Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Siyaset Bilimi ve Siyasilerin PSİKOLOJİK RUH YAPISI !..

Siyaseti klasik bir ifade ile ‘idare etmek’ veya ‘yönetmek’ ile tanımlayabiliriz. Yani günümüz anlayışı ile toplumun, ülkenin veya devletin yönetimini ilgilendiren tüm etkinliklerin adına siyaset diyebiliriz. Siyasetin devlet ve toplum açısından yegane amacı, yönetim erkini elinde bulunduran birey, grup, toplulukların inanç, düşünce ve fikir farklılıklarını uzlaştırıcı bir atmosfere taşıyan tüm işlevsel/yapıcı faaliyetlerdir. Siyasetin tarihi süreç içindeki yansımaları zamanla değişim göstererek din, dil, ırk merkezli veya ideolojik düşüncel merkezli devlet yönetimi biçimlerine dönüşmüştür. Siyaset iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Her şey niyete bağlıdır. Bu bıçakla ister insan kesersin ister ekmek… Siyasetin iki yüzü vardır. Bir yüzü huzur, mutluluk adalet derken diğer yüzü zulüm, vahşet ve soykırım der. Küresel siyasi arenada dünya iki kutba bölündü. İyiler ve kötüler… Fakat sonunda iyiler kazanmıştır.

Siyaseti klasik bir ifade

Muhsin AKIL

Siyaseti klasik bir ifade ile ‘idare etmek’ veya ‘yönetmek’ ile tanımlayabiliriz. Yani günümüz anlayışı ile toplumun, ülkenin veya devletin yönetimini ilgilendiren tüm etkinliklerin adına siyaset diyebiliriz. Aslında siyaset genellikle ‘bilim’ olarak tanımlanır. Devletin fikir/görüş ve hukuki altyapısını oluşturan ve yetki alanlarını birbirine bağlayarak ilişkilendiren araştırıcı, inceleyici ve analiz edici bilimsel bir dal olarak da ifade edebiliriz. Siyaset, farklı politik grupların almış olduğu kararları ve etkileşim alanı olarak belirlenen güç ilişkilerinin oluşturduğu faaliyet sahalarını tek çatı altında toparlayışı zaten bir bilim dalıdır.

Siyaset kelimesinin temeli/kökü, adı üstünde seyis/(at bakıcısı) kelimesinden türeyen devletin yönetim şeklinin düzenlenmesini sağlayarak geniş kapsamlı bir fikir/görüş kaynaşmasını oluşan bir anlayışın pratiğe/icraata dökülecek hale gelmesidir. Siyasi alanda eğitimini tamamlamış (üniversite/fakülte mezunu), mezuniyet belgelerini alarak dr, doçent ve prof gibi ünvanlarla tescil ettirmiş bireylerin eğitim, kültürel ve kurumsal alanda faaliyet göstermelerine siyaset bilimi diyoruz.

Siyasetin devlet ve toplum açısından yegane amacı, yönetim erkini elinde bulunduran birey, grup, toplulukların inanç, düşünce ve fikir farklılıklarını uzlaştırıcı bir atmosfere taşıyan tüm işlevsel/yapıcı faaliyetlerdir. Daha iyi anlaşılması için örneklendirecek olursak, günümüzdeki siyasi oluşumların veya partilerin yapmış olduğu faaliyetlerde bu izahın yüzlerce yansımasını/örneğini görebiliriz.

Tarihte ve günümüzde siyaset; egemenlik, iktidar, yönetim, güç gibi kavramlar üzerine kurgulanmış bir anlam bütünlüğünü ifade eder. Yani maddi ve manevi farklı çıkarların, ihtiyaçların, önceliklerin toplumsal yönetim biçimi olarak tanımladığımız devletin din, ırk, mezhep gözetmeksizin birey, grup ve örgütsel yönetim biçiminin adıdır siyaset. Bu da güç, iktidar ve yönetimle olur. Siyasetin felsefesi, sosyolojisi ve psikolojisi de bu yöndedir.

Zaten siyasetin felsefi atmosferinin amacı da toplumların veya ülkelerin demokrasi, oligarşi ve krallık gibi yönetim şeklini oluşturan sistemlerin egemenlik düsturunun devlet haline dönüşümüne bürünmesini sağlar. Bu da siyasetin düşünsel, felsefi ve psikolojik varlığının topluma/millete/halka yansımasını ifade eder.

Siyaset konusunda Aristoteles ve platon ne kadar farklı düşünse de kökte/temelde aynı amaca hizmeti çağrıştırır. Siyaseti tanımlarken Platon toplumun problemlerini çözümleyici düşünce sistemi olarak ifade ederken Aristoteles ‘insan mutluluğunun gerçekleştirme sanatı’ olarak ifade etmektedir. Birisi varoluş bilgisine vurgu yapıyor diğeri insanın mutlu yaşamına… Tabi ke her iki görüşün temelinde toplumu/devleti oluşturan bireyin insanca yaşamasına yönelik uğraşı/emek vardır. Aynı şekilde her iki görüşün/fikrin amacı insanların, kitlelerin, toplumların ki devletin huzuru, mutluluğu ve güven içinde yaşamasına yöneliktir.

Platon, siyaset/politikayı insanların rızaları doğrultusunda yönetme sanatına, Aristoteles ise insan mutluluğuna vurgu yapmaktadır. Machivalli ise siyaseti felsefesini gerçekçi temellere dayandırarak incelemiştir. Demek ki siyasetin amacına yönelik üç ayrı bakış ta insan odaklıdır. Devlet yönetiminde siyasetin zorunluluğu insanın huzuru, mutluluğu ve insanca yaşamasını hedeflemektedir.

