabileceği akla geliyor! Helikopter’e İran içinden (muhalif gruplar) veya Dışından (ABD, İsrail vs.) önceden müdahale edilmiş ise o zaman sabotaj olduğu ortaya çıkıyor. Ya da Helikopter içinden birinin müdahale etmiş olma olasılığı ile birlikte Helikopter düştüğü bölgede insansız hava araçlarının tespit ettiği bir sivilin görüntülenmiş olması akla (Halikopter’in düştüğü bölgede)aşağıdan önceden planlı bir müdahalenin yapılmış olabileceği ihtimalini de getiriyor! Şayet Helikopter bu sebeple düşmüş ise o zaman suikast ihtimali daha ağır basıyor diyebiliriz.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan’ı taşıyan Helikopter’in düşmesi soncu hayatlarını kaybetmeleri dünyada büyük yankı uyandırdı. Bölgedeki dengeleri etkileyecek düzeyde tartışmalara sebep oldu. Düşen Helikopter ile ilgili ortaya atılan iddialar, komple teoriler ve ilginç tahminler gündemden hiç düşmedi. Ve genelde üç ihtimal üzerinde duruldu. Kötü hava koşullarından dolayı Kaza, ABD-İsrail ve İran arasındaki yüksek düzey gerilimden dolayı Suikast,  ve İran’ın kendi içindeki siyasi sürtüşmeler/çekişmeler kaynaklanabilecek Sabotaj olma ihtimalleri!.. Şayet son ihtimali ciddiye alacak olursak İran’ın içindeki siyasi çekişmelerin doruk noktaya tırmanmasından kaynaklanan böylesi bir kazaya yol açabilecek Kaza-Kırım, Sabotaj veya suikast planı hazırlanmış olabilir! Bu sadece bir olasılık/ihtimal veya tahmin… Tabi ki tam tersini de düşünmek gerek. Yani, İran’ı 35 yıldır yönetmekte olan Hamaney’in sağlık durumları kötüye gittiği için Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile Hamaney’in 63 yaşındaki küçük oğlu Mücteba Hamaney arasında siyasi bir sürtüşme olduğu zaten biliniyor. Bu nedenle Helikopter kazası/suikastı/sabotajı vs. İran’da iç siyasi dengeleri derinden sarsabileceği için (tam tersi olarak) İmamet geleneği üzerinden İran ağır ve sert kanunları münasebetiyle böylesi bir dengesizliğe müsaade etmemiş olabilir! Yine her ihtimalin düşünülmesi gerekiyor.

Öte yandan İsrail-Hamas arasındaki Gazze savaşından dolayı İran’ın Filistin’e Hizbullah ve Yemen/Husiler yoluyla desteği üzerine İran ve İsrail arasındaki gerilimin karşılıklı saldırılara dönüşmesi ve daha öncesinden de İsrail tarafından İran’lı komutan Kasım Süleymani ile başlayan ve diğer komutanlara yönelik suikastlar zinciri hatırlandığı zaman ister-istemez düşen Helikopter’e İsrail tarafından bilinmeyen bir müdahalenin yapılmış olabileceği ihtimali ağın basıyor…

İran’daki bu olayın kaza mı, suikast mı, sabotaj mı yoksa ihmal mi olduğu hususunda daha birçok alternatif görüş ortaya atılabilir. Bilhassa böylesi büyük bir olayın altında İsrail veya ABD parmağı aranabilir. Hatta İsrail ve ABD ile araları çok iyi olan müttefik Avrupa ülkelerinin bile bu olayın perde arkasındaki parmağının olması şüphesi bile akla yatkın. Fakat şu anda ilk akla gelen bu olayın arkasında İsrail’in olma şüphesi. İran’ın Filistin’e Hizbullah ve Husiler yoluyla destek vermesi üzerine İsrail’in Suriye/Şam’daki diplomatik (büyükelçilik veya konsolosluk) binasını hedef alması ve daha önceki İranlı komutan Kasım Süleymani başta olmak üzere diğer komutanların İsrail tarafından suikastla öldürülmesi ister-istemez bu Helikopter kazasında da İsrail’in parmağı olabileceği ihtimalini akla getiriyor. Şayet bu kaza, suikast, sabotaj vs. her neyse İsrail’in parmağı varsa elbette ki ABD’nin de parmağı olacaktır. Ne İsrail ABD’siz ne de ABD İsrail’siz Ortadoğu’da hiçbir şey yapamaz! Kim kime emrediyor, kim kimi kullanıyor, kim kimden üstün veya güçlü şu anda devam etmekte olan İsrail ve Hamas arasındaki Gazze savaşından çok iyi anlıyoruz!..

İran resmi kaynaklarına göre bu olayın suikast veya sabotaj olmadığı yönünde. Yani, İran makamları olaya kaza olarak bakıyor. İsrail, olayla ilgisinin olmadığını açıklasa da İsrail ve Hamas arasındaki Gazze Savaşı sürecinde İran ve İsrail arasındaki gerilimlerin sıcak çatışmalara dönüşmesi, karşılıklı füze saldırıları ve daha önceki İran’lı komutanlara yapılan suikastlar ve MOSSAD’ın operasyonları ne yazık ki İsrail’in “olayın bizimle alakası yok” fikrini çürütmekte… Öte yandan daha önce de belirttiğimiz gibi İran Dini Lideri Hamaney’in oğlu Mucteba Hamaney ile kazada hayatını kaybeden İbrahim Reisi arasındaki “Dini Liderlik” çekişmesi/sürtüşmesi de bu kazanın bilinmeyen perde arkası sebeplerinden birisi olabilir! Çünkü İran Dini Lideri Hamaney’in oğlu Mucteba Hamaney’in kazada hayatını kaybeden Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye göre tecrübesiz olduğu için ister-istemez adaylıkta Reisi’nin daha güçlü olduğunu ortaya çıkıyordu. Bu durum olayın sabotaj ihtimalini biraz daha güçlendiriyor.

1 Nisan 1979 yılında kurulan İran İslam Cumhuriyeti adı altında kendine has bir yönetim biçiminin olması, İran Anayasası’na göre yasama, yürütme ve yargı organları Devrim Rehberi himayesi altında bulunması ve Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olması dolayısı ile Dini Liderliğin ve Cumhurbaşkanlığı’nın İran’ın en hassas, en önemli ve en kritik makamları olduğunu gösteriyordu.  Nasıl ki İran Cumhuriyeti ilan edildiğinde İmam Humeyni İran’ın dini lideriydi. Dini lider devletin başı ve komutanıdır. Sonra Cumhurbaşkanı gelir. Cumhurbaşkanı da gerek kişisel gücü ve gerekse Velayet/i Fakih ile ilişkilerine bağlı, devlet politikası ve ekonomi üzerinde söz sahibidir. Bu yüzden İran’daki siyasi mücadele ister-istemez geleceğin Dini Lideri ve Cumhurbaşkanının kimin olacağı konusunda İran devletinin derinliğinde bazı çatışmalar, kırılganlıklara sebep olmuş olabilir.

İran Dini Liderliği ve Cumhurbaşkanlığı makamı o kadar çok önemlidir ki bu uğurda/yolda bazen her şey feda edilebiliyor. Ülkenin/devletin ve milletin bekası/geleceği için akla-hayale gelmeyen olaylar cereyan edebiliyor! Şu andaki Helikopter kazasının müsebbibi şayet kaza değil de iç siyasi etkenlerden kaynaklandıysa Dini liderliğin ve Cumhurbaşkanlığının önemini aleni bir şekilde ortaya koymaktadır. O yüzden ABD tarafından 2020 yılında suikastla öldürülen İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Kasım Süleymani’den sonra İran’ı en büyük etkileyen Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümü olmuştur. Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümü İran’ı derinden sarsmakla kalmamış aynı zamanda bölgedeki tüm siyasi dengeleri de olağanüstü etkilemiştir. Ve etkilemeye de devam edecektir…

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ve beraberindeki 7 kişilik heyetin içinde bulunduğu Helikopter’in ABD’li Bell şirketince tasarlanıp Kanada’nın 1992 yılında üretmiş olduğu Bell-212 Modeli olduğunu öncelikle hatırlatmak isteriz. 14 yolcu kapasiteli, saatte 220 km hıza ulaşabilen Helikopter şu anda 29 ülke kullanıyor. Fakat ne acı ki ABD ve Batı ambargosu altındaki İran’ın, Helikopter’le ilgili bakım, onarım ve donanımdan mahrumiyeti vardı. Bu konuda en çarpıcı açıklamayı yapan da Eski İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif oldu. Eski Bakan C. Zarif Helikopter kazası ile ilgili ambargo ve yaptırımların kazada büyük etkisi olduğundan bahsederek “Reisi’nin helikopterinin düşmesinin asli sorumlularından birinin uyguladığı ambargo nedeniyle ABD olduğunu” ifade etmesi isabetli bir tespittir.

