Çileli hayatlar 5
Sevgili Başkent postası gazetesi okurlarımız, kaldığımız yerden devam ediyorum hayatımızı iki kategoride yazmaya.Rahmetli Anacığım bir buçuk yıl sonra tekrar hamile kalmıştı ben çocuğum bacim daha yeni yürümeye baslamıstı,elde yok avuçta yok. O zamanlar faiz yok, para kıymetli, borçlanmalar fındıkta fındığa oluyor.Babam kömür yapıyor anamla kaçak olarak ordan biraz para geliyor. Ben inekleri bakıyorum abimle , abim okulula gidiyor, okuldan geldikten sonra bana yardım ediyor inek gütmeme. Bende artık 5 yaşıma yaklaşmıştım. Babam ben komşularımızla bahçe kazığı yapıyor eşeklere yüklüyoruz . 10 km uzaklıkta başka bir köye götürüyoruz ve satarak evimize para girmesine yardimci oluyoruruz. Eşeğin yükü olunca yürüyordum, kazığı satacağımız yere kadar çocuk olmama rağmen ayaklarım şişmesine rağmen mecbur yürüyordum. Kazıkları sattıktan sonra ben biliyordum eşeğe mecburen , yoksa köyüme gelmem imkansız oluyor du.Annemin hamileliği ilerlemeye başlamıştı ,ben ise babama yardimci olmaya çalışıyordum. Yazın fındığımızı topladık.O zaman şimdiki gibi patoz yok ya dibekte yada el makinesi var yada harmanda tırmıkla çıkarıyorduk fındığın çecini. Sonra kendimizin harmanı var orda kurutuyorduk. Eşeklerle araba yoluna kadar taşıyor ,babam şehre götürüyor satıp borçlarını veriyor para artarsa anama bize biraz bir şeyler alıyordu. O zamanlar ürer kara lastik meşhur , herkeste yok babam bize onlardan getiriyor, bir kaç gün koynumunuzda saklıyoruz , ayağımıza giymeye kıyamıyoruz. Baharla yayla göçümüz başlıyor . O zaman yol yok hayvanlar önde ,ben eşşeğin üzerinde , babamda yük, anam hamile olduğu için hafif yük var sırtında .27 km. yolu sabah namazından başlayıp akşama kadar anca gidiyoruz. Yaylada bir satin aldığımız yerimiz evimiz var .Çayırları görünce ineklerimiz koyunlarımız türlü türlü sevinç oyunları yapıyorlar , sanki hiç yorumlamışlar. Meralar onların hayat kaynakları .
Gece yorgunluktan herkes bir köşeye kıvrılıp yatıyor gaz lambasının altında .
Sabah olunca anan hayvanlarını salıyor çayıra bize çorba hazırlıyor. O zamanlarda çay yok kahvaltı sütle peynir çökelek le yapılıyor .
Bizde iki üç gün duruyor köye geliyoruz köyde yapılacak iş çok odun taşınacak bahçelerde ot biçilicek kurtulacak. Darı ve ambardan aldığımız buğday öğütülecek. Hem köyde hemde yaylada yemek için un yapılıcak. Anam yaylada biz köyde babam gidip geliyor yaylaya, babannemde bizimle duruyor yaylada . Anam hayvanları ona bırakıyor fındık vakti köye gelmek için. Derken fındık bitiyor Eylül ayı geliyor yayladan göçler yavaş yavaş köylere inmeye başlıyor . Anacığımın doğumu yaklaşıyor . Fındık yaprakları, kestane gürgen meşe yaprakları sararmaya başlıyor .Kıble, lodos, karayel bazen hafif bazen şiddetli şekilde esiyor.Uğultuları ta uzaklardan duyuluyor . Bazen ağaçlar köklerinden sökülüyor kasırgalar oluyordu resmen. Korkumuzdan uyuyamazdık evlerimizde. Anama baba sarılırdım korkudan.
Hayvanlara gazel taşınması lazım fındık ve diğer ağaçların kuruyup yere düşen yapraklarına gazel deriz .Biz onları hararlarla taşır çötenlere doldururduk.Kışın hayvanların altına atmak için ve ciftlik gübresi olması icin.Derken dağların tepesine karlar yağmaya başlamış ve annem böyle rüzgarlı yağmurlu soğuk bir gecede köy ebeleri elinde çok zor bir doğum yaptı. Bir erkek kardesim olmuştu ben çok mutlu olmuştum, ama rahmetli anam çok kan kaybetmisti . Bitap düşmüştü yüzü gözü bembeyaz olmuştu . Beslenmesi gerekirdi . En iyi besin o zamanlar sütlü helleydi .Anam kardeşimi koynuna almış öpüyor kokluyordu. Babamada verdiler kardeşimi, artık babam 4 çocuk babası olmuştu .
Sevgili okurlarım ömür olursa bir dahaki sayıda buluşmak umuduyla hoşça kalın.
YAZARLAR
TÜMÜ
YORUMLAR