Biz yıllardır ABD’nin emperyalist politikalarına karşı çıkan ülkelerde olup bitenleri…
Hatta son 20 yıldır Büyük Orta Doğu Projesiyle ilgili çeşitli ülkelerde yaşananları ilgiyle takip ediyoruz.
Genelde olan şu…
Hedef alınan ülkelerde ABD’nin sözde demokrasi adına o ülke yönetimine dayattığı koşullar kabul görmezse, önce kukla bir muhalefet örgütleniyor…
Onlar; tüm dünya emperyalist medyasında, insan hakları savunucuları olarak hemen her yerde boy gösteriyor.
Sonrasında eğer ülkeyi yöneten iktidar bunu ciddiye almayıp direnirse de yaklaşık 100 civarında ülkede tezgâhlanan senaryo orada da aynen uygulanıyor.
Ne mi oluyor?
Bu kukla muhalefet bir yandan silahlandırılırken, diğer yandan da ne kadar ajan, çapulcu, psikopat varsa etkisi altındaki ülkelerden buraya gönderiliyor…
Sonrası malum, iç savaş…
Ya dış destekli muhalefet bazı bölgeleri ele geçiriyor…
Veya bazılarında da uçuşa yasak bölge ilan edilerek korunuyor…
Sonucunda da…
O bir zamanların üniter devleti paramparça oluyor ve gördüğümüz kadarıyla da kolay kolay bir araya gelemiyor.
Şimdi burada biraz dikkat…
Bu söylediğim olaylar tamamen ABD muhalifi iktidarlara karşı yapılanları anlatmaktadır.
Ya bu BOP uygulayıcısı parti iktidardaysa…
İşte o zaman durum tamamen değişmektedir ve ne yazık ki bunun daha önce yaşanmış pek bir örneği de bulunmamaktadır.
Ancak belki yaşayarak öğrenmek mümkün o da bilinçli bakılabilirse.
Bir an için ülkemizde böyle bir durum olduğunu varsayalım işe nereden başlanır dersiniz…
Ya da başlanıldı.
Bunu anlamak için son 20 yılda ülkemizde olup bitene dikkatle bakılması gerekiyor.
Öncelikle de ilk olarak şuan da ülkemizi yöneten iktidar partisinin ideolojisine…
Neden mi?
Çünkü ülke olarak son 20 yılda gerek ekonomik, gerekse siyasi değişimler, hiç bir şekilde tesadüf değil.
Yapılanlar tamamen bilinçli, istenilerek, planlanarak yapılmaktadır.
Öncelikle bilinmeli ki her ne kadar bazıları, mevcut iktidar için adı olmayan, yerli ve milli gibi unvanlar kullansa da esas olarak siyasal İslamcı bir ideolojiye sahiptir.
Ve bu ideoloji gereği de ulus kavramına, ulusal egemenliğe karşıdırlar.
Bu yüzden anladıkları tek şey ticaret yani alım satım olduğu için, ülke kaynaklarını pazarlamayı, hiç koşulsuz satmayı, ülkenin hemen her yerini yabancılara açmayı başarı olarak nitelendirmektedirler…
bu anlayış ekonomide nasıl neoliberalse …
Siyasette de kimlikçilerdir.
Milleti de bizim çağdaş anlamda anladığımız Türk Ulusu, Alman Ulusu, İtalyan Ulusu gibi ulus kimlik üzerinden değil, tamamen dini, bir zamanların Osmanlısında olduğu gibi İslam Milleti, Yahudi Milleti gibi tanımlamaktadırlar…
Hem zaten daha başkanlık seçiminin çok öncesinde yapılan açıklamalarda bile “federasyon olmadan başkanlık; altı kaval, üstü şişhanedir.” denilmesi…
Sıklıkla söylenen “Tek devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan’ın “yanına tek dilin ısrarla konulmaması, varılmak istenen sonucu pekala göstermektedir.
Aslında amaç baştan beri, Osmanlı benzeri federatif çok kimlikli…
Çok kültürlü…
Hatta çok hukuklu bir devlet.
Bunun için öncelikle toplum sözde demokrasi adına gerçekleştirilen değişikliklerle adım adım bu işe hazırlandı ki ileride yapılacaklara tepki gösterilmesin…
Önce çeşitli uydurma suçlamalarla ordu, ulusal olmaktan çıkarılarak zayıflatıldı ve siyasi hale getirildi.
Ardından sıradaki hedef, ulus yapımızın ortadan kaldırılarak halkın tamamen etnik ve dinsel kimliklere ayrıştırılmasıydı.
