Zaman fitne asrı. Allah’ın son Resûlü’ne nazil ettiği son kitabı Kur’ân-ı Kerîm’le zuhur eden ve onbeş asırdır mü’minlerin klavuzu olan yüce dinimiz İslâm’ın hükümlerinden rahatsızlık duyanlar artık yalnızca kâfirler güruhu değil. Bir de içimizdeki gürûh-i lâ yüflihûn var.
Onlar da ya kâfirlerle mücadeleye güçleri yetmediği için İslâm ile boğuşmaya kalkışan zavallılar ya da içimize girmiş şer güçlerin ajanlarından, iki tip insànoğludur. Bunlar temcid pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze sürüyorlar bu fitneyi. Öyle ki bir ara dindar, imam hatipli cumhurbaşkanına bile söylettiler!.
İçimde bir acıdır bu sayın CB Erdoğan’ın (artık hangi saikle söylemiş olursa olsun) DİNİ GÜNCELLEMEK çıkışı…
2018 yılıydı. Dünya Kadınlar Günü Programı’nda konuşan Erdoğan, son dönemde bazı isimlerin kadınlara yönelik sözlerine tepki olarak, “din adına ortaya çıkarak kadınlar hakkında İslâm’da yeri olmayan içtihatta bulunuyorlar” dedikten sonra bu bahsettiği kişileri “marjinaller” olarak yaftalayıp “İslâm’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslâm’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız. Beni birçok hocaefendi tefe koyacak o ayrı mesele. Rabbim bizi tefe koymasın” diye devam etmişti.
Sayın CB belki de bu sözleriyle dinden imandan oldu. (En basitinden Allah’a noksan sıfat izafe ediyor, “beni tefe koymasın” diyerek. Allah háşa tefe koymaz, dergahından kovar ve/veya azab eder). Tabi bendeniz müftü değilim, derin bir ilâhiyat tahsilim de yok. O nedenle orasını kendisine hazık din âlimleri söylesin, uyarsınlar. Koskoca Diyanet İşleri Başkanlığı var, bünyesinde Din İşleri Yüksek Kurulu falan var yàni.
* * *
Efendim İslâm’ın insànoğluna sağladığı itikâdî, ahlâkî ve hukukî hükümleri tartışanların basireti bağlanmıştır. Bunu elbette ajanlar haricindeki hani “kâfirlere güç yetiremedikleri için İslâm ile boğuşuyorlar” dediğim taife için söylüyorum. Bunların kahir ekseriyeti de maalesef gürûh-i lâ yüflihûndur. Yàni iflah etmezler topluluğu.
Bütün bir beşeriyet, ilimde ve fende her ne yapıyorsa aslında Hak Dini aradığı için yapıyor. Yàni Allah onlara bu vesile ile de hidayet veriyor, verebiliyor. Pekâlâ bu hak dini süte benzetecek olursak, buna her önüne gelen birkaç kaşık su ilâve etse çok kısa bir sürecin sonunda süt değil artık o bir bozuk su olur ki, kimseciklere de içiremezsiniz.
Bu işi yapanlar bilerek veya bilmeyerek Allah’ın Hak dinine yönelen gönüllere (süte su ilâvesi gibi) bir kısım şüpheler ve tereddütler sokmuş oluyorlar ki, bunun vebáli çok büyüktür.
Reform veya modern hayata adaptasyon sevimliliği ardında dinin temel meselelerinde değişiklikler yapılmak isteniyor. 14 asır öncesinin de Hak dini olan İslâm’ın ahlâkî ve hukukî hükümlerinin, bu asrın modern hayat tarzına uymayacağı zehabına kapılıyorlar.
Bunlar en hafifinden fevkalâde basit değerlendirmelerdir. Bu bir kısım İslâm’ı hakkıyla bilmeyen veya eksik bilenlere göre, İslâmiyetin inanç esaslarını alacağız; amma 14 asır önce beşeriyete (Kur’ân ve onun hayata tatbiki Sünnet ile) getirilmiş ahlâkî ve hukukî hükümleri, esasları (güdük aklımızca) asrımıza uymuyor diyerek ya terk edeceğiz veya kafamıza göre yorumlayacağız!
