Yazıma Osmanlı Devleti’nin denizler hakimi paşası Barbaros Hayrettin Paşa’nın “Denizlere Hakim Olan, Cihana Hakim Olur” sözüyle başlıyorum. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgelerin belirlenmesinin ve “Mavi Vatan” konseptinin fikir babası, mimarı olan Tümamiral Cihat Yazıcı’nın adını zikrederek devam ediyorum. Ve 15. yüzyılın başından 17. Yüzyılın ortalarına kadar denizlere hakim olan Osmanlı Devletini de yad ediyorum.
Günümüzde Doğu Akdeniz’in stratejik, jeopolitik, ekonomik ve askeri açıdan önemini maalesef yıllarca ihmal ettik. Ne zamanki Doğu Akdeniz gündeme geldi işte o zaman bu gerçekle yüzyüze geldik! Ve Türkiye açısından Doğu Akdeniz’in önemini çok iyi kavradık ve anladık. Yine de geç kalmış değiliz. Türkiye olarak kollarımızı sıvayıp ilk adımı attık! Yani, Doğu Akdeniz’de haklarımızın olduğunu ‘mavi vatan’ diyerek bütün dünyaya duyurmasını bildik.
Doğu Akdeniz tarihte birçok imparatorlukların, medeniyetlerin ve bazı ülkelerin vazgeçilmez bölgesi olmuştur. Kıtaları deniz yoluyla bağlayan, ticari yönden deniz ulaşımının beşiği olan Doğu Akdeniz şimdi de petrol ve doğalgaz yönüyle başta kıyıdaş ülkeler olmak üzere ABD, bazı AB ülkeleri ve Rusya’nın odaklandığı bir bölge haline gelmiştir. Tarihte Venedikliler, Osmanlı Devleti, İngiltere egemenliğinde ev sahipliği yapmış Doğu Akdeniz birçok savaşlara da şahitlik yapmıştır. O yüzden Doğu Akdeniz’de, Cebeli Tarık Boğazı’nın, Malta, Aden, Kıbrıs gibi adaların önemi ve bu yüzden çıkan deniz savaşları asla unutulmamıştır. Doğu Akdeniz’e kim hakim olmuşsa nimetlerinden yararlanmıştır. Bir zamanlar Venediklilerin, İngiltere’nin ve Osmanlı Devleti’nin Doğu Akdeniz’e hakim olup Doğu Akdeniz’in nimetlerinden yararlandığı gibi…
Doğu Akdeniz tarihi, stratejik, jeopolitik ve ekonomik yönden kıtaları deniz yoluyla birbirine bağlamakla kalmıyor aynı zamanda medeniyetler arasında adeta bir deniz köprüsü oluyor. Cebeli Tarık ve Süveyş Kanalı’nın önemi… Deniz ticaretlerinin yegane beşiği oluyor Doğu Akdeniz. Ta ki ABD’nin Doğu Akdeniz’de yeni hidrokarbon enerji kaynaklarının bulunduğunu açıklamasına kadar… İşte ne olduysa o zaman oldu ve Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkeler başta olmak üzere Fransa ve Almanya gibi bazı ülkelerin de Doğu Akdeniz’de “ben de varım” demesiyle artık Doğu Akdeniz’de olağanüstü bir psikolojik, stratejik ve diyalog savaşı başlıyor. Tabi ki Yunanistan başı çekiyor! Aslında geçmişte Ege Deniz’ine odaklanan Yunanistan Meis adasını sebep göstererek kafasına göre Doğu Akdeniz’de hak iddia etmeye kalkışıyor. Bazı kıyıdaş ülkelerle de sözde Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları imzalıyor. Peki, Türkiye boş duruyor mu?! Elbette ki hayır… Türkiye ilk işi Libya ile Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması yaparak Doğu Akdeniz’deki haklarını korumaya çalışıyor. Kısa bir zamanda da Doğu Akdeniz’de doğal gaz aramak için düğmeye basıyor.
