Tâbir ingilizceden dilimize geçti. Karşılığı olmasa tamam, geçsin o da bir dil zenginliğidir derdik. Oysa bizde daha güzeli vardı.
Filyasyon (filiation) aslen Ortaçağ Latince kelimesi fīliātiō’den (fīlius, oğul) türetilmişti. Oysa eski zengin lisánımızdaki fürû’ da aynı şekilde, oğul yàni alt soy, dallar, budaklar, asıldan ayrılan kollar; ikinci derecede olan önemsiz meseleler anlamındaydı. Eh zamanımızda unutulup gidiyor tabi.
“Unutturuluyor” demek daha doğru. Zira bu kelimenin türettiği teferruat yerine şimdiki nesillere ayrıntı, detay belletiliyor. Tıpkı imkân varken olanak, ihtimal varken olasılık saçmalığı gibi. Muhtemel de olası oluyor! Olmayasınız emi…
Evet muhterem okurlarım işte bu baba – oğul ilişkisinden yola çıkarak, bulaşıcı bir hastalığın da babadan oğula intikali (sirayeti, geçişi) temas ettiği başka insana bulaştırdığı (enfekte ettiği) tüm dal, budaklarda “fürûatta takip” mánâsını kazanmış filyasyon.
Zengin lisánımızdaki fürû’dan yola çıkarak biz neden “filyasyon ekipleri” yerine “fürû’at ekipleri” demedik? Eziğiz de ondan. Siyasetçisinden dil bilimcisine, sokaktaki vatandaşa kadar maalesef eziğiz. Bizi çok ezmişler çok.
Fürû’at olarak kullansak neyimiz eksik olurdu. Dünya da bizim bir tıp makalemizi kendi diline çevirirken fürû’atımızı filiation olarak diline tercüme ederdi.
Merhum üstat Cemil Meriç’in; bu bahsi de hülasa eden fevkalâde bir sözüyle bitirelim o hâlde. Üstelik fürû’at da geçiyor içinde…
“Kendi ahlâkımızın ilcââtı, kendi aklımızın tasvîbâtı, âsâr-ı medeniyyetin fürûâtına maa-ziyâde kâfidir.” Üstad demek istiyor ki, “Kendi ahlâkımızın mecbur etmesi (terbiyesi) aklımızın da tasdiki, medeniyet eserlerinin (alt soyuyla birlikte) kabulü için fazlasıyla kâfidir…”
Yàni ezik olmayın, maymun gibi taklitçilik yapmayın, özünüze dönün. Bunu yapar, kendinize gelirseniz, medeniyetin hasının kendi tarih sicilinizde kayıtlı olduğunu göreceksiniz. Usul ve fürû’u ile zaten size aittir medeniyet, Batı’ya değil.
Cihana medeniyet kelimesini kazandıran kim? İslâm kâinata medeniyet bahşetmek için indirildi. Ceddimiz dünyanın en medenî insanları idi. Öyle ki, fethettiği topraklarda bir bahçenin üzümünden yemişlerse oraya akçesini bırakır öyle giderlerdi. Ne yağma, ne talan yoktu.
Bir filyasyon da ceddimiz hakkında yapsak ya… Meselâ Cennetmekân Fatih Sultan Mehmet Han’ın usül ve fürû’unu incelesek [1].
Tarihçiler incelemeye doyamıyor. Lâkin vahşi Batı, Osmanlı karşısındaki ezikliğini şanlı tarihi karalayarak, kültür ve irfanı müsait olmadığı için de anlamadığı konuları diline dolayarak, harem hadisesinde olduğu gibi çarpıtarak yazdı ezikleşmemizi istedi, başarılı da oldu.
O yüzden hep söyledik. Bizim millî değerlerimizi özümsemiş gerçek tarihçilere en az fıkıh adamları kadar ihtiyacımız var. Hattâ bugünkü vaziyete binaen tarihçi ihtiyacımız daha öne çıkıyor.
Çünki, tarihini bilmeyen ezik olur, hattâ gün gelir dinden imandan da olur. 05.05.2021
————————————-
[1] Sözlükte, “kök, esas, kaide” anlamlarına gelen asl kelimesinin çoğulu usûl bir kimsenin soy bakımından asıllarını yàni anne, baba, onların anne ve babaları şeklinde yukarıya doğru devam eden, kendisine kan bağıyla bağlı üst soy hısımlarını, karşıtı “dallar” anlamındaki fürû ise, alt soy hısımlarını yàni çocuk ve torunları, onların çocuklarını kapsar.
YORUMLAR