“ALLAH’INI SEVİYORSAN…” RESİM:“Hem Okudum Hem de Yazdım/3” (Kapak) (“Malûmlar”a “taşlama”, mısra-mısra haşlama):
ALİ KAYIKÇI/DEREBAHÇELİ
- “Hiciv, sözün silâhı ve hayâtın aynasıdır.” (Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı Aliyeva-Muş Alparslan Üniv. İletişim Fak. Dekanı; Çağrı Dergisi, S. 745, Nisan-Haz. 2023, sy. 10)
* “Şiir: Düzyazıya karşıt olarak mısralar sanatı; seslerin ritimlerin, uyumların kaynaşmasıyla en güçlü duyguları, izlenimleri, heyecanları canlandırma ve telkin etmek sanatı. …Şiir kavramının tek tek bir tanıma sığmadığı çoğu birbiriyle çelişen yüz lerce tanım verilebileceği ortaya çıkar. Tenkitçilerin, düzyazı dışında kalan bir anlatım aracını belirtmek istedikleri zaman kolaylıkla kullandıkları ve kendisinden bekleneni açıkça verebilen bir terimdir. Eski çağlarda şiir kavramı nazım sanatından, tecvitten… pek ayrılmazdı; bu da şiirin müzikle aynı kaynaktan geldiğini gösterir.Meseleyi yalnız biçim açısından incelersek, şiirin, nesne karşıt olarak seslerin uyuşmasına ve kulağa hoş gelecçek biçimde akışmasına dayandığını, şarkıya benzediğini ve hayalerle örüldüğürnü söyleyebiliriz; bu bakımndan şiir, gerçek nesneleri adlarıyla belirten, aralarındaki görünür bağıntıları (vurgulayan), eylemin (gâye) ve araçlarını gösteren mantık ve kullanım dilindenr ayrılır. Dolayısıyla her şiirin, ne kadar türküleşirse türkeleşsin, dil olarak, yani anlaşma aracı olarak nesre doğru bir kayması, kendisi de şiir gibi ritim ve benzetmelere başvurabilen nesrin de her zaman, şiir düzeyine yükselmesi imkânı vardır… Şiiri şiir yapan nazım sanatı değildir; özünü başka yerde aramak gerekir.
Meseleyi biçim açısından ele alırsak; şiiri kolaylıkla birtakım türlere ayırabiliriz: Konumunu tarih ve efsanelerden alan epik şiir veya destan; bir anlatıyı perdeler hâlinde sahnede canlandıran dramatik şiir; bir öğretiyi açıklayan Öğretici şiir; duyguları dolaysız olarak yansıtan lirik şiir…
Şair ise, akla yakınlık sınırları içinde gerçeği taklit ederek olabilecek şeylerden söz eder: tarihe uygunluk, gerçeğe bağlı kalmak gibi basit kaygılardan sıyrılmış, daha felsefî ve daha genel bir gerçeğin ardına düşmüştür. Her şiir de, hayâllerin kaynağını tabiatta bulur, tabiatı akla yakın hayâllerle yorumlamağa yönelir…” (Meydan Büyük Lûgat ve Ansiklopedi; Meydan Yay. İst. 1973, C. 11, sy. 779)
* “Şiir: Edebiyat sanatının bir türü, ulaşılabilen en yüksek edebiyat değerini taşıyan söz sanatı; dili kullanarak insan üzerinde en yoğun, en etkili, en güçlü, en gerekli izlenimleri (sağlayan) sanat gücü. Şiir bir değer, nazım bir yol; şiir bir (gâye), nazım araçlar topluluğu; şiir bir edebiyat türü, nazım edebiyatın kullandığı anlatım biçimlerinden biridir. Bu yüzden genellilkle şiir düzeyine nazım yoluyla ulaşıldığı için çok zaman şiirle nazım birbirine karıştırılmış, ya da her manzum eserde şiirsel değerler varlığına inanılmıştır.
Edebiyat, şiirle başlamıştır… Modern Avrupa şiiri lirik, epik, dramatik şiir diye başlıca üç türe ayırır…
Şiirin başlıca çeşitleri her çeşit duygu, özlem, dilek, düş ve coşkuları olabileceği kadar uyumlu bir biçimde dile getiren lirik şiir; savaş ve kahramanlık, yurtseverlik ve yüreklilik olaylarını yücelten, öven değerlendiren epik şiir, eylemi kişileştirerek canlandıran dramatik şiir’dir. Ayrıca (tabiat) güzelliklerini (tasvir eden), bu yolla insanda bir etki ve hoşlanma izlenimi uyandıran şiirlere pastoral, öğretici yanı ağır basan ürünlere didaktik; yergi ve eleştiriye önem veren eserlere satirk gibi sıfatlar takılmıştır. Ne var ki bu tür eserlerde şiirsel öz yerini ya zekâ buluşlarına, ya söz oyunlarına, ya bilgi ve nükteye bıraktığı için değerce düşer.
