Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Dervişoğlu: Ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz (!)

Devleti yönettiğini iddia edenlere soruyorum; ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz?” dedi.

Devleti yönettiğini iddia edenlere

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısıyla başlayan gelişmenin altında, Anayasa’yı değiştirebilecek nitelikli çoğunluğu elde edebilme gayesinin de olabileceğine işaret etti. Dervişoğlu, “Geçen açılım döneminde ‘Bana başkanlığı verin, ondan sonra sizin sorunlarınızı çözeyim’ diyen Sayın Erdoğan, bugün de ‘Beni başkan olarak tutacak anayasa değişikliğini yapın, ben de size ne istiyorsanız onu vereyim’ demektedir

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan ve DEM Partili Pervin Buldan ile Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’ya giderek terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’la görüşmesiyle süren gelişmelere ilişkin görüşü sorulan Dervişoğlu, “Ben hiçbir şeye önyargıyla karşı çıkmam. Şartları doğru okumaya gayret sarf ederim.  Bu çağrıların, bu zamana kadar yapılmış çağrılara benzerliği üzerinden de ne tür sonuçları beraberinde getireceğini tahmin ederek bir duruş sergilerim. Bu daha önceden sınadığımız bir yöntemdir. Hepimiz bunun ağır sonuçlarına da katlanmışızdır. Dolayısıyla bu işlerde zamanlamanın doğru yapılabilmesinden yanayım. Türkiye’nin bir çıkmaz içindeyken, bir sorundan çıkmak üzere hiç bulaşmaması icap eden alanlarla temas kurmaya yeltenmesini yerinde bulmam. Ortada yerde bir sorun varsa o sorunun doğru çözülmesi için de diyalog kapılarının açık olmasından yana bir tavır sergilerim.” dediBahçeli’nin çağrısı: “Öcalan’ın serbest bırakılmasını istemek demek”

Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik Meclis çağrısını hatırlatan Dervişoğlu, “Öcalan’ın bir hükümlü olması sebebiyle, bir siyasi partinin grup kürsüsünde konuşabilmesi için öncelikle serbest bırakılması gerekir. Sayın Bahçeli’nin geçmişte yapmış olduğu hamlelere baktığımızda, bu hamlelerin zaman zaman farklı özneler içerdiğine şahit oluyoruz. ‘Gelsin bu kürsüyü konuşsun’ demek, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını istemek demektir. Buna benzeyen birçok şeyi bu zamana kadar yaptı ve konunun doğru alanlarda tartışılmasının da önünü kapattı. Yoksa salt milliyetçi reflekslere bağlı olarak şiddetli bir karşı duruş sergilemiş değilim. İmralı’da tecrit altında bulunan birinin, Meclis kürsüsüne daveti eşyanın tabiatına da aykırıdır. Bunun arkasında hangi amaç olabilir düşüncesinden hareketle, toplum da düşünceye sevk edildi.” şeklinde konuştu.

“Bahçeli’nin çağrısına şaşırmadım”

MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin çağrısı üzerine bir şaşkınlık yaşamadığını kaydeden Dervişoğlu, “Aslında sizler de şaşırmamışsınızdır. Bu meseleye toptancı bir tarih şuuruyla bakanlar, kimin hangi adımları atabileceğine üç aşağı beş yukarı muttali insanlardır.

Türk siyasetinde ne zaman bir kırılma noktasına doğru gidiyoruz diye düşünüldüğünde, Bahçeli’nin benzer hamlelerine şahit olmuşuzdur. 367 krizinden sonra, Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde, sistemin değiştirilmesi sürecinde, 1999 senesinde seçim akşamı, ‘DYP ve Fazilet dinlensin’ diyerek merkez sağın tasfiyesi sürecinde, 2015 yılındaki seçimlerden hemen sonra, ara hükümetin kurulabilmesi sürecinde… Bahçeli’nin bütün bu süreçlerde öznesi farklı birtakım çıkışları olmuştur. Herkes o özne üzerinde tartışırken, gizli öznenin beklentisine uygun sonuçlar ortaya çıkmıştır. Ben de burada yine özne farkı var düşüncesinden hareketle meseleyi şaşkınlık ya da sürprizle karşılamadım. Bahçeli’nin bütün bunları, Türk milliyetçiliğinin siyasi organizasyonu olan bir siyasi partinin lideri kimliğinden hareketle yaptığını düşünmüyorum.” ifadelerini kullandı.

