Lise yıllarında bayan bir edebiyat hocam vardı. Kadındı ama okulun erkek talebeleri ve hattâ en babayiğit erkek hocalarını dahi korkutmuştu. E, arslanın yalnız erkeği yok, dişisi de var değil mi? Hem söyleyebileceği bir sözden, hem bakışından çekinirlerdi.
Bendeniz onu çok sever, çok hürmet ederdim. Nasıl sevmeyim ki, daha ilk tanışma günümüzde “evlâdım soyadının mánâsını biliyor musun?” dedi. Merhûm babam boş adam değildi. Bize belletmişti, “biliyorum hocam” dedim ve devam ettim:
“Efendim «betik» mektup, kitap demek, «bitik» olarak da söyleniyor ve Orhun abidelerinde bile yazmaktaymış «kitapçıoğlu» oluyor böylece soyadımız. Zaten babamın amcaları bu yüzden “Kitapçıoğlu” soyadını almışlar, Bitikçioğlu yerine…” gibi uzun bir açıklama yaptım ve zátıâlilerinden ilk “aferin”imi aldım.
Sonrası da oldu. Ödev olarak verdiği Namık Kemâl’in İntibah romanını özet olarak anlattım, hem aferin dedi, hem de başımı okşadı (yaşıyorsa afiyyete olsun, değilse gani rahmet, mekânı Cennet olsun).
Hocam verdiğim bilgilerin doğru olduğunu söyledikten sonra, “BİTİKÇİ aynı zamanda Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında “vali yardımcısı” olarak da kullanılıyordu, o mánâsından dolayı” dedi.
Edebiyatı çok seviyordum. Sınıfta birkaç arkadaş dışında kalanlar bize inat edebiyattan nefret ederlerdi. Birgün bu hergelelerden biri hocamız “arûz ne demek bilen var mı?” diye sorunca sırıtarak “hehhe develerin üstünde arapların yalellileri” diye istihzaya kalkıştı hocayla. Hoca ise, istifini bile bozmadan “Otur sana on veriyorum” dedi.
Biz şok olduk tabi. O sertliğiyle erkek hocaları bile korkutan kadın, istihzâ (dalga geçmek, alay etmek) olduğu áşikâr bir cevaptan sonra bunun ağzının ortasına Osmanlı tokadını aşkeder zannetmiştik.
Fakat unutmuştuk… Edebiyatçı dövecekse önce lafıyla döverdi. Netekim uzunca bir suskunluk sonrası devam etti, “sana on veriyorum ama başındaki 1’i arkana, sıfırı ise karnene koyacağım” diyiverdi. Bu laf yüzlerce küfürden ağırdı. O müstehzi cevabın sahibi zaten tasdikname alacaktı. Her sene çiftdikişti. Sinirle kalkıp sınıfı terketti…
Ecdadımız hep edeb sahibiydi. Hazzetmedikleri birine dair bir lakırdı edecekleri veya yazacakları zaman (küfürlü, kem sıfat yerine) “falan oğlu filân” derlermiş. Normali neydi? Biri yád edilirken babasının veya kadınsa anasının adı ve sonra oğlu/kızı olarak kendi adı söylenirdi.
Edebiyat büyük san’at. Yukarıda hocamdan misâl verdim, edebiyat yeri gelir, küfrden beter eder, yerin dibine geçirir, yeri gelir semaya yüksseltir muhatabını. Meşhur ve malûm bir misâl:
Tahir Efendi bana kelp demiş, /İltifatı bu sözde zâhirdir,
Malikî mezhebim benim zira, /İtikadımca kelp tahirdir.
Şair Nef’î, bu beyitleriyle gûya, “Tahir Efendi bana köpek demiş, açıktır ki bana iltifat ediyor (!), çünkü Malikî mezhebindenim, bizde köpek temizdir (abdesti bozmaz)” diyor. Lâkin, “kelp tahirdir” derken “tahir”i; mánâ cihetindeki “temiz”inden mâadâ muhatabın adı olarak da zikretmiş oluyor ki, “(asıl) köpek Tahir Efendi’dir” diye fevkalâde ağır bir cevap oluyor!.
* * *
Gelelim arûz veznine. Hocamız konuyu mükemmel bir şekilde anlatmış, ben ve birkaç arkadaşım mestane dinlemiştik. Arûzun lugat mânasında, taşıdığı mânalarının bağlı bulunduğu ıstılahların başlıcaları “Yön, cihet, taraf, yan, bölge; Mekke, Medine ve etrafı; patika; bulut; serkeş deve; çadırın orta direği; ortaya çıkma veya çıkarma; kendisiyle bir şey karşılaştırılan, ölçü ve örnek olan şey.”
Arûz ilmini sistemli bir izah şekline kavuşturan, bir bütün halinde nazımla ilgili ıstılahların çoğunu tesbit ve tarif eden Halîl b. Ahmed (ö.175/791), arûzun ma’rûz yani “kendisiyle bir şey karşılaştırılan” mânasına geldiğine işaretle, “çünkü şiir onunla karşılaştırılır” demiştir.
Arûz ilminin öteden beri şiirin doğru veya bozuk olanını ayırmayı sağlayan bir ölçü, bir terazi (mîzan) şeklinde tarif edilmesi bundan olmalı. Keşke vaktiyle arûz öğrenip bu güzide vezinle de şiir yazabilseydim.
Neyse, yàni dostlar bu iş öyle “develerin üstünde arapların yalellileri” diye hafife alınacak şey değil. Kemalist inkılâblar, mazimiz gibi edebiyatı da gömünce bizim edebsiz hergele gibiler peydahladı. Yazımızın netayic’ül meânisi bu. 23.06.2021
YORUMLAR