“Kendisinden faydalı ilim, edeb, irfan, âdâb-ı muâşeret (görgü), yazılı kültür, İstanbul efendiliği, bir sanat ve İslâm medeniyeti öğreneceğin bir hoca veya üstad bulursan, ona müracaat et..” (Mehmet Şevket Eygi, Millî Gazete, Takvimden Yapraklar; ‘Gençlerin Dikkatlerine’ başlıklı ve 26.12.2015 tarihli yazı)
Bazıları, bu mevzuların konuşulmasından rahatsız olur. O mütekebbirler bulundukları hal üzere, kalas-kütük gibi göçüp giderler..
Hiçbir meslek, mansıp yahut makam görgüsüzlük, nezaketsizlik için mazeret değildir. Bendeniz muvazzaf bir subaydım fakat pilot olduğum için fazla “esas duruş”lu askerlik yapmamıştım. Emekli olmadan önceki son makamım geçici (6 aylık) bir bölük komutanlığı olduysa da orada askerlerimin hepsi arkadaşlarım mesabesindeydi. Onlarla şakalaşır, hakkı kalmamış olanlarına bile (mazeretinde samimiyse) cabadan izin verirdim.
Asil azmaz, bal kokmaz demişler. Mevki ve makamın ne derece yüksekse âdâb-ı muâşeret notun o kadar yüksek olmalıdır. Ancak akıldan nasibsiz deliler, zır câhil nádân kişiler âdâb-ı muâşeret ile kayıtsız olabilir..
* * *
Malûm-u alîniz, muâşeret, insanlar arası münasebet demek. Edeb ise, en güzel hali İslâm ahlâk ve fazileti ile zuhur etmiş terbiye ve/veya güzel davranış(lar).
Müslüman, insanlarla güzel münâsebetler kurar, güleryüzlüdür, nezaket ve mürüvvet sahibidir. Hazreti Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ahlâkı (Kur’ân ahlâkı) böyle idi. O (s.a.v) kimseyi kırmaz, hiçbir isteği geri çevirmez, selâmlaşır, en güzel muâşereti sergilerdi.
“Andolsun ki, Resûlullahda; sizin için, Allâh’ı ve âhiret gününü umar olanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için güzel bir (imtisâl) numune(si) vardır” buyurulmaktadır. (el-Ahzâb, 33/21).
Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendi, «Büyük İslâm İlmihali» isimli eserinin 45. sahifesinde “Resûli Ekrem efendimizin yeyip içme, giyinip kuşanma, oturup kalkma gibi siret-i nebeviyelerine (âdâb-ı muâşerete taallûk eden işlerine) de “sünen-i zevàid” adı verilmiştir ki, bunlar da birer sünnet-i gayr-ı müekkede demektir..” der.
Muhavere, mükâleme karşılıklı konuşma, anlaşma bir mevzuyu mütalâ etmek üzere müzakere demektir. Sohbet ise biraz daha farklı. O fark da konuşanlar arasındaki samimiyet yahut yakınlıktadır.
Muhavere yahut mükâlemeyi sevmediğin, hoşlanmadığın kişilerle de yapabilirsin. Hattâ bu, iki devletin müzakereleri bile olabilir. Lâkin sohbet muhabbet ile olur. Zıt fikirler olabilir. Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan çıkar. Lâkin bir muhaverede “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadîs-i şerîf’inin tecellisi için âdâb-ı muâşeret şarttır[1].
Büyükler sohbeti, yarenlerle tatlı tatlı hakikat, marifet üzerine konuşmak olarak tarif etmişlerdi. Muhaverelerde de sohbetlerde de mutlaka görgü kurallarına riayet edilmesi gerekir.
Eskiden muâşeret, sohbet denilirdi, muhabbet vardı… günümüzün tavşan suyuna tirit kuş dilinde bir «iletişim»dir gidiyor…
Kimi zaman iş laklakiyata (ze kuşağı tâbiriyle «geyiğe» dönüştüğünde) sözler kabalaşır, sert tartışmalar olur. Sohbetlerde bu olmaz. Oluyorsa o sohbet değildir.
Muhterem ağabeyimin de bulunduğu, Üsküdar Kuruçeşme’deki bir çay sohbetimizde muhterem Prof. Mahmut Çamdibi hoca (bir ara bahsi açıldığında) “biz buna iletişim bozukluğu diyoruz” dedi.
Muzipliğim tuttu, hemen bu «iletişim» üzerinden takıldım, “arızâ’yı muhavere seviyesiz insanlar beyninde olur, değil mi hocam?” dedim. Uzun süre güldü, sonra karşılıklı tüttürdük cigaraları…
Seviyeli insanlar mertebe sahibidir. Kolay kolay alınganlık göstermez, yere düşse de cevherin sakıt olmayacağını iyi bilirler. Fare arslana kafa tutsa arslan ona hamleye tenezzül etmez.
Muhatabınız sizi hamulesi kadar (bilgeliği, edebi, samimiyeti nisbetinde) anlar. Sohbet muhabbet ehliyledir. Muhavere ihtiyaridir, mecburi değil. İlim titri olanlar, Mahmut Çamdibi ağebey gibi, âlim mürüvvetinde davranmayı bilecek. 20 Şubat 2021
——————————————–
[1] “Bu hadis-i şerife iki kişi itirazda bulunmuştur. Birisi deli, öbürü de dinsizdir. Bunlar şöyle diyorlarmış: ‘Eğer ihtilâf rahmet olsaydı, ittifak azap olurdu.” Ölür müsün öldürür müsün? Nádân işte böyleleridir.
YORUMLAR