Bu nedenle Türk adı hiç bir yerde kullanılmayıp yerine “Benim Milletim, Tek Millet, hatta Türkiyelilik,” gibi kavramlar konulmaya başlandı…
Hatta o kadar ki pek çok kez komisyonlar kurularak Anayasa değişikliği de yapılmak istendi ama değişmeyen tek şey…
Yani hedefteki değişiklik, her nedense Anayasanın ilk dört maddesiydi.
Tüm bunlar olurken, yani Türk ulus kimliği ortadan kaldırılmaya çalışılırken, her nedense adında Türk adı olanlar da dahil olmak üzere, hiç bir kitle örgütünden, meslek örgütlerinden tepki gelmemesi…
Ve bu örgütlerin Ulus, yani ortak kimliğimiz ortadan kalktığında işin nerelere varacağını öngörememeleri de işin gerçek anlamda ne boyutta olduğunu…
Daha doğrusu, gaflet ve aymazlığın ne yazık ki nerelere vardığını da göstermektedir.
Tabi iş sadece ulus kimliğin adından ibaret değil…
Sosyal devletin ortadan kalkması…
Ulusal ekonominin…
Limanlara varıncaya kadar neredeyse hemen her şeyin, 100 yıl önceki millileştirmenin tam tersi olarak, yabancılara devredilerek, devleti vergi dışında ekonomik kaynaklardan mahrum etmek de, ne yazık ki yapılmak istenilen planların yol haritasında bulunmaktadır.
Diyeceksiniz ki nasıl?
Doğrusunu isterseniz ekonomik olarak güçlü…
Halkının gelir düzeyi çok iyi olan…
Onları çok rahatlıkla besleyebilen, gelir düzeyi yüksek hiçbir ülke parçalanmaz…
Çünkü orada ulus devlet ekonomisiyle, sosyal desteğiyle…
Kısacası her şeyiyle halkın tamamına destek olduğundan, hiç kimse bu olanaklardan mahrum olmak gibi bir düşünceye girmez.
Giremez…
Halk için, o ulus devletin bir yurttaşı olmak, gurur kaynağı da olmaktadır aynı zamanda…
Parçalanan ülkelere bakın, neredeyse tamamının ekonominin çok az elde toplanıp halkının çok yoksullaşan ülkeler olduğu rahatlıkla görülecektir.
Yani ülke fakirleşecek…
Halk geçim kaygısına düşecek…
Ve tüm halkı birleştiren ortak ulusal bir kimlik de olmayıp ortalık etnik ve dinsel kimliklere kalınca varılacak sonuç kaçınılmaz gibi geliyor…
Ancak
Birileri yine de işi asla şansa bırakmak istemiyor…
Bu nedenle dilimize, kültürümüze yabancı olup, tamamen ABD ve batı ile çeşitli anlaşmalar yapılarak önemli bir kısmı asker olup ABDnin taşeronluğunu yapan 13 milyona yakın yabancı, ülkemize koşulsuz dolduruluyor…
Diyebilirsiniz ki çözüm yok mu? Ülke olarak siyasal İslamcı bu politikalara mahkûm muyuz?
Elbette değiliz.
Ama bunun için önce siyasette ulusçuluğu etkin kılacak bir siyasi yapılaşmaya ihtiyaç bulunmaktadır…
Şunda olduğu gibi birbirine seçenek gibi görünen iki neoliberal parti arasında tercih yapmak değil, benim kastettiğim…
Ortaya çıkacak siyaset, program olarak öncelikle…
Siyasette ulusçuluğu egemen kılıp…
Toplumu ayrıştırmak değil, bütünleştirmek, ulus kimliğimizi tekrar öne çıkarmak için gereken adımları atıp…
Sonra limanlar, fabrikalar, bankalar dahil elden çıkarılan tüm kamu mallarını, madenleri geri alıp…
Hasta garantili hastaneleri…
Uçuş garantili hava alanlarını…
Geçiş garantili yol ve köprüleri kamulaştırıp…
Hayvancılığı ve tarımı geliştirerek halkımızın doğru ve kaliteli beslenebilmesini toplumun önüne hedef olarak koymak zorundadır…
Değilse
Biri siyasal İslamcı, diğeri sol görünen iki neoliberal parti arasında tercih yapmak, ülkeyi emperyalizmin isteğiyle etnik ve dinsel kimliklere ayrıştırıp, emperyalizme pazar yapmaktır…
Benden söylemesi.
07-07-2023
Nusret KEBAPÇI
YORUMLAR