Çanakkale’nin Sahipleri
anakkale Savaşı, sadece Türk milleti için değil, dünya tarihi için de büyük bir dönüm noktasıdır.
Düşünün ki bir sabah, denizin ufkunda demirden canavarlar beliriyor. Öyle büyük, öyle görkemli ki, sanki gökyüzü yere inmiş, deniz cehenneme dönmüş. O gemilerden yükselen toplar, bu vatanı susturmak için ateş kusuyor. Ama bir şey hesaplanmamış; Mehmetçik'in iman dolu göğsü, o çelik duvarlardan daha sağlam!
Bu savaşta, vatanını korumak için cepheye koşan Mehmetçikler, canlarını hiçe sayarak ölümün üstüne yürüdü. Seyit Onbaşı'nın kaldırdığı 276 kiloluk mermi, Nusret Gemisi’nin döşediği mayınlar ve mehmetçiğin siperlerde yazdığı kahramanlık hikâyeleri, aradan geçen 110 yıla rağmen tazeliğini bugün bile koruyor.
Çanakkale Savaşı, sadece Türk milleti için değil, dünya tarihi için de büyük bir dönüm noktasıdır. Çünkü burada, güçlü donanmalara ve modern silahlara sahip düşman kuvvetleri, inancın ve vatan sevgisinin karşısında yenilgiye uğradı. Bu zafer, Türk milletinin bağımsızlık ruhunu ateşledi ve ilerleyen yıllarda Kurtuluş Savaşı'nın da müjdecisi oldu.
Çanakkale de ülkemize karşı kimler yok ki? Kanlı çizmeleri ve kirli emelleriyle vatanın namusu harimine el uzatan haramiler. En başta İngiliz orduları. Her milletten insan toplandı. Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı (Anzak), Senagalli, Hindistanlı, Kanadalı gibi askerler vardı. Resmi olan kayıtlar sadece İngilizlerin 410 bin asker topladığını bildiriyor. Fransızlar ise 79 bin askerle karşımıza dikildiler. Biz 700 bin vatan evladı ile istilacılar karşısında topraklarımızı savunduk. Düşünün dar alandaki insan kalabalığını. Yağmur gibi kum gibi. 252 bin şehidimize karşılık bir o kadar da istilacılardan ölen oldu.
Savaşın hukukunu koruyan bizlerdik. İnsanlıktan çıkmış tek dişli canavarlar onlardı. Şahit oldu insanlık, vesikalar belgeledi. Her türlü hunharlık, masumların kurşuna dizilmesi, esir alınmadan öldürülmeler ve esir düşenlere yapılan muameleler. Masumların canice süngülenmesi, hatta kampların ateşe verilmesi. Diğer taraftan şanlı ecdadın muhteşem terbiyesi. Esire, el aman diyene yaptığı muameleler. Düşman askeriyle ekmeği ve suyunu paylaşmaları… Hangi birini anlatalım ki?
Büyük imparatorluğun yorgun yıllarına denk gelir Çanakkale. Traplusgarp ve Balkan yenilgilerileri vardır öncesinde. Birinci dünya savaşı sahne almıştır. Hasta adam olan Osmanlı öldürülecek ve organları dağıtılacaktır! Savaş ve kan! En hareketli cephe. En çok ölüm. Birinci dünya savaşının vazgeçilmez cephesidir Çanakkale.
İşte 18 Mart’ın yıldönümündeyiz. 110 yıl geçmiş aradan. Zaferimiz yeni bir heyecanın ve ümidin kapısını aralayacaktır. Yüzbinlerce şehidin, sayısı bilinmeyen kahramanın yazdığı bir destan ile geleceğin temelleri bir kez daha atılacaktır. Elbetteki savaşın sembolleri arasına Nusret mayın gemisi ile Seyyit Onbaşı gibi isimler girecektir. Her biri bir diğerinden farksız kahramanlar isimleri bilinemese de her gün okunan dualarla, Kur’anlar ve Fatihalarla şühedenanın arasında sayılacaktır. Onlar rütbelerin en büyüğüne ulaştılar. Peygamberlerle, Sadık ve Salihlerle kolkola yanyanadırlar şimdi. Dünyaya Çanakkalenin geçilmezliğini canlarıyla armağan eden yiğitler hep yüreğimizde yaşamaktadırlar.
Vatanın tüm evlatları gibi Kastamonuluların Çanakkale’deki varlığı önemli ölçüde öne çıkmaktadır. Onları anmak vefadır. Milletimizin ne gibi süreçlerden geçtiği, ecdadın ödediği bedeller ve yüzsüz batı ve Avrupalının yaptıkları hatırda tutulmalıdır. Neslimize bu günlere nasıl gelindiği ezberletilmelidir. Tarihi kendi bilim adamlarımız yazmalıdır. Ecdadımıza ve şehitlerimize vefalı olmak başta kendimiz için zaruri değil midir?
Çünkü bazı hakikatler, ruha dokunduğu kadar, kaleme, kâğıda ve belgelere de dökülmek zorundadır. Ruhların ebediliği kadar tarihin hakikatleri de kayıt altına alınarak ebedileştirilmelidir.
Bütün şehitlerimizin ruhları şad olsun. Vatan, millet, bayrak, birlik ve dirliğimiz ise daim olsun.