Bana “Türkiye’de en ahmakça iş nedir?” diye sorulsa, “yazı kaleme almak, daha kötüsü de okunduğunu sanmaktır” derim.
“Marifet iltifata tabidir, müşterisiz metâ zâyîdir” deriz. Bu veciz söz merhum Muallim Naci’ye (1849-1893) ait vezinli bir şiirin beytidir.
Marifet iltifata tàbîdir
Müşterisiz metâ zâyîdir
Üstâd Muallim Naci, diyor ki, “biri marifet görseriyorsa (hüner, ustalık, hayırlı faydalı, hoşa giden bir iş yapmışsa) siz de iltifat ederek takdir ediniz. Öyle ki o marifetli kişi bunu başkalarına da öğretsin, metâı ziyan olmasın, yàni o kıymetli marifet müşteri bulsun, topluma mal olsun.”
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna gelerek İslâmı anlatan, metheden bir şiir terennüm eden şaire, sırtındaki hırkasını çıkarıp elleriyle giydirir. Yàni biricik hırkasını vererek takdir eder. Artık sair arap şairleri için bundan büyük teşvik mi olur?
Şiiri seven ve ezberinde birçok güzel şiir de olan Hz. Ömer (ra), bu şairin (Ka’b Bin Zübeyr) oğluna babasının (ra) vefatından sonra, ne büyük bir takdire mazhar olduğunu söylemiş, şiirinin güzelliğini anlatmıştı.
Kerim Osmanlı Devleti’nin padişahları da usta şairler, yazarlar, dîvan sahiplerini her daim iltifat ederek korumuşlardı. Buna siz bugünkü anlamıyla telif hakkı vermişlerdi, sponsorları olmuşlardı da diyebilirsiniz.
Bunun diğer yazar ve şairler için ne denli büyük bir teşvik olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek var mı? Büyük devlet olmak budur.
Mürüvvet sahibi olmak da budur. Bir yayınevi sahibi, yazarına telif ücretini hiç kısıtlamadan verir. (Ya öyle mi? Nah verir, onlar için mürüvvet kadın adıdır sadece).
Bizim gibi internet sitelerinde yazanlar için hiçbir telif hakkı yahut beş kuruşluk bir emek hakkı yoktur. Adamın ihtiyacı varmış, pöh bana ne, nasılsa elimi sallasam yazara değiyor…
İstiklâl Marşı şairimiz Mehmed Akif (Ersoy) bile, “Ya olaydı servetim, ya olmayaydı hamiyyetim” demişti değil mi?
* * *
Bugün Arefe, yarın Bayram, deliye hergün bayram…
Asgari ücretin on katına kadar paralar harcayarak, Antalya’ya, Kuşadasına, Fethiye’ye ve Bodrum’a hücüm ettiler. Yakınları oralarda yaşıyor zâhir. Bayram’da sıla-yı rahîm yapacaklar.
Sıla-yı rahîm malûm, uzak kaldığı memleketine, vatanına ve yakınlarına kavuşma, doğup büyüdüğü toprağı ve yakınlarını ziyâret, özlemini giderme, akrabalarının hal ve hatırlarını sormak mánâsında bir tâbirdir.
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) “ana babası hayatta iken Cennet’i kazanamayan ahmaktır” buyurmuşlardı. Bu nasıl yapılacak sıla-yı rahîm terk edilirse?
Halit b. Zeyd (Ebu Eyyüb el-Ensarî)’den rivayet edildiğine göre bir adâm gelerek: “Yâ Rasûlallah; beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?” demiş ve cevaben Resûlullah (salat’u selâm olsun ona): “Allah’a ibadet eder O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahm edersin” diye buyurmuşlardı. (Buharî, Zekât-1).
Bodrum’cuların ve sair turistik yerlerin Bayram ziyaretçileri zaten oralarda doğup büyüdüler, anaları babaları ve tüm yakınları da oralarda.
İroni fakat bu istihzanın gerçek tarafı da var. O zavallılar da aramızdan bazıları. Mars’lı falan değiller yàni.
Millet olarak o hale geldik ki, aramızdan varlıklı olanlar Bayram’ın mánâ ve ehemmiyetini unuttu, mübarek gün ve geceleri ahmak bir “tatil”e indirgediler.
Allah onları da, şu bozuk gidişatı düzeltme yolunda kılını kımıldatmayan bizleri de ıslah eylesin. Amin. 08.07.2022
YORUMLAR