Doğu Akdeniz; ABD ve Rusya için de petrol ve doğal gaz rezervlerinin zenginliği yönüyle cazibe merkezi haline geliyor. Yunanistan meydanı boş buluyor ve atağa kalkıyor. Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’de hak iddia ederek gövde gösterilerine başlıyor. Fırsatçılığı ile bilinen Fransa, her zaman olduğu gibi bu sefer Yunanistan’a destek vermeye çalışıyor. Türkiye ve Yunanistan arasındaki anlaşmazlıklara arabuluculuk yapacağını açıklayan Almanya da dahil oluyor bu arenaya. Fakat Almanya çok kısa bir zaman sonra dolaylı da olsa Yunanistan’a desteğini açıklayarak ikiyüzlülüğünü bir kez daha gösteriyor! Yani, Almanya ikili oynadığı gün gibi ortaya çıkıyor. Yunanistan Fransa’dan aldığı desteğe Almanya’yı da ekleyince iyice şımararak tüm AB ülkelerini arkasına almak için akla-hayale gelmedik çılgınlıklara yelteniyor.
Daha önce Ege’de yaptığını bu sefer Doğu Akdeniz’de yapıyor Yunanistan! Doğu Akdeniz’deki Meis adasını silahlandırmayı da ihmal etmiyor. Hem de Türkiye’ye rağmen! Aslında geçmişte yapılan anlaşmalara göre silahlandırılması yasak olan adalara asker çıkartarak silahlandıran Yunanistan’ın şımarıklığı her geçen gün iyice artıyor! Türkiye elbet ki bu duruma sessiz kalmayacak! Türkiye’nin de vardı bir planı! Yunanistan bu acı gerçeği elbet ki bir gün er-geç görüp yaşayacak! Kendisine ne kadar pahalıya patlayacağının farkında bile değil!..
Daha düne kadar Doğu Akdeniz’in stratejik, jeopolitik ve ekonomik yönden önemi deniz taşımacılığı üzerineydi. Fakat şimdi yeni petrol ve doğal gaz rezervlerinin bulunmasıyla daha önemli bir bölge haline gelen Doğu Akdeniz bazı ülkeler arasında adeta soğuk savaşın yaşandığı bir arenaya dönüştü. Enerji sahaları yönünden küresel ekonominin adete merkezi haline geldi. Zaten deniz ticareti yönüyle de daha öncesinden merkezi bir konum arzetmekteydi. Doğu Akdeniz’i bu kadar önemli bir bölge haline getiren yegane sebep çok büyük petrol ve doğal gaz rezervlerinin ortaya çıkmasıdır.
ABD, USGS-US GEOLOGICAL SURVEY (Jeolojik Araştırmalar Merkezi)’nin 2010’da yayınladığı rapora göre yapmış olduğu açıklama sonucunda Kıbrıs, İsrail ve Suriye arasındaki bölgede 3.45 trilyon metreküp doğalgaz ile birlikte 1.7 milyar varil petrol bulunması ve Kıbrıs, İsrail, Mısır ve Girit arasındaki sahada da 10 trilyon metreküp doğal gaz ve 8 milyar varil petrolün bulunması ister-istemez Doğu Akdeniz’i bir anda dünya gündemine taşıdı. Bu rapor ışığında bilhassa Kıbrıs adasının çevrinde zengin doğal gaz yataklarının olması GKRY’ni de harekete geçirmiştir. Tabi ki GKRY, Yunanistan ile birlikte hareket etmektedir.
Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye boş durmuyordu. Karadeniz’de yapmış olduğu sondaj çalışmalarında sonuç alınmıştı. Büyük bir doğal gaz rezervi keşfedilmişti. Bu müjde Türkiye halkı ile paylaşılmıştı. Şimdi sıra Doğu Akdeniz’deydi. Fakat çok geçmeden Türkiye’ye yönelik saldırılar başlamıştı. ABD, Fransa, Almanya, Yunanistan, İsrail, BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn dolaylı ve dolaysız yollardan adeta Türkiye’yi düşman ilan ettiler. Yunanistan aleni bir şekilde Türkiye’yi tehdit ediyordu. Fransa ve Almanya Yunanistan’a destek veriyordu. ABD bile el altından Yunanistan’ı destekliyordu. Türkiye’nin yeni sismik araştırma gemileri (Fatih, Yavuz) ile Karadeniz’de olduğu gibi Doğu Akdeniz’de doğal gaz araştırmaları başlatması Yunanistan’ı çıldırtmıştı. Aynı zamanda bazı AB ülkelerinin de hedefi haline gelmişti Türkiye.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki araştırmaları sonucunda tahmini 3 bin km karelik bir doğal gaz yatağının olduğu anlaşılmaktaydı. Bu da demekti ki Türkiye’nin yüzlerce yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayabilir. Böylesi bir zengin doğal gaz rezervini Türkiye’ye yar ederler mi?! Elbette ki hayır. O yüzden tarihte olduğu gibi günümüzde de sözkonusu emperyalist güçler daha şimdiden Türkiye’ye her yoldan saldırmaya başladılar. Hem de haksız olduğu halde Yunanistan’a destek vererek bu saldırıyı başlattılar.
