Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

Hepimizin bir «Beyaz Kale»si var

Norveç Nobel Komitesi edebiyat alanındaki ödülleri veriyor. Orhan Pamuk, beynelmilel Nobel ödülünü üçüncü romanı «Beyaz Kale» ile aldı.

17. yüzyıl İstanbul’unun hayâlî manzaralar eşliğinde anlatıldığı ödüllü kitapta asıl başarı, Pamuk’un yaptığı kişilik tahlilleri sayesinde olmuş. En azından İsveç akademisi bu kanaatte.

Tarihi bir roman olarak yazılmakla birlikte, muhteviyatının farklı türdeki hikâyelerle nefsî istekler, karakter (değişim ve inkişafı), şahsiyetin değişebilen bir yapı arzettiği anlatılır.

Romancı allāme (ilimde yüksek payeli âlim, profesör) falan değildir. Lâkin ondan meselâ bir psikiyatri profesörü kadar iyi ruhsal tahliller beklenir. Romancı hazık bir hekim de değildir. Lâkin yine ondan ordünaryüs bir tıp profesörü kadar insàn fizyolojisine hâkim, hattâ ilaç ve tedavi bilgisi beklenir. En ufak bir yanlışı, hatası onu Nobel’e götürmek yerine Cehennemin veyl deresine atar.

Bazıları neden Türkiye iyi romancılar yetiştirmemiş diyorlar?

Suali cevaplamadan önce hemen belirteyim ki, anlatacağım nedenler olmasaydı, Türkiye, Orhan Pamuk’tan on gömlek üstün onbinlerce Nobel adayı çıkarabilirdi. Hattâ bunların bazıları hâlihazırdaki muteber tahsilden geçmemiş insanlarımızdan bile çıkabilirdi.

Bizde romancının kalemi mahçuptur. Şu anlattıklarımız ve dahi (aşk, sevişme ve benzeri) sahnelerin tasviri (ifadesi) gibi anlatamadıklarımızla kalem baştan boynunu bükmüştür.

Uzmanlık beklentileri belki iktibaslarla, ya da bazıları gibi intihalle geçilir. (Gerçi biz Türkler bunların ortaya dökülebileceği ihtimalinden bile korkarız.) Lâkin, söyler misiniz, yakın çevresinin hicap gadrinden, böylesi bir durumda, roman sonrası mahcûbiyet kahrıyla kıvranmayacağı bir hal kaç yazar için mümkün Türkiye’de?

Orhan Pamuk yazar, ben yazamam. Ben şu yazıları bile yazarken bin vesveseyle yazıyor, yüz kere gözden geçiriyorum. Aman bir hata olmasın, aman yalan yanlış bir şey yazıp da rezil rüsvay olmayım…

Şimdi kalk roman yaz. Teşebbüs etmedim değil. Çok da iyi gidiyordu ama sonra öyle hafakanlar bastı ki, vazgeçtim.

Silmeye de kıyamadım; öylece bekleşiyor kelimeler, satırlar ve onlar arasında umudunu yitirmekte olan roman kahramanlarım.

Belki “âh” çekip intizar ediyorlar bana. Belki boynu bükük, “ya sabır” çekip duruyor ölmeden dondurduğum hayâlî kahramanlarım.

Hayâlî deyip duruyorum ama hiçbir hikâye yahut romanın kahramanları hayâlî değildir. Hikâyede de romanda da yazarın rü’yâ âlemindeki gibi dolaşan ruhu vardır.

Biraz daha açayım bunu… Rü’yâ dediğimiz hadiseyi de daha birçok bilmediğimi sorduğum gibi merhum annenineme sormuştum çocukken. Demişti ki, “ruhumuz rü’yâlarda dolaşmaya çıkar”.

Çocuğuz ve de şımartılmış şark çocuğuyuz ya, hemen sözünü kesip “annane, ruh çıkınca ölmüş oluyoruz demiştin bize…” Kadıncağız mahçup olmuştur zannettiniz ama böyle düşünmeyiniz.

O nesil, şimdikiler gibi bilmediği, hakkında hiçbir malûmat sahibi olmadığı şeyleri anlatmazdı. Daha doğrusu, onu nasıl öğrenmiş iseler öylece anlatır, bilmediklerine de “bilmiyorum” demekten utanmazlardı.

Ninem, tebesssüm etti, nur yüzü biraz daha aydınlandı ve devam etti anlatmaya. “Bak yavrum, ruh ceset gibi katı bir şey değil. Hem o rü’yâ âlemi de şu yaşadığımız dünya gibi değil. Ruh dolaşır dediysem başka bir âlemde dolaşır binaen’aleyh dolaşırken de içimizden çıkmış olmaz. Zaten bizden ayrılmadığı için zihnimizde o şeyler âyan olur, görünür…”

Değme profesöre sorun rü’yâyı bundan güzel kimsecikler anlatamaz.

Övünmek gibi olmasın, (belki bir şanstır) bendeniz, medrese tahsili almış, lâkin çok da uzun boylu bir tedrisattan geçmemiş, fakat şahsî akademimde ordinaryus ilân ettiğim bir profesörden, merhum ninemden henüz on onbeş yaşlarında dinliyordum bunları…

İşte böyle muhterem okurlarım, hikâyede de romanda da yazarın rü’yâ âlemindeki gibi dolaşan ruhu vardır. Biz rü’yâmızı herkese anlatmayız. Kötüye yoran olabilir! Hâsıl-ı kelâm roman da yazmayız biz. 12.04.2021

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER