Henry Alfred Kissinger (27 Mayıs 1923), «Soğuk Savaş» yılları dahil, dünya politikalarına yön veren, ABD gölgesindeki devletleri kimlerin yöneteceğine karar veren Yahudi kökenli Amerikalı diplomat.
ABD Başkanı Nixon’a danışmanlık yaptığı 70’li yıllarda Pekin ile ilişkilerin tekrar yürürlüğe sokulmasında önemli rol oynamıştı. Yakın zaman önce de yeni bir Cihan Harbi’nin yakın olduğunu “Washington ile Pekin arasında soğuk savaş başlayabilir; bu tüm dünya için mahşer tehdidi oluşturur” sözleriyle dile getirdi.
Herif her lafı dikkat çeken mühim bir siyasetçi. Vecize gibi söylediği, “Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı (yiyeceği) kontrol ederseniz tüm insànları yönetirsiniz” sözünü bilmeyen yoktur.
Malûmâlileri, siyaset yönetmek demek. Kökü seyislikten (at eğiticiliği) geliyor. At sahibine göre kişniyorsa (binicisinin nasıl yönettiğine göre hareket ediyorsa), siyaset yàni yönetim de öyle. Siyasîler ne denli hünerliyse, idarecilikleri de o denli iyi ve başta kalmaları mümkün oluyor.
ABD’nin başarısını (!) Kissinger gibi yahudilerin siyaseti sağlamıştır. “Hitler’in eline sağlık” diyen zalimlerden olmadım hiç, lâkin Dünya Fitne Merkezleri’nin başında hep siyonist yahudiler olduğunu biliyorum.
Sadede geleceğim amma ve lâkin eminim ki, birçok muhterem okurum yukarıdakilerle aşağıdaki “30 Ağustos”un alâkasını kuramayacak. Yine de benden bu kadar. Gerisi herkesin kendi fehmine kalsın…
* * *
AA bugünkü birinci haberini 30 Ağustos’un sene-i devriyesine ayırmıştı: Millî haber ajansımız manşetinde, “Türk ordusunun 26 Ağustos’ta başlayıp 30 Ağustos’ta (1922) zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi, dünyanın gördüğü en büyük kahramanlık destanlarından biri olarak tarihe geçti” diyordu.
30 Ağustos, gerçekten de “dünyanın gördüğü en büyük kahramanlık destanlarından biri” miydi? Hayır kat’i olarak böyle değil!.
Zira öyle kabul edilirse «Çanakkale»ye bile denk görülebilir. Oysa 30 Ağustos, onlarcası gibi yalnızca bir mevzi zafer. Bakınız hayâl hanemden zannedilmesin diye aynı AA haberinden aktarıyorum:
“1919 yılında Birinci Dünya Savaşı sonrası Îtilâf Devletleri, Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerine dayanarak türlü bahanelerle Anadolu’yu işgale başladı, ordusunun cephanesi elinden alınan Türk milleti zor durumda bırakılmaya çalışıldı. (…….) Îtilâf donanması İstanbul’a, Fransızlar Adana’ya, İngilizler Urfa, Maraş, Samsun ve Merzifon’a, İtalyanlar, Antalya ve Anadolu’nun güneybatısına yerleşti. (…….) Yunan Ordusu İzmir’e çıkarma yaptı…”
İşte hadisenin hülasası. Vatan elden gidiyordu ve kadını erkeğiyle tüm vatan evlâtları bu kahbe istilâya karşı yegan yegan gayrete geldi ve vaziyetin vehametine binàen acilen ve emir beklemeden birleştiler.
Cibilliyeti «vatan námûstur» kodlu bir millet işgali kabul edebilir miydi? Etmedi ve şehirlerden köylere hattâ mezralara kadar neredeyse kendiliğinden teşekkül eden bir mucizevi Kuvayı Millîye (millî kuvvet) küffarı denize dökene kadar cihat etti.
«Cihat» tâbirini bilerek kullandım. İstiklâl Harbi her yönüyle tam bir İslâmî cihad hareketidir. “Kahraman Ordumuza” hitabıyla başlayan ve «Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak» diye terennüm ettiğimiz İstiklâl Marşı da teyid etmiyor mu iddiamızı?
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ..
Cennet: İslâm dininde hak edenlerin ebedî ahiret hayatındaki mükâfat yeri. Vatan: Avuçlayıp sıksan, yahut biraz eşelesen şehidlerin kemiklerine rastlayacağın ve Türkler için námûs telâkki edilmiş topraklardır. Şühedâ: Allah için, can vermiş ve İslâm dinine göre Cennet’teki yerlerini canlarını teslim ederken dünya gözüyle görmüş bahtiyarlardır. Hüdâ: Allah.
Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Mâbed: Kubbeleri miğfer, minareleri süngü misâli, her gün Allah’ın birliğini ve Muhammedin (sallallahü aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve elçisi olduğunu, dinin temeli namaza beş vakit ezanlarıyla çağıran, cihana yayılan bu en hoş nida ile “burası bir İslâml diyârıdır” diye haykıran, Müslümanlar için Allah ile buluşma (secde) yeridir.
İmdi, bunlardan güzel ifade (ve isbat) edilebilir miydi İstiklâl Harbi’nin bir İslâmî Cihad hareketi olduğu. Kemalistler kusura bakmasın. 30 Ağustos da, bu vatandaki sair tüm kahramanlıklar da Müslümanların. 30.08.2021
YORUMLAR