Devlet, teşkilâtlı müesses bir yapıdır. Bir ülkenin idaresini, yönetim erkini ve bunu bir ağaç gibi düşünürsek dallarıyla, budaklarıyla, kökleriyle tamamını devlet olarak kabul ederiz.
Devlet içinde devlet olur mu? Olur, bal gibi olur. Mafyalar devlet içinde devlettir. Tarikat ve Cemaatlerin uzantıları devlet içinde devlettir. Mafya ile akraba olan nüfuzlu para babalarının kolları devlet içinde devlettir.
Lâkin derin devlet bunların hiçbiri değildir. Bunların tamamı da değildir.
Eğitim Bilim dergisinin Kasım 2000 tarihli sayısında Sabataycı Ilgaz Zorlu ile yapılmış bir röportaj çıkmıştı. Başlığı “Derin Devlet Biziz” olan bu yazı ve yine Ilgaz Zorlu’nun yazdığı “Evet Ben Selanikliyim” kitabında devletin görünmeyen yüzüyle ve dönmelerin (Sabataycıların) devlete nasıl hükmettiği ile alâkalı hayli bilgi vardı.
Fakat bir kez daha söyleyim, derin devlet aslında bunlar da değil…
Derin devlet dediğiniz, aslında köklü, ikibin yıllık bir Türk devlet geleneğinin; iktidar olanlara (yukarıda sayılanların dışında birtakım kişi ve kurumlarca) empoze edilmesinden ibarettir.
Zurnanın zırt dediği yer burasıdır işte. Çünkü bazı fantastik Türk tv dizilerindeki gibi ormanlar içinde meçhul bir adresi olan ve oraya güven duyulan yöneticilerin gözleri bağlı götürüldüğü bir derin devlet falan yoktur.
Hal böyle olunca da biraz güçlü olanlar, devlete sızabilenler kendilerine derin devlet süsü vermişlerdir.
Takdir edersiniz ki bunun müthiş avantajları olur, olmuştur da. Bir zamanlar Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) kendini derin devletin adamı göstermiş ve gücü tek adam olarak keyfe má yeşâ kullanabilmişti.
Onun izinden giden Moiz Kohen (Tekin Alp) Kemalistleri, milliyetçileri ve Türkçüler gibi derin devletçiler de, aynı şekilde statükoyu (vesâyet rejimini) muhafaza etmek için derin devletçi rolünü sürdürmüşler ve Türkiye’yi mahveden nice kararlara imza atmışlardır.
Bunların Cumhurbaşkanlığı (başkanlık) sistemine olan muhalefetleri de buradan kaynaklanıyor. Oysa Türkiye’nin büyük değişimlere ihtiyacı var. Statükoda ısrar edilirse rejim ile devlet birden batacaktır.
Bu sözde derin devletçiler, on yıllardır Müslümanların alfabesi, kılığı kıyafeti, başörtüsü ile uğraşacakları yerde neden meselâ bir Ermeni meselesi ile de meşgul olmadılar?
Neden 1950’de bizim de katkımızla bağımsızlığını elde edebilen bir Güney Kore kadar olsun ilerletemediler Türkiye’yi? Türkiye neden döviz kuruyla batıp çıkar hale geldi?
İç ve dış düşmanlarımız Türkiye’nin kuyusunu kazıyor, bizim egemen azınlıklarımız (sözde derin devletçiler) ise nelerle uğraşıyor.
Bakanlık makamına kadar çıkmış bir adam kaç banka batırdı, kaç trilyon götürdü, hakkında neden hiçbir tahkikat açmadı derinlerimiz?
Türkiye babalar ülkesi oldu. Mafya babası, politika babası, rejim babası, Fetulla gibi cemaat babası… Büyük babalardan birinin akrabaları, canları ciğerleri bin türlü pisliğe bulaşmıştı. Sadece birinin üzerine gidilebildi.
Büyük, ünlü, güçlü Sabataycılardan birinin de pislikleri ortaya çıktı. Şimdi ne kadar Sabataycı, çağdaş, ilerici, sözde Atatürkçü varsa o adamı kurtarmak için seferber olmuştur.
Osman Kavala’nın arkasında Yahudi Soros’un olduğu iddiası var, Derin Devletçiler neden bunu ciddî ciddî araştırıp sonuçlandıramıyor?
Derin Devlet maalesef artık adı var kendi yok bir efsaneden ibarettir. Oysa keşke hakiki anlamında devam etseydi.
O derin devlet bir korku değil bir teminattı çünkü. Akil ve mürüvvet sahibi bilgelerin iradesiydi, gölgesiydi iktidarlar üzerinde.
Sultan II. Abdülhamid Han (rahmetullahi aleyh) dahi bu gücü hissederdi. Kimi zaman iki koldan bağlı olduğu tarikatlern şeyhleri, kimi zaman halktan biriymiş gibi önüne çıkan biri tarafından. 23.12.2021
YORUMLAR