Evet bu da bir çeşit siyasettir. Lâkin bu siyaset tarzı hainlerin, devletini ve milletini yabancılara peşkeş çekenlerin siyasetidir.
Gemiyi (devleti) batırırsın, sonra da seni başa getirmek, onlara problem çıkaranı devirmek isteyen güçlerin (gâvurun) desteğiyle iktidar olursun.
Ülke, vatan, devlet, millet, bayrak, istiklâl umurunda bile değildir. Varsa yoksa kendi ikbalin, iktidarındır sözkonusu olan.
Oysa gerçekte siyaset, çare ve çözüm bulmak ve (iyi) idare etmek sanatıdır. Bir ülkede siyaset şiddetli kavga ve bir tür savaş haline gelmişse tüm hayırlı işler bitmiş, bitirilmiş demektir.
Çoğulcu (demokratik) sistemlerde, hakiki cumhuriyet rejimlerinde iktidar kadar muhalefetin de önemi ve hizmeti vardır. Lâkin nasıl bir muhalefet? İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır.
Hayırlı muhalefetin vatansever olması şarttır.
Vasıflı bir muhâlefet olması gerekir. Lideri karizmatik fakat dosdoğru, hayatını ülkesine adamış biri olmalıdır. Böyle olmayanları anında değiştirebilecek bir yapısı da olmalıdır.
Muhâlefet dediğin, âdil ve insaflı olacaktır. Sırf muhalefet yapmak için muhalefet yapmaması gerekir.
Muhalefet şu üç şeyi korumakla mükelleftir (yükümlüdür): Devleti, halkı ve ülkeyi… Devlet, iktidarıyla muhalefetiyle tüm ülkeyi, tüm milleti istikbâle taşıyan bir gemi veya uçak gibidir.
Bir yolcu gemisi veya uçağındasınız... Kaptana kızıyorsunuz ve bu yüzden size taşıyan gemi veya uçağa zarar verecek; batıracak, düşürecek şeyleri yaparak kendinizi de gemidekileri de öldürüyorsunuz.
Bunun akıl ve iz’ânla izah edilecek tek bir ciheti yoktur! Bu muzır ve lâ’netlik bir iştir, buna muhâlefet değil, mukâtele (katliam) denilir.
Bugünkü Türkiye’de çok aşırı, çok ölçüsüz, çok olumsuz, çok yıkıcı muhalefet var. Bunların bir kısmı devlet ile rejimi (sistem veya düzeni) özdeşleştirmektedir. Bu, büyük bir yanılgı ve sapıtmadır. Devlet başka, rejim başkadır. Devlet devamlılık ister, rejimler ise yürümüyorsa değiştirilmesi teklif edilir ve değiştirilir.
Türkiye’de yakın zamanlara kadar amansız bir egemen azınlık, vesayet, iç sömürge sistemi vardı. Erdoğan iktidarı bunu aşmayı başardı.
Haliyle hem içeride hem dünyada Türkiye ve İslâm düşmanları feryat ediyor, tehditler savuruyor.
1930’lu yılların rejimine dönmeliymişiz!.. Hayır efendiler dönecekseniz 1923 cumhuriyetine dönün. Yàni sizin bu kafasızlığınıza bir laf var denilecek ama terbiyemi bozmak istemiyorum.
Muhalefet sert olabilir ama asla kavgacı, şiddete dönük ve savaşçı olmamalıdır. Gerçi kavganın bile kalitelisi vardır, sizinkisi bayağısı ve aşağısı. Hüseyin Rahmi’nin «Tesadüf» romanındaki mahalle kavgasına benzer seviyesiz politik kavgalarla bir cacık olmaz.
Muhaliflerin mutlaka kültürlü, ahlâklı, faziletli, centilmen, ruhen soylu olması şarttır. Türkiye’nin 1930’ların karanlık ve kanlı tek parti yıllarına dönmesini istemek; akılla, mantıkla, kültürle, adaletle, insafla, sağduyu ile bağdaşmaz.
Yakın tarihte dünyada iki ülkede GEZİ kalkışması oldu. Türkiye’de Taksim GEZİ kalkışması başarılı olmadı, ülkenin bütünlüğü korundu.
Ukrayna’nın GEZİSİ başarılı oldu, sonunda Kırım elden gitti ve doğusunda iki özerk bölge kuruldu, iç savaş başladı.
GEZİ zihniyetli, yıkıcı, tahrip edici, egemen azınlıkçı, vesayetçi, kavgacı; devlet ile sistemi birbirinden ayırt edemeyen, gözünü kin ve intikam duyguları kör etmiş aşırı bir muhalefet gemiyi batırır, uçağı düşürür!
Bendeniz, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) “Siz nasılsanız öyle idare olunursunuz” hadîs-i şerîf’ini bilirim. Son sözüm de budur. Ey milletim! Seçiminizi (tercihinizi) her daim bu ebediyyen doğru kalacak düstura göre yapınız. Zaten öyle de yapacaksınız… 02.11.2021
YORUMLAR