“Bu coğrafyanın ihtiyacı budur”

Türk milliyetçiliği için “Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi” tanımını yapan Dervişoğlu, “Gerek siyasi partiler, gerek bazı kişiler, gerekse bazı kurumlar, hepimizin müşterek değerlerini parça parça kendi inhisarlarına alarak, bunun üzerine bir siyasi ikbal programı inşa etmişlerdir. Benim ısrarla merkez dememin de sebebi budur. Yani milliyetçilik bir siyasi partiye; dindarlık, muhafazakarlık, mukaddesatçılık bir başka partiye; cumhuriyetçilik, laiklik, Atatürkçülük başka bir partiye verilmiş gibi bir algı yaratılmıştır. Oysa bunların hepsi bütünüyle bizim kucaklamamız icap eden değerlerdir. Ama biz buradan bakmıyoruz, inhisarımıza alıyoruz. Biri milliyetçi oluyor, başkasının milliyetçi olma hakkı kalmıyor. Kimisi maneviyatçı oluyor, başkasının kalmıyor. Kimisi Atatürk’ü, Cumhuriyeti, laikliği inhisarına aldığını varsayarak, onun başkasının hakkı olmadığını delalet eden beyanlarda bulunuyor. Ben ise hem yetişme çağlarımda hem de bugün içinde bulunduğum konumda, bu büyük değerlerin başkalarının inhisarına terk edilmemesi üzerine bir siyasi dünya görüşü inşa edilmesinden yanayım. Bu coğrafyanın ihtiyacı budur” değerlendirmesini yaptı.

“Paradigma olarak bir değişiklik varsa bunun bize anlatılması lazım”

“Diyalog kapılarının açık olmasından yana bir tavır sergilerim” şeklindeki sözlerine açıklık getiren Dervişoğlu, “Bahçeli’nin önermesi ve Erdoğan’ın da müsaadesiyle DEM yöneticileri Abdullah Öcalan’ı ziyaret etti. Orada kendilerine söylenenler de bir metne dönüştürülerek

kamuoyuyla paylaşıldı. Burada bir paradigmadan bahsediliyor. Bir şeyi değiştirebilmek için ortaya koyulan bir stratejiden bahsediliyor. Ve bu değişikliğe vesile olanın da İmralı’daki şahıs tarafından, devletten kaynaklandığı ifade ediliyor. Paradigma olarak bir değişiklik varsa buna Abdullah Öcalan’a kuryelik yapanlar tarafından değil, buna yol veren ve müsaade eden tarafından bize anlatılması lazım” diye ekledi.

“Hayırlı bir sonuç çıkmaz”

“Burada başlangıç yanlış. Bu başka bir amaca matuf” diyen Dervişoğlu, “Nasıl başlamalıydı?” sorusu üzerine “Bu hükümete bunu öğretebilmeniz mümkün değil.

Kuruluş aşamasında beynelmilel örgütlerle, kurulduktan ve iktidar olduktan sonra FETÖ’yle, daha sonraki dönemlerde Suriye’de yaşadığımız ve gördüğümüz gibi HTŞ gibi örgütlerle ilişki kurmayı mahsurlu görmeyen biriyle, bu işin doğrusu şudur diye konuşmam. Dolayısıyla aklından geçenin bize bildirilmesi lazım. Bu zamana kadar kurmuş olduğu ittifakların sonuçlarına bakarak bu işten de hayırlı bir sonuç çıkacağı kanaatini taşımıyorum. Kuruluş aşamasında beynelmilel örgütlerle ilişkiler, sonraki dönemde FETÖ’yle ilişkiler, sonraki dönemde açılım süreci PKK’yla ilişkiler. Şimdi de Suriye’de kendi senaryoları olmasa bile sahiplendikleri bir senaryo üzerinden, geçmişe yönelik yasadışı örgütlerle ilişkilerini ifşa etmekten kaçınmama halleri… Bunlarla masaya otururken temiz bir siyasi geçmişe sahip insanların mütereddit davranmaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Bunun için mutlak surette arkada ne olacağına bakmak durumundayız.” dedi.

“Kim neyi planlıyor kaygısı yaşanıyor”

Cumhur İttifakı yerine Cumhur koalisyonun varlığından söz eden Dervişoğlu, “Buna bağlı olarak da rol paylaşımı var. Bu son derece somut bir biçimde de kendini hissettiriyor. Sayın Bahçeli, yasama yılının açılışında Tayyip Bey’in yapmış olduğu konuşmaya bağlı olarak, durumdan vazife çıkardığını ve DEM’e el uzattığını söylüyor. Uzanan el, Devlet Bey’in eli ama elin gerçek sahibinin Tayyip Erdoğan olduğu da ortaya çıkıyor. Ben bunlardan muzdarip değilim. Türkiye’nin geleceğine dair, bu ve benzer kararları müştereken alanların ilişkilerinin deşifre olmasından yana bir kaygım yok. Benim asıl kaygım, Türkiye’nin ve Türk milletinin beklentilerinin hilafına atılmış adımlar ve alınmış kararlardır. Bu yönüyle

siyasetin bana yüklediği sorumluluğun sınırında kalarak, karşı durmam icap eden hususlara karşı çıkıyorum ve karşı duruşumu şeffaf bir biçimde dile getiriyorum. Ama şu var; Tayyip Bey her karar verdiğinde bu millet arkasında ne var diye düşünmeye başladıysa Anayasa hükmünü yitirmiş demektir. Asıl sıkıntı orada. Kim neyi planlıyor diye bir kaygı yaşanıyorsa -ki Türkiye’de her alanda bu yaşanıyor- işte o zaman bu her geçen gün Türkiye hukuk devleti olmaktan biraz daha uzaklaşır.” İfadesini kullandı.

“Takvim içerisinde herkes üstüne düşeni yapıyor”

Bahçeli’nin ‘örgütün lağvedilmesi’ ile Erdoğan’ın ‘silahların gömülmesi’ noktasındaki çağrılarına karşılık terör örgütü elebaşı Öcalan’dan buna yönelik bir yanıt gelmediği hatırlatılan Dervişoğlu, “Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın söylediği istikamette bir müzakere sürecinin gelişebileceğini düşünüyor musun?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Bize neyle geleceklerini bilmediğim, o paradigmanın ne olduğunu da kestiremediğimden bu konuya net bir cevap verebilme imkanına sahip değilim. Abdullah Öcalan’la İmralı’da yapılan görüşmeyle alakalı kısa bir metin paylaşıldı. Görüşme bugün yapıldı, metin ise ertesi gün paylaşıldıysa; geçmişte olup bitenlere bakarak bunun takvime bağlı bir işlem olduğu kanaatini taşıyorum. Oslo’da 2009’da görüşülmüş ama açılım süreci 2013’te başlamış.  Bu pencereden baktığımda, bu 4 yıllık zaman içinde olup bitenlere muttali değilim. Ama bu belli bir takvime yayılıyor, bir kum saati çevriliyor. Bu takvim içerisinde de paylaşılan roller çerçevesinde herkes üstüne düşeni yapıyor.” ifadesini kullandı.

“Nitelikli çoğunluğu elde etmeye yönelik adımlar atılıyor”

“Bu bölgede olup biten hiçbir şey, bölge coğrafyasının başka bir yerinde olan işlerden bağımsız değildir.” değerlendirmesini yapan Dervişoğlu, “Bütün bunları Suriye’de olup bitenler üzerine bina ettik. Türkiye’de bütün bunlar başlamadan önce özellikle de iktidar tarafından hararetli bir biçimde tartışma masasına getirilmek istenen Anayasa değişikliği talebi vardı. Bütün bu olup bitenlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde anayasayı değiştirebilecek nitelikli çoğunluğu elde etmeye yönelik adımlar olduğu kanaatini taşıyorum. Geçen açılım döneminde ‘Başkanlığı bana verin, ondan sonra sizin sorunlarınızı çözeyim’ diyen Sayın Erdoğan ve iktidar, ‘bugün beni emri hak vaki oluncaya kadar, başkan olarak tutacak anayasa değişikliğini yapın, ben de size ne istiyorsanız onu vereyim’ demektedir. Şimdi bu devleti yönettiğini iddia edenlere soruyorum; ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz?” şeklinde konuştu.

Erdoğan’ın adaylığı tartışması: “Ana muhalefeti uyardım”

Anayasa değişikliği için Cumhur İttifakı’nın 40’ın üzerinde milletvekili oyuna ihtiyaç duyduğu hatırlatılan Dervişoğlu, “Bu özellikle ana muhalefet tarafından dile getirildiğinde kendilerini uyardım. Anayasa’yı gösterdim ve dedim ki; ‘Anayasa’ya göre Erdoğan bir kez daha aday olamıyor ama kamuoyu araştırmalarında sizin iki belediye başkanınızla kendisini (Erdoğan’ı) yarıştırıyor. Bunun kabaran iştihanı kesmek için önce aday olamayacağının ifade edilmesi gerekiyor.’ Anayasa 2 dönem diyor, Tayyip Bey 3 dönemdir Cumhurbaşkanı. Anayasa en fazla 10 sene yapar diyor, bittiğinde Tayyip Bey 14 senelik Cumhurbaşkanı. Bir daha seçilirse 20 yıllık Cumhurbaşkanı. Anayasa’da 2 kere seçilme hakkı vermişler ama erken seçim olursa bir daha aday olabilir türünden bir şeyi gündeme getirmek, Anayasa’nın arkasından dolanmak için gerekçe aramaktan ibarettir. Erdoğan’a tüm muhalefet tarafından ‘aday olamazsın, erken seçimde de sana kapalıyız’ denilmiş olunsaydı Erdoğan bu arayışlara girmezdi. Bütün muhalefet ‘erken seçim kararı alırsa’dan hareketle Erdoğan’a seçim tarihi belirleme imkanı verdi. ‘Şu tarihe kadar yaparsa yanındayım’ dendi. Bu ‘senin adaylığına razıyım’ demektir. Bunu sorduğumuzda da ‘Biz onu yenerek göndermek istiyoruz’ cevabını verdiler. Siyaset bir arenadır ama siyasetçi gladyatör değildir” görüşünü dile getirdi.

 

Erdoğan’ın tek alternatifi: Vekil transferlerine tepki

 

Erdoğan’ın salt çoğunluğu sağlamak için 40 isim bulabileceğine işaret eden Dervişoğlu, “DEM’e taviz verilmesi hali, CHP’nin bunun dışında kalırsak siyaseten farklı bir biçimde anılırız endişesi; Erdoğan’a bu imkanı verir. Erdoğan’ın iştahı artık kabarmıştır. Ömrünün sonuna kadar Cumhurbaşkanı olmak istemektedir. Bunu gerçekleştirmek üzere kiminle müttefik olacaksa müttefik, kiminle düşman olacaksa düşman olacaktır. Bunu yapamaması halinde tek alternatifi kalıyor, bu da milletvekili transferi durumu. Milletvekillerini millet seçmiştir. Rozetleri milletvekillerinin namusudur. Milletvekilini alınıp satılan bir meta olarak görmek ve bunun üzerine strateji oluşturmak da bir siyasi ahlaksızlıktır.” ifadesini kullandı.