Doğu Akdeniz denilince kıtalararası kapsadığı alanın deniz sınırları açısından ve kıyıdaş ülkeler yönünden şu anda çok önem arzetmekte olduğu artık aleni bir şekilde bilinmektedir. Şu anda Doğu Akdeniz’in gündeme gelmesi ve bütün dünyanın gözünün Doğu Akdeniz’e çevrilmesinin yegane sebepleri arasında başta petrol ve doğal gaz olmakla birlikte bölgenin tarihi, stratejik, jeopolitik, ekonomik ve ulaşım yönünden değeri, önemi ve özelliği gündemdeki tartışmalardan, kapışmalardan ve açıklamalardan çok iyi anlamaktayız.
Yıllar öncesinden Doğu Akdeniz ‘deniz coğrafisi kapsam alanı’ sınırlarının belirlenmesi için Tunus’un Bon Burnu ile İtalya’nın Sicilya Adası’na doğru uzanan Lilibeo Burnu arasındaki bölge konusunda ortak bir mutabakat oluşmuştu. Bu da demektir ki İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus kıyılarını kapsayan sahadaki kıyıdaş ülkelerin bulunduğu bölgeye Doğu Akdeniz denmektedir.
Türkiye’de bu konuyu ilk gündeme taşıyan, yazmış olduğu raporlarla, makalelerle ve yapmış olduğu açıklamalarıyla Türkiye’nin bu husustaki hassasiyetini ve önemini ilk defa E. Tümamiral Cihat Yazıcı yapmıştır. Bilhassa “Libya Türkiye’nin Denizden Komşusudur” ve “”Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye” kitapları ile birlikte “Mavi Vatan” konseptinin mimarı olarak Türkiye’nin ufkunu açması yönünden de E. Tümamiral Cihat Yazıcı’nın hakkı hiçbir zaman ödenemez. Doğu Akdeniz konusunda ilk meşaleyi yakan E. Tümgeneral Cihat Yazıcı’dır. Bu meşale ışığında Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusundaki sadece gözü açılmakla kalmamış çok kısa bir zamanda Doğu Akdeniz’de söz sahibi olmuştur.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin tarihi, stratejik ve ekonomik değeri yönünden deniz yetki alanlarının paylaşımında sadece Mısır, GKRY, KKTC ve Suriye ile değil aynı zamanda Libya, İsrail ve Lübnan ile de karşılıklı kıyıları bulunduğu gözönünde bulundurulduğu zaman Türkiye’nin bir an önce Doğu Akdeniz’de yeni bir deniz yetki alanları haritası ortaya koyması gerektiğini açıklayan E. Tümgeneral Cihat Yazıcı’nın bu önerisi dikkate alınmalıydı.
