Bu gece bin aydan hayırlı «Kadir Gecesi» satırlarımı kıyl’ü qal ile doldurmayı sevmem. Lâkin bazı meseleler var ki, tam da böyle zamanlarda dile getirilmeli. Aksi halde muhafazallah yakında ne Ramazan’a ne «Kadir Gecesi»ne hürmet kalacak. İzah edeyim:
Efendim Türkiye’de ne yapıldıysa hep azar azar ve dine sahip çıktığını söyleyen iktidarlar zamanında yapıldı… Salben idam ile şehid edilen merhum Adnan Menderes TBMM genel kurulunda ekseriyetteki vekillerinin karşısında muzaffer bir komutan edasıyla “isterseniz halifeliği bile getirirsiniz” demişti.
− Ya öyle mi? dediler. Sonra yine halk arkamda zannıyla Türkçe tercümesi (ki o da tartışılır) okunmakta olan ezanı aslına rücu ettirdiler. Berikiler bu sefer “ya öyle mi?” yerine, mehmetçiklere İstanbul Radyosunu işgal ettirip “yönetime el koyduk” dediler.
Sonra uzun bir süre artık kimsecikler öyle şeylere cüret edemedi. Korku yalnız dağları beklemiyor, sanki cihanı sarıyordu… Netekim, (merhum) Erbakan Hükûmeti veya REFAHYOL, 28 Haziran 1996 ile 30 Haziran 1997 tarihleri arasında anca bir yıl görev yapabildi ve «postmodern» postal darbesi…
Yàni, koalisyonla zar zor iktidara gelebilmiş Refah Parti’mize de bir ucube darbeyle “hooop” dediler. Hop’lar bitmedi, “Yargıtay savcısı” birİnin veya birilerinin belki daha doğru, ididanamesiyle Refah Partisi kapatıldı, yerine Fazilet kuruldu.
1999 seçimlerinde iki başörtülü vekilliğe hak kazandı: MHP’den Nesrin Ünal ve FP’den Merve Kavakçı. Bu iki hanımefendi mazbatalarını almış, mebusluğa hak kazanmışlardı. Sanıyorlardı ki, şapka devrimi gibi kılık kıyafet devrimi de kadük. Oysa ki, bu sefer de «kamusal alan» diye bir şey yumurtlamıştı Kemalist takım!.
Nesrin hanımefendi başını açıp yeminini etti. Tam yemin ederken niye öyle yaptı, hálâ meçhul. Kavakçı’ya sıra geldi ve olanlar oldu. Müteveffa Ecevit cinnet geçirdi… Bir Firavun edasıyla, “Burası meydan okuma yeri değildir, bu kadına haddini bildirin” diye gürledi. CHP’li gürûh(-i lâ yüflihûn) ön ellerini sıralara vurarak, “dışarı, dışarı” nâralarıyla, ürken kadıncağızı TBMM’sinden linç ederek kovmuş oldular!
Erkek vekillerimiz (!) bu kanunsuz lince gık diyemedi. Yalnızca, şimdilerde FETÖ’cülükten hapiste olan Nazlı Ilıcak hanım itiraz etti ama sonuç alınamadı.
Yàni muhterem okurlarım bunlar bize defalarca “hoop” dedi, cumhuriyet (!) olmamıza, demokrasiye rağmen. Yüz senedir “inanmak, inandığı gibi yaşamak hürriyeti”ni bizim için hiçe saydılar, azınlıklar kadar olsun müsamaha etmediler!. Tehlikenin farkına varamadık. Yirmi yıldır iktidardayız, vaziyet değişmedi… 2019’da bile Ak Partili vekil Özlem Zengin’e (CHP’li) bay Engin Özkoç (aynen Ecevit gibi) “bu kadına haddini bildirin” diyebildi..
Evet, bu basmakalıp bir KADİR GECESİ yazısı değil. Bakınız tarihçi Murat Bardakçı’nın “Ayasofya bile ibadete açıldı ama hâlâ “dinî mûsikî” diyemiyor, 70’lerde uydurulan “tasavvuf müziği” sözünün arkasına saklanıyoruz!” başlıklı yazısının ifade ettiği trajedyadır bu… Bakınız twitter’da (ADD adına) ne dediler:
Başkanları olacak hüsnü(niyetsiz), “23 Nisan manifestosu” ültimatomunda[1] “Lâiklik, demokrasinin olmazsa olmazıdır.[2] tarikat, cemaat adıyla örgütlenmiş devlet karşıtı kadrolaşmaya izin verilmemelidir” dedi.
İktidar cevap verdi mi? Fakat bir “Serdengeçti” çıkıp “bizim de vazgeçilmezimiz şeriattır” dese, manifestolarını bir yerlerine tıksa ne iyi olurdu değil mi?
Neyse, bu (kahredici) duygularla KADİR GECENİZİ tebrik ediyorum, verdiğim rahatsızlık için çok özür dilerim. 27.04.2022
——————————————
[1] Okutunuz, bu bir beyannâme (manifesto) değildir. Bu ültimatomdur. Yàni belirtilen (istenen) hususların verilen müddet içinde “kayıtsız şartsız” yerine getirilmesini istemek, kabul edilmediği takdirde savaşa yol açabilecek olan bir nevi notadır (sert bildiri, duyurudur).
[2] Dünyanın hiçbir medeni ülkesi veya Cumhuriyet felsefesi, lâikliği evrensel bir değer görmez, demokrasilerin vazgeçilmezi, olmazsa olmazı saymaz. Bu yalnız bize has bir ucubedir.
YORUMLAR