DÜNYA BASININDA İRAN’DAKİ HELİKOPTER KAZASI…

Dünya basınının Guardin, BBC, WSJ, ABD/Wall Street Journal, ve New York Times, İsrail/ Times of Israel, İran /IRNA, Arab News, Çin/ China Daily gibi etkin yayın organları İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ve 7 İranlı üst düzey yetkilinin içinde bulunduğu Helikopter’in düşmesi ile ilgili yapmış oldukları haber ve yorumlarda İsrail’e dikkat çekerek İran’ın kendi içindeki rejim değişikliği mücadelesinden kaynaklandığı ifadelerini kullandılar. Ayrıca kazanın İran’ın güvenini sarsmakla birlikte istikrarsızlık getirebileceğini,  Reisi’nin İran’ın ölüm komitesi içinde yer aldığını ve geçmişte Halkın Mücahitlerine yönelik idamlarda etkisi olduğu yazılıp-çizildi. Öte yandan Mahsa Emini’nin ölümü, Batı ülkeleriyle olan kötü ilişkiler, bu olayla İran’ın ekonomik ve jeopolitik sorunlarla karşı-karşıya kalacağını, Reisi’nin ölümünün sistem açısından şok etkisi yarattığını, iktidar mücadelesini tetikleyeceğini, İran politikasını Hamaney’in belirlediğini haberleri yapıldı. Reisi’nin ölümünün Tahran yönetimini etkilemeyeceğini ve Reisi’nin ölümünden sonra Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar güç boşluğu doğabileceğini yazanlar da oldu. İran Resmi Haber Ajansı IRNA’ya göre Reisi İran ekonomisini ve dış politikasını ileriye taşıdığını ama görev başında şehit olduğu üzerine yoğunlaştı. Bazı Arap medyasına göre ise Reisi’nin Ortadoğu’nun tedirgin, karışık ve kaoslu olduğu bir dönemde öldüğüne değindi. China Daily ise Tahran’ın sabotajdan şüphelenmediğini, Reisi’nin zamansız ve talihsiz öldüğünü ve bu olay Ortadoğu’ya büyük bir etki yaratmayacağını belirterek olayın İran’ın iç meselesi olduğu yönünde haber yaptı.

1936 YILANDAN 2024 YILINA KADAR HELİKOPTER ve UÇAK KAZALARINDA ÖLEN DEVLET ADAMLARI

Dünyada Helikopter veya Uçak kazalarında 9 Aralık 1936’dan (İsveç Başkanı Arvid Lindman’ın ölümü) 19 Mayıs 2024 yılana kadar (İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümü) geçen süre içinde 21 civarında devlet başkanı ve üst düzey görevlisi ölmüştür.

9 Aralık 1936’da dönemin İsveç Başbakanı Arvid Lindman, Eylül 1940’ta Paraguay Devlet Başkanı Mareşal Jose Felix Estigarribia, 4 Temmuz 1943’te Polonyalı asker ve devlet adamı Wladyslaw Sikorski, 16 Haziran 1958’de dönemin Brezilya Devlet Başkanı Vekili Nereu Ramos, 29 Mart 1959’da Orta Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Barthelemey Boganda, 18 Eylül 1961’de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Dag Hammarskjold, 14 Mayıs 1966’da Irak Cumhurbaşkanı General Abdüsselam Arif, 27 Nisan 1969’da Bolivya Devlet Başkanı General Rene Barrientos, 18 Ocak 1977’de eski Yugoslavya Başbakanı Dzemal Bjedic, 27 Mayıs 1979’da Moritanya Başbakanı Yarbay Ahmet Busseyf, 4 Aralık 1980’de Portekiz Başbakanı Françesko Carneiro ve Savunma Bakanı Amaro de Costa, 24 Mayıs 1981’de Ekvador Cumhurbaşkanı Jaime Roldos Aguilera ve Savunma Bakanı General Marco Aurelio, 1 Ağustos 1981’de Panama Devlet Başkanı Ömer Torrijos, 19 Ekim 1986’da Mozambik Cumhurbaşkanı Samora Machel, 1 Haziran 1987’de, eski Lübnan Başbakanı Reşid Karami, 17 Ağustos 1988’de, dönemin Pakistan Devlet Başkanı General Ziya’ül Hak, 6 Nisan 1994’te Burundi Cumhurbaşkanı Cyprian Ntaryamira ve Ruanda Devlet Başkanı Juvenal Habyrimana, 26 Şubat 2004’te Boris Traykovski, 10 Nisan 2010’da, Polonya’da Dönemin Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski, 5 Şubat 2024’te eski Şili Devlet Başkanı Sebastian Pinera Şili Devlet Başkanı Sebastian Pinera ve ….2024’te İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan’ı Helikopter veya Uçak kazalarında hayatlarını kaybetmişlerdir.