Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Nusret KEBAPÇI

DEĞİŞİM DEMİŞKEN…

Ana muhalefet partisinin seçimi kaybetmesinin ardından partide değişim rüzgârları da esmeye başladı.

Sanıyorum bu rüzgâr gitgide hızlanarak…

Belki de

Fırtınaya dönüşerek bir süre daha devam edecek gibi…

Ancak; şu anda görünen değişim talepleri ne ilginçtir ki kişisel değişimle sınırlı görünüyor.

Daha düne kadar Kılıçdaroğlu’nun yanında olan, hemen her konuda destek verip de neredeyse hiç bir eleştiri getirmeyen bazı kişiler, yavaş yavaş aday olabileceklerini söylemeye başladılar ama…

Bu tür bir değişim kesinlikle partiye yarar getirmeyecektir.

Neden mi?

Çünkü…

Şu ana kadar yapılan açıklamaların hiç biri mevcut yönetime ideolojik bir eleştiri getirmiyor.

Yani sorunun kaynağına ilişkin hiç bir söz söylemeyip, sadece o gitsin ben geleyim…

Hiç bir şekilde çözüm değil.

Bu nedenle öncelikle 2000’lerin başından bu yana, yani Kemal Derviş’in partiye katılmasıyla beraber yürürlüğe giren neoliberal anlayışla; tüm taşra örgütlerinin de katılımıyla büyük bir kurultay düzenlenerek hesaplaşılmalı ve sonrasında…

Parti tekrar program ve yönetim olarak 6 okta ifadesini bulan 1920’lerin ulusalcı anlayışa geri dönmeli…

Sonra ardından kongre sürecine geçilerek, bunu yürütecek kadroları iş başına getirmelidir…

Değilse…

Bu değişimler gerçekleştirilmedikten sonra partinin başına her kim gelirse gelsin bir şey ifade etmeyecektir.

Ben bunu söyleyince bazıları hemen, sen Atatürk’ün partisini eleştiriyorsun gibisinden…

Sadece ambalaja bakarak maval okuyabilirler ama iş öyle değil…

Aslında parti programına biraz göz atmak bile tüm bunları anlamak için yeterli gelecek ama…

Bizde sorgulamadan…

Okumadan…

Araştırmadan körü körüne itaat etme anlayışı var ya, o hemen her yerde egemen olan…

İşte bu nedenle genel olarak taban; köprülerin altından çok suların geçtiğini ne yazık ki fark etmiyor.

Doğrusunu isterseniz sadece program da değil…

Seçim bildirgeleri…

Yapılan konuşmalar da gereken ipucunu veriyor ama bu konuda…

Eğitim sistemimizden mi?

Yoksa Osmanlıdan gelen; yönetene körü körüne itaat etme anlayışından mı bilmiyorum, bizde sorgulama, eleştiri yapma anlayışı her nedense çok zayıf.

Devam edelim ve isterseniz sözlerimi somut kanıtlar üzerinden sürdüreyim…

Aslında partinin ulusçu olmaktan çıkması Deniz Baykal’ın Derviş’le yaptığı uzun süren bir toplantının ardından yapılan açıklamalarda da var…

Ama hepsi bu kadarla sınırlı değil…

Hani son seçim döneminde Cumhur ve Millet ittifakı içinde yer alan bazı partilerin Türk Milleti yerine Türkiyelilik gibi ucube bir kimlik tanımına biraz da olsa tepki göstermiştik ya…

Gerçeği söylemek gerekirse öncesi de var…

Yıl 2015 ve Ana muhalefet partisinin 7 Haziran seçim bildirgesinde şu satırlara yer verilmektedir…

”Devlet yönetiminde dil, kültür, inanç ve yaşam tarzları arasında

Ayrım yapmaksızın Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı ortak paydasını esas alacağız.”

Ne anladınız?

Aslında anlamı gayet açık…

Burada…

“Ülkede bulunan her dini ve etnik kimlik, kültür, inanç vs. anayasada yer alacak ülkede temsil edilecek.”

Daha da açalım…

“Biz bunu yazarak tüm toplumu birleştiren ortak kimliğimiz olan ulus kimliği yani Türk kimliğini asla kabul etmiyoruz… “

“Biz hemen her türden inanç, kültür, dil ve yaşam tarzının kendini ifade edebileceği çok kimlikli, çok kültürlü bir düzen hedefliyoruz. Denilmektedir…

Hem zaten programda da sıklıkla piyasa ekonomisi vurgusunun yapılması…

Küreselliğe atıfta bulunulması ve bununla beraber ulus yani Türk kimliğine pek değinilmezken; sıklıkla dil, kültür, inanç ve yaşam tarzlarına özgürlük vurgusu yapılması, partide uzun süredir egemen olan neoliberal anlayışın da somut bir ifadesidir…

Peki, bu anlayışı partiye kim dayatıyor?

Veya

Bu konudaki akıl hocası kim, hangi örgüt? Diye aklınıza bir soru gelirse…  

İlk akla gelebileceklerden birisi TESEV’dir…

İşte bu SOROS’un Türkiye’deki örgütlerinden biri olan TESEV,  özellikle ortak ulus kimlik vurgusu olmayan, yani Türk kimliksiz anayasa önerisini sivil anayasa adı altında pek çok kez dillendirip yayınlamışlardır…

Şimdi diyebilirsiniz ki…

Tamam da; bunun partiyle ilgisi ne…

İlgisi şu…

Şuan da parti genel başkanı olan kişi, bu TESEV denilen örgütün 183 nolu kurucu üyesi…

Demek istediğim…  

Türkiye’nin kalkınması ve gelişmesi, ekonomik bağımsızlığı öne alan, ulusal bütünlüğü sağlayan, ulusçu bir anlayışla mümkün olabilecektir.

Bunun da yolu öncelikle CHP’yi ulusculaştırmaktan…

6 Ok’a geri döndürmekten geçmektedir.

Gerisi hikâyedir…

 

21-06-2023

Nusret KEBAPÇI

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER