Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Jeoloji mühendisi Beytullah SaraçTürkiye de merak edilen depremlere dair konuştu

6 Şubat ta yaşanılan

6 Şubat ta yaşanılan deprem öncesinde belli olan ve beklenilen bir deprem miydi?

Bu bölgede son büyük deprem 1513’te meydana gelmişti. Doğu Anadolu Fay Zonu üzerinde ortalama Deprem periyodu 300 yıldır. Bu fayda 500 yıldır olmuyordu. Beklenenden daha büyük magnitüdde deprem olma sebebi de bu olabilir. Aynı zamanda bir öncesi de 1100’lü yıllarda bir deprem var. Bunu da bu fayda olduğunu düşündüğümüze yine yaklaşık 400 yıllık bir periyod ortaya çıkar. Yani evet bilinen, beklenen bir depremdi.

6 Şubat dan sonra risk altina giren fay var mı? Varsa hangi bölge?
Adana’ya kuzeyden giren faylara stres aktarılmıştır. Hatay’ın güneyinde Ölüdeniz Fayında risk vardır. Bunların haricine Bozova fayı gibi 6 Şubatta kırılan ana faydan ikincil faylara stres aktarılmıştır.
Doğudaki risk bitti mi?
Doğuda risk bitmedi bitmez. Çünkü Arap ve Avrasya levhaları Anadolu levhacığını sıkıştırıyor. En göz önündeki risk Yedisu fayı. 7’nin üzerinde 7.2 – 7.4 deprem potansiyeli var.
Marmara bölgesi cok konuşuluyor. Marmara bölgesinde risk var mı? Varsa hangi kısmı riskli?
Marmara Denizi’nin kuzeyinde Yalnızca Kumburgaz fayında risk var. Marmaranın güneyinde Mudanya fayı, Karacabey fayı, Bandırma Sarıköy fayları da riskli faylar.
Riskli olan bölge kaç şiddetin de deprem üretir? 
 Fakat araştırmalarla tespit edilmiş eli kulağında diyebileceğimiz bir durum yok. Kumburgaz fayı 6 buçukluk üretebilir. Yani İstanbul’da gündemden senelerdir düşmeyen İstanbul Depremi felaket senaryoları sadece senaryodur. Bilimsel veriler bu sonuçları vermiyor.
Toplum her ufak deprem de tedirgin olmalı mı?
Aslında olmamalı fakat yakın geçmişte yaşadığımız 6 Şubat felaketi, Öncesinde Sisam depreminde İzmir’deki yıkım, Elazığ’daki kayıplarımız söz konusu olunca ve de 1999 ‘dan beri üretilen ve türetilen (Türetilen diyorum çünkü yeni yeni varyasyonlar senaryolar yazılıyor) sürekli gündemde tutulan Büyük İstanbul Depremi meselesi toplumumuzda bir deprem fobisi oluşturdu. Bana sorarsanız binasının sağlamlığından emin olanlar, binasının zemini ile ilişkisinin uyumlu olduğundan emin olanların depremlerden korkmasına gerek yok.
Marmarada zaman zaman olan depremleri nasıl yorumluyorsunuz?
Bütün Anadolu gibi Marmara’da da küçük depremler sürekli olmakta. Bu yer kabuğunun dinamik yapısından kaynaklanıyor. Marmara’da meydana gelen depremler hangi fayın üzerinde oluyorsa o fayın diri bir fay olduğunu, aktivitesini devam ettirdiğini gösterir. Bu en somut açıklama. Ama örneğin kuzeybatı Marmara’da, Tekirdağ açıklarında olan depremler hem bu fay parçasının 1912 yılında stresini boşaltması açısından tehlikesiz sayılyor, hem de buradaki depremlerin creep hareketleri oluğu, yani küçük depremler olarak stresin ufak ufak atıldığı ve birikmesine engel olduğu yapılan çalışmalarla ortaya kondu.
İstanbul sizce neden bu kadar çok konuşuluyor?
Çünkü İstanbul sadece Türkiye’nin değill bütün dünyanın rant kapısı. Uluslararası şirketler burada iş yapıyor. İstanbul dünyanın gözbebeği