Siyaseti teorisini, bilimsel metodolojik kapsamı alanındaki birçok yönetimi içeren/benimseyen, psikolojik, sosyolojik ve felsefi düşünce bütünlüğü içinde kurgulayarak pozitivizm, yorumculuk, davranışçılık, yapısalcılık, çoğulculuk, güncel veya tarihsel kuramsallık ve rasyonel seçim teorisi içinde de değerlendirebiliriz. Siyaseti tarihi disiplin içinde yorumlayacak olursak ‘siyaset tarihini’ çok iyi bilmemiz gerekiyor. Çünkü devletlerin ortaya çıkışı, gelişmesi ve yıkılışları süreci içindeki siyasi, ekonomik ve toplumsal tüm ilişkileri sağlayan gücün adı siyasetin ta kendisidir. Bu gücün başarısı tarih disiplini ile doğru orantılıdır. Tarih disiplini olmayan hiçbir siyasi güç/oluşum varlığını koruyamaz.

Siyasetin tarihi süreç içindeki yansımaları zamanla değişim göstererek din, dil, ırk merkezli veya ideolojik düşüncel merkezli devlet yönetimi biçimlerine dönüşmüştür. Aynı zamanda radikal mantık koşulları içinde sert bir hiyerarşik disiplinle toplumlar üzerinde baskı aracı haline getirilmiştir. Çoğu zaman da ikiyüzlü bir anlayış sergileyerek gerçek amacından saparak laçkalaşmıştır. Siyasi bireyler, adaylar, liderler güçsüz iken her türlü vaat ve yalanlarla halkı etkileyerek istedikleri güce ulaşmışlardır. Fakat asıl niyetleri iktidar olduktan sonra ortaya çıkmaya başlıyor. Amaçlarından saparak kendi çıkarları doğrultusunda çalışmaya başlıyorlar. Yani, güç zehirlenmesi yaşıyorlar. Fakat sonları/akıbetleri çok kötü oluyor. Tarih sayfasından silinip gidiyorlar.

Tarihte olduğu gibi günümüz siyasetinde de yalanlar, asılsız ve hayali vaatler havada uçuşuyor. Her türlü çıkar, rüşvet ve adam kayırma almış başını gidiyor. Kibir, ego ve maymun iştahlılık zehri bütün bünyeyi sarıyor. Sonunda güç zehirlenmesi vakası yaşanıyor. O zamanda vurdumduymazlık, acımasızlık ve despotluk başlıyor. Geldikleri yeri unutuyorlar ve bambaşka karakterlere dönüşüyorlar. Günümüzde siyasetçilerinde makam/mevki tutkusu korkunç hastalık haline gelmiştir. Uyuşturucu müptelası ve sigara tiryakisinden hiçbir farkları yoktur! Şöhret/makam onların yegane tutkusu olmuştur artık. Böylesi bir tutku gözleri, gönülleri ve vicdanları kör ediyor.

Güç zehirlenmesi yaşayan siyasi bireyler, liderler veya partiler zaman içinde acımasız katillere dönüşebiliyorlar. Tarihten en iyi örnek Hitler’dir. Günümüzde ise Netenyahu. İnsanlık, son yüzyıl içinde toplu katliamlara ve soykırımlara o kadar çok şahit olundu ki… Aynen liderler gibi mevcut iktidarlar da kitlesel katil haline dönüşebiliyorlar. Tabanı/halkı ne kadar karşı çıksa, protesto etse, kabullenmese bile katliamlarına, soykırımlarına ve vahşetlerine devam ediyorlar. Bugünkü İsrail örneği… İşte bütün bunlar siyasetin uç noktasında yaşanan siyasetin çürük meyveleridir…

Siyaset iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Her şey niyete bağlıdır. Bu bıçakla ister insan kesersin ister ekmek… Siyasetin iki yüzü vardır. Bir yüzü huzur, mutluluk adalet derken diğer yüzü zulüm, vahşet ve soykırım der. Siyaset kandaki akyuvar ve alyuvarlar gibidir. Siyaset zehir ve panzehir gibidir. Önemli olan siyasetin hak, adalet ve insanlık için kullanılmasıdır. İnsanlığın huzuru, mutluluğu ve barışı için icraata konmasıdır. Siyaset aslında toplumlararası ve devletlerarası güzel ilişkiler, doğru temaslar ve ortak çıkarlar doğrultusunda insanlığın huzuru ve mutluluğu için hizmet vermesidir. Fakat bu duruma dünyada kaç örnek verebiliriz?!

Şu anda dünyada yaşanmakta olan siyasi olaylar insanlık üzerinde korku, endişe ve travma oluşturmaktadır. Tarihte olduğu gibi günümüzde de katliamlar, vahşetler ve soykırımlar yaşanıyor. Hem de böylesine sözde gelişmiş, modern ve medeni bir çağda… Hem de adalet, huzur ve barış uğruna!.. Adalet, huzur ve barış uğruna katliamlar ve soykırımlar yapılmakta… Barış, huzur ve adalet amaçlı faaliyet gösteren uluslararası kuruluşların bile İsrail/Filistin/Gazze Savaşı’nda maskeleri düştü. Küresel siyasi arenada dünya iki kutba bölündü. İyiler ve kötüler… Fakat sonunda iyiler kazanmıştır. Ben inanıyorum ki yine iyiler kazanacaktır…