ABD gibi Türkiye de askerlerini Afganistan’dan tahliye ediyor. Dün AA’nın ilgili haberlerini okurken başka bir haber de dikkatimi çekti.
Bangladeş Türkiye Büyükelçisi, savunma sanayi alanındaki ithalatın tamamını Türkiye’den gerçekleştireceklerini açıklamış. Sevindim, fakat haberin verilişi benim ifadelerim gibi değildi ve bu nedenle de üzüldüm.
Muhterem büyükelçinin adı (latince hurufattan dolayı) anlamını bozacak şekilde «Mosud» olarak yazılmıştı. Oysa o isim bizde de kullanılan “Mesut(d)” dan başkası değildi. soyadı da Mannan olarak yanlış yazılmış ki aslı «Mennân»dır.
Mennân ise Allah’ın isimlerinden. “Kerim, Fettah, Aziz, Rahim, Rahman” gibi “Abd’ul” yàni «kulu» eki almalıdır. Yàni Abdülkerim, Abdürrahim gibi Abdülmennân olmalı. Fakat işin bu ciheti AA’nın hatası değil.
AA’nın dili fevkalâde mühimdir. AA «modernlik popülizmi» adına mı yapıyor bu türden hataları? O zaman bilsinler ki, “Mesut(d)”u «Mosud» yapmak Bangladeş’i Türkiye’den ayırmak kadar abestir.
Medya AA haberlerini kullanır genelde. Beni üzen diğer konu da işin bu yönü. Bengladeş haberinde, «alım» yazmışlar «ithalat» yerine. Sanki sayın büyükelçi “günlük alışverişimi Türkiye’den yapacağım” demiş. Oysa adam “Savunma Sanayii ihtiyaçlarını Türkiye’den alacağız” diyor.
Güney Asya’nın önemli lisánlarından, dünyanın altıncı dili Bengalce’yi 180 milyonu Müslüman 243 milyonun üzerinde (Üç Türkiye) insàn konuşmakta.
Birçok dünya markası ticaret metaı kataloglarında İngilizce, Çince, Fransızca, Arapça olarak ürün hakkında tanıtıcı bilgi verir ve ne Türkçe ne de Bengalce’yi kullanmazlar. Türkçe yeni yeni başladıysa da Bengalce hálâ yok. Zira Batı’nın gözünde onlar Bengal kaplanı değil.. Fakirler, binaen’aleyh ucuz işçi (modern köle) dışında bir mánâ ifade etmiyorlar!..
Yarınlarda Bengladeş ile yapacağımız ticarette göndereceğimiz ürün kataloglarında mutlaka Bengalce ürün tanıtımı yapılsın, sonra (uydurukça kelimelerden tahir) zengin Türkçe ve nihayet Arapça. Sonra da belki İngilizce. Fransızca icab etmez. Kaç kişi konuşuyor ki?
Bu devlet haber ajansının yaptığı hatalar sair medyada katlanarak büyüyor. AA dilimizi yozlaştıramaz. Devlet (iktidardaki ricâl-i devlet) uyardığımız konularda behemehal (mutlaka) tedbir almalıdır.
“İktidara «şunu yapın, bunu yapmayın» deyip duruyorsun bu ne cüret” diye düşünüp kendime ayar vermiyorum. Zira hatalarının yanında bu iktidar «ifade hürriyeti» veriyor, ben de yapıcı tenkidlerimi yöneltiyorum.
Bazı kendini bilmezler gibi «ifade hürriyeti istismarı» yapmam. Onlar “göğüslerinde gizledikleri kinle” yıkıcı tenkidler yapıyor, hakaretamiz sivri bir dil (uslûp) kullanıyorlar.
Onların «Millî Şef»i İ. İnönü yalnızca paraların üzerine resimlerini bastırmamış, ifade hürriyetini de kaldırmıştı. Basın en küçük bir tenkid yöneltemiyordu. Peyami Safa, bile bu gayri millî şefle dünya görüşü taban tabana zıt olmasına rağmen hafiften pohpohlamak zorunda kalmıştı zaman zaman.
Şükürler olsun ki, (şimdilik) öyle bir mecburiyetimiz yok. Tek dileğim, millet üzülmesin, Hak yolda yürüyelim, yürüyenlere de yardım edelim…
“Eğer siz O’na (Resûlullaha) yardım etmezseniz muhakkak ki, Allah Teâlâ O’na yardım etmiştir. O zaman ki, kâfirler O’nu (Mekkeden) çıkarmışlardı. (O), ikinin ikincisinden ibâretdi. O zaman mağaradaydılar. Peygamber, o vakit arkadaşına «Mahzun olma, şüphe yok ki Allah Teâlâ bizimle beraberdir» diyordu…..” (Tevbe, 40)
“Lâ tahzen” àyet-i celîlesini zikretme sebebimiz; háşa bazı sapık yağcılar gibi birilerini Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) teşbih değil. Niyetimiz Resûlullahın (s.a.v) izinden gidenlere yardım zaruretini Kur’ân delaletiyle anlatmaktır. 26.08.2021
YORUMLAR