Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Nobel’li yazar Orhan Pamuk’un «Veba Geceleri» romanındaki bazı ifadeleri nedeniyle fena köpürmüş…
İlgili açıklamalarında “Sözde, ‘Edebiyatçı-aydın’ unvanıyla, bulunduğu konumu borçlu olduğu devletin kurucusunu küçümseyen, kitaplarında satır aralarına gizlediği ifadelerle, betimlemelerle, dünyanın saygıyla andığı, hayran kaldığı Büyük Devrimci Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saldırmanın dayanılmaz hafifliğini iliklerine kadar yaşayan Orhan Pamuk, son kitabında da aynı ruh halini dışa vurmuştur…”
Orhan Pamuk kendisine yöneltilen bu aşağılayıcı sözlere cevap verdi elbette. Lâkin “aydın olmanın sorumluluk istediğinden” dem vuran, buna karşılık «aydın olmayı dar bir ideolojik ataist kalıba sokan» açıklamaya da birçok insàn benim gibi acı acı güldü. Bu çağda bu kafa diyerek…
Açıklama tam bir komedya idi. Aydın olmanın olmazsa olmaz şartı bu güruh için “Atatürkçü” olmaktan, hattâ özel bazı kıstaslara göre bir Atatürkçülükten geçiyordu. Yàni aydın olabilmek için tam ve kâmil bir Kemalist olunmalıydı. Oysa münevverlik tam da bunun aksidir. Ne resmî bir ideolojiye, ne de dar bir kalıba sığardı münevver yahut ziyâlı olmak.
Adamların ismi bile ne olduklarını gösteriyor: Atatürkçü Düşünce Derneği… Bunun anlamı, “Düşüncelerimiz “Atatürk” dogmaları içinde kalıplaşmıştır” mánâsı taşımaz mı? Düşünceye pranga vurmak değil midir bu? Bir de utanmadan aydın (ziyâlı, münevver) olmaktan dem vuruyorlar…
Hazreti Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), “ümmetimin ihtilafı rahmettir” buyurmuşlardı. Türkiye’nin yakın tarihinde başlayan ve günümüzde de olanca hızıyla devam eden tüm fikir çatışmalarının temelinde ADD’nin seslendirdiği şu ucube mantalite (zihniyet) yattığından havass yahut avam olarak hiçbir ihtilafımız rahmete vesile olamadı, böyle giderse de olmayacak!.
Büyük şair ve fikir adamlarımızdan (münevverlerimizden) Namık Kemal’in, “Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar” şeklindeki ünlü vecizesi tam olarak bu hadîs-i şerîf’in şerhidir. Oysa Batı’nın “conflit” (müsâdeme) dediği şey, çatışma ağırlıklı bir fikri tartışma ya da yüzleşmedir.
Bizim kültürümüzde, yàni rehber ve tek ebedi liderimiz, Peygamberimizin (salat’u selâm olsun ona) işaret buyurdukları ihtilafta ise, rahmetle sonuçlanması şart olan bir müsâdeme esastır. Yàni müsâdeme kavgayla, sürgit devam edecek düşman tavırlarla değil, mutlaka «rahmetle» (hayırlı bir sonuçla) gerçekleşmelidir.
ADD’nin ve tüm “sözde aydın”ların kabul etmeleri gereken gerçeklik, kerameti kendinden menkul değerlere göre aydın olunamayacağı, farklı fikirlere tahammülün entelektüel dünyanın istisnasız kabulü olduğudur.
Şapka takılacak… Başörtüsü çıkarılacak… Bin yıllık yazı (ecdadınla irtibatın) yasak, bundan böyle Türkçe harfler Batı’da kullanılan latin harflerdir, eski yazıya devam edenler mürtecidir, cezalandırılacaktır!..
(Gerçekte fani ve âciz bir kul olan) “M. Kemal paşa hepimizin tanrı gibi bağlanmamız gereken, zátıâlilerine en ufak bir tenkid getirilemez ölümsüz liderdir…” (Kıble kabul ettikleri çağdaş Batı bu türden hezeyanların sahipleri için “psikiyatri tedavisi şart” diyor)
Yàni böylesi bir çağdaşlık ölçüsü olmadığı gibi, asgari insàn olma ölçüsü bile sözkonusu değildir bu tabulaştırılmış fikirsizliklerde… ADD ve benzerleri, bu ahval ve şerait altında alenen ve resmen gerici, mürtecidirler. Bunlardan Türkiyeye en küçük bir hayır gelmez, gelmedi ve gelmeyecektir de. Baksanıza tüm samimi gayretlere rağmen, bir türlü terakki edemiyoruz bu uğursuzlar yüzünden… CUMANIZ MÜBAREK OLSUN. 16.04.2021
YORUMLAR