Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Avrupa’nın ekmek sepeti

Ukrayna krizi başta petrol fiyatları olmak üzere her türlü emtia ve gıda ürünlerinde ciddî bir zıplamaya yol açtı. Kriz büyürse ekmek kıtlığı bile başlayabilir diyenler var.

Lâkin bütün bu piyasa anormalliğinin asıl suçlusu kendinden başkasını düşünmeyen ve kendini uyanık sanan insàncıklar. Avrupa’lı yahut Asya’lı olsun farketmiyor. Rezil rezildir…

Türkiye’de zeytinyağı bol miktarda mevcut. Evet pahalı ancak az kullanırsın, hem sağlığın için daha iyi hem de ayçiçek yağı olarak satılan birçok markanın içinde zararlı maddeler var.

Üstelik muhterem Tarım ve Orman Bakanı Kirişci, “Ülkemizin yeterli miktarda ayçiçek yağı stoku bulunmaktadır, ülkemizde ayçiçek yağında bir kriz yok, hattâ yağışların bolluğu nedeniyle Çukurova hasadının önümüzdeki yıl daha bereketli olacağını” açıkladı.

Sosyal medya tam bir felâket. Kanunu da çıktı ama bu sahada hálâ bazı mel’ûnlar her türlü haltı yiyor!..

Lâkin buğday meselesi oldukça doğru. Bugdayda küresel kriz var.

Biz  “Konya tahıl anbarımız” sloganını duyarak büyüdük. Sonra Konya kendine yeterli buğdayı üretemez oldu, değil ki Türkiye’nin ihtiyacını karşılasın. Neden böyle oldu?

Bunun bin türlü sebebi var ama iki tane meşhurunu arzedeyim: Birincisi, köylülük bitti. Ezik insanlar göçü başladı şehirlere. Köylüyü, seçim dönemleri dışında adam yerine koymayan devltelular sebep oldu bu ezikliğe. Köylüler kapıcılık yapmak için koca koca tarlalarını yok bahasına satıp şehre göçtü.

İkincisi, kendi ihtiyacımız varken en kaliteli ürünlerimizi ihraç ettik. İhracatta akıllı olan, ihtiyaç fazlasını yurtdışına satar. Ahmaklar ise köylüden yok bahasına satın alıp bin takla attırarak fiyatları katlayan mafyatik yapıların, para babalarının insafına terkeder insànını.

Köylüye iyi bir taban fiyat verilse, mazotundan vergi alınmasa, uyanıklara mani olmak için de makul bir tavan fiyat konulabilseydi şu rezil hale, ekmeklik buğdayımızı dahi ithal eder duruma düşmezdik!.

Evet, buğday meselesi doğru, küresel kriz var. Avrupa’nın ekmek sepeti Ukrayna ile kâfir Putin’in zalim Rusya’sı arasında devam eden savaş buğday piyasasında sert yükselişe neden oldu.

Buğday fiyatları, 1959’dan sonra ilk kez zamlanışta haftalık yüzde 40’ı aştı. Fiyatların son 14 yılın zirvesine ulaşması sonrası en fazla buğday tüketen ülke olan Çin Tarım Bakanı, “Tarihin en kötü dönemini yaşıyoruz” dedi. Türkiye acilen yeniden buğday üretmeli…

(ikinci bahis) Valiye «ilbey» denilen devirde…

Revizyonist[1] tarihçi yazar Mustafa Armağan dün gece Akit tv ekranında anlatıyordu. YeniAkit köşe yazısı da aynı konudaydı. Dışişleri Bakanlığı Arşivi’nde mevcut sahih bir belgeden yola çıkarak Ukrayna krizi ile herkesin ağzına pelesenk olan «Möntrö Antlaşması»nın Atatürk tarafından da zafer olarak görülmediğini, içine sinmediğini anlatıyordu:

“Bu şaşırtıcı tebrik telgrafında Kamal Atatürk Montrö Konferansı’nın sonuçlarından “pek parlak demiyeceğim” şeklinde memnuniyetsiz bir edayla bahsetmekte ve arkasından “Türklük namına aldığımız uysallığı, abnegation’u medeni dünya ve medeni insanlığın takdir edeceğini umduğunu belirtmektedir” diyordu.

Bu son cümledeki «abnegation»ın (Fransızcadan) “valiye bile «ilbay» denilen o çılgın özTürkçecilik devrinde, hasseten de M. Kemal’in dilinde ne işi vardı, belli ki Möntrö içine sinmemiş” diye yorumluyordu tarihçi Mustafa Armağan bey.

M. Kemal paşanın Fransızcasını kullanmayı tercih ettiği ve sayın Armağan’ın dikkatinden kaçtığını veya söylemekten çekindiğini düşündüğüm «abnegation»ın asıl mánâsı Atatürk hakkında pek iyi bir intiba bırakmayan cinsten.

Zira yukarıda yer alan ve belgede geçen mánâsıyla abnegation, sessizce oturup beklemek, etliye sütlüye karışmamak, Hristiyanlıktaki “yüzüne bir tokat atılırsa kafanı çevir öbür yüzüne de atsınlar” zihniyeti anlamında bir zavallılık… İstiklâl Savaşı’nın başkomutanı, heryere heykelini diktiğimiz «Türk’ün (yegane) atası» ünvanlı birinin bu sözleri şaşırtıcı değil midir?

İstiklâl Savaşı’mızın (1919-1922) üzerinden yirmi sene bile geçmemişken (1936’da) başkomutanın bu telgrafı Mehmed Akif’in «uysal koyun»unu aklıma getirdi. Akif, “Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? / Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!” demişti ya…

Hem medeni (!) dünyanın takdirini kazanma gayreti de nedir? Biz zátıâlilerinin başkomutanlığında, onların tek dişi kalmış medeniyetine karşı vermedik mi o İstiklâl Savaşı’nı? Bebeklere kadar öldüren, yakıp yıkan «vahşi Batı» medeniyetine karşı “ulusun korkma, nasıl böyle bir imanı boğar?” demedik mi millet olarak? 07.03.2022

———————————————————–
[1] Bir sistem veya doktrini tekrar gözden geçirip değişiklik ve düzeltmeler yapanlar. Yalan tarihimizin revizyonu (düzeltilmesi) gelecek nesillerimiz için en mühim konudur. M. Armağan’dan önce, onun üstadı sayılacak, merhum Kadir Mısıroğlu, putçu yalan tarihimizin nice bahsinin gerçeğini açıklamıştı.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER