Gırnata Emirliği veya Ben-i Ahmer (Kızıloğulları) Devleti, başkenti (İber Yarımadasındaki) Gırnata olan Orta Çağ devleti. Muvahhidlerin, Las Navas de Tolosa Savaşı’nda Hıristiyanlara yenilmesinin ardından 1232 yılında (önce mahalli bir idare olarak) kurulmuştu. Sonra (1238) İber Yarımadası’nda kurulan en uzun ömürlü ve son bağımsız İslam devleti oldu.
El Hamra Sarayı da Gırnata Emirliği zamanında yapılmıştır. Gırnata Emirliği’nin yok oluşunda bizim de kabahatimiz var: II. Beyazıd Han’ın küçük kardeşi Cem Sultan ile olan taht kavgası yüzünden onlara yardım edememiştik.
Nasrîler de denilen Ben-i Ahmer, Endülüs’te hüküm süren son İslâm hânedanıdır (1238-1492). Ercûneli Muhammed b. Yusuf b. Ahmed b. Nasr el-Hazrecî iktidardaki İbn Hûd’un çıkan karışıklıklar sonucunda 635’te (1238) öldürülmesi ve halkın yardım istemesiyle Gırnata’da (Granada) “emîrü’l-müslimîn” olarak biat alıp Nasrîler’i iktidar yapmıştı. (26 Ramazan 635 / 12 Mayıs 1238).
Tarih böyle ibretlik nice hadise ile dolu. Fakat okuyan, öğrenen, ders çıkaran kim? Ukrayna Krizi’nde Erdoğan iktidarının politikasını tartışıyorlar. Onlar ya tarih bilmiyor ya da düşmanlık gözlerini kör etmiş.
Benî Ahmer (Kızıloğulları, Nasrîler) Devleti gibi eti budu belli, küçük bir devletin, kahir ekseriyeti Hristiyan hâkimiyetinde olan İber yarımadasında çeyrek asrı aşkın (260 sene) hüküm sürmesi, akıllara sezâ bir durum gibi geliyor değil mi?
Fakat dikkatli bir tarih tahlili yapılırsa, durumun hiç de şaşılacak bir şey olmadığı görülecektir. Benî Ahmer Emirlerinin izlemiş olduğu son derece esnek ve değişken denge politikası bu küçük devletin o muazzam kefere gücü arasında bunca uzun süre barınabilmesinin sırrını da açıklamış olacaktır.
İbnu’l-Ahmer’in zaten kuruluş aşamasından sonra 1246 yılında Kastilya Kralı III. Fernando’ya yirmi yıl boyunca maddi ve askerî destek verme sözü ve böylece kendini emniyete alması, Endülüs’te bulunan Hristiyan devletlerinin (Aragon, Kastilya ve Portekiz Krallıkları) kendi aralarında birbirlerine karşı bile Haçlı seferi düzenleyecek seviyeye ulaşacak iktidar mücadeleleri ve daha birçok sebep de sıralanabilir. Ancak…
Ancak, bütün bunlar dengeli bir siyaset takip etmeden hiçbir mánâ ifade edemeyecektir. Sultan II. Abdülhamid Han (rahmetullahi aleyh) da, çökmekte olan Osmanlı Devletini böylesi bir denge siyaseti ile 33 sene daha yaşatmayı başarmıştı.
Muhterem okurlarım, Ben-i Ahmer nasıl bir ibret levhası ise Sultan II. Abdülhamid Han devri de böylesi müthiş bir ibret levhasıdır tarihte.
Bediüzzaman Said Nursi’lere, Mehmed Akif’lere kadar birçok kıymetli mübarek, münevver ve asil insàn “asrın en siyâsî Padişâhına” karşı gelmişler, rahmet devrine (büyük bir hata ile)[1] “istibdad” demiş, sonra bin pişman olmuştular.
Muhâlif İttihatçı kadrodan Rıza Tevfik Bölükbaşı (Feylesof Rıza) işte o bin pişman oldukları günahı (nefis bir şiirle) nazmetmişti:
Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz, / Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz. /Sade deli değil, edepsizmişiz. /Tükürdük atalar kıblegâhına.
Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena, / Bir sürü türedi, girdi meydana./ Nerden çıktı bunca veled-i zinâ? / Yuh olsun bunların ham ervâhına!
Bunlar halkı didik didik ettiler, / Katliâma kadar sürüp gittiler. /Saçak öpmeyenler, secde ettiler. / Bir asi zabitin pis külâhına.
Hoş oldu cilvesi Cumhuriyetin,/ Tadı kalmamıştı Meşrutiyetin,/ Deccal’a dil çalan böyle milletin,/ Bundan başka çare yok ıslahına.”
Sabah yazarı Mehmet Barlas da aynı ibretlik levhayı yukarıdaki şiirle hatırlatıyor ve yazı sonunda “Abdülhamid’i deviren İttihatçılar’ın elinde Osmanlı parçalanıp çöktü. Onu deviren kadro terörist kurşunlarına hedef oldular… (…….) Belki ders olur diye Rıza Tevfik’in şiirini hatırlatıyorum” demişti: 23.03.2022
———————————————–
[1] Şimdi bazı isimleri zikrettik diye çemkirenler olacaktır Bühtan etmesinler. Mâsumiyet yalnızca Peygamberlik sıfatıdır. Ne sultan Abdülhamid ne Bediüüzaman veya M. Akif masum değildir, hepsinin taksiratı (kusurları) illâ ki vardır. Günahsız olan (masûm) yalnız peygamberlerdir.
YORUMLAR