Kur’ân bizi korku ve ümid arasında dengeli insànlar yapan bir nasihat, yàni uyaran ve müjdeleyen öğüt kitabıdır. Elbette Kur’ân yalnız bundan ibâret değildir, kâinatın tüm sırlarını da mündemicdir.
Kur’ân’ın en büyük müfessiri Peygamberimiz efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazreti Ali’den (kerremallahü veche) rivayet edilen ve imam Tlrmizi’nin Müsned ‘inde yer alan bir hadîs-i şerîf’inde,
(“Yakında bir fitne olur” diye başlayan hadîs-i şerîf’te) Kur’ân’dan bahseden Resûlullah (s.a.v), “Alimler de onu (Kur’ân’ı) okumaya doymaz. Ne kadar tefsir olunsa manası tükenmez.” buyurur.
Hadîs-i şerîf’in başına dikkat. “Yakında bir fitne olur” diye başlıyor. O fitneyi de en evvel Kur’ân’ı kendi heva ve hevesine göre tefsir etmeye kalkışan münafıklar çıkaracaklardı. Kur’ân-ı Kerîm elbette tefsir edilecektir, hattâ hadîs-i şerîf’te işaret edildiği gibi âlimler ne kadar tefsir etseler mánâsı tükenmeyecek. Fakat dikkat, “âlimler” buyurulmuş…
Kafana göre yorum ve hüküm yasak!. Kur’ân ilmine vakıf icazetli âlimler Kur’ân, Sünnet, sahabe yorumları ve kendilerinden evvelki diğer büyük âlim müfessirlerin yorumlarına bakarak yapacak tefsiri.
Zira hadîs-i şerîf’te “Men fessere’l-Kur’âne bi-re’yihi fekad kefer” yàni; “Kur’ân’ı reyiyle (hevasıyla, kafasına göre) tefsir eden kâfir olur” buyurulmuştur. Allah’u azimüşşan bizleri bu ve benzeri yanlışlardan sakındırmak için birçok âyet-i celîle ile de uyarmıştır.
“Ey îman edenler, Allahdan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun. Sakın siz, müslümanlar (olmak)dan başka (bir sıfatla) can vermeyin.” Bu Âl-i İmrân, 102. âyet-i celîleyi önemli bir misâl olarak zikrettim. Bunun iki sebebi var. Birinci sebep, Kur’ân’ı doğru tefsirlerden okuma ve Allah’tan hakkıyla korkma mecburiyeti, ikinci sebep ise yalnızca meâl okuyup yanlış yapma tehlikesi.
Şimdi kafamıza göre düşünürsek Allah bu àyette ne murad ediyor? Zahire göre, sair àyetler nazara alınmazsa, yàni Kur’ân âlimlerinin yine Kur’ân ve Sünnetten çıkardığı hükümlere göre değil kafamıza göre mánâ verirsek, “Allah’tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun…” kısmında dehşete kapılır, “yok abi, bu dini ben hakkıyla yaşayamam” deriz, öyle değil mi?
Oysa 64. Sûre olan Teğabun Sûresi’nde Cenâb-ı Allah Âl-i İmrân, 102. âyet-i celîlesini (başka bir âyetle) adeta yumuşatır: “O halde gücünüzün yetdiği kadar Allahdan korkun, (öğütlerini) dinleyin. îtâat edin.” (Hasan Basri Çantay meâli, Teğâbun, 16)
İmdi… Eğer en başta bir İslâm âlimine danışılsa veya muteber Ehl-i Sünnet âlimlerince telif edilmiş tefsirlere de bakılmış olsaydı kafamıza göre verdiğimiz mánâ yüzünden dinden korkup uzaklaşma vartasına düşme tehlikesi tá işin başında ortadan kalkmış olacaktı.
Gençler okuyun. Öğrenin. Önce dininizi öğrenin ki, size ilim bilim ayaklarında dinsizlik aşılamaya çalışanların mekrini fehmedebilesiniz.
Allah yâr ve yardımcınız olsun, zaman kötü, işiniz zor, ama imkânsız da değil. Katiyyen ümitsizliğe kapılmayınız.
Siz yeterki isteyin, Allah ayaklarınızı kaydırmayacaktır. Bu benim değil bizatihi Allah’ın (c.c) vaadidir.
Ümitsizliğe ancak Allah’ı inkâr eden kâfirler kapılır. Müslüman hiçbir şart altında Allah’dan ümidini kesmez. 26.03.2022
YORUMLAR