Bu alandaki tüm uzmanlar neden ortak bir açıklama yapmıyor? Neden çok fazla fikir ayrılıkları var?
Ortak açıklama herkesin aynı fikri beyan ettiği bir açıklama olmaz. Yani Ortak açıklansa bile herkes kendi uzmanlğında veya da farklı görüşlerini beyan eder. Mesela İstanbul BŞB Adana’da bir toplantı yaptı. Hem BŞB başkanı hem İstanbulun depreme hazırlık kurumu. Aynı toplantıda herkes farklı şeyler söyledi.
Bu şundan kaynaklanıyor. İstanbul’da en detaylı çalışmalar 2000’de ve 2005’de yapıldı. Marmara Denizi çok disiplinli yaklaşımla Dünyadan ve ülkemizden bilim adamlarıyla araştırıldı. Sonrasında böyle detaylı araştırma yapılmadı. İleri sürülen tezlerin, yazılan makalelelerin verisi bu araştırmalardan elde edili. Şöylebir durum var; Aynı veriden aynı yorumlar çıkabilir. Aynı veriden farklı yorumlamalar yapılabilir. Farklı verilerden farklı farklı veya aynı yorumlar da yapılabilir. Ama genel olarak özellikle büyük deprem olacak diyen kesim hep kopyala yapıştır mantığıyla aynı şeyleri dillendiriyor.
Basın deprem konularını sizce halka nasıl yansıtıyor? Bir yer bilimci olarak siz ne düşünüyorsunuz?
Basın olaya bilimsel bakmaktan ziyade popülarite olarak değerlendiriyor ve haber dikkat çeksin, ilgi çeksin, tıklanma, tiraj rayting çok olsun şeklinde haberler yapıyor ve öyle yansıtıyor. Haberin içeriği, doğruluğu, bilimselliği basının önem verdiği konuların başında değil.
Yakın zamanlı risk taşıyan faylar var mı? Olanlar kaç büyüklüğünde üretir ve nereler etkilenir?
Bu soruyu yukarıda sormuştunuz şeyma hanım
Sizce ülkemizde depremle ilgili altı dolu calismalar var mı?
Kesinlikle var. Özellikle bilimsel çalışmaları yakından takip ediyorum, pek çoğuna katılıyorum, dinliyorum. Yani sırf bilimel çalışma olsun diye yapılan araştırmalar var fakat işe yarayan, yrayacak çalışmalar da yapılıyor. Ancak problem şu ki, teoride ve de pratiğe dökülünce aslında hayat kurtaracak çalışmalar gerçek hayatta işleme konulmuyor. Konulsa bile ddenetimsizliğe kurban gidiyor. Şartnamelerde yazılanlar, yasalarda yönetmeliklerde yazılanlar uygulamalarda nizami yapılsa zaten hiç problem yaşamayacağız. Ancak şunu da belirtmem lazım bu sadece kamuya, hükümet ve belediyelere düşen bi sorumluluk değil. İnsan olarak birey olarak bu sorumluluğun büyük kısmı bizde. İnşaat işçisinden yöneticisine, denetleme mekanizmasına kadar aslında bu mekanizma insanlardan oluşuyor. İnsan etik davransa, ahlaki sorumluluklarını, dürüstlüğü bilse zaten denetime bile gerek kalmadan herkes işini düzgün yapar.
Afad Silivri’de çadır kentler inşaa etmeye başladı. Bu sadece birçok haber sitesinde gösterildiği gibi İstanbul a mi özgü yoksa AFAD başka illerde de bu çalışmaları yapıyor mu?
AFAD her il için planlar yapar ve bunu da websitelerinde yayınlar. En çok 5 yılda bir bu planlar revize edilir veya yenilenir. İstanbul’a da deprem senaryoları yapıldı, hem belediyenin hem AFAD il müdürlüğünün İstanbulla ilgili hazırlıklarının parçası bu konteyner depoları. Toplanma alanlarından yemek dağıtım merkezlerine, olası yıkılacak binaların molozlarının depolanma alanlarına kadar her şey planlanıyor. Tabi burada a önemli olan bu planları uygulayabilecek kalifiye personel. Bir de şunu savunuyorum, deprem anı ve sonrası için planlar evet, tabiki önemli ama asıl olan Depreme Dirençli şehirlerin inşası. İstanbul ve bütün şehirler sadece deprem değil bütün afetlere karşı hazır olmalı.
Afet bakanlığı ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) var. Afet Bakanlığı kurulsa ne değişecek? Ekstradan devlete ekonomik yük. Afet bakanlığı kurulunca bu bakanlığı uzaydan gelen birileri yönetmeyecek ki. Mavzuatla ilgili geliştirmeler yapılmalı şüphesiz ama ayrı bir bakanlık, ya da işte fay yasası çıkarmak gibi düşünceler siyasi söylemler. Ben ülkemizde ya da başka ülkelerde afet bakanlığı kurmak yerine uluslararası bir afet örgütü kurulması taraftarıyım. Yani ülkemizdeki AFAD, ABD’deki FEMA gibi afet kurumları aynı Dünya Sağlık Örgütü gibi karar verici ve uygulama konusunda yetkili bir üst kurumla hem ülkemizde hem bütün dünyadaki afetlere müdahele ederse daha başarılı olunacağını düşünüyorum. Böylelikle bizim ülkemizdeki eksiklikleri, yetersiz, yeteneksiz yönetici ve personeli, afet yönetimineki aksaklıkları da en aza indirebileceğimizi düşünüyorum.
Deprem ülkesinde yaşıyoruz ve sizce depreme yönelik ne gibi tedbirler alınması geriyor?

Birinci tedbir şu: Üniversitelerin araştırma ve çalışmalarının, sonuçlarının önerilerinin acilen yönetmeliklere, yasalara, kamu ve özel sektördeki işleyişe tazyik edilmesidir. Kamuda özellikle yeteneksiz yönetici ve personel yetersiz kalıyor. Devlet Memuru zihniyetiyle çalışan bir kişi başarı sağlayamaz. Tabiki bütün kamu çalışanları için demiyorum tenzih ettiğim çok değerli kamu kurum kuruluş ve personelleri var. Ama özellikle siyasi bağlantılarla işe sokulmuş, hak etmeden bir yerlere gelmiş kişiler hem olan yönetmeliği uygulayamıyor hem de yanlış uygulamalar yaptırıyor. Bilimi devlet işleyişine yerleştirmemiz lazım. Memurun “Mesai doldurayım” zihniyetiyle, özel sektörün “para kazanma” düşüncesiyle gidersek hiçbir şey değişmez. Siyasi, hamasi yönetimden vazgeçip bir bilim devleti haline gelmemiz gerekiyor. O zaman her şeyin üstesinden geliriz.