Eski edebiyatımızın gazel, koşma, ağıt (mersiye), türkü, güzelleme, mani gibi biçim ve türlerini lirik; taşlamalarla hicviyeleri satirik, destan, koçaklama, varsağı… diye adlandırmak ve yalnızca öğretimde bazı kolaylıklar sağlayan bir ayrım yöntemidir…” (Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi; Görsel Yay. İsta. 1987, C. 13, sy. 8155)
* “Şiir: Dilin anlam, ses ve ritim ögelerini belli düzen içinde kullanarak, bir olayı ya da bir duygusal ve düşünsel deneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatı. Şiirde dil, yalnızca bir iletişim aracı olmakla kalmaz, başlı başına bir (gâye) ye de dönüşür.
Tanımı ve kapsamı: Şiirin hem genel ve kapsayıcı, hem de anlamlı bir tanımını yapmak kolay değildir. Şiirle her türlü genel tanım ve kural arasında bir karşıtlık değilse bile, bir gerilim vardır. Her başarılı şiir, dilin ve insan davranışlarının bazı genel kurallarının çarpıtılması, dönüştürülmesi, kıcasa ‘özelleştirilmesiyle’ elde edilir. Ama bu özelleştirme, her zaman kişiselleştirme anlamına gelmeyebilir. Büyük şiirlerde her zaman bir kişilerüstü sesin varlığı duyulur: Her hangi bir (şahsın) değil, dilin kendi sesi işitilmektedir.
Şiir, daha basit olarak, (mısra) kurma sanatı ya da (mısralardan) oluşmuş herhangi bir yazı olarak da tanımlanabilir. Buna karşı çıkan bazı şair ve (nazariyecilere) göre, (mısra) şiiri değil manzumeyi tanımlayan özelliktir. Bu görüşü savunanlara göre, şiirle manzume arasında bir farklılık vardır. Her manzum yazı şiir olmadığı gibi, her şiir de manzum biçimde yazılmamıştır… Asıl önemli olan, insanların (mısralı) yazıları şiir olarak kabul etmiş olması ve kendilerine sunulan metni farklı bir (hissi) hazırlık ile okumalarıdır.
…Valery’ye göre, şiirle düzyazı arasındaki farklılık, yürümekle dans etmek arasındaki farklılığa benzer. Bir başka deyişle, şiirde ‘neyin’ söylendiğinden çok, ‘nasıl’ söylendiği önemlidir…” (Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi; Hürriyet Gzt. Yay. İst. 1994, C. 29, sy. 107)
* “Şiir: Edebiyâtçıların ortak ve kesin bir târif üzerinde anlaşamadıkları şiir, dilin ve nazmın şahsî ve üstün bir zevkle kullanılmasından meydana gelen bir sanat eseridir. Dış görünüş olarak, mısralardan ve mısra kümelerinden meydana gelir. Şiir üzerine, çok şey söylenmiştir. Bunların hepsi şiirin bir tarafını ele alan ve ön plâna çıkaran sözlerdir. Ama hiçbiri tek başına şiiri tamamıyla kavrayan ve açıklayan ifadeler olamamıştır. Misal olarak: ‘Şiir, nesne çevrilmesi mümkün olmayan nazımdır.’ (Ahmed Hâşim), ‘Şiir, nesirden bambaşka bir hüviyettedir. Şiir duygusunu lisan hâline getirinceye kadar yoğurmak, onu çok toplu bir madde hâline sokmak, o kadar ki, mısra güyâ hissin ta kendisi imiş gibi okuyucuya samimi bir vehim vermek. İşte bunu özlüyorum..’ (Yahya Kemal)
Her güzel şiirde yüce hayaller, sağlam fikirler, derin duygu ve düşüncelerin yanısıra bütün bunların mümtâz bir söyleyişle dile getirilmesi demek olan şi’riyet de bulunur. Şi’riyet; nesirde üslup ne ise, şiirde odur. Şiir gücü de denilebilir. Bu, açıkça îzah ve tam târif edilemez. Bir şiir okunurken hissedilir…” (Yeni Rehber Ansiklopedisi-Türkiye Gazetesi Yay. İst. 1993, C. 6, sy. 167-168)
* “Şiir, öyle bir orkestradır ki bütün tabiatın ve insanların sesini yansıtır.” (Viktor Hugo-Netice-i Kelâm/Hayata Yön Veren Sözler; Celal Oymak, Engin Yay. Ankara, 2010, sy. 280)
S |
aygıdeğer Okuyucularımız!..
