Hayatta En Önemli Uğraş İyiliktir
Akıl, irade ve vicdan üçlüsü insanı diğer canlılardan ayırt edici özelliklerindendir. İnsana verilen bu üç sermayeyi hayat pratiklerinde yaratılış amacına uygun biçimde kullanmak insani değerler bakımından zenginleştirecektir. İnsanı değerli bir varlık yapan, iradesini akıl süzgecinden geçirerek kendi, öteki ve toplum adına iyi olanı seçme yeteneğiyle donatılmış olmasıdır. Hz İbrahim Allah’ı bulması tamda bu donanıma sahip olmanın ve gereğince kullanmanın sonucu gerçekleşen tefekkür sonucuydu diyebiliriz.
Tefekkür, derinlemesine düşünmek, fikir yürütmek, üretmek için çaba sarf etmek anlamına gelir ki tamda yaratılış amacına uygun insana yakışan bir zihinsel egzersiz. Ancak tefekkür özünde vicdanı, iyiyi ve doğruyu bulma amacı taşıyan bir düşünsel yolculuk olmalı ki insanı Yaratıcının istediği İnsan-ı Kamil yani fazilet sahibi olgun, yetkin, ağırbaşlı, kültürlü, bilgin, bilgili anlamına gelen bir insan modeli oluşturabilsin.
En güzel kıvamda ve fıtratta yaratılmış insan, “(Ahsen-i takvim) potansiyelini vahyin rehberliğinde kullanmalıdır. Ancak bu şekilde iradesini kullanan insan kendini diğer canlılardan farklı hissedebilir. Tüm bu hayatın anlamına dair tefekkür süreci bizi vahye götürür götürmelidir. Vahiyse bize iman ve salih amelden bahseder ve bu iki kavram birbirinden ayrılmaz. . Aslında bu dünyayı anlamlı kılmanın en akılcı yolu öteki dünyaya olan inançtır. Yaratılmışlar içerisinde mükemmel olan İNSAN ki TDK ya göre anlamı “Toplum halinde bir kültür çerçevesinde yaşayan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları sonucunda değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı, Adem oğlu, adem evladı. İnsanın bir diğer anlamı huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli kimse”. Bakıldığı zaman bu dünyadan sonra insan gibi muhteşem bir yaratılmışın ebedi alemde varlığını sürdürmesi bu dünyayı daha anlamlı kılmaktadır. Öldükten sonraki hayatın nasıl olacağı bu dünyadayken akıl irade ve vicdan üçlümüzü hangi ilkelere göre şekillendirip seçimler yaptığımıza bağlı olmasıyla ilişkilidir. Bu durumda insan olmanın gereği, her yeni dünya günü bir lutufsa eğer, hayatı anlamlı kılmanın, vicdanını okşamanın, ebedi mutlulukla kalmayıp dünya huzuru için yapılması gereken en önemli uğraş iyiliktir. İyilik ötekinin varlığının farkında olmaktır. İyilik biz bilincidir.
Bakara Suresi, 112. ayet: Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
Neml Suresi, 46. ayet: Dedi ki: “Ey kavmim, neden iyilikten önce kötülük konusunda acele davranıyorsunuz? Allah’tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz.”
Yaratıcının insana verdiği tüm sorumluluk veya emir ve yasaklar aslında bireyin kendi faydasına olandır.
Öyle ki, Bakara suresi 271. Ayette “Sadakaları açıkça verirseniz o, ne iyi olur; yok eğer onları gizler de fakirlere öyle verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızın birçoğunun bağışlanmasına sebep olur. Bilin ki, Allah, her ne yaparsanız hepsinden haberdardır”.
Görüldüğü gibi sadaka verirken dahi aslında kendinize iyilik yapıyorsunuz günahlardan arınıyorsunuz. Muhteşem bir döngü. Kalpler yalnızca Allah’ın dediğini yaparsa mutmain olur. İnsanın psikolojik olarak da mutlu eden, üretmek ve iyilik yapmaktır.
Tebliğden tutunuzda iyiliğe kadar en önemli başlangıç ve sorumluluk alanı en yanında, yakınında olandır. O zorluk dilemez kuluna.
Yanındaki iyiyse şükrünü bil.
Yanındaki ihtiyaçlıysa arınmak için fırsattır. Değerini bil.
Yanındaki ilim sahibiyse bir niğmettir. Kıymetini bil.
Yanındaki cahil ise elinden tut öğreterek iyilik yap.
Yanındaki yetim ise başını okşa, koru, kolla. Emanettir görevini bil.
Yanındaki zalim ise, sabırla diren ecir kazan.
Ve unutma! Her zorlukla bir kolaylık vardır .
Selam ve saygılarımla
YORUMLAR