 

“Cesetlerimizi çiğnemeden oraya giremezler”

 

Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik Meclis çağrısı için ‘Cesetlerimizi çiğnemeden oraya giremezler’ çıkışını tekrarlayan Dervişoğlu, çağrının gerçekleşme ihtimalinin olduğu yönündeki yorum üzerine “O zaman paradigmayı izah etsinler. İmralı’ya gidildi, Öcalan affedildi, TBMM’ye de geliyorsa; Meclis’teki TBMM ibaresini kaldırsınlar. Türkiye, teröristten medet umacak kadar alçalmış bir devlet idaresine mahkum değildir. Böyle bir şey olamaz. Sonra bu Öcalan’la ne konuşuyorlar. Fransa’da tutuklu olan Çakal Carlos neyi bilir? Öcalan orada hücrede mi, malikanede mi? Öcalan, paradigmaları analiz edebilecek bilgi, birikim ve teması neye göre sağlıyor? Bu devleti yönettiğini zannedenler, bu millete hangi oyunu oynuyor? Çıkıp bunu anlatsınlar. Türkiye bu duruma getirilecek bir ülke değil. Türkiye, Günay Afrika mı? Yüzyıllık Cumhuriyet bu.” diye ekledi.

 

“Bunlar ancak görev takvimi içinde yapılabilecek işler”

 

Bahçeli üzerinden kurgulanmış senaryoları daha fazla konuşmak istemediğini dile getiren Dervişoğlu, “Herkes ‘Bahçeli’yi tanırız’ diyor. Tanımazsınız efendim. Ben de tanıyamıyorum.

Evet birlikte siyaset yaptık ama bunu nasıl ön görebilseydim? 1999’da başbakanlığı reddetmesini, 2002’de Erdoğan’ın işbaşına gelmesi için erken seçim istemesini, 2007’de üst üste kazanışmış iki seçim zaferinin Cumhurbaşkanlığı ile taçlanması için herhangi bir temasta bulunmadan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gitmesini; Türkiye’de bu zamana kadar hep karşı olduğu şeyleri paradigma diye çıkardılar; başkanlık sisteminin oluşmasını istiyor Erdoğan, buna izin vermeyeceğiz deyip de bu sistemin inşasını, seçim akşamı 2015 seçimin yenilenmesini istemesini, Türkiye’de bu iktidarın tek başına iktidar olmasının önünü alabilecek bir meclis aritmetiği varken bunu tahkim etmek için yeniden seçim istemesini, Abdullah Öcalan’ı meclis kürsüsüne davet etmesini ve bunu bekayla ilişkilendirilmesini… Bunlar ancak görev takvimi içinde yapılabilecek işlerdir. Bu sistemin kurulabilmesi ve inşasını temin etmek üzere bunun 1980 ihtilalinden itibaren planlandığı kanaatini taşıyorum.” dedi.

 

“Bahçeli rakibim değil”

 

Bahçeli için “Siyaseten bir hedefi olmayan kişi benim açımdan siyasi muhatap değildir. Rakibim hiç değildir.” yorumunda bulunan Dervişoğlu, terörle mücadele konusunda ise şöyle konuştu: “TSK ve polis teşkilatı teröristlerle mücadele eder, teröre destek verenlere yargı mücadele eder, terörün gerekçelerini ortadan kaldırmakla da siyaset ve hükümet mücadele eder. Üçüncü ayağı eksiktir. Terörün ortadan kaldırılması için verilmesi gereken mücadele Anayasa değişikliğine, bir sonraki seçimi kazanmaya yönelik hale getirilmiştir. 2019 seçimlerini hatırlayın. Devlet bir taraftan terörle mücadele ediyor, bir taraftan da bir terörist TRT ekranlarına çıkarılıyor. Bunların eşgüdüm içerisinde yapılabilmesini mümkün kılacak atılacak bir sürü adım varken, Türkiye bu enerjiyi başka alanlarda heba etmiştir. Benim en çok üzüldüğüm de şudur; Kürt sorunu diye bağırıyoruz ya bütün Kürtleri sorunun öznesi haline getiriyoruz. Bizim sorunumuzun öznesi terör. Meseleye bu kafayla bakarsak hangi Kürt’ün sorunun çözebiliriz?”