Doğu Akdeniz bölgesi tarihte de büyük önemi vardı. Verimli Hilal dedikleri yer bu bölge içindeydi. Öte yandan verimli topraklar yönünden de gelişmiş uygarlıkların hedefindeydi. İslamiyetin doğuşuna kadar Doğu Roma imparatorluğu bu bölgeye hakim olmuştur. Emeviler, Memlüklüler ve Osmanlı yüzyıllarca Doğu Akdeniz’e hakim olmuşlardır. Günümüzde ise enerji kaynakları yönünden Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkelerin stratejik, jeopolitik ve ekonomik değeri ise daha iyi anlaşılmaktadır. Ümit Burnu ile Suveyş Kanalı’nın Doğu Akdeniz açısından önemi bütün dünya tarafından bilinmektedir. Doğu Akdeniz’de başta Sicilya, Malta, Kıbrıs, Girit, Meis ve diğer irili-ufaklı adaların tarihte olduğu gibi şu anda da ne kadar değer kazandığı da apaçık görülmektedir…
Sadece Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkeler değil aynı zamanda hiçbir kıyısı olmadığı halde siyasi, ekonomik ve askeri gücüne güvenerek Doğu Akdeniz’de hak iddia etmeye çalışan ülkelerin de nasıl yarıştıklarını aleni bir şekilde görmekteyiz. Başta ABD olmak üzere Rusya, Fransa, Almanya örnek gösterilebilir. Bilhassa Kıbrıs’ın önemi daha çok anlaşılmaktadır.
Okyanus ve Deniz üzerinden kıtaları birbirine bağlayan Doğu Akdeniz’deki Cebeli Tarık Boğazı’nın ve Suveyş Kanalı’nın önemini iyi kavramak gerekiyor. Bilhassa uluslararası ulaşımın siyasi, ekonomik ve askeri açıdan önemi… Bilhassa enerji taşımacılığı… Tarihte olduğu gibi hala bu önem ve değer bilinmektedir.
Günümüzde ABD, Rusya, AB ülkeleri dahil olmak üzeri Akdeniz kıyıdaş ülkelerle birlikte Doğu Akdeniz’deki petrol, doğalgaz rezervlerin ortaya çıkması ile birlikte işte şu içinde bulunduğumuz günlerde dünyanın bütün gözü Doğu Akdeniz’e kilitlenmiştir. Yapılan araştırmalara göre Doğu Akdeniz’de milyarlarca varil petrol, trilyonlara kübik fit doğal gaz rezervi olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca bazı ülkelere yüzlerce yıl yetecek kadar hidrokarbon yataklarının bulunması Doğu Akdeniz’in önemini her geçen gün daha çok artırmıştır.
İşte bugün ABD, Rusya, Fransa, Almanya, İsrail, Yunanistan, Mısır ve diğer Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkelerin denizlerin paylaşım mücadelesi bu yüzdendir. Doğu Akdeniz’in petrol ve doğalgaz zenginliğinin ortaya çıkması ile birlikte bazı ülkelerin kendi aralarındaki restleşmeleri, karşılıklı güç kullanma tehditleri maalesef bugün Doğu Akdeniz’de büyük bir kapışmanın belki de savaşın sinyallerini daha şimdiden vermektedir. Yani, stratejik, jeopolitik ve ekonomik yönden kendi aralarında büyük bir yarışa hatta kavgaya hatta ve hatta Türkiye ve Yunanistan arasında olduğu gibi savaşın eşiğine bile getirmiştir.
Doğu Akdeniz’in önemi yönünden küresel bir kavgaya dönüşmesi de bu yüzdendendir.
Gerçi bu duruma Birleşmiş Milletler yıllarca önce Deniz Hukuku Sözleşmesi ile bir çözüm bulmaya çalışmıştır. Doğu Akdeniz’de ileride olması muhtemel anlaşmazlıkların ve haksızlıkların önüne geçebilmek için BMDHS (Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi) ile neticeye gidilmek istenmiştir. Yani, deniz sahası/alanı yönünden yetkileri elinde bulunduran ve hak sahibi olan devletlerin cansız kaynakların işletimi ve kıta sahanlığı hususunda 1982 yılında BMDHS’nın düzenlemiş olduğu 55/85’inci maddeler en azından geçici de olsa şimdilik bir çözüm sunmaktaydı. Bilhassa BMDHS’nin 74’üncü maddesine göre kıyıdaş, sahilleri karşı-karşıya olan iki ve daha çok ülke arasında MEB sınırlandırması getirilmiştir. Aynı zamanda böylesi bir anlaşma sonucunda Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38’inci maddesine göre de uluslararası hukuka uygun anlaşma yapabileceklerdir. Örnek olarak GKRY, Libya, Lübnan ve İsrail’i gösterebiliriz. Bu arada GKRY büyük bir haksızlığın altına da imza atmıştır. KKTC adına tüm Kıbrıs üzerinden 2 Nisan 2004 yılında MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) ilanında bulunmuştur. GKRY sadece bununla kalsa aynı zamanda 26 Ocak 2007 yılında Kıbrıs Adası’nın güneyinde 13 petrol arama ruhsat sahası ilan etmiş ve 12 numaralı sahayı ABD’nin Noble Energy Şirketi’ne vermesi de bir o kadar manidardı. Yunanistan’da boş durmadı. Giriş, Koşat, Kerpe, Rodos ve Meis adalarını içine alan deniz yetki alanı sınırlandırması ilan etmeye kalkıştı. Bu nedenle de Mısır ve Libya ile görüşmeler başlattı. Hem de Türkiye’ye rağmen. Böylece Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki hakları gasp edilerek dışlanmaya çalışılmaktadır. Amaçları Türkiye’yi Antalya Körfezi içine hapsetmek! Elbet ki Türkiye bu duruma seyirci kalamazdı. Ve asla da böylesi bir duruma müsaade etmeyecekti. Türkiye atağa kalktı uluslararası hukuk dahil olmak üzere her türlü hakkını gözetmekten çekinmedi. Aynı zamanda Doğu Akdeniz’de haklarını aramak ve korumak için Libya ile anlaşma yaparak kendi Münhasır Ekonomik Bölge deniz sınırları içinde doğalgaz arama çalışmalarını başlattı.
Yunanistan’ın bugün iddia ettiği Girit, Kaşot, Çoban, Rodos ve Meis adalarının karasuları dışında kıta sahanlığı olamaz. Bu durum uluslararası deniz hukukuna aykırı olmakla birlikte Yunanistan ile Türkiye arasındaki geçmişteki anlaşmalara da bir o kadar aykırı olduğunu söyleyebiliriz. Uluslararası Mahkemeler, sınırlandırmaları iki ülke ana kara üzerindeki coğrafi özellikler ve unsurlara göre belirlemiştir. Ayrıca yargı kararlarına göre de doğal kaynakların orantısız ve adaletsiz paylaşımının kabul edilmeyeceğini Yunanistan’ın bilmeme gibi bir lüksü yoktur. Amacı arkasına aldığı güçler üzerinden Türkiye’yi köşeye sıkıştırıp Doğu Akdeniz’deki adalara dayanarak haksız ve meşru olmayan bir yolla kafasına göre kendisini haklı çıkartma peşinde koşmaktadır.
Yunanistan’ın bu haksız iddialarının uluslararası deniz hukuku yönünden de asla ve asla herhangi bir geçerliliği yoktur. Yunanistan başta Fransa olmak üzere arkasına almış olduğu bazı AB ülkelerine güvenerek böyle bir hayali iddiada bulunmasının hiçbir önemi ve geçerliliği bulunamaz. Ki dünya üzerinde emsal örnekleri vardır. Ayrıca hakkaniyete aykırı bir karardır Yunanistan’ın yaptığı. Zaten Türkiye bu duruma karşı çıkmış ve uluslararası arenada deniz hukuku açısından haklarını aramak için gerekli çalışmaları başlatarak Yunanistan ve arkasındaki güçlerin anlayacağı dilden açıklamalar yapmıştır. Türkiye haklarının gasp edilmesine de gözyummayacağını defalarca açıklamıştır. Artık şu çok iyi bilinmelidir ki Yunanistan Kerpe, Kaşot, Rodos ve Meis adaları üzerinden Doğu Akdeniz’de MEB iddia etmesinin hiçbir geçerliliği yoktur. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıyısının Yunanistan ile kıyaslandığında, coğrafi büyüklüğü ve oransallıkta gözönünde bulundurulduğunda Yunanistan’ın böylesi bir konudaki iddialarının gülünç ve saçma bulunduğunu da açıkça söyleyebiliriz. Yani, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki MEB açıklamalarının hukuki yönden hiçbir hükmü bulunmamaktadır. Bütün bunlardan sonra Türkiye’nin deniz yetki alanlarının paylaşımı konusunda varlığını ortaya koyması için her türlü yoldan mücadele etmeli ve kıyıdaş ülkelerle masaya oturup gerçek deniz yetki alanlarının belirlenmesi için elinden geleni yapmalıdır.
YORUMLAR