Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Gazeteciler

Başlık da, aşağıdaki yazı da merhum üstad Mehmed Şevket Eygi’ye ait eski (eskimez) bir yazının hülasasıdır. O yüzden bolca italik (piza kulesi gibi yana yatık) yazı şekli var. Üstadın Millî Gazete’deki «Takvimden Yapraklar» köşesinde 01 Temmuz 2000 tarihinde yayınlanmış.

Yazı çok ibretamiz ve biz köşe yazarı geçinenlerle alâkalı olduğu için hülasa ederek bugünkü köşeme almak istedim:

“(…….) Evet, tam otuz yedi seneden beri bu piyasadayız. On yedi yaşımdan beri bu köhne yokuşun (Babıâlinin) kaldırımlarını çiğneyip duruyorum ve kimbilir ne kadar zaman daha çiğneyip duracağım… Netice?.. Netice mi dediniz, bunu sormak ayıp…

(…….) Şimdi bu satırları yazarken Abdullah Zühtü de gözlerimin önüne geldi. (…….) bu aziz arkadaş da aşağı yukarı mahrumiyet içinde can verdi gitti.” (Münir Süleyman Çapanoğulu’nun “Basın Tarihine Ait Bilgiler ve Hatıralar” adlı kitabı, s. 156, İst. 1962) Evet eski gazetecilerin, yazarların çoğu geçim sıkıntısı içinde çalışır, yaşarmış. Nicesi sefalet içinde ölmüştür. Şimdi tam tersine.

Basın sektörü bir kısım gazeteciler ve yazarlar için pek kârlı, pek yağlı ballı bir iş sahasıdır. Bir televizyon yorumcusu ve programcısı Boğaz’da trilyonlarca liraya yalı yaptırtmış. Başka biri yine Boğaz’da beş milyon dolara yalı almış. Meşhur, kodaman gazeteciler, köşeyazarları [bendeniz onlara Hasan Kaçan gibi «köşe yazar» diyorum… REB] milyonlarca dolara transfer ediliyor. Ayda on bin, yirmi bin, otuz bin ve hattâ daha fazla alan basın mensupları var.

Peki bunca refaha, gelire, teknik ilerlemeye göre basınımızın kültürel ve ahlâkî seviyesi de bu nisbette yükseldi mi? Ne gezer. Yükselmesinden geçtim çok alçaldı.

Bir kere basınımızın ve televizyonların Türkçesi çok bozuldu. Her gün binlerce yanlış yapılıyor. Peyami Safa, Refi’ Cevad Ulunay gibi malûmatlı, kalemi kuvvetli kaç kişi var şimdi? Korkarım hiç yok.

(…….) Başmakale, değerli fıkralar, röportajlar, makaleler, tefrikalar… İlânlar, spor dahil sadece altı sayfa. Lakin kalite vardı. Şimdi bazı günler, ilaveleriyle birlikte yüz sayfa basılan büyük gazetelere bakınız, kâğıt yükünden ibarettirler.

(…….) Birinci ligte yer alan nice gazetemiz vardır ki, militanca ve ölçüsüzce din düşmanlığı yapmakta, dindarlara saldırıp durmaktadır.

(…….) Türkiye buhranlar içinde yüzen bir ülke. Basınımız da buhran içinde. Basın birinci güç olduğuna göre o islah edilmezse ülkenin, milletin, devletin işleri de düzelmeyecektir.

(…….) gazete resmî ideolojinin, gizli ve esrarlı derin devletin borusunu öttürmeyecek; millî kimliğe ve tarihî devamlılığa hizmet edecektir. Müslümanların en büyük hatası, dinî gazeteler çıkartmalarıdır. (…….) Bazı Müslüman gazeteler İslâmî kesimin gazeteleri bile olamıyor. Filanca cemaatin, filanca şahsın, filanca hazretin gazetesi.

(…….) bir gazetemiz bundan yıllarca önce “Bir Müftü Keçi Çaldı” diye bir başlık atmıştı. Doğrusu şuymuş: Müftünün keçisi çalınmış… Böyle gazetecilikten bu ülkeye, bu millete ne hayır gelir?

Velhasıl bizim İslâm düşmanı basınımızın da, Müslüman basınımızın da islah edilmeye ihtiyacı vardır. Türkiye’de iki güç çarpışıyor. Lâikler ve İslâmcılar. Lâiklik ve İslâm demedim, dikkat buyurulsun. Lâikler (…….) 1930’lu yıllarda yaşıyorlar. İslâmcılar da iki şeyin çok gerisindedir: İslâm’ın ve çağdaş kültürün. Her iki kesimin medya işleri de kendilerine benziyor.” (Makalenin sonu)

Muhterem okurlarım bakınız Türkiye basınının 21 sene önceki hal-i pür melâlini gözler önüne seriyor bu makale. Pekâlâ bugün şu anlatılanlarda bir önemli değişiklik, bir müsbete gidiş olmuş mudur?

Maatteessüf, olmamıştır. O hâlde üstadın anlattıklarını bugüne uyarlayıp, “Türkiye buhranlar içinde yüzen bir ülke. (Medyamız) da buhran içinde. (Medya) birinci güç olduğuna göre o islah edilmezse ülkenin, milletin, devletin işleri de düzelmeyecektir” diyebiliriz.

“Ağlayın su yükselsin belki kurtulur gemi” demişti merhum Necip Fazıl Kısakürek üstadımız. Onun 30’lu yıllarda kaleme aldığı fıkra (günlük) yazılarını yine «Çerçeve» adını taşıyan deri ciltli  ve merhum kayınpederimden hâtırá kitaptan okudum ve inanın köşe (günlük fırka) yazdığım için yerin yedi kat dibine girdim utancımdan. Koyunun olmadığı yerde keçi hesabı. Allah da, kulları da afvetsin. 11.10.2021 / 5.3.1443

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER