Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

KUL HAKKI-GIYBET-KOĞUCULUK NE DEMEK

KULLARIN ALLAH’TAN GÜNAHLARININ AFFINI İSTEMEK

KULLARIN ALLAH'TAN GÜNAHLARININ AFFINI

İslam’ın üzerinde büyük titizlikle durduğu, önemli kavramlardan birisi HAK kavramıdır.   İslâm dini; bütün canlılara ait olması gereken hakları, detaylı bir durumla tespitini yapmış ve tarif edip sınırlarını belirlemiştir.                                                                                                          İslam; Her hakkın,sahibine verilmesini emretmiş ve hak ihlali anlamına gelecek her türlü davranışı da yasak etmiştir .Bu hakların ilk başında olanda kul hakkıdır.                                          Kainatın yani canlıların ve cansızların yaratıcısı Allah, biz insanoğlunu en güzel biçimde yaratmıştır. Bu nedenle İslâm’da ırkı, rengi, cinsiyeti, dili, dini, konumu ne olursa olsun insanların hakları dikkate alınmış ve bunlar, gözetilmiştir.                                                           Peygamber efendimiz (s.a.s.) veda hutbesinde; “Ey insanlar! Sizin canlarınız, mallarınız ırz ve namuslarınız, Rabbinize kavuşuncaya kadar dokunulmazdır.” buyurmuş, kul haklarını ihlal eden kişinin ahirette hüsrana uğrayacağını bizlere haber vermiştir.Bu sebeple İslâm’da kul haklarına riâyet, İslâm’ı anlama ve benimseme işaretlerindedir. Dünya ve ahiret saadetine ulaştıran temel vesilelerden, (önemli olanlardan)biridir.
Kul hakkı ihlali halinde; haksızlığın gecikmeden hemen giderilmesi, hak sahibi ile helalleşilmesi, bu günahtan tövbe istiğfar edilmesi gerekir.Çünkü Resulullah Efendimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim din kardeşinin şeref, onur ve haysiyetine veya malına yönelik bir haksızlık yapmışsa altın ve gümüşün fayda vermeyeceği kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin.Yoksa; yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınarak hak sahibine verilir’demiştir. Mallarla ilgili kul hakkı ihlali gibi bir durum söz konusu ise bu durumda malın kendisi, yoksa bedeli hak sahibine verilmelidir. Hak sahibinin hayatta olmaması hâlinde ise mirasçılarına teslim edilmelidir. Malın sahibi bilinmiyor veya kendisine ulaşmak mümkün olmuyorsa söz konusu bu mal veya bedeli hak sahibi adına fakirlere ya da hayır kurumlarına verilmeli, yapılan bu hatadan dolayı samimi bir şekilde tövbe edip Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir.
Hak ihlali yalnızca Mal ile değil; hakaret etme, küfür, yalan, gıybet, iftira, alay, istihza, rencide etme gibi insanın onur ve haysiyetine yönelik bir durumla da teşkil ediyor.                               Kişinin duyduğunda hoşlanmayacağı türdeki sözler, genel olarak gıybet, dedikodudur ve burada da yine kul hakkı oluşur. Günah olan bu durumlar; Allah Resulü tarafından; denizi kirletmek kadar kirli görülmektedir. İnsanın kalbinin kırılmasına, onurunun incinmesine, insanlar arasındaki sevgi ve saygı bağlarının incelmesine neden olması dolayısıyla Allah Resûlü, insanları gıybetten şiddetle sakınmalarını istemiştir.
Konuşulanların gıybet olarak değerlendirilmesinde ve hakkında konuşulan kişinin o vasıfları taşıyıp taşımaması (Yargısız infaz ) hoşlanmayacağı bir şekilde insanın arkasından konuşulup çekiştirilmesidir. Bu yüzden o kişinin gerçekte öyle olması veya konuşulanları, yeri geldiğinde o kişinin yüzüne de söyleyebileceğinin düşünülmesi, insana gıybet etme hakkını vermez ve böyle bir savunma geliştirmek de gıybet’i meşru kılmamaktadır.
İnsan, gıybet yaparak elde ettiği hazzın çekiciliğine kapılarak kalbini karartma pahasına bu durumu ne yazık ki alışkanlık hâline getirir. Bu durumun iğrenç’liği ilahi kelâmla da ifade edilmekte ve gıybet;’ ölü eti’ yemeye benzetilmektedir:
“Birbirinizin gıybetini yapmayın. Biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi hiç arzu eder mi ki? O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhametlidir”
Gıybet’in kesin bir şekilde yasaklandığı bu âyetle, aynı zamanda ondan kurtuluşun çaresi de gösterilmekte ve kullarına karşı çok merhametli olan Allah’a tevbe edilerek bu günahtan temizleneceği ayetler ile bildirilmektedir.
Gıybet, insanların dış görünüşleri veya fiziksel bazı kusurları ile ilgili olabildiği gibi, kişinin ailesi, soyu, ırkı, huyu, ahlâkı veya diniyle alâkalı da olabilir.
Kişiyi kızdıran, kıran veya onurunu ve gururunu inciten lakaplar takmak da gıybet’e girmektedir.                                                                                                                                                       Çoğu zaman insanın arkasından konuşarak sözle yapılan gıybet, kimi zaman da bir kaş göz hareketiyle, bükülen bir dudakla veya el kol işaretiyle, hatta göz kırpmayla da gerçekleşebilir. Eğlence ve mizah gayesiyle veya şaka niyetiyle de olsa başkasını taklit etmek de gıybet tir.
Gıybet bazen açıkça ifade edilmese de, yazıyla, imayla, kurnazca dile getirilen kinayeli sözlerle de gerçekleşebilir. Hatta gıybet’in bu türü, kötü zan ve şüpheler uyandıran,dolayısıyla açıkça söylenmesinden daha tehlikeli durumlar yaratabilir.
Gıybet ne şekilde olursa olsun, kişiyi aşağılayan, küçümseyen, onun şeref ve haysiyetini yaralayan bu türden davranışlar, insanı yaratılanların en şereflisi, en değerlisi olarak gören İslâm dini tarafından kesin bir şekilde yasaklanmıştır. Yine günah olan bir başka konu ise ; İnsanlar arasında bozgunculuk çıkarmak maksadıyla söz taşıma, anlamına gelen ‘koğuculuk’tur. Birey ve toplum ahlâkı açısından çok tehlikeli bir davranıştır. Koğuculuk yapan kimse, insanların arasını bozmak, düşmanlık yaratmak için doğru veya yanlış olan sözleri taşır, hoş olmayan durumları açıklar. Kişinin aleyhinde söylenmiş sözleri ona ulaştırır, haset ve nifak üzerine kurduğu planlarıyla insanları birbirine düşürür.
Koğuculuk ve dedikodu yapan kimseler, insanların birine bir türlü diğerine başka türlü davranan, ikiyüzlü, şerrinden emin olunmayan, güvenilmez insanlardır. Allah Resûlü(s.a.s) efendimiz:
“İnsanların en kötüsü, kötülüğünden dolayı insanların kendisinden sakındığı kimsedir.” buyurarak bunların kötülüklerine karşı insanları uyarmıştır.
Koğuculuk, birkaç kişi arasında gerçekleşebilen gıybet fiilinin sınırlarını genişletme ve daha fazla kişiyi gıybete ortak etme faaliyetidir. Bu yönüyle gıybetten daha tehlikelidir. İnsanın ruhuna işleyen, vicdanını körelten bu davranış, alışkanlık hâline getirildiğinde artık kişi bundan rahatsızlık da duymamakta, âdeta dedikodudan zevk almaktadır.                                     İnsanın ruhsal durumunu olumsuz etkileyen, kişiliğini bozan bu davranış, Kur’an tarafından da “iğrenç” olarak nitelendirilmektedir.
Toplumdaki sevgi ve saygı bağlarını körelterek bunun yerine kin ve nefreti yerleştiren, insanlar arasında güvensizlik yaratan, toplumun huzurunu bozan dedikodu ve koğuculuk insanın yalnız dünyasını değil, âhiretini de karartmaktadır.
Maalesef hayatın her alanında sıklıkla karşılaşılan, yaygınlığından dolayı günah olarak algılanmayıp önemsenmeyen bir davranış olan dedikodu, kimi zaman da çeşitli çıkarlar sağlamak maksadıyla mevki ve makam sahibi insanlara ulaştırılmaya çalışılmaktadır. Küçük menfaatler uğruna bu tür alçaltıcı davranışlarda bulunmayı Resûlullah kesinlikle hoş görmemiştir.
İnsanın onuruna dil uzatmak, saygınlık,dinî ve ahlâkî boyutunun yanısıra psikolojik olarak, zor duruma da sokar.
Ayette;
“Görmez misin ki Allah göklerde ne varsa, yerde ne varsa bilir!                                                         Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir.”                                                                                            Böyle bir durumda yapılması gereken, ortaya çıkan zarar ve mağduriyeti gidermek ve hak sahibiyle,mümkün olan kısa zamanda helalleşmektir.