Yukarıda “başlık” hâlinde kısmen aktardığımız bilgilerden de anlaşılacağı üzere; “şiir”mevzusu, değil birkaç sayfada, hatta birkaç kitapla bile asla yeterince anlatılabilecek/tanıtalabilecek bir edebî tür olmaktan çok çok uzaktır. Çünkü yazarı (şâiri) kadar sayıda olmasa da yüzlerce tanımı vardır. Ancak, yaptığı karalamaları, ak sayfa ve zaman isrâflarına “şiir” deyip ısrarla şuruda burada okuyup yayınlayan kimseleri duydukça/gördükçe de güzel dilimiz ve kültürümüz adına üzülmekten kendimizi alamıyoruz.
Diyoruz ve de bu his ve düşüncelerle kaleme aldığımız aşağıdaki mısralarımız ile Sizleri başbaşa bırakalım istiyoruz. Kalbî sevgi ve saygılarımızla…
= = = ( * * * ) = = =
“Allah’ını seversen”, bu sözü iyi dinle:
“Kâğıda ve kaleme, eziyet etme n’olur?”
“Şiir’de 100/yüz tanım” var, hiçbiri yok “metinle!..”
“Satır satır” yazmışsın, deme “bu şiir olur”;
“Bir çift sözüm var sana”, “bi dinle edebinle!..”
“Hak-hakîkat seversen”, kıyma onca “boyaya”;
“Gül zaman”ı öldürme; dak’ka, saat, gün, “aya”;
“İlim-ibâdet-sevâb”, değil öyle “bedava!..”
“Şiir’de 100/yüz tanım” var, hiçbiri yok “metinle”;
“Allah’ını seversen”, bu sözü iyi dinle!..
“Epik” var, “dramatik”; “öğretici şiir”ler”;
“Lirizm” var, “söz uyumu”; akıp giden “nehir”ler;
“Kafiye-benzetme”ler, “gönülden sevilir”ler!..
“Şiir’de 100/yüz tanım” var, hiçbiri yok “metinle”;
“Allah’ını seversen”, bu sözü iyi dinle!..
“Vezin-kafiye-şekil”, “ritm” olmasın dersen;
“Ona da eyvallah” da, “alay-hiciv” istersen;
“Didaktik şiirler” var, “peki” deyip seversen!..
“Şiir’de 100/yüz tanım” var, hiçbiri yok “metinle”;
“Allah’ını seversen”, bu sözü iyi dinle!..
“Kâğıda ve kaleme, eziyet etme” sakın;
“Mehmet Kaplan” Hocaya, kitâbına(*) bi bakın;
“Yüzlerce şâir/şiir”, gelmişler akın akın!..
“Şiir’de 100/yüz tanım” var, hiçbiri yok “metinle”;
“Allah’ını seversen”, bu sözü iyi dinle!.
“Kâğıda ve kaleme”, “zamana” kıyma n’olur?
“Türk Edebiyatı”(**) var, “Kabaklı”da epey dur;
“Hiciv” yap/”taşlama” yaz, “siyasîye ince vur!..”
“Şiir’de 100/yüz tanım” var, hiçbiri yok “metinle”;
“Allah’ını seversen”, bu sözü iyi dinle!..
KAYIKÇ’Ali diyor ki, “Önce oku, sonra yaz!…
…Bir miktar tefekkür et, ilhâm için yap niyâz!..
…Bunlar yoksa o saat, kâğıtlar kalsın beyaz!..”
“Şiir’de 100/yüz tanım” var, hiçbiri yok “metinle”;
“Allah’ını seversen”, bu sözü iyi dinle!..
———————————————————-
(*): Cumhuriyet Devri Türk Şiiri-Mehmet Kaplan; Kültür Bakanlığı Yay. Ankara 1990, 564 sy.
(**): Türk Edebiyatı (6 cilt/6 bin sayfa)-Türk Edebiyatı Vakfı Yay. İst. 1966-1978