Ne tehlikeli bir vartaya yuvarlandığınızın farkında bile değilsiniz ey sersemler. Bu din sizden mi nazil oldu da değiştireceksiniz? – Hayır biz değiştirmiyoruz, buduyoruz falan diyecek olursanız o da ahmaklık.
Hemen izah edeyim: On dört asır önce kendisine Kur’ân nazil olan Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), hükümlerini hayata tatbik etti. Ve fakat o gün yaşayan toplumun neredeyse hiçbir hali bu yeni dinin hükümleriyle bağdaşmıyordu. O gün de kadınlar çıplaktı, tesettüre girmiyorlardı. O gün de içki içiliyor, dans ediliyor, kadın erkek karışık oturuyordu.
İslâm geldi kadınlara rü’yâlarında göremeyecekleri hakları bahşetti ama tesettürü de emretti, haremlik – selâmlık oturacaksınız, na mahrem ile bir arada yakın temasta olamazsınız dedi. Müskiratı (sarhoşluk veren içkileri) yasakladı, kadının süsünü kocasına yapmasını istedi.
1950 model bir arabası olan Ahmet Hamdi Bey, bütün yeni modellere rağmen, eski arabasını terk etmemekte direnirse, bu hareketi tasvib edilebilir mi? İstisnalar hariç (duygusal bağlanmıştır) bu yanlıştır değil mi? Peki, daha ilginç bir sual size: 1922’de yazılmış Kardiyolojiye dair (kalp hastalıklarına) bir tıp kitabı, yeni keşiflere rağmen, Tıp Fakültelerinde 2022 yılı ders kitabı olabilir mi? Olamaz elbette.
Çünkü, insàna ait olan, zamanla eskir; değişir; modası geçer, gelişebilir, eski ilgi çekmez hale gelebilir. Adam o eski arabanın parçasını dahi bulamaz ve en ufak bir ârızada yolda kalır. Fakat din böyle değildir. Onun hükümleri eskimez, kurallarını en büyük ilim sahibi Allah (c.c) koyduğu için kıyamete kadar bàqî kalacak, selim akıl sahipleri ondan bıkmayacak.
Muhterem okurlarım, dedelerimiz, ninelerimiz, onların dedeleri nineleri… ilh. bizim gibi üzüm, armut, elma, muz yediler. Biz de aynı meyveleri yiyoruz. Meselâ ben, “yahu 70 yıldır bu meyveleri yiyorum bıktım artık modası da geçti” falan desem akıl hastanesinin yolunu göstermezler mi? Doğduğunuzdan beri istifâde ettiğiniz havadan, içtiğiniz sudan, gölgesinde mangal yaptığınız ağaçlardan bıkanınız var mı?
Elbetteki hayır. Zira bütün bu saydıklarımıza her zaman muhtâcız. Bunları Allah (c.c) bize kıyamete dek nimet olarak vermiş sevmemizi de sağlamış. Fakat din için bunu yapmamış. Çünkü onda imtihan var. Din de bıkılacak şey değil ama imtihanı kaybedecek olanlar Şeytan (aleyhillâne)’ye uyup “bıktım” diyor, terkediyor. Veya böyle ahmakça “değiştirelim” diyor.
Size bir şey söyleyim. Aramızda kalmasın ama yayın. Vallahi ne kadar reformist çıkmışsa sonunda dinden tamamen çıkmış, kâfir olmuştur. Bugün “mûcize yok” veya “bu çağda kadınlar öyle çarşafa mı sokulur” diyorlar, ya da “imsâk vakti böyle olmaz daha geç olsun” diye saçmalıyorlar, hop yarın dinsiz olup çıkıyorlar. Yàni bunlara din beğendiremezsiniz, nasipleri kesilmiş ayol anlayın. 20.04.2022
YORUMLAR