Bugün devlet olarak bağımsız, millet olarak özgür ve hür bir şekilde yaşamaya devam ediyorsak bunu Kurtuluş Savaşı’na borçluyuz. Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması sonucunda geriye kalan bir avuç toprak parçamız olan vatanımızı/yurdumuzu dört bir yandan işgal eden düşmanlara karşı korumak için millet olarak Kuvâ-yi Milliye ruhu ile yediden yetmişe 19 Mayıs 1919’da topyekün ve eşzamanlı olarak birçok cephede başlatmış olduğumuz savaşın 30 Ağustos 1922’de siyasi ve askeri bir zaferle sonuçlanmasını 101 yıldır büyük bir coşkuyla kutlamaktayız.
Yunanlıların İzmir’e çıkması, Çanakkale ve İstanbul Boğazları ve Trakya’nın itilaf devletlerinin, Mersin, Adana, Maraş, Antep ve Urfa’nın Fransızların, Antalya ve Muğla’nın İtalyanların işgali altında olması, bu durum fırsat bilen Ermenilerin ise Doğu Anadolu’yu işgale çalışması… (Ermeniler bir yanda Doğu Anadolu’yu işgal ederken bir yandan da güneydoğudaki Fransız birlikleriyle işbirliği yapmaktaydı.) Peki, İngilizler ne yapıyordu?! İngilizler ise Anadolu’nun parçalanmasının kendilerine zarar vereceğini düşündükleri için (çünkü İngiliz hakimiyetindeki coğrafyanın büyük bir çoğunluğu Müslümanlardan oluşmaktaydı) işgalcilerin bölgeden uzaklaşmasını istiyordu. Bu nedenle de ABD’yi devreye sokmuşlardı. Fakat Türkiye, böylesi bir karanlık dönemde ne İngiliz’e ne de ABD’ye güvenilebilirdi!
Anadolu işgal altındayken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Kuvay-ı Milli ruhu ile halkın savaşa hazırlanması ile birlikte yapılan kongrelerle başlayan cephe savaşları ve anlaşmalar nihayetinde zaferle sonuçlanmıştır. 19 Mayıs 1919 ve 30 Ağustos 1922 yılları arası verilen şanlı mücadele her yıl bayram havası ile kutlanır olmuştur. 29 Ekim 1923 yılında da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulduğu tüm dünyaya ilan edildi. Her yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı da aynı coşkuyla kutluyoruz. Bu millet ve bu devlet 101 yıl içinde çok büyük bedeller ödeyerek bugünlere geldi: elbet ki böylesi şanlı bir zaferi her yıl kutlayarak asla ve asla unutmayacaktı.
Peki, düşmanlarımız pes mi etmişti?! Elbet ki hayır… Düşman boş durmamıştı. Bu sefer siyasi, ekonomik, kültürel, etnik, dini, sosyal, psikolojik vs. her türlü saldırı ile savaşını devam ettirmiştir. O yüzden terör örgütleri zuhur etti, o yüzden etnik ve dini kışkırtmalar başladı, o yüzden her 10 yılda bir askeri darbeler gerçekleşti. 1980 yılı öncesi ideolojik/siyasi kamplaşmalar, sağ-sol çatışmaları, 1980 sonrası PKK ve FETÖ örgütleri Türkiye’yi cehenneme çevirmek istediler.
Türkiye 40 yıl boyunca PKK ve FETÖ terör örgütleri ile mücadele etti. Türkiye, içerden ve dışardan yapılan siyasi, ekonomik saldırılara karşı direndi. Ta ki 15 Temmuz 2016 yılında asker kisvesi altındaki hainlerin gerçekleştirmiş olduğu darbe girişimi fiyaskoyla sonuçlanıncaya kadar. Devletimiz ve milletimiz nasıl ki 1919 -1922 yılları arasında Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıktı, aynı şekilde 100 yıldır sürmekte olan 2. Kurtuluş Savaşı’ndan da zaferle çıkmıştır. Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan’ın sürekli telaffuz ettiği gibi: Milletin üstünde hiçbir bir güç’ yoktu… ZAFER milletin olmuştu.
Türkiye artık o eski Türkiye değildi: siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri, istihbarı vs. her alanda güçlenmiştir. Türkiye bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalindeki muasır/çağdaş medeniyetler seviyesine yükselmiştir. Ve içine girmiş olduğumuz YENİ YÜZYIL Türkiye için çağdaş/muasır medeniyetler seviyesinin üstünde bir YÜZYIL olacaktır. Elbet ki idealist, milli, cesur/yürekli liderler ve hükümetler sayesinde… Elbet ki şuurlu/bilinçli bir milletin yüksek iradesi ve azmi/gayreti sayesinde…
YORUMLAR