Dünyanın en çirkin manzaralı oteli Filistin toprakları içinde Bethlehem’de bulunan «The Walled off Hotel»dir.
Bunun sebebi de (otelin adından da anlaşıldığı gibi) İsrail terör devletinin Batı Şeria çevresine 2002 yılında örmeye başladığı, denize dahi uzattığı meşhur «Tecrit Duvarı». Filistinlilerin deyişiyle «Batı Şeria Duvarı».
«The Walled off Hotel» bu duvarın dibinde yer alıyor. Bu yüzden de bütün odalarında manzara aynı: Çirkin duvar…
Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Adalet Divanı karar mekanizmaları bu faşist «Tecrit Duvarı»nın beynelmilel hukuka aykırı ve legal (meşru, kanunlara uygun) olmadığına dair birçok kez karar almıştır.
Lâkin duvar lehinde oy kullanan bir devlet bile vardı: İsrail’in Sam amcası ABD. Bu yüzden de alınan kararlar İsrail üzerinde bağlayıcı olamıyor.
Tarih boyunca insanoğlu düşmanlarından, dış etkenlerden korunmak için evlerine olduğu gibi şehirlerine de fiziksel engel ve sınırlama sağlayacak bir set, duvar ya da çit gibi yapılar inşá etmiştir.
Çin Seddi, Diyarbakır Surları gibi devasa bariyerler ve kaleler haricinde bilinen en yakın tarihli inşa edilmiş (ve yıllar sonra yıkılmış) duvar Berlin’in ortasından geçen «Utanç Duvarı» idi.
Tá ki, işgalci İsrail bu «utanmazlık duvarı»nı inşá edesiye kadar. Dayısı ABD de, kaçak göçmen girişlerini önlemek amacıyla Meksika sınırına duvar ördü…
Aslına bakarsanız kimi kaçak işçileri, kimi göçmenleri engellemek, kimi terör saldırılarından kendini güvende tutmak gibi birçok bahanelerle Lefkoşa’da Türk ve Rum kesimi arasında, Suudi Arabistan’ın Yemen sınırına yaptırdığı, Hindistan ve Bengladeş ile Tayland ve Malezya, Güney-Kuzey Kore arasında inşá edilen duvarlara kadar daha birçok «Utanç Duvarı» mevcut dünyada.
Duvarların «Utanç Duvarı» olup olmamasının bir tek şartı vardır o da yapılma nedeninin İsrail örneğindeki gibi yüz kızartıcı bir bahaneye isnad ettirilmemesidir. Bir avuç insan bıraktılar Filistin’de ve sonra bu zavallı insanları konkunç canavarlar gibi göstermek için duvar ördüler.
Duvar’ı kutsal Kudüs şehrine dahi uzattılar. Filistin’lileri resmen bir açık hava cezaevinde yaşatıyorlar. Hayır aslında tam olarak böyle bile değil. Yaşattıkları söylenemez yàni. Kimi zaman bu kadarı bile fazla geliyor ve kalanları da öldürüyorlar. Dünya ise üç maymun modunda…
(İkinci yazı) Kuala Lumpur’da ezan...
Yıllar önce Onur Air’de uçarken zaman zaman uçaklarımızın büyük bakımları için dünya üzerinde sınırlı sayıda kalmış merkezlere götürürdük. Bunlardan biri de Malezya’nın başşehri Kuala Lumpur idi.
İlk notebook bilgisayarımı oradan almıştım. Bir yıl sonra Antalya’da bir otelde modem kablosunu telefon fişi yerine elektrik fişine takınca bozuldu. Tekrar büyük bakıma gidileceğinde bu kez yerinde tâmir ettireyim diye yine ekipte yer aldım. Servisini bulup verdik “bir saat sonra gelin alın” dediler.
Modemi kendi kabahatim olarak yaktığım halde adamlar “geçerli garanti belgesi var” diye, bir cent dahi almadan yesyeni bir modem takıp iade ettiler notebook’umu. Adamlara kanım kaynamıştı.
O bir saat içinde dünyaca meşhur Petronas İkiz Kuleleri’ni (Petronas Twin Towers) gezmiştik kaptan arkadaşım Oğuz’la. Dönüşte bindiğimiz taksinin Hindu şoföründen şehir ve Malezya hakkında epey bilgi almıştık.
Ertesi gün Cuma idi. Ekibe haber verdim. Cuma namazına gideceğim dedim. Birinci kaptan gelmedi, biz Oğuz kaptanla birlikte otelden ayrıldık. Oğuz kaptan “ağabey Câmi nerede biliyor musun?” diye sordu. Onunla zaman zaman lâiklik, Türkçe ezan gibi mevzularda tartışırdık.
Tam fırsatını yakalamıştım. Soruya şöyle cevap verdim. “Şimdi öğreniriz Oğuzcum, ezan okunmak üzere…” Netekim biz anayoldan merkeze doğru yürürken ezan okundu. Lâkin Malezya dilinde değil, Arapça orjinaliyle yàni bizde okunduğu gibi okundu.
“Oğuz” dedim, “bu ses ne?” Bekletmeden cevapladı: “Ezan işte ağabey” dedi. Tam yeri gelmişti artık. “Bak ne güzel işte… Eğer ezanı Malayca okusalardı emin olamazdık. Oysa şimdi ezan olduğuna eminiz. Sesin kaynağına doğru yürüyüp camiyi de kolayca buluruz” dedim.
Netekim camiyi bulduk, abdest alıp içeri girdik. Hoca hutbeyi önce Arapça, sonra İngilizce okuyor ve nihayet Malaycasını okuyup bitirdi. Üç lisánda hutbe okumasına rağmen bizdekiler kadar uzun olmamıştı. Oğuz bunu da takdir etti benim gibi.
Yazı uzadı amma şu mühim konuyu da söyleyerek bitirmek istiyorum: Malezya’da üç ana din (İslâm, Hristiyanlık, Budizm) var. Sair dinlerden de az bir yüzde ve biraz da ateist) var. Fakat Malezya lâik değil…
Malezya’nın (31 Ağustos 1957’de yürürlüğe giren anayasasına göre) resmî dini İslâm. Sultan’ın aynı zamanda dinî lider ve başkomutan olduğu, sivil kamu mahkemelerin yanı sıra şeriat mahkemelerinin de hukuk sistemi içinde yer aldığı bir ülke... 03 Mart 